tag:blogger.com,1999:blog-183514297057182392024-02-19T08:41:23.521-08:00Akvaryumdan Deniz Manzaralarıİnsanın kendi küçücük dünyasında herkesin dersler çıkaracağı deneyimler vardır. Onun için "kıssadan hisseler" demişler...Soner Selçukluhttp://www.blogger.com/profile/04033328572873451525noreply@blogger.comBlogger9125tag:blogger.com,1999:blog-18351429705718239.post-42558926824371223142021-03-08T11:50:00.007-08:002021-03-25T06:18:20.102-07:00Büyüklere Masallar<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6nE5-qc-84jc0kez4dz2ZY_Z_PbNH9e-WDtpSWUaHE-QMNDsA8OLgKvx21jb6wcVnAYguF26NRbz-XTFMijhyphenhyphenEjJnTdZluU1TyI9u_ZRNNWQCYQwD9rp3xD3BTJB3Vkoa5JYsQI5O8A/s1600/B%25C3%25BCy%25C3%25BCklere+masallar.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1067" data-original-width="1600" height="212" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6nE5-qc-84jc0kez4dz2ZY_Z_PbNH9e-WDtpSWUaHE-QMNDsA8OLgKvx21jb6wcVnAYguF26NRbz-XTFMijhyphenhyphenEjJnTdZluU1TyI9u_ZRNNWQCYQwD9rp3xD3BTJB3Vkoa5JYsQI5O8A/w320-h212/B%25C3%25BCy%25C3%25BCklere+masallar.jpeg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<span style="font-family: inherit;"><b><font size="5">İÇİNDEKİLER<br />Uyarlamalar ve özgün masallar:</font></b></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<span style="font-family: inherit;"><b><br /></b></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><b><br /></b></span></div><font><div class="separator" style="clear: both; font-size: x-large; text-align: center;"></div><b><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><br /></span></b><span><span><span><b style="font-family: inherit; font-size: medium; font-weight: bold;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">27. "Dokuz köyden..."<br /></span></b><div><b><span style="font-family: inherit;"><br /><span style="font-size: large;"> </span><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"> Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal, pireler berber iken ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken dağların, çöllerin, göllerin ardında bir ülke varmış…</span></span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"> Bu ülkenin kralı büyücü sözlerine çok önem verirmiş. Bu nedenle de kral her yıl büyük laf etme festivali düzenler, her büyücüye bir kese altın verip beğendiği sözleri sarayın çevresine ve ülkenin her yerine duvarlara yazdırırmış. Onun için her söz kanun hükmüymüş. Bu sözler bir araya getirilerek kralın kanunları adı altında uygulanırmış. Tüm anlaşmazlıklar bu sözlere dayanılarak çözümlenir, cezalar buna göre verilirmiş. </span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"> Aileler çocuklarını bu sözlerle eğitir, sarayın büyücüleri tüm ülkedeki okullarda bu sözleri öğretirmiş. Halk da her lafın arasına büyücülerin sözlerini sıkıştırarak krala bağlı olduğunu gösterme yarışındaymış. Yıllar yılları kovalamış. Kralın ülkesinde insanlar doğru dürüst konuşamaz olmuş süslü sözler etmekten…</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"> Gel zaman git zaman diyar diyar gezen bilge bir dervişin yolu kralın ülkesine düşmüş. Çuvaldan yapılmış giysisi, uzun ak sakalları ve elinde dayanarak yürüdüğü uzun sopasıyla yaşlı derviş oradakilerin tuhaf bakışları arasında dere kenarına oturmuş. Çıkınından çıkardığı ahşap tası suya daldırıp kana kana içmiş. Çocuklar yaşlı dervişin sakalını çekiyor, omuzuna, koluna dokunup kaçıveriyorlarmış. </span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"> Oradan geçen bir büyücü çocuklara:</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;">“Aferin size her garip yabancıya böyle davranın ki o da kendine çekin düzen versin!” </span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"> Derviş de genç büyücüye dönmüş: </span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;">“Çocuklar kendilerine güzel örnek olunmasından etkilenirler efendim!”</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"> Büyücü dervişin kendisine öğüt vermesine çok öfkelenmiş:</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;">“Düşünmeden konuşmanın cezası sonradan düşünmeye mahkûm olmaktır!” </span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"> Derviş sopasına dayanarak ayağa kalkmış: </span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;">“Öfke ile kalkan zararla oturur!” Eğri oturalım, doğru konuşalım!”</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"> O sırada etraf kalabalıklaşmaya devam etmiş. Üstüne üstlük büyücünün yanına daha kıdemli bir büyücü daha gelmiş. İkisi birden dervişe:</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;">“Düşenin dostu olmaz! Sen kim oluyorsun?”</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"> Derviş:</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;">“Dost kara günde belli olur!” Eğer beni düşen biri olarak görüyorsanız dost musunuz düşman mı karar veriniz!”</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"> Dervişin bu hazırcevaplığı büyücüleri zor durumda bırakmış. Kendi aralarında konuşup heybelerinden fermanlar çıkarıp söz aramaya başlamışlar. Kalabalığın da bu zıt sözler karşısında kafası karışmış. Dervişi destekleyen konuşmalar duyulmaya başlanmış. Büyücüler durumun kötü gittiğinden rahatsız olmuşlar. Kalabalığın arasındaki sarayın adamını yanlarına çağırıp kulağına kralın muhafızlarını çağırmasını söylemişler. </span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"> Daha sonra Dervişe dönüp: </span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;">“Yüzü güzel olanın huyu da güzel olur bre yabancı! Sen çirkin mi çirkin bir insansın.”</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"> Derviş kalabalığı şöyle bir süzmüş:</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;">“Yüzü güzel olanı değil huyu güzel olanı sevmek gerek! Benim huyumu suyumu bilmeden bu ne peşin hükümlülüktür!”</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"> Büyücüden kıdemli olanı Dervişe doğru bir adım atıp işaret parmağını sallayarak:</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;">“Güvenme dostuna saman doldurur postuna! Sen ne bir dostsun ne de yüzün güzel…”</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;">”Siz nasıl görürseniz görün ben sizin için dostum. Geçip giden garip bir dervişim. O nedenle dost acı söyler! Unutmayın ki tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.”</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"> Genç büyücü atılmış:</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;">“Lafla peynir gemisi yürümez!” La Derviş bak git işine!”</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"> Kalabalığın arasından öne çıkan yaşlı mı yaşlı kadın titrek sesiyle:</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;">“Yüce büyücüler bu adam bir suç işlemedi. Söz etti o kadar…Eğer sizin sözleriniz güçlüyse onun susmasını sağlar değil mi?”</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"> Büyücüler bir yaşlı kadına bir Dervişe bir de birbirlerine bakmışlar:</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;">“Her koyun kendii bacağından asılır nine…Hele çekil kenara bir de seninle uğraşmayalım!”</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"> Kadın başı önde kalabalığın arasında kaybolmuş.Dervişin sesi duyulmuş: </span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;">“Yanılıyorsunuz birlikten kuvvet doğar! Bir elin nesi var iki elin sesi var!”</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"> Büyücüler koro halinde:</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;">“Anlaşılan can çıkmayınca huy da çıkmayacak!”</span></b></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"><b><span> Bu tehdit karşısında Derviş: <br /></span></b><b><span>“Nereden nereye geldik şu halimize bakın! Ne bir suç işledim ne bir komşunun tavuğuna kışt! dedim. </span></b><b><span>Bana karşı neden çıkışırsınız anlamam mümkün değil!”</span></b></span></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"> Büyücüler bu bilge adam karşısında laf yedikçe öfkeden çılgına dönmüşler.</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;">“Bre yabancı sen nasıl bir ülkedesin bilmez misin? Bu ülkede bizim ağzımızdan çıkan her söz kanundur! Bize karşı her sözünle kabahatlerin çoğalıyor. Bu gidişle zindanı boylayacaksın!”</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"> Derviş pabuç pahalı da olsa sözleriyle büyücüleri dövmeye devam etmiş:</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;">“Bir başkasının kabahati hakkında konuşmadan önce daima kendi çarığının içine bak! Ayrıca, cezalandırma gücün olduğu zaman affet ki, affın değeri olsun.”</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"> O sırada kalabalık dalgalanmış. </span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;">“ Açılın!” diye gür bir ses duyulmuş. </span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"> Çelik zırhları ve kılıçlarıyla 10 kişilik muhafız gücü büyücülerin yanında esas duruşa geçmişler. Büyücüler keyif içinde: </span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;">“Rüzgâr eken fırtına biçer! Atın şu deliyi zindana, haddini bilsin!” </span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"> Halk içinde büyük bir uğultu kopmuş. İtiraz sesleri yükselmiş. Büyücüler halkın tepkisinden korkarak kararı değiştirivermişler.</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;">“Sınır dışına atın bu deliyi!”</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"> Derviş iki muhafız arasında derdest edilip götürülürken başını kalabalığa çevirip:</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;">“Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar efendiler.”</span></b></div><div><b><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"> Kalabalık derviş gözden kaybolana dek alkışlamayı sürdürmüş.</span></b></div><div><span style="font-weight: bold;"><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"> Derviş sınır dışı edildi mi, yoksa zindana mı atıldı bilinmiyor. Ancak o günden sonra herkes büyücülerin ettiği lafları, daha doğrusu kralın kitabını sorgulamaya başlamış. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmamış bu masal ülkesinde…</span></span><br /><br /><div style="font-size: x-large; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj78UwNtf9wUw6bp1VMVu-aUC2rJ_r42Yb6awedSeJ9f3JW5HX7_6_RfynkhMtmoQPyiX06kNL2cNY6cIpfhsLU-WvEzE94kMkI6UWOgWdrk9SKMHT0-T4Ej49GPdbwJtjozvolXPQcSA/s942/B%25C3%25BCy%25C3%25BCklere+Masallar+27+Do%25C4%259Fruyu+S%25C3%25B6yleyen++%25285%2529.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="603" data-original-width="942" height="256" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj78UwNtf9wUw6bp1VMVu-aUC2rJ_r42Yb6awedSeJ9f3JW5HX7_6_RfynkhMtmoQPyiX06kNL2cNY6cIpfhsLU-WvEzE94kMkI6UWOgWdrk9SKMHT0-T4Ej49GPdbwJtjozvolXPQcSA/w400-h256/B%25C3%25BCy%25C3%25BCklere+Masallar+27+Do%25C4%259Fruyu+S%25C3%25B6yleyen++%25285%2529.jpg" width="400" /></a></div><br /><span><a name='more'></a></span></div></div><div style="font-family: inherit; font-size: x-large; font-weight: bold;"><br /></div></span></span></span></font><div><font><span style="font-size: medium;"><b style="font-size: medium;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">26. "Tersine Dünya"</span></b><b style="font-family: arial;"><br /></b></span></font><div><font><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><br /></b></span></font></div><div><font><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><div><b>Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal, pireler berber iken ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken yüksek dağların ardında, ormanlarla ve vadilerle kaplı, cennet coğrafyaya yayılmış bir ülke varmış. Bu güzel ülkenin kralı çok sevilen kraliçeyle birlikte ülkesini huzur içinde yönetirmiş. Halk çok mutluymuş. Çocuklar geleceklerinden endişe duymuyorlarmış. Ülke tüm kaynaklarıyla kendine yeterli olduğu kadar komşularına orman, tarım, hayvancılık, maden ürünleri ihraç edermiş.</b></div><div><b>Gel zaman git zaman Kral ve Kraliçe çok yaşlanmış. Unutkanlık her ikisinin de başına dert olmuş. Ülke yönetilemez hale gelince kraliyetin sözü geçen bilgeleri, tahtı devredecek çocuk da olmayınca, kralın kardeşini zorunlu olarak kral ilan etmiş.</b></div><div><b>Halk bu devir teslimden memnun olmasa da duruma razı olmuş. Merakla yeni kralın ülkeyi aldığı yerden daha ileriye nasıl taşıyacağını beklemeye başlamış.</b></div><div><b>Yeni kral önceki kralın başarısını kıskandığı için farklılaşma yollarını aramaya başlamış. Öncelikle saray bilgelerini emekliye ayırıp köylerine göndermiş. Onların yerine büyücülerden kurulu bir danışma meclisi oluşturmuş. Kral büyücülerine demiş ki:</b></div><div><b>“Bana öyle bir şey bulun ki halk her an benim varlığımı hissetsin, önceki kralı da unutsun!”</b></div><div><b>Büyücüler günlerce düşünmüş taşınmış. Aralarından birisi krala: ”Kralım bu sabah ayna karşısında tıraş olurken yansımamın tersine olduğunu fark edince aklıma geldi. Bundan yararlanarak herkesi normal hareketlerinin tersini yapmaya mecbur edelim diye düşündüm.”</b></div><div><b>Kral söyleneni anlamamış. Büyücü devam etmiş: </b></div><div><b>“İnsanlar sokağa çıkınca her şeyi ters yapacaklar. Ata, eşeğe, katıra ters binecekler, şehir sokaklarında arka arka yürüyecekler. Yalnızca iş yaparken önlerine dönecekler. Böylece her anlarında sizi hatırlayacaklar!”</b></div><div><b>Bu fikir yeni kralın pek de hoşuna gitmiş. Farklılaşma adına çok güzel bir uygulama diye düşünmüş. Büyücülere hanedan üyelerini, saray çalışanlarını, komutan ve yardımcılarını, askerleri bunun dışında tutmalarını emretmiş. Şehrin her yerinde çığırtkanlarla kral fermanlarıyla yeni kurallar duyurulmuş. Aksine davranıldığında ağır cezalar verileceği de söylenince halk şaşkın ne yapacağını bilememiş. Uymayanlar zindana atılınca korku ülkeyi sarmış. </b></div><div><b>Herkes evlerinden işlerine giderken ters yürümeye, binek hayvanlarına ters binmeye başlamışlar. Her durumda tersine yapmak o kadar zormuş ki insanlar kendilerini yaralamış, kaza yapmış, kırıp dökmüşler. Büyücüler saray ressamlarına çizimlerle tersine dünyayı anlatan resimler çizdirip halka dağıtmışlar, meydanlara bu resimleri asmışlar. Kraliyetin bütün derdi hangi durumda nasıl tersine davranılır, hangisi kurala uygun hangisi değil tartışmasıymış. Büyücülerin arasında da farklı görüşler yayılmış. Bu sefer de her büyücü kendisinin söylediği tersine kuralların doğru olduğunu ileri sürüp izleyen taraftar grupları oluşturmaya başlamış. Öyle bir zaman gelmiş ki halk da tersine dünyanın tüm işlerinde bölünmüş. Ortalık karışmakla kalmamış, işler de bir türlü istenildiği gibi gitmiyormuş. Kralın koyduğu vergiler de toplanamıyormuş.</b></div><div><b>Bir süre sonra kral sokaklara çıkıp durumu gözleriyle görmek istemiş. Bir de bakmış ki yol kenarlarında toplanan kalabalıklar arkalarını dönerek alkışlıyorlar. Kral öyle öfkelenmiş ki Baş büyücüyü azarlamış: “Bu ne rezalet ben herkesin kıçını mı göreceğim?”. Büyücü af dilemiş, bu durumu çözeceğini söylemiş. </b></div><div><b>Saltanat arabasının üstüne kocaman bir zil yerleştirmiş. Duyurularla halka zil sesini duyduklarında kralın geldiğini anlayıp dönerek selamlamaları gerektiğini belirtmiş. </b></div><div><b>Günlerden bir gün komşu ülkenin gezici tiyatro ekibi araba konvoyuyla şehre gelmiş. İnsanların ters ters yürümeleri gariplerine gitmiş. Ekip üyeleri gülmekten kırılmış. Gösterileri için duyuru amacıyla arabalarının üzerinde bulunan zili çalmaya başlamışlar.</b></div><div><b>Halk kral geliyor diye dönmüş. Devriyedeki askerler şaşırmışlar. Kılıçlarını çekip halkın üzerine yürümüşler. Zil çaldıkça halk yola doğru dönüyor askerler müdahale ettikçe arkalarına dönüyormuş.</b></div><div><b>Durum garipleştikçe garipleşmiş. Tiyatrocular da ne olduğunu anlamamışlar. Daha sonra gerçek ortaya çıkmış. Askerler tiyatrocuları halkı isyana teşvik ediyor diye zindana atmış. Bu olay duyulunca ülkenin her tarafında krala isyan edenler ellerine geçirdikleri zillerle düzeni bozuyormuş. Halk tersine yaşarken fırıldak olmuş. Sonunda kral tüm suçu büyücülerinin üstüne yıkmış, birkaç saray görevlisi ve komutan suçlu olarak ilan edilip hapsedilmiş.</b></div><div><b>O gün bugündür ülkede zil sesi yasaklanmış. Halkın eski haline dönmesi çok uzun sürmüş. Ülkenin zenginliği ve refahından eser kalmamış. Sonra ne mi olmuş?</b></div><div><b>İsyancıların davul ve trampet sesleri arasında halk kralın sarayına dayanmış. Bu baskılar karşısında kral tahttan feragat etmiş. Halk ülke yönetimine yaşlı bilgelerden kurulu bir heyeti getirerek eski normale dönüş adımlarını atmış. Tiyatrocular da gittikleri her yerde “Tersine Dünya “oyununu sahneleyerek gerçeklere yüzlerini dönmenin önemini nesilden nesile anlatmışlar.</b></div><div style="font-weight: bold;"><br /></div></span></font></div><div><font><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhaP9BSrCzvKfMBJIMdK2Y6znmtj5GbLME8u6DJTmVydEwhAbfOpLT8aytocLNqC76gi4iazmXWQRg2Amv-AQvResi27yqjKFP9IeNOwYEKbN783OHB4tBn8Qylv2I1IPGliDY4DG5IDA/s620/B%25C3%25BCy%25C3%25BCklere+Masallar+26+Tersine+D%25C3%25BCnya+%25284%2529.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="462" data-original-width="620" height="297" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhaP9BSrCzvKfMBJIMdK2Y6znmtj5GbLME8u6DJTmVydEwhAbfOpLT8aytocLNqC76gi4iazmXWQRg2Amv-AQvResi27yqjKFP9IeNOwYEKbN783OHB4tBn8Qylv2I1IPGliDY4DG5IDA/w400-h297/B%25C3%25BCy%25C3%25BCklere+Masallar+26+Tersine+D%25C3%25BCnya+%25284%2529.jpg" width="400" /></a></div><br /><b><br /></b></span></font></div><div><font><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><br /></b></span></font></div><div><font><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><br /></b></span></font></div><div><font><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>25. "Kral Öldü Yaşasın Yeni Kral!"</b><b><br /></b></span></font><div><font><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><br /></b></span></font></div><div><font><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><div><b><span> </span>Masalcı dede ateşin etrafında toplanmış kalabalığın olduğu meydana girer girmez bir alkış koptu ki sormayın. Onları başıyla selamladı. Birden hiç kimse yokmuş gibi sessizleşti ortalık. Dedemiz kendisi için ayrılan koltuğa oturdu. ikram edilen bir bardak suyu içtikten sonra başladı anlatmaya:</b></div><div><b><span> </span>Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde yüksek dağların, uçsuz bucaksız denizlerin ötesinde, ormanlarla kaplı bir ülke varmış. Zenginliği ve refahı yakalayan bu ülkenin insanları çok sevdikleri kralın yönetiminde mutlu yaşıyorlarmış. Bu mutluluk kral dahil, halkı o kadar rahata sürüklemiş ki kraliyet içinde büyüyen kötülüğü kimse görememiş. Kralın kardeşi ülkenin kaderini kendi çıkarları için örmeye hazırlanıyormuş.</b></div><div><b><span> </span>Bir sabah kralın sarayının olduğu şehrin sokaklarında “Kral öldü yaşasın yeni kral!” sesleri yankılanmış.</b></div><div><b><span> </span>Eski kralın taraftarları işlerine giderken şok edici bu haber karşısında oldukları yerde donup, birbirlerine çaresizce bakakalmışlar. Kralın bir komploya kurban gittiğinden herkes o kadar eminmiş ki bunu dile getirmeye kalkan birkaç kişi apar topar ortadan kaldırılınca sus pus olunmuş.</b></div><div><b><span> </span>Bu öyle bir dönemi başlatmış ki bundan sonraki nesiller gelir gelmez ülkede yasaklar ilan eden yeni kralın masallarını dinleyecekmiş. Yeni kral ülkedeki zenginliği bir avuç insanda toplamayı amaçlıyormuş. Bir zamanların zengin ve refah içindeki ülkesinin karanlık bir geleceğe yürüdüğünü görenler hazırlıksız, bölük pörçük yakalanmışlar eski kralın kaybına. </b></div><div><b><span> </span>Karanlık bir geleceğe adım atıldığı nereden mi anlaşılıyormuş?</b></div><div><b><span> </span>Masalcı dede masala ara verip yeniden bir yudum su içmiş. Cebinden çıkardığı mendille ağzını silmiş.</b></div><div><b><span> </span>Dinleyenler ne söyleyeceğini merakla beklerken önce duyacakmış gibi gayri ihtiyari öne doğru eğilip kulak kabartmışlar…</b></div><div><b><span> </span>Dede devam etmiş:</b></div><div><b><span> </span>İnsanların bir araya gelmesinin, yeni kralın aleyhinde konuşmasının yasaklanması, küçük tüccarı, çiftçiyi, esnafı, köylüyü sıkıntıya sokan ağır vergiler, kral karşıtı bilge insanların, sokak sanatçılarının, şairlerin zindanlara atılması karanlığın boyutlarını gösteriyormuş.</b></div><div><b><span> </span>Bütün bunlar yetmezmiş gibi yeni kral konuşma dilindeki sözcüklerin bazılarını kaldırmış, bazılarına da yasak koyup onları yeniden tanımlamış. </b></div><div><b>Barış yerine itaat, mutluluk yerine sadakat, şüphe yerine koşulsuz inanç, muhalefet yerine destekleme, zenginlik yerine razı olmak, başarı yerine krala üstün hizmet ifadelerini kullanmak zorunlu kılınmış. Bundan böyle herkes bu sözcüklerle konuşacak diye kraliyetin meydanlarına şövalyelerin koruması altında büyücüler tarafından kralın fermanları asılmış.</b></div><div><b><span> </span>Bu fermanlarda:</b></div><div><b>•<span style="white-space: pre;"> </span>Hanedan, saray görevlileri, büyücüleri ve şövalyeleri her ne derlerse doğrudur, sorgulanamaz!</b></div><div><b>•<span style="white-space: pre;"> </span>Kral için çalışmak ibadettir!</b></div><div><b>•<span style="white-space: pre;"> </span>Savaşlarda kral için ölmek yüce bir görevdir!</b></div><div><b>•<span style="white-space: pre;"> </span>Selamlamada sağ el yumruk yapılarak kalbin üzerine sert biçimde getirilecek ve “Kralım çok yaşa” ifadesi kullanılacaktır!</b></div><div><b>•<span style="white-space: pre;"> </span>Mutfak bıçakları dışındaki her türlü kesici ve silah sayılan alet teslim edilecektir. İş araçları saray görevlilerince onaylı olarak kullanılacaktır.</b></div><div><b>•<span style="white-space: pre;"> </span>‘Özgürlük’ krala mutlak itaat demektir aksine davrananlar kraliyete ihanetten, başta kürek cezası olmak üzere, taşocaklarında ömür boyu çalıştırılacak, en ağır cezalara çarptırılacaktır!</b></div><div><b>•<span style="white-space: pre;"> </span>Netekim bundan böyle 60-80 yaş orta yaş olarak kabul edilecektir!</b></div><div><b>•<span style="white-space: pre;"> </span>Okullarda yalnızca kraliyetin onayladığı konular öğretilecektir?</b></div><div><b>•<span style="white-space: pre;"> </span>Geçmiş kralların dağıttığı tüm tapular yenilenerek kraliyetin düzenlemesinden geçirilecek, krallığın ihtiyaç duyduğu arazilere, evlere el konulacaktır!</b></div><div><b>•<span style="white-space: pre;"> </span>Tüccar, esnaf kazancının, köylü ürettiğinin yarısını krallığın toplayıcılarına teslim edecektir!</b></div><div><b>•<span style="white-space: pre;"> </span>Her yıl yalnızca kralın tahta geçişiyle ilgili tören yapılacaktır! Diğer tüm törenler yasaklanmıştır!</b></div><div><b>•<span style="white-space: pre;"> </span>Kadınların görevi ev işlerinde çalışmak, doğurmak ve çocuk bakmaktır! Erkekler evde kralın temsilcileri olarak sorumludur!</b></div><div><b>•<span style="white-space: pre;"> </span>Güçlü ve kuvvetli gençler kraliyet muhafızı olarak yetiştirilmek üzere silah altına alınacaktır!</b></div><div><b>Bu böyle biline!”</b></div><div><b><span> </span>Yazıyormuş… Ayrıca fermanda herkesin mahalle büyücülerine giderek fermanı okuduğuna dair imza da vermesi istenmiş…</b></div><div><b><span> </span>Yeni kral, büyücüleri ve destekçileri muratlarına ererken, halk zulüm altında yıllarca çıkacağı kereveti beklemiş durmuş; onu kendisi arayacağına…</b></div><div><b><span> </span>Gel zaman git zaman halk kerevete çıkmak için önce karanlık dönemin sona ermesi gerektiğini öğrenmiş. Neyi var neyi yoksa ortaya koyup sarayın ve şatolardaki adamlarının baskısına son vermiş.</b></div><div><b><span> </span>Masal da yeniden yazılmaya başlamış…</b></div><div style="font-weight: bold;"><br /></div></span></font></div><div style="text-align: center;"><font><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglYS_8WxQtRIJXWTdz_QQ0w2uqKRHdyILRHRbKQXw31XP_k4LtPmexSnfAcNMNF2E6mKR-AURKDPT-s2rSWszhseSMa8abkU7XjiAwHvic0oK1LdA5cRliEojO0nQlPEWoh8lp1YDYVQ/s711/B%25C3%25BCy%25C3%25BCklere+Masallar+%252825%2529+Kral+%25C3%2596ld%25C3%25BC+Ya%25C5%259Fas%25C4%25B1n+Yeni+Kral+%25284%2529.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="537" data-original-width="711" height="303" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglYS_8WxQtRIJXWTdz_QQ0w2uqKRHdyILRHRbKQXw31XP_k4LtPmexSnfAcNMNF2E6mKR-AURKDPT-s2rSWszhseSMa8abkU7XjiAwHvic0oK1LdA5cRliEojO0nQlPEWoh8lp1YDYVQ/w400-h303/B%25C3%25BCy%25C3%25BCklere+Masallar+%252825%2529+Kral+%25C3%2596ld%25C3%25BC+Ya%25C5%259Fas%25C4%25B1n+Yeni+Kral+%25284%2529.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><span><!--more--></span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div></span></font></div><div><font><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><br /></b></span></font></div><div><font><span style="font-size: medium;"><b style="font-family: arial;">24. "Ho Ho Hooo!"</b><br /><br /><div><b><span style="font-family: arial;"> </span><span style="font-family: inherit;">Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde dünyada krallıkla yönetilen irili ufaklı yüz ülke varmış. </span></b></div></span></font><div><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"><b> Bu ülkeler tesadüf bu ya! Aynı yıl aynı karakterde kralların ve ona yakın kervan, gemi, maden sahipleri, akraba, eş, dost zengin çevresinin eline geçmiş. </b></span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"><b><span style="white-space: pre;"> </span>İşin tuhaf yanı yeni krallar gaddarlıkta, aç gözlülükte, altın gümüş sevdasında birbirlerine o kadar çok benziyorlarmış ki savaşmak yerine çıkar birliği içinde halklarını sömürmeyi tercih etmişler. </b></span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"><b><span style="white-space: pre;"> </span>Böylece kendi ülkelerinin kaynaklarını diğerleriyle paylaşarak yağmalıyor, kişisel hazinelerini büyütüyorlarmış.</b></span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"><b><span style="white-space: pre;"> </span>Her kral silah gücü yüksek askerlerden kurulu bir orduya sahipmiş. Bu ordu başka ülkelere karşı değil, halkı susturmak için kullanılıyormuş. Kralın şövalyelerine ve askerlerine çok özel haklar, her ay altın ve gümüş paralardan oluşan maaşlar veriliyormuş. Küçük memur, zanaatkar, küçük çiftçi, köylü ve işçiler de köle hayatı yaşıyormuş. </b></span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"><b>Dünya, bu gözleri doymayan kralların elinde kısa sürede o kadar hızlı yağmalanmış ki doğanın dengesi bozulmuş. Mevsimler değişmiş, seller, toprak kaymaları, depremler, kıtlıklar, bölgesel hastalıklar yaşanmaya başlamış. </b></span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"><b> Bütün bunlar en fazla yoksul insanları etkiliyormuş. </b></span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"><b> Kurtuluşu tüm dünyanın yoksullarının birleşmesinde gören bilge insanlar kralların hafiyeleri tarafından yakalanıp tüm ülkelerin bir adada ortak inşa ettikleri hapishaneye gönderiliyormuş. </b></span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"><b> O sene dünyayı saran bir salgın tüm ülkelerin insanlarını kırmış geçirmiş. Büyücüler bu hastalığa çözüm bulamamışlar. </b></span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"><b> Gerçek şifacıların çalışması da yasaklanmış. Hastalık saray ve yakın çevresine bile bulaşmış. </b></span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"><b> Bu felaketten ders çıkarıp da pişmanlık gösteren kral olmuş mudur dersiniz? Bazı krallar dünyayı biz bu hale getirdik diye itiraflarda bulunsalar da yoksul halk için bir türlü elleri hazineye uzanmıyormuş. Dillerindeki pişmanlık sözleri hazinedeki altınları sayarken havaya karışıp kaybolmuş.</b></span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"><b>Halkı kendi koşullarına razı etme görevini yürüten saray soytarıları ve büyücüler de tam kapanmaya gitmişler. Zenginler şehirlerden uzaktaki şatolarına çekilmişler. Askerler de ekonomiyi yaşatmak için katı kurallarla halkı çalışmaya zorluyormuş.</b></span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"><b> Aslında bu derece kötü duruma düşen dünya halklarının tek neşesi her ülkede yaşayan Ho ho hooo! diyerek gezen kırmızı giysili Kış Dedeleriymiş. Bunlar el becerisi yüksek, sanatkâr yaşlılarmış. </b></span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"><b> Bir yıl boyunca çocuklar için hediyeler yapar onları yıl sonunda çocukların evlerinin kapısına bırakırlarmış. Çocuklar da gece yarısından sonra kapıya çıkıp hediyeleri alır sevinç çığlıkları atarmış. İşte salgının kol gezdiği o yıl sonu gece yarısına doğru kış dedeleri yola çıkmışlar. </b></span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"><b> Korkunç bir ayazda her yer kar altındayken yeter ki çocuklar mutlu olsun diye hediyeleri dağıtmaya devam etmişler… </b></span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"><b><span style="white-space: pre;"> </span>Çocukların sevinç çığlıkları gecenin soğuğunda bir ateş gibi sarmış şehirleri.</b></span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"><b>Ertesi gün askerler her köşede karların arasında kırmızı giysili Kış Dedelerini, donmuş halde, ellerinde boş çuvallarıyla bulmuşlar.</b></span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"><b> Yoksul halk Kış Dedelerinin kendilerini feda etmesi sonrası büyük bir uyanış yaşamış. Zalimliğe karşı mücadele etmek ve dünyayı da talandan kurtarmak için birleşmekten başka çareleri olmadığına inanmışlar. </b></span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: medium;"><b> Kurtuluş için değişim rüzgârı tüm dünyayı sarmış…Halklar ermiş muradına zalim krallar kaçmış köşelerine…</b></span></div><div><br /></div><div><font><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><br /></b></span></font></div><div style="text-align: center;"><font><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKc0a5_sBvAewXo0Uv06PQ0Qh9rfrD70y11n2KsJnnoMKl__XuTyK3opUIeC4S-1gvBuJtgLUNJRQ4VWLk0y5LWl5dbtPYgwj842Ogg-qgFlgExTqRw-VJszfHXpWJmAeSV_kR0TPzLw/s779/B%25C3%25BCy%25C3%25BCklere+Masallar+24+Ho+ho+hoo+%25283%2529.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="581" data-original-width="779" height="299" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKc0a5_sBvAewXo0Uv06PQ0Qh9rfrD70y11n2KsJnnoMKl__XuTyK3opUIeC4S-1gvBuJtgLUNJRQ4VWLk0y5LWl5dbtPYgwj842Ogg-qgFlgExTqRw-VJszfHXpWJmAeSV_kR0TPzLw/w400-h299/B%25C3%25BCy%25C3%25BCklere+Masallar+24+Ho+ho+hoo+%25283%2529.jpg" width="400" /></a></div><br /><span><!--more--></span><b><br /></b></span></font></div><div><br /></div><div><font><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><br /></b></span></font></div><div><font><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>23. "Günah Keçisi"</b></span><b><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><br /></span></b></font><div><font><b><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><br /></span></b></font></div><div><font size="4"><p class="MsoNormal"><span face="Tahoma, sans-serif" style="line-height: 107%;"> <b> </b><b><span style="font-family: inherit;">Ateşin etrafında toplanmış kalabalığın olduğu meydana
gelince herkes alkışladı. Başını hafifçe eğerek selamladı. Kendisine ayrılan
koltuğa oturdu. İkram edilen bir bardak suyu içtikten sonra başladı anlatmaya:<br /><br />
<span> </span><span>Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal,
pireler berber iken ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken denizlerin
ötesinde bir ülke varmış. Buranın kralı ülkesini uzun yıllar o kadar iyi
yönetmiş ki halkı için barışçı kral olarak dilden dile anlatılır olmuş. <br /><br />
<span> </span>Kralın çocuğu olmamış. Eşini de uzun yıllar önce kaybetmiş. Halk, kral ölürse
yerine tembel kardeşinin geçeceğini bildiğinden endişe içindeymiş. <br />
Düzenli olarak ülkeyi karış karış gezerek halkın dertlerini dinleyen kral gün
gelmiş planladığı geziye çıkmamış. Halk ne olduğunu merak ediyormuş. Saraydan Barışçı
Kralın bilinmeyen bir dertten kurtulamadığı duyurulmuş. Halk buna inanmamış. Söylentiler
almış yürümüş…Halk kralı zehirlediler diyerek şehir meydanında toplanmış.
Askerler bu eylemi şiddet kullanarak vahşice bastırmış. Çok sayıda gösterici
zindana atılmış. Ülke yasa bürünmüş. <br />
<span> </span>Halk yanılmamış. Kralın kardeşi saray içinde komplo kurarak kralı
zehirlemiş. Taç töreni sonrasında da ülke yönetiminde deneyimli olan herkesi
kovmuş. Onların yerine hazine, ordu, tarım, ticaret, inşaat, sağlık ve eğitimle
ilgili görevlere kraliçe olan eşini, büyük- küçük çocuklarını, yaverini,
kahyasını, bekçisini, baldızını ve damadını getirmiş. Bunların hiçbirinin
krallığın yönetiminde deneyimi yokmuş. <br />
Yeni kral Barışçı Kralın izlerini tüm ülkeden silmek için harekete geçmiş. Onun
hakkında övgü dolu hikayeleri yasaklamış. Resimlerini kaldırmış. Üstüne üstlük
uydurma hikayelerle onun halk arasında anıtlaşan kimliğini yok etmeye çalışmış.
Ama halk gizli gizli Barışçı Kralı anlatmaya devam etmiş…<br /><br />
<span> </span>Aklı fikri geçmişin izlerini silmede olan kral aile ve yakınlardan oluşan
yönetim ekibini başı boş bırakmış. Ne mi olmuş?<br />
Ülkenin ormanları talan edilmiş, madenleri yağmalanmış, lüks harcamalarla
hazine boşalmış. Hazine boşalınca kralın aklı başına gelmiş. Yönetimden sorumlu
tüm aile ve yakınlarını acilen toplantıya çağırmış. <br />
<span> <br /></span>Hazineden sorumlu eş: “Hazine dairesinde altın, gümüş kalmadı kralım,
sevgili eşim!”<br />
<span> <br /></span><span> </span>Kral bunları duyunca çok öfkelenmiş. Hazine sorumlusunu kovmak istemiş ama
söz konusu olan eşiymiş ne yapsın ki?<br />
“Avantaları da vergileri de artırın!” diye kükremiş.<br />
<span> </span></span></span></b></span><b><span style="font-family: inherit;">Sırasıyla ordu, tarım, ticaret, inşaat, eğitimden sorumlu diğer aile
üyeleri, hısım akraba söz almışlar. Hepsinin açıklaması özetle:Kesilecek ağaç, çıkarılacak maden kalmamış. Aileler çocuklarını okula
göndermemek için elinden geleni yapıyormuş. Tarımda çiftçiler elindeki her şeye
el koyulduğu için ekmemeye, hayvan yetiştiricileri besiden vazgeçmeye,
tüccarlar çok fazla komisyon istediği için kraliyete karşı çıkmaya, ordu
komutanları yönetimde daha fazla söz sahibi olmak istedikleri ve talan için
çevre ülkelere saldırmaya başladığı şeklindeymiş.</span></b></p><p class="MsoNormal"><span face="Tahoma, sans-serif" style="line-height: 107%;"><b><span style="font-family: inherit;"><span> </span>Kral bu sözler üzerine açmış ağzını yummuş gözünü ne gelirse söylemiş. Nafile
bağırmış çağırmış. Hepsi ailesi, yakını ve akrabasıymış.<br />
<span> </span>Kral: “Kendinizi kurtarmak için Günah Keçisi olacak memurlar bulun! Onları halka teşhir edin! Ekonomideki kötü
gidişin sorumluları olarak ilan edip zindana atın!” diye talimat vermiş.<br /><br />
<span> </span>Korkuyla sindirilen halk ekmek derdine düşerek uzun yıllar süren sessizliğe
bürünmüş. Kraliyet yağmacıların elinde, akrabalarla zenginliğin paylaşıldığı, komşu
ülkelerle savaş halinde, yoksulluğun kol gezdiği karanlık bir döneme girmiş.<br />
Masal da burada bitmiş…<br /><br />
Masalı dinleyenlerden biri söz almış: “Masalcı Dede, bu ülkenin kaderi değişmemiş
mi?”<br /><br />
“Halk değiştireceğine inanmadıkça yaşadıkları kader olmaktan çıkar mı?”</span></b><b><o:p></o:p></b></span></p></font></div><div><font><b><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><br /></span></b></font></div><div style="text-align: center;"><font><b><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh1tZqurUZ2qZxCxO6TOF3g-FYiLpZh7km9GkEASQII3I9pX-hPb46JZe-iOL7A-eFzeINUNIikSI8QaCbNpJHqdDPao3QCzmrv4irggfrTLSaHyYbKCmyq7L4M7A0hSVpMo8QpAY0mAg/s622/B%25C3%25BCy%25C3%25BCklere+Masallar+23+G%25C3%25BCnah+Ke%25C3%25A7isi+3.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="470" data-original-width="622" height="303" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh1tZqurUZ2qZxCxO6TOF3g-FYiLpZh7km9GkEASQII3I9pX-hPb46JZe-iOL7A-eFzeINUNIikSI8QaCbNpJHqdDPao3QCzmrv4irggfrTLSaHyYbKCmyq7L4M7A0hSVpMo8QpAY0mAg/w400-h303/B%25C3%25BCy%25C3%25BCklere+Masallar+23+G%25C3%25BCnah+Ke%25C3%25A7isi+3.jpg" width="400" /></a></div><br /><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><br /></span></b></font></div><div><font><b><span><!--more--></span><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><br /></span></b></font></div><div><font><b><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><br /></span></b></font></div><div><font><b><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><br /></span></b></font></div><div><font><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>22. "Saklı Ada"</b><br /></span></font><div><font><b><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><br /></span></b></font></div><div><font><span><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><div><b><span> </span><span>Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde arkasını yüksek dağlara, önünü okyanusa açılan çok büyük bir koya dayamış bir ülke varmış. Mal mülk düşkünü, servetini ne yapacağını bilmeyen bir kral tarafından yönetiliyormuş. </span></b></div><div><b><span> Ülkenin krala ait çok büyük bir gemi filosu varmış. Bu nedenle en önemli işler denizle ilgiliymiş. Deniz ticareti, balıkçılık falan sanmayın! Ekonomi talana dayalıymış. Gemiler de savaş içinmiş…Korsanlıkla kazanılan altın, gümüş ve tüm ganimetler kral ve onun çevresini saranların zenginliğine zenginlik katıyormuş. </span></b></div><div><b><span> Korsanlıkla esir alınanlar mallarına el konulduğu gibi, en ağır işlerde karın tokluğuna çalıştırılıyormuş. Toplum kraliyet ailesi, korsan tayfası, zenginler, memurlar ve köleler olarak sınıflara ayrılmış. İşleri düşük gelirli memurlar ve onlara bağlı köleler yapıyor diğerleri zevk ve sefa içinde yaşıyormuş. </span></b></div><div><b><span>Talancı kralın acımasız, saldırgan korsanlardan oluşan ordusu çok geniş bir bölgede deniz egemenliği kurmuş. </span></b></div><div><b><span> Gel zaman git zaman kral bu işlerden sıkılmış. Bir gün komutanlarını sarayın büyük salonundaki masanın etrafında toplamış. Masada bir harita varmış. Kral masanın üzerine çıkarak korsanlık alanını büyüteceğini söylemiş. Ganimet kazanma dışında toprak kazanmanın da önemini anlatmış. Donanmanın başında kendisinin de olacağını söyleyince komutanlar heyecanla alkışlamış. </span></b></div><div><b><span> Uzun bir sefere çıkmak için gemiler hazırlanmış. </span></b></div><div><b><span><br /></span></b></div><div><b><span> *</span></b></div><div><b><span> Okyanusun ortasında kimsenin bilmediği adeta dünyadan saklanmış bir ada varmış. Bu adada insanlar balıkçılık yapar, tarım ve hayvancılıkla uğraşırmış. Kuş sesleriyle dolu yemyeşil adanın toprağı verimli, bitki örtüsü çok zenginmiş. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar çeşitlilik yokmuş. Adada şelalelerden tertemiz sular akar, göllerinde envaitürlü balıklar yaşarmış. Ada halkı birlikte barış içinde mutlu bir hayat sürüyormuş. Herkesin bir evi varmış. Çocuklar sağlıklı, neşe ve huzur dolu ailelerde büyüyor adanın bilge insanları tarafından verilen özel eğitimlere katılıyor çalışma yaşına gelince de kendisine gösterilen yerde işe başlıyorlarmış. </span></b></div><div><b><span> Ada yılların deneyimine sahip yaşlılardan kurulu ve topluluğa üretimde en çok katkı yapan gençlerden oluşan iki meclis tarafından yönetiliyormuş. Tüm kararlar şeffaf biçimde alınıyor, herkesin temsilciler aracılığıyla katılımı sağlanıyormuş. </span></b></div><div><b><span>Bu adada insanlar hiç hastalanmazmış. Dış dünya ile temasları olmadığı için de dünyayı kırıp geçiren hastalıklardan eser yokmuş…</span></b></div><div><b><span> **</span></b></div><div><b><span> Ada halkı her zaman olduğu gibi sabah erkenden balığa çıkmak için sahile geldiğinde koyun ağzını kapatan dev kayıkları görmüş. Bu tür kayıklarla hiç karşılaşmamışlar daha önce. Aslında onlar talancı kralın korsan gemileriymiş. Silahları bile olmayan ada halkı küçük kayıklarla sahile çıkan tuhaf kıyafetli insanları şaşkınlıkla izlemiş. </span></b></div><div><b><span> Adanın en yaşlısı elini kalbinin üstüne koyarak reveransla selamlamış gelenleri. Barış dolu sözler mırıldanmış. Lakin kral yaşlı adama tekme atıp yere sermiş. Kılıcını yaşlı adamın boğazına dayamış. Herkesin toplanmasını söylemiş. Anlamadıklarını görünce de işaretlerle anlatmış. </span></b></div><div><b><span> Korsanlar gemide taşıdıkları domuz, keçi ve tavukları beslenmeleri için adanın zengin doğasına salıvermişler. Adaya çıkanlar sadece bunlar olmamış. Geminin fareleri, pireleri ve bitler korsanlarla birlikte adaya çıkmış.</span></b></div><div><b><span> Olan olmuş…</span></b></div><div><b><span> Şiddeti, tehdidi tanımayan ada halkı bu saldırganlığa karşı hiçbir şey yapamamış. Korkunun ne olduğunu öğrenmiş. Talancı kral bile kendisine direnmeyen bu barışçı insanlara şaşırmış doğrusu. Korsanlar adada ganimet bulamamışlar. Kral duruma çok sıkılsa da bu insanların yaptığı süs eşyalarına el koymayla yetinmiş. Ayrıca sahile korsan bayrağı dikerek adanın kendisine ait olduğunu ilan etmiş. Bir süre adada kalıp halkın yiyeceklerini yağmalamış ve evlerini de yıkmışlar.</span></b></div><div><b><span> Ayrılırken her aileden genç kızları, güçlü kuvvetli olan erkekleri yanlarına almışlar. Aileler olan biteni çaresizce izlemekten başka bir şey yapamamış.</span></b></div><div><b><span> Korsanların gidişinden birkaç hafta sonra ada halkı daha önce bilmedikleri hastalıklara yakalanmış. Şifacılar ne yaptılarsa tedavi edememişler. Çok geçmeden yaşlılarda gençlerde ölümler olmuş. </span></b></div><div><b><span> Ada halkı bu korsan işgalinde sadece canını vermekle kalmamış meyve bahçeleri, sebzeler, ağaçlar, çiçekler kurumuş, hayvanları kırılmış. Kuşlar ötmez olmuş. Cennet ada yaşayanları için tam bir cehenneme dönmüş. </span></b></div><div><b><span> ***</span></b></div><div><b><span> Aylar sonra korsan kral adaya tekrar gelmiş. Yarısı yok olan ada topraklarını görünce de “salgın var burada” diyerek korkup geri dönüp gitmiş. </span></b></div><div><b><span> Ada halkı bu işgalden ne mi öğrenmiş?</span></b></div><div><b><span> Kötülüğün ne olduğunu ve ona karşı birlikte direnmenin gerektiğini…</span></b></div><div><b><span> </span></b></div></span></span></font></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><br /></b></span></div><div style="text-align: center;"><font face="arial" size="4"><b><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZbByjMQciAtdfnGq7gXWovVeMPn1fuOV-YvLTc5Wd7ruX_NYXJU-1r7uhhidhz0n43xA0-ziwYaaU4HMlqwY_8KK6zL4v6znGsvDdtTl-LI4b7kyUig8ZMLWCxaveBlaZ4-1tcJosTQ/s751/B%25C3%25BCy%25C3%25BCklere+Masallar+22+Uzaktaki+ada+%25284%2529.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="564" data-original-width="751" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZbByjMQciAtdfnGq7gXWovVeMPn1fuOV-YvLTc5Wd7ruX_NYXJU-1r7uhhidhz0n43xA0-ziwYaaU4HMlqwY_8KK6zL4v6znGsvDdtTl-LI4b7kyUig8ZMLWCxaveBlaZ4-1tcJosTQ/w400-h300/B%25C3%25BCy%25C3%25BCklere+Masallar+22+Uzaktaki+ada+%25284%2529.jpg" width="400" /></a></div><br /><span><!--more--></span><span><br /></span></b></font></div><div><font><b><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><br /></span></b></font></div><div><font><b><span style="font-family: arial; font-size: medium;">21. "Adam Arıyorum...Adam!"<br /><br /></span></b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><div><span> </span><span>Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde yüksek dağların, uçsuz bucaksız denizlerin ötesinde bir ülke varmış. Ülkenin halkı mutsuz ve korku içinde yaşıyormuş. <span> </span>Neden mi?</span></div><div><span><span> </span>Çünkü o ülkenin Kralı o derece kendini beğenirmiş ki başka hiç kimsenin onun aleyhine tek kelime bile etmesine izin vermezmiş. Gizli, açık sivil ve askeri özel birlikler oluşturmuş. Bunların tek görevi kral hakkında kötü söz söyleyenleri yakalayıp zindana atmakmış. Kralın adamları muhbirlere ödül olarak bir altın veriyormuş. Ülke o hale gelmiş ki herkes birbirinden kralın casusu diye şüpheleniyor, bir araya gelmekten kaçınıyormuş. </span></div><div><span><span> </span>Kral ganimet peşinde ülkeyi o savaştan bu savaşa sürüklemiş. Halk erkek çocuklarını asker verdiği yetmezmiş gibi savaş bütçesi için krala elinde ne var ne yok teslim etmiş.</span></div><div><span><span> </span>Ülkenin bu durumuna çok üzülen bir bilge varmış. Yaşı hayli geçmiş bilge şehrin en kalabalık yerinde, köprü altında, onu seven insanların yaptığı küçük bir kulübede bir ekmek bir hırkayla yaşıyormuş. Bilge kulübesine gelenlere tıp, kimya, biyoloji, felsefe ve tarih alanında dersler veriyormuş. Kral bu bilgeden çok rahatsızmış. Ancak casuslar onun aleyhine kullanacakları bir delil bulamadıkları için zindana atamıyorlarmış.</span></div><div><span><span> </span>Kral savaşlar nedeniyle boşalan hazineyi yeniden doldurmak ve saltanatını sürdürmek için halk üzerindeki baskıları artırmaya devam etmiş. İnsanlar korkudan bilgenin yanına bile gelemez olmuşlar. Bilge bu duruma çok öfkelenmiş…</span></div><div><span><span> </span>Bir sabah erkenden her zamanki gibi ekmeği için çalışmaya gitmek üzere yollara düşen halk en kalabalık meydanda bizim bilgeyi görmüş. Çuvaldan yapılmış giysileriyle çıplak ayakla gündüz vakti elinde fenerle yürüyormuş. Herkes onun delirdiğini düşünmüş. Kralın muhafızları da yaşlı adama bakıp gülüyormuş. Halk ise çıt çıkarmadan bilgeyi izliyormuş. Meydan hınca hınç dolmuş. Ortada bilge, etrafında muhafızlar…</span></div><div><span><span> </span>Derken, taş meydanda “lak, lak, lak!” soğuk nal sesleri yankılanmış. Kralın şövalyelerinin has komutanı şatoya giden yolun başındaki kemerli geçitte gümüş parlaklığındaki zırhının altında, beyaz atının üzerinde görünmüş. Azametli duruşuyla ağır ağır atını meydana sürmüş. Muhafızlar kılıçlarını kalkanlara vurarak onu selamlamışlar. Meydan bu korkutan seslerle inlemiş. </span></div><div><span><span> </span>Beyaz atlı Şövalye Bilgenin yanına gelmiş. Bilge atın yanında cüce gibi kalmış. Muhafız metalik sesiyle:</span></div><div><span>“Bre ihtiyar gündüz vakti fenerle ne ola ki?”</span></div><div><span><span> </span>Bilge başını kaldırmış, zırhlarla kaplı komutana meydan okurcasına bakmış:</span></div><div><span>“Adam arıyorum adam…Kaldıysa bu duvarların arasında!”</span></div><div><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZCFhvYBcImttzo6qFrpQHwZz1bPOwqkLktZ_LGsKpX-bHJ1ruHaL9FTzX-EokGN8Tb2dDN1j8pAAtrQcSjwn8WNYr9dmj6O5EYUXLW75E0mtFJeLpfiXs9CHpZXizhwsHkYhyMXXeQA/s784/B%25C3%25BCy%25C3%25BCklere+Masallar+21+Adam+Ar%25C4%25B1yorum.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="581" data-original-width="784" height="295" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZCFhvYBcImttzo6qFrpQHwZz1bPOwqkLktZ_LGsKpX-bHJ1ruHaL9FTzX-EokGN8Tb2dDN1j8pAAtrQcSjwn8WNYr9dmj6O5EYUXLW75E0mtFJeLpfiXs9CHpZXizhwsHkYhyMXXeQA/w400-h295/B%25C3%25BCy%25C3%25BCklere+Masallar+21+Adam+Ar%25C4%25B1yorum.jpg" width="400" /></a></div><br /><span><!--more--></span><div style="text-align: center;"><br /></div></b></font></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><br /></b></span></div><div><font face="arial" size="4"><b>20. "At, Kılıç ve Büyü"<br /><div><br /></div><div><span> </span><span>Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde yüksek dağların tepelerin de ötesinde bir ülke varmış. </span></div><div><span><span> </span>Bu ülkede malının mülkünün hesabını bilemeyecek zenginlikte bir tüccar yaşarmış. Bu tüccar, kralın bir dediğini iki etmeyecek kadar ona bağlıymış. Kralın canı ne çekerse dünyanın dört bir yanından bulur buluşturur krala getirirmiş. Bu nedenle kralın gözde zenginleri arasında özel koruma muhafızlarıyla ilk sırada gelir, sarayda krala en yakın koltukta otururmuş. Kral da onu, vereceği vergilerden muaf tutarmış.</span></div><div><span><span> </span>Aslında fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen tüccar, gençlik döneminde kurtlu peynirleri atıldıkları yerden alıp temizler sonra pazarda satarmış. Bir büyücüden öğrendiği yöntemlerle de insanları aldatmayı, çöpe atılmış bozuk yiyecekleri çeşitli baharatlarla karıştırıp tazeymiş gibi satmayı öğrenmiş. Çok ailenin işini batırıp onları yoksul bırakmış. İşte böyle zengin olmuş. Zengin olunca gözüne kestirdiği bir kızla da evlenmiş. Kralınki kadar olmasa da büyük bir şatoda yaşamaya başlamış. Mal mülk sahibi oldukça ona hizmet edenlerin sayısı artmış. Hileli satışları ustaca yapar hale gelmiş. Ülkenin dört bir yanında depolar kurmuş. Her yerde “en büyük benim!” diyerek böbürlenip dururmuş…</span></div><div><span><span> </span>Bu tüccarın üç oğlu olmuş. Kendisi çocukluğunda çok sıkıntı çektiği için oğullarını şımartarak bir eli yağda bir eli balda yetiştirmiş. Onlara hileli işin hünerlerini ara sıra anlatsa da çocuklar bunlarla hiç ilgilenmemişler.</span></div><div><span><span> </span>Yıllar geçmiş çocuklar büyümüş işin başına geçecek yaşlara gelmişler. Ama hiçbirinde tüccarın işine karşı ilgi yokmuş. </span></div><div><span><span> </span>Büyük olan at meraklısıymış. Kralların, sultanların sattığı cins atları alır, çiftliğinde toplar, onlarla vakit geçirirmiş.</span></div><div><span><span> </span>Ortanca olan kılıç meraklısıymış. Kılıç ustası olarak değil elbette! Dünyadaki en keskin kılıçları satın alır, özel bir odada saatlerce onları seyredermiş.</span></div><div><span><span> </span>Küçük olan büyücülüğe merak sarmış. Gününü usta büyücülerin yanında geçirir, ayinlere katılır, onların insanları büyülemelerini izlermiş.</span></div><div><span><span> </span>Gel zaman git zaman tüccar yaşlanmış. Eskisi gibi çalışamaz olmuş. Üstüne üstlük o kış bir salgında eşiyle birlikte hastalanmış. Ülkenin zenginlerini tedavi eden büyücüler de hastalığa çare bulamamışlar. Eşi ölmüş, kendisi ise felç olmuş. Her şeyi duyuyor, anlıyor ama konuşamıyor, hareketsiz yatıyormuş.</span></div><div><span><span> </span>Çocuklar işleri nasıl yürüteceklerini bilememişler. Krala sormuşlar. O da işten anlayan birini başa geçirin demiş. Çocuklar bu fikre çok sevinmişler. YBT (Yönetici Baş Tüccar) arıyoruz diyerek krallığın her yerine duyurmuşlar.</span></div><div><span><span> </span>Gelenlerle iş görüşmesi yaparken yalnızca atlar, kılıçlar ve büyüler hakkında sorular soruyorlarmış. Tatmin edici cevap alamayınca da başkasını görüşmeye alıyorlarmış.</span></div><div><span><span> </span>Günler sonra at, kılıç ve büyü bilgisiyle çocukları şaşırtan bir adayla karşılaşmışlar. Hemen işe almışlar. Ona “bizim rahatımızı kaçırma, işleri babamızın yaptığı gibi yürüt, seni servete boğalım!” demişler. </span></div><div><span><span> </span>Yönetici Baş Tüccar depo ve satışları başarıyla yönetmiş. Her ayın ilk günü, aynı saatte, geçen ayın kazancından hazine sandıkları içinde üç kardeşe altın ve gümüş teslim ediyormuş.</span></div><div><span>Aradan aylar geçmiş. Çocuklar işin ne durumda olduğunu bilmeden ekmek elden su gölden yaşamışlar. Günleri ziyafetler vererek, çılgın partiler düzenleyerek geçiyormuş. Üç kardeş uzun zamandır birbirleriyle de görüşmüyorlarmış.</span></div><div><span><span> </span>Ancak beklemedikleri bir şey olmuş. O ayın ilk gününde hazine sandığı gelmemiş. Haberciler gönderip diğerlerinin de sandığı almadığını öğrenmişler. Apar topar tüccarın işleri yönettiği depoların olduğu büyük şatoya gelmişler.</span></div><div><span>Bakmışlar ki hiç kimse yok. Depolar bomboş…Krala gitmişler. <span> </span><span> </span>Kral üç kardeşin de dolandırıldığını anlamış. </span></div><div><span>“Bu sizin hatanız! Elinizde kalanları kraliyete teslim etmezseniz zindanlardan zindan beğenin!”</span></div><div><span><span> </span>Bundan sonra ne mi olmuş?</span></div><div><span><span> </span>Kardeşlerden büyük ve ortanca atlarını ve kılıçlarını satmış. Ellerine geçen altınlarla Kralın gazabından kaçmak için ülkeyi terk etmişler. Küçük olan ise kılık değiştirip köy kasaba dolaşıp insanları yaptığı büyülerle aldatmaya, onları dolandırmaya başlamış…</span></div><div><span> Malı, mülkü ele geçiren YBT de hırsızlığın baş tacı edildiği, servetin hesabının sorulmadığı okyanusların ardındaki başka bir ülkeye kaçmış. Oranın kralıyla iş birliği içinde soymaya, aldatmaya devam etmiş.</span></div><div><span><span style="white-space: pre;"> </span>Felç olan baba ise kâbuslar görüyor, aldattığı insanlar rüyasında ona kurtlu peynirleri, çürümüş etleri yediriyorlarmış. “Nerede hata yaptım?” diye düşünse de iş işten geçmiş. Sefalet içinde göçüp gitmiş… </span></div><div><span> Kim muradına ermiş, kim kerevetine çıkmış ona siz karar verin…</span></div><div> </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhvHkvnNlfSge_FMtUa25uGUe7ai9jAcpr22703ZTSdlxzrCtehZOij-SIItbROxzBi9boHolG9L2X8vAXRjssh0w521IQh_7SeEUeZ4viBFJ7rr9HKcM07yZ2mc76zUbWoA_uWBMcGyg/s622/B%25C3%25BCy%25C3%25BCklere+Masallar+20+At%252CK%25C4%25B1l%25C4%25B1%25C3%25A7+ve+B%25C3%25BCy%25C3%25BC.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="468" data-original-width="622" height="301" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhvHkvnNlfSge_FMtUa25uGUe7ai9jAcpr22703ZTSdlxzrCtehZOij-SIItbROxzBi9boHolG9L2X8vAXRjssh0w521IQh_7SeEUeZ4viBFJ7rr9HKcM07yZ2mc76zUbWoA_uWBMcGyg/w400-h301/B%25C3%25BCy%25C3%25BCklere+Masallar+20+At%252CK%25C4%25B1l%25C4%25B1%25C3%25A7+ve+B%25C3%25BCy%25C3%25BC.jpg" width="400" /></a></div><br /><div style="text-align: center;"><br /></div></b></font><div><font face="arial" size="4"><b><br /></b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><br /></b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b>19. “Çalantora”<br /><br /><div><span> </span><span>Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde kuş uçmaz kervan geçmez çöllerin ardında bir diyar varmış. Bu diyarın insanları çalanlar ve çaldıranlar olarak ikiye ayrılmış.</span></div><div><span><span> </span>Krallık, ne kadardır bilinmez, azınlıkta olsalar da çalanların elindeymiş. Son kral, reform yapmak adına, hırsızlık için yeni kanunlar çıkarmış. Hırsızlığın doğal, hırsızların ise bu dünyanın efendileri olduğu, başarılı hırsızlık öykülerinin anlatıldığı hikayeler her yerde yazılmaya ve kraliyetin adamları tarafından anlatılmaya başlanmış. </span></div><div><span><span> </span>Kraliyet kanunlarına göre her ayın ilk haftası da hırsızlık günleri olarak ilan edilmiş. O hafta yakalanmadan çalarsan sahip olduğun şeylerin hesabı sorulmayacakmış. Hırsızlıkla elde edinilen servet çalanın olacakmış. Bir şartla: yakalananlar zindana atılacakmış. Kralın amacı beceriksiz hırsızları bu şekilde eleyerek başarılı mutlak hırsızlığın örnek ülkesi olmakmış. <br /><span> </span>Ayrıca kraliyet büyücüleri de yayınladıkları fermanlarla hırsızları kutsayan bir heykeli ülkenin her yerine dikmişler. Çalantora adı verilen bu heykelin yüzünde bir maske, sırtında bir çuval, çuvalın ağız kısmında altın şamdan ve paralar, gümüş kupalar varmış. Her ayın ilk haftasının son günü bu heykellerin önünde hırsızlıkların kutsandığı ayinler yapılıyor, başarılı hırsızlar ödüllendiriliyormuş. </span></div><div><span><span> </span>Bazıları bir türlü hırsızlık yapmayı beceremiyormuş. Bu nedenle de paraları, eşyaları, eşekleri, ahırdaki hayvanları sürekli çalınıyormuş.</span></div><div><span><span> </span>Çalmada ustalaşmış bir evin reisine kahvaltıda küçük kızı:</span></div><div><span>“Baba at arabasını, katırı, masadakileri pazardan mı aldın?”</span></div><div><span>“Hayır kızım ben enayi değilim. Onları komşulardan, diğer evlerden yürüttüm.” </span></div><div><span>“Çalmak zeki insanların becerisidir. Bunu kral da büyücüler de söylüyor. Çaldıranlar aptaldır!”</span></div><div><span>“Baba ben aptal olmak istemiyorum!”</span></div><div><span>“Aferin sana! İşte benim kızım. Sana her sabah nasıl hırsızlık yapılır onu anlatacağım. Büyüdükçe de daha büyük hırsızlıklar yaparak ailemizin kraliyetin onur listesine alınmasına yardım edeceksin.”</span></div><div><span>“Neden arkadaşımın eşyalarını gizlice almam gerekiyor? Ondan istesem vermez mi?”</span></div><div><span>“Bak evlat! Bu dünya enayilerin ve enayi olmayanların dünyası. Bir şeylerin sahibi olmak istersen iki yolun var: Biri eşekler gibi çalışıp, ter döküp elde edebilmek. Diğeri de kolay yoldan ele geçirmek. Bunu da iz bırakmadan, fark edilmeden yapabilmek. İşte başarı bu!”</span></div><div><span>“Şimdi hırsızlar haftası geliyor. Hadi bakalım göreyim seni. Bana neler getireceksin…”. </span></div><div><span><span> </span>O hafta beklenmedik bir şey olmuş. Kralın tacı, asası çalınmış. Kral öfkeden deliye dönmüş. Hırsızın yakalanması emrini vermek için sarayın büyücülerine danışmış. Onlar da bu hırsızlığın kralın koyduğu kanunlara uygun olduğunu söyleyince kral çaresiz kalmış. Bunun üzerine yeni bir kanun çıkartmış. Bundan böyle kral ve ailesinin bir tek eşyasını çalan olursa, aranacak ve bulunacak, sonra da en karanlık zindanlarda çürütülecekmiş.</span></div><div><span><span> </span>Gel zaman git zaman hırsızlık haftalarında büyücülerin, komutanların, saray görevlilerinin de eşyaları çalınmaya başlamış. Krala şikâyet edince de kral yeni kanunlar çıkarmış. </span></div><div><span>Kralın kendi kazdığı kuyuya düştüğü dilden dile dolaşıyormuş…</span></div><div><span>O sıralarda halkın arasında bir efsane dolaşmaya başlamış. Bir cengâver çıkmış, hırsızların elinden servetlerini alıp yoksullar arasında paylaştırıyormuş. O cengâver ülkenin en sarp dağlarında, en sık ormanlarında arkadaşlarıyla birlikte kaçak yaşıyormuş. Hırsızlığa uğrayanlar da onlara katılmaya başlamış. </span></div><div><span><span> </span>İşe yarar çalınacak malı olan adam kalmayınca kraliyet ve destekçileri birbirlerinden çalmaya başlamışlar. Kral bakmış ailede ve hanedanda yakalananlar çok, ne yapacağını şaşırmış. Onlara sürekli af çıkarıyormuş.</span></div><div><span><span> </span>Bu durumda ülkede yaşayanlar kralın ülkeyi yönetemediğini düşünüp kaçak Cengâvere katılmışlar.</span></div><div><span><span> </span>Asıl bomba kralın kızının olduğu konvoyun baskına uğraması, kızın cengâverle tanışması ve ona âşık olmasıyla patlamış. Genç kız gerçekleri anlamış ve bir daha saraya dönmemiş. </span></div><div><span><span> </span>Zamanla güçlenen Cengâver ordusuyla krala savaş açmış. Kralın ordusu bozguna uğrayınca kral, ailesi ve yakınları ülkeden kaçmışlar.</span></div><div><span><span> </span>Cengâver, kralın kaçak kızı ve arkadaşları oluşturdukları bir meclisle herkesin çalışarak adil biçimde paylaştığı bir düzen kurmuşlar.</span></div><div><span><span> </span>Hırsızların olmadığı bir dünyada onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.</span></div><div><br /></div><div style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhcpPoCRGFVL5laEc1_ckhgYjBpAg1dTlj81Pmpay-uylWCFWIT_NowTWdFecLV1c0Mbym_fB2Zv9WszWKxmOVH66NKx_iRaOujhjJWlV8L9MsQvUM0ZYMCFBpa8OQ82A9GfDu54i5gmA/s779/B%25C3%25BCy%25C3%25BCklere+Masallar+19+%25C3%2587alantora.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="584" data-original-width="779" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhcpPoCRGFVL5laEc1_ckhgYjBpAg1dTlj81Pmpay-uylWCFWIT_NowTWdFecLV1c0Mbym_fB2Zv9WszWKxmOVH66NKx_iRaOujhjJWlV8L9MsQvUM0ZYMCFBpa8OQ82A9GfDu54i5gmA/w400-h300/B%25C3%25BCy%25C3%25BCklere+Masallar+19+%25C3%2587alantora.jpg" width="400" /></a></div></b></font><div><font face="arial" size="4"><b><br /></b></font></div><div><font><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><!--more--></b></span></font></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><br /></b></span></div><div><font face="arial" size="4"><b>18. “Yalanlar Diyarı”<br /><br /><div><span> </span><span>Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde zorlu savaşlardan sonra kazanılan zaferle ülkesinin başına geçen bir kral varmış. <br /><span> </span>Kral savaşın ülkeye verdiği zararı ihtiyarlar meclisi ve danışmanlarıyla birlikte ortadan kaldıracak tüm tedbirleri almış. Halkın yaralarını sararak geçmişi kısa sürede unutturmuş. Ülke gelişmeye devam etmiş. Herkes çok mutluymuş.</span></div><div><span><span> </span>Bu mutluluk yıllarca sürmüş. Bir gün halkı tarafından çok sevilen kral amansız bir hastalığa yakalanarak hayatını kaybetmiş. Tüm ülke büyük yasa bürünmüş.</span></div><div><span><span> </span>Kralın çocuğu ve akrabası olmadığı için ihtiyarlar meclisi yeni bir kral seçmiş. Bu kral çok süslü sözlerle tahta geçiş konuşması yapmış. Tahta geçince de eski kralın danışmanlarını kovup yerine büyücülerden oluşan bir ekip yerleştirmiş. Bununla da kalmamış, büyük vaatlerle kendine bağladığı şövalyelerle bir olup meclisi kapatmış. Getirdiği ceza yasalarıyla da tahtını sağlama alıp tüm halkı sindirmiş.</span></div><div><span><span> </span>Yeni kral önceki kralın kurduğu tüm düzeni birkaç yılda darmadağın etmiş. Şatosunda zevk ve sefa içinde yaşarken halkı da yoksullaştıkça yoksullaşmış. Halk mutlu yaşarken önceki krala karşı çıkmak hiç akıllarına gelmediği için bu zalim krala ne yapacağını bilememiş. </span></div><div><span><span> </span>Zalim kral tahtı tehdit edilir diye sürekli korku içindeymiş. Tüm büyücüleri toplayıp insanları refah içinde mutlu olduklarına inandıracak büyüler yapmalarını emretmiş. </span></div><div><span><span> </span>Büyücüler gece gündüz çalışarak kralın istediği büyüleri bulmuşlar. Her aile bir büyücüye bağlanmış. Doğan her çocuk büyücünün yanına götürülüyormuş. Büyücü de çocuğu büyüleyip ailesine teslim ediyormuş. Aileler de tütsülü, uyku veren karanlık ortamlara alınıyor, günlerce süren ayinlerle beyinleri uyuşturuluyormuş. <br /><span> </span>Bir süre sonra halkın tamamı yaşadığı yoksulluğu görmediği gibi refah ve zenginlik içinde olduğuna inanmaya başlamış. Öyle ki sofrasındaki kuru ekmek ona kocaman kızarmış bir hindi, yıkık dökük evleri de malikane gibi görünüyormuş.</span></div><div><span><span> </span>Halk hayal dünyasında yaşarken kral da ülkenin hazinesini boşaltmaya devam ediyormuş. Gel zaman git zaman hazine suyunu çekmiş. Kral büyücülerini, şövalyelerini besleyecek yiyecek ve altın bulamaz olmuş. Onlar da gerçekleri bildikleri için krala ihanet etmeye başlamışlar. Şövalyeler halkı izlemeyi bırakmışlar. Büyücüler de görevlerini yapmıyor halkı uyutacak büyülere devam etmiyorlarmış.</span></div><div><span><span> </span>Halk uyandıkça sesler yükselmeye kralın yasalarını çiğnemeye başlamışlar. Her yerde ‘yalancı zalim kral’ yazıları yazılıyormuş. <br /><span> </span>Ne mi olmuş?<br /><span> </span>Şövalyeler ve büyücüler servetleriyle kaçıp başka ülkeye gitmiş. Halk isyan edip meydanlarda “yalancı zalim kral tahtı bırak” diye bağırmaya başlamış. <br /><span> </span>Kral tahtının tehlikede olduğunu anlayınca hazineden çaldığı altınlarla bir gece ülkeden kaçmış. <br /><span> </span>Halk temsilciler seçip onlar aracılığıyla da bir meclis oluşturmuş. Meclis her alanda uzman kişilerden ülkeyi yönetecek bir ekip kurmuş.</span></div><div><span><span> </span>Hep birlikte yeni bir sayfa açıp mutlu bir ülke yaratmaya başlamışlar. Onlar ermiş muradına bir çıkalım kerevetine. </span></div><div><br /></div></b></font><div><font face="arial" size="4"><b><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhqaLbGGwDXX3QWIZzrwp8GV-px4sebHH3F_5ZTIuTzuJpgFcCDgzvS1aL9MrEXNIbhUtgl8PAgQtqixp2V0vr8jdORR8Gdpn89EZQ6AlZZZ8flHihJWZ70_GocLE7xeVH3A3aVE9G6xA/s782/B%25C3%25BCy%25C3%25BCklere+Masallar+%252818%2529.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="588" data-original-width="782" height="301" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhqaLbGGwDXX3QWIZzrwp8GV-px4sebHH3F_5ZTIuTzuJpgFcCDgzvS1aL9MrEXNIbhUtgl8PAgQtqixp2V0vr8jdORR8Gdpn89EZQ6AlZZZ8flHihJWZ70_GocLE7xeVH3A3aVE9G6xA/w400-h301/B%25C3%25BCy%25C3%25BCklere+Masallar+%252818%2529.jpg" width="400" /></a></div><br /><span><!--more--></span></b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><br /></b></font></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><font>17. “Tepenin Ardındaki Köy”<span><br /></span><p></p><p class="MsoNormal"><span> </span><span>Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde verimli topraklarla, nehirler, ormanlar ve göllerle kaplı bir ülke varmış…</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Bu ülkede her mevsim çiftçi bayramı yapılır, çiftçiler ürünleriyle gelerek şenliklerde yarışmalara katılırmış. Kral da en lezzetli ürünü getirenlere ödüller verirmiş. Bu hep böyle gitmiş… </span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Şenliklere bir köyün halkı hiç çağrılmazmış. Neden mi?</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Bu köy iki tepenin etekleri arasındaymış. Bunda ne var diyeceksiniz… </span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Doğusunda ve batısında yer alan tepeler ve çukurda olması nedeniyle, güneş köy üzerinde geç doğar erken batarmış. Köy günün büyük kısmında gölgede kalırmış. Yalnızca iki mevsim yaşanır, kış mevsimi çok uzun sürermiş. Böyle olduğu için toprakları verimsiz, insanları soluk tenliymiş. Köylüler kaç nesildir orada yaşadıkları için de başka yere göç etmemiş. Zaten göç için kralın izni gerekiyormuş. Köyden doğru dürüst ürün alınamadığı için tüccarlar ilgilenmiyormuş. Sarayın büyücülerinin de etkisiyle, kral köyün lanetli olduğuna inanıyormuş. Bu nedenle köyde yaşayanların köyün dışına çıkmalarını da yasaklamış.</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Köyün yaşlı olmasına yaşlı ama çalışkan bir çiftçisi varmış. Bir gün herkesi meydana toplamış. Yüksekçe bir yere çıkıp:</span></p><p class="MsoNormal"><span>“Köyümün yoksul insanları: topraklarımız verimsiz değil! Yaşadıklarımız bir kader değil! Bunu değiştirebiliriz.”</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Kalabalıktan sesler yükselmiş: “Bunadı galiba”</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Yaşlı çiftçi sözlerine devam etmiş: “Önce doğudaki tepeyi kazacağım sonra batıdakini. Onları tıraş edeceğim. Hesapladım. Böylece güneş daha erken doğacak daha geç batacak. Var mı benimle gelen?”</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Herkes “bu adam deli” diyerek arkasını dönüp meydandan ayrılmış. Kalan birkaç yaşlı ona demiş ki: “Vazgeç bu sevdadan…Mucizelere yer yok bu dünyada”.</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Yaşlı çiftçi: Mucize biziz haberiniz yok!” diye kükremiş. </span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Çiftçinin ailesi bile ona arka çıkmamış. Yaşlı adam ertesi gün eşeğine, katırına kazmayı küreği yükleyip doğu tepesine gitmiş. Başlamış kazmaya…”</span></p><p class="MsoNormal"><span>Aradan aylar geçmiş. Köy halkı uzun bir süre ondan haber almasa da gözlerinin ucuyla doğu tepesinde bir değişiklik olacak mı diye merakla bakıyormuş.</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Bir gün köyün içindeki en yüksek evde doğu tepesine bakan odaya bir ışık huzmesi düşüvermiş. Evdekiler heyecanla odaya toplanmış gözlerine inanamamışlar. Camdan bakınca ince bir ip gibi süzülen ışığın doğu tepesinin en yüksek noktasından geldiğini anlamışlar…Haber hemen yayılmış köye. Çocukların neşe dolu çığlıkları arasında ahali evin önünde sıraya girip üst kattaki odaya sızan ışığı görmeye geliyormuş.</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Yaşlı çiftçi o gün her zaman olduğu gibi erkenden uyanmış. Çadırından çıkınca bir de ne görsün! Bütün köy halkı ellerinde kazmayla, küfelerle, eşekleri ve katırlarıyla doğu tepesinde onu bekliyor. Çiftçinin gözleri yaşarmış…</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Hep birlikte başlamışlar kazmaya. Kazmışlar, taşımışlar toprağı, kazmışlar taşımışlar… Günler günleri, haftalar haftaları kovalamış…Tepe düzleşirken köy aydınlanıyormuş giderek. Güneşin ışıkları daha erken doğmaya başlamış köyün üzerinde. Yaşlı çiftçi ahaliye seslenmiş: </span></p><p class="MsoNormal"><span>“Bizim de güneşimiz var artık! Ama işimiz daha bitmedi…”</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Arkasından batı tepesini kazmışlar. Aylar sonra güneş daha geç batmaya başlamış köyün üzerinden. Çocukların yüzüne renk gelmiş. Sebze yetiştirmişler, bostanları olmuş, ağaçlar meyve vermiş, otlar büyümüş hayvanlara yem olmuş. Köy çiçeklerle kaplanmış. Toprak meğer ne kadar verimliymiş? </span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Kral lanetli dediği köylülerin gönderdiği lezzetli ürünleri görünce çok şaşırmış. Bunun nasıl olduğunu öğrenmek için yaşlı çiftçiyi saraya getirtmiş. Kral bu akıllı ve mücadeleci köylüyü saraya danışman yapmış. Büyücülerini de kovmuş. Köy üzerindeki tüm yasaklar kaldırılmış. </span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>O köy o günden sonra her yıl şenliklerde tüm birincilikleri almış.</span></p><p class="MsoNormal"></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Köylüler ermiş muradına biz çıkalım kerevetine…</span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiZz90nltWcmIjyEYSV40FFlXoYH2hmF1kkuUmuUMRG5gBC83ZLW2nkJzdaAstCijNs3Z6OdPwporOImjIV4QVGM8KQVCsdqt_acU_pZfzpVXOr8V8W9-UMUSftFq1tslbTXX9UITlmsA/s725/Tepenin+ard%25C4%25B1ndaki+k%25C3%25B6y.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="515" data-original-width="725" height="284" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiZz90nltWcmIjyEYSV40FFlXoYH2hmF1kkuUmuUMRG5gBC83ZLW2nkJzdaAstCijNs3Z6OdPwporOImjIV4QVGM8KQVCsdqt_acU_pZfzpVXOr8V8W9-UMUSftFq1tslbTXX9UITlmsA/w400-h284/Tepenin+ard%25C4%25B1ndaki+k%25C3%25B6y.jpg" width="400" /></a></div><br /><span><!--more--></span><div><br /></div><p class="MsoNormal">16. “Kral ve İnatçı İhtiyar”</p><p class="MsoNormal"><span> </span><span>Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde ülkenin birinde yaptırdığı şatolarla, kalelerle, kemerlerle dillere destan olmuş bir kral varmış. Tahta geçtiğinden beri yaptığı tek şey gösterişli yapılarmış. Halkının nasıl yaşadığı umurunda değilmiş kralın. Güçlü bir orduyla da kraliyetini güvence altında tutarmış…</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Öyle bir dönem gelmiş ki ülkede gösterişli bir yapı için yer kalmamış. Hazine de tam takır kuru bakır olmuş.</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Ama gösteriş meraklısı kral durur mu? Bir sabah danışmanlarını, büyücülerini ülke haritasının etrafında toplamış. Ülkesinin doğusundan batısına dünyanın en uzun ve geniş taş yolunu yapacağını söylemiş. Bu yoldan deve ve fil kervanlarının geçeceğini, hayvan ticareti yapılacağını söylemiş. Yol kenarına hanlar, hamamlar yaparak kullananlardan altın, gümüş paralar ve yol vergisi alınacağını söylemiş.</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Kralın harita üzerinde çizdiği yolun geçeceği yerlerin incelenmesine hemen başlanmış. İnşaat için de işsiz ve yoksulların karın tokluğuna çalıştırılması planlanmış.</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Kralın adamları yol üzerindeki köy, bağ, bahçe ne varsa üç otuz paraya satın alınıp sahipleri kovulmaya başlanmış.</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Gel gelelim ormanından, değirmeninden, deresinden, bağından ve bahçesinden vazgeçmeyen bir ihtiyar çiftçiye kralın adamları laf anlatamamış. Adam nuh diyor, peygamber demiyormuş. Kral deve ve fil kervanı sahiplerine verdiği sözler nedeniyle bu yolu tamamlamak zorundaymış. Yolun geçeceği başka bir yer yokmuş. Kral köpürmüş de köpürmüş. Sonunda tüm muhafızlarıyla ihtiyar çiftçinin karşısına geçip ona meydan okumuş.</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>İnatçı ihtiyar “Kral da olsan burası benim atalarımdan kaldı vazgeçmem!” demiş durmuş. Kellesini almak iki dudağından çıkacak bir söze bağlıyken, kral daha önce ona karşı çıkan kimse olmadığı için şaşırmış kalmış. Ne yapacağını bilememiş. İhtiyara ne verdiyse ikna edememiş. </span></p><p class="MsoNormal"><span> İhtiyar çiftçi, kralı şöyle bir süzmüş: </span></p><p class="MsoNormal"><span>“Yolu vadinin bu tarafından geçirirsen nehir ve derelerin yatağı değişir, orman yok olunca heyelan ve sel gelir, yolun yıkılır. Ha bunu da böyle bil!” demiş…</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>İhtiyarın bu inatçı direnişi tüm ülkeye yayılmış. Evini, bağını barkını ucuza kaptıranlar krala karşı ses çıkarmaya başlamışlar. Kralın muhbirleri halktaki bu tepkinin tehlikeli olabileceğini söylemiş. Büyücüler bütün hünerlerini kullansa da halkın dikkatini başka yöne çevirememişler.</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Kral insafa gelmiş gibi davranarak, kesilen ağaçların yerine yenilerini dikeceğini, evini kaybedenlere yeni ev yapacağını söylese de dinletememiş. Öte yandan komşu ülkeler ticari çıkarları için kralın yaptıklarını dikkatle izliyorlarmış. </span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>İnatçı ihtiyar şiirlere, öykülere konu olmuş. Yol inşaatı da yarım kalmış.</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Kral ihtiyarı ortadan kaldırsa zalimliğiyle bilineceğini, söylentilerden yola çıkarak yolun uğursuzluğuna inanılıp kullanılmayacağını anlamış. Ama her şeyi göze alıp, tahtının gücünü kullanarak, ihtiyara suikastçılarını göndermiş. Zavallı ihtiyarı halk bir sabah uçurumun dibinde bulmuş. Herkes bunu kimin yaptığını iyi biliyormuş. Ancak kral, ihtiyar hakkında konuşanları zindana atacağını duyurarak yöre halkı susturulmuş.</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Gelelim yolun hikayesine…</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Kan, ter, ahlar vahlar arasında yol yapılmış. Ancak inatçı ihtiyarın gölgesinin yolda olduğuna ve uğursuzluk getireceğine inanıldığı için yoldan kimse geçmemiş. Kervan sahipleri de çevreden gelecek saldırı korkusuyla ticareti eski yoldan yapıyormuş. İlk kışın ardından vadideki heyelanlar ve sel baskınlarıyla yol hiç kullanılamaz olmuş. Daha da kötüsü bölgede oluşan dev çukurlar ve çatlaklar kralın sarayına kadar uzanıp sarayı da yıkmış.</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Kral hatasını anlamış olsa da artık çok geçmiş. Doğa intikamını almış. Halk ise bunun ihtiyarın ahı olduğuna inanıyormuş…</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Kraliyet basımevindeki kitaplarda kendini ne kadar övse de halk arasında kral kulaktan kulağa, dilden dile ülke tarihine zalim olarak geçmiş. </span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Yola ne mi olmuş?</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Yıllar sonra tabiat kendini onarmış; yol otların, çiçeklerin altında kaybolmuş. Kraldan sonra tahta geçenler de yolun adını ağızlarına almamışlar…</span></p><p class="MsoNormal"><span></span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Ancak halk her yıl ihtiyar çiftçinin arazisinin olduğu yerde büyüyen ulu bir ağacın altında toplanıp inatçı ihtiyarı anmaya devam etmiş.</span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiOmq0Nd-4otFSunP_g4SurKgOOQmid8At6hFdfnwUi5GrLGJLa8IjhE3ORD7UloS6-63N9QfKaHo6UPvLs6T51X1tLuttoblpmK3k2mEEa1TKTuwTL2mmq1RRgEy32IPhNvpXikRK4PA/s659/Kral+ve+%25C4%25B0nat%25C3%25A7%25C4%25B1+%25C4%25B0htiyar.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="498" data-original-width="659" height="303" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiOmq0Nd-4otFSunP_g4SurKgOOQmid8At6hFdfnwUi5GrLGJLa8IjhE3ORD7UloS6-63N9QfKaHo6UPvLs6T51X1tLuttoblpmK3k2mEEa1TKTuwTL2mmq1RRgEy32IPhNvpXikRK4PA/w400-h303/Kral+ve+%25C4%25B0nat%25C3%25A7%25C4%25B1+%25C4%25B0htiyar.jpg" width="400" /></a></div><div style="text-align: center;"><br /></div><p class="MsoNormal">15. “Bir Ağustos Masalı-Savunma”</p><p class="MsoNormal"><span> </span><span>Büyük mahkemenin yargıçlar kurulu, önlerine gelen dilekçeyi incelemektedir. Dilekçeyi yazan, gerekçeleri ve ekteki raporlarla yargılanma talebinde bulunmaktadır.</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Sonunda, başvuruda bulunanın yeniden yargılanarak savunmasının alınmasına oybirliğiyle karar verilir. </span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Dilekçede yargılama sırasında avukat istenmediğinin notu düşülmüştür. </span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Mahkeme günü belirlenir. Salon hınca hınç doludur. Saati geldiğinde mahkeme salonunun haşmetli kapısı gıcırdayarak aralanır. </span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Mübaşirin sesi gelir: “Ağustos Böceği tekzip davası için mahkeme salonuna!”</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Uzun bir yoldan gelmişçesine yorgun ama gururlu duruşuyla Ağustos Böceği mahkeme salonuna girer. İki taraflı koltuklar hınca hınç doludur. Kimler yok ki?</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Başta karıncalar olmak üzere, çekirgeler, kelebekler, uğur böcekleri, arılar, hamam böcekleri daha birçok türün temsilcileri merakla ona bakmaktadır.</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Ağustos böceği büyük kürsünün önüne kadar gelir. Tüm heyeti bir reveransla selamlar.</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Mahkeme Yargıcı: “Bize, hakkınızda yazılanların tekzip edilmesi ve itibarınızın iadesi başvurusunda bulundunuz. Sizi dinliyoruz. Kürsüye buyurun.”</span></p><p class="MsoNormal"><span>“Teşekkür ederim sayın yargıç ve mahkeme heyeti. Sözlerime şu alıntıyla başlamak istiyorum: </span></p><p class="MsoNormal"><u><span>‘Ağustos Böceği bütün yaz saz çalmış, türkü söylemiş. </span></u></p><p class="MsoNormal"><u><span>Kara kış birden bastırınca şafak atmış zavallıda. </span></u></p><p class="MsoNormal"><u><span>Bir şey bulamaz olmuş yiyecek. </span></u></p><p class="MsoNormal"><u><span>Koca ormanda ne bir kurtçuk ne bir sinek. </span></u></p><p class="MsoNormal"><u><span>Gitmiş komşusu karıncaya…’ diye başlıyor Jean de La Fontaine Ağustos Böceği ile Karınca masalına…” </span></u></p><p class="MsoNormal"><span>“Salonda bulunan tüm karıncaların ve diğer saygıdeğer böceklerin huzurunda türüme yönelik bu itibar kırıcı tembellik suçlamasını şiddetle reddediyorum!”</span></p><p class="MsoNormal"><span>“Bizler yumurtasını bir ağacın taze dalı içine bırakan annelerimiz sayesinde, ağaç dalı içinde bir kurtçuk olarak dünyaya geliyoruz. Dört hafta boyunca ağaç dalının özsuyunu içerek besleniyoruz. Çok güçlü ön ayaklarımızla ve gagaya benzer ağzımızı kullanarak dalda açtığımız yarıktan toprağa düşeriz. Bu zorlu yolculuğumuzun başlangıcıdır. Toprağı kazarak ağacın dibindeki köklere ulaşırız. O köklerin özsularını içerek besleniriz. Sonra da bıkmadan ve usanmadan açtığımız tünellerle diğer köklere ulaşırız. Bu 17 yıl sürer.”</span></p><p class="MsoNormal"><span>“Toprak altında ve karanlıkta geçen tam 17 yılın ne anlama geldiğini düşünmenizi ve bizi anlamanızı bekliyorum.”</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Ağustos Böceği yutkunarak devam eder:</span></p><p class="MsoNormal"><span>“Olgunlaştıktan sonra yeryüzüne çıkar güneşi görürüz. Kabuğumuz kalınlaşmıştır. Kanatlarımız olmasına rağmen uçamayız. Üzerimizdeki sert kabuğun yırtılması için birkaç gün güneşin altında sabırla bekleriz. Solunum yolumuz üstündeki sert iki kabuk ve kabuk üzerindeki ince bir zar, bu zara bağlı kaslar sesimiz olur. Vücudumuzdaki bu kasları, saniyede 500 kez hareket ettirerek 17 yıllık sessizliğimizi bozarız. İşte saz çalıp eğlendiğimizi sandığınız ses bunlardır. Aslında bu ses, gün yüzü gördükten sonra kalan dört haftalık ömrümüzde neslimizi devam ettirmek için eşimizi bulma çağrısıdır. Eylül geliyor ve ben hayata veda edeceğim!”</span></p><p class="MsoNormal"><span>“Hakkımızda yazılanların sahibi artık aramızda yok! Nesilden nesile geçen bu masalın sona ermesini mahkemenizden talep ediyorum!”.</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Karıncaların temsilcisi söz istedi:</span></p><p class="MsoNormal"><span>“Bilgisizlikten doğan iddialar nedeniyle Ağustos Böceğini yanlış değerlendirdiğimizi anlıyor, bütün karıncalar adına ondan özür diliyorum.”</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Mahkeme heyeti kısa bir süre odaya çekildi. Salondakiler gözleri yaşlı merakla bekliyordu. </span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Bir süre sonra mübaşir heyetin salona geldiğini duyurdu. Salon ayağa kalktı.</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Yargıç söz aldı:</span></p><p class="MsoNormal"><span>“Ağustos Böceğinin dilekçesine ek olarak sunduğu uzman görüşlerine ve ifadesine dayanarak hakkındaki tüm iddiaların geçersizliğine karar verilmiştir. Ağustos Böceğinin itibarı iade edilmiş olup sabrın ve azmin temsilcisi olarak kabul edilecektir. Bundan böyle masallarda karıncalarla olan ilişkisi de mahkeme kararıyla tekzip edilecektir”.</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Salondaki bütün böcekler bu kararı hararetle alkışladı…</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Mahkeme kapısında Ağustos Böceğinin yeni tanıştığı eşi bekliyordu. Ona hasretle sarıldı. Birlikte ağır ağır ağaçların arasında gözden kayboldular…</span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Jean de La Fontaine gerçekleri bilseydi, masalı değiştirerek, Ağustos’ta dramatik bir aşk masalına çevirir miydi?</span></p><p class="MsoNormal"><span></span></p><p class="MsoNormal"><span><span> </span>Cevabı sizin hayal gücünüze bırakıyorum…</span></p><div class="separator" style="clear: both;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMBZcDdtFViKCPvt3pHCwV8mkCf2A1jYtgaCid_F7BO38zOI5BmzUfBmEiVPpUPtFLpSQqRL41Ab09Z2GlPRM9BOgxsKqEhyaSt4p5cBJVTv7o_i93Na8e6n6bwXRms25AXmlcSK_6nA/s665/Savunma+%252815%2529.jpg" style="display: block; padding: 1em 0px; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="487" data-original-width="665" height="293" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMBZcDdtFViKCPvt3pHCwV8mkCf2A1jYtgaCid_F7BO38zOI5BmzUfBmEiVPpUPtFLpSQqRL41Ab09Z2GlPRM9BOgxsKqEhyaSt4p5cBJVTv7o_i93Na8e6n6bwXRms25AXmlcSK_6nA/w400-h293/Savunma+%252815%2529.jpg" width="400" /></a></div><div style="text-align: center;"><br /></div><p class="MsoNormal"><span>14. “Koca Başlılar ve Bir İşlem”</span></p></font><span><span> </span></span><font>Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde az gidilse, uz gidilse, dere tepe düz gidilse de kolayca ulaşılamayan uzak mı uzak bir ülke varmış…</font></b></span><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>O ülkede yaşayan insanların dış görünümleri farklıymış. Nasıl mı?</b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b>Bazıları koca başlı, bazıları kocaman elli, bazıları koca burunlu, bazıları da koca kulaklıymış. Ha bir de cılız ama yürekleri büyükler varmış…Bunlar diğerleri tarafından ucube diye damgalanır, kötü koşullarda çalışmaya ve yaşamaya zorlanırmış. Bu farklılıklar o kadar belirginmiş ki herkes kendi benzeriyle evleniyormuş. Bu nedenle de doğan çocuklar anne babalarına benziyormuş. </b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Koca başlıların beyinleri küçükmüş…Kafaları yalnızca toplama, çarpma ve bölmeye çalışırmış…</b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Ancak kuşaktan kuşağa koca başlılık bir güç göstergesi olarak anlatıldığı için kraliyet hep koca başlıların elinde olmuş. Ülke bol kaynaklara sahip olsa da bunları iyi kullanamayarak çarçur etmişler. Koca burunlular, koca kulaklılar, kocaman elliler de her zaman koca başlıları destekler, onlara hizmet ederlermiş…En iyi bildikleri şey, aralarında zaman zaman sürtüşseler de kralın etrafında birleşmeleriymiş.</b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span><span>Koca kulaklılar herkesi gizlice dinler iyi muhbirlik yaparmış. Koca burunlular da kraliyet için en uygun fırsatların kokusunu alır, kralın servetine servet katarmış…Elleri kocaman olanlar çoğunlukta olup da bunun farkına varamayan cılız ama yürekleri büyük olanların emeğini çalıp kraliyetle paylaşır, zenginlik içinde yaşarlarmış…Kral ne yaparsa yapsın “Kralım çok yaşa! En büyük kral bizim kral!” diye alkışlarlarmış…</span></b></font></div><div><b><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><font><span> </span>Cılız ama yürekleri büyük olanlar çoğunlukta olmalarına rağmen itilmiş ve kakılmışlıklarını ortadan kaldıracak bir liderlik etrafında birleşememişler. Bu nedenle de tüm zenginliği yaratan onlar olsa da yoksulluk içinde yaşarlarmış. Bunu kader bilip değiştirecek adım atmamışlar. Zaten kraliyetin basımına izin verdiği kitaplarda geçmiş tamamen koca başlı ama beyinleri küçük insanların sahte başarılarıyla doluymuş. Üstüne üstlük çoğunluğa öğretilen matematik de yalnızca kraliyetin muhasebecilerinin verdiği üretim rakamlarından onlara kalanı görmeleri için bir işlem olan çıkarma imiş. </font><span>Bu durum yıllarca sürmüş…</span></span></b></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Bir gün fırtınada yolunu kaybeden bir derviş kendini karanlık bir gecede bu ülkede bulmuş. Yabancı bir diyarda olduğunu insanları görünce anlamış. Gizlice onları izlemeye karar vermiş. Cılız ve yüreği büyük insanların diğerlerinden çok farklı olduğunu anlamış. Ormanda ağaç kesen bir ailenin yanına giderek kendini tanıtmış. Yolunu kaybettiğini söylemiş. Dış görünümünde özel bir farklılığı olmayan bu adam ailenin garibine gitmiş. </b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Uzatmayalım… Tanrı misafiri diyerek evlerine kabul etmişler. Ama kimseye de söylememişler.</b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Derviş kaldığı süre içinde gezip gördüğü ve yoksulluğun olmadığı ülkeleri anlatmış. Asıl önemlisi de öğrettiği matematiğin dört işlemiymiş. Çocuklar onu can kulağıyla dinlemişler…Kraliyetin zenginliği nasıl topladığını, çarptığını ve kendi aralarında böldüğünü hemen anlamışlar. </b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Derviş bu cılız ama yüreği büyük insanlara yardım etmeye karar vermiş. Farklılıkların ayrışma nedeni değil zenginlik fırsatı olduğunu söylemiş. Bitki yapraklarına dört işlemi ve dayanışmanın gücünü yazarak gizlice dağıtmayı öğretmiş. </b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Kraliyetin adamları yaptıkları soygunlar açığa çıktıkça çıldırmışlar. Baskıları artırmışlar. Ama ok yaydan çıkmış artık. Cılız ve yüreği büyükler ormanda, madende, tarlada, bahçede daha az çalışmaya ve üretmeye başlamışlar. Kral ve onu destekleyen koca burunlular, koca kulaklılar, kocaman elliler üretmeyi bilmedikleri için ne yapacaklarını şaşırmışlar. Sonunda tellallarla çağrıda bulunarak çoğunluğun temsilcileriyle görüşmek istemişler.</b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Amaçları temsilcileri yakalayıp zindana atarak onları lidersiz bırakmakmış. Ancak cılız ama yüreği büyükler bu oyunu anlayarak kendi istedikleri yerde görüşme yapacaklarını söylemişler. <br /><span> </span>Netekim onların dediği olmuş…</b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Müzakereler devam etmiş. Kraliyet çöken ekonomi nedeniyle geri adım atmış. Yönetimi de nüfusa göre temsil edilen bir meclise bırakmak zorunda kalmış. Koca kulaklılar, koca burunlular ve kocaman ellilerin gençleri anne ve babaların sürdürdüğü talanı anlamışlar, cılız ama yüreği büyüklerin çocuklarıyla aile kurarak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi birlikte yaşamaya karar vermişler…</b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Ülkede bundan böyle herkes özgürce toplayıp çıkarmış, çarparak bölmüşler. Böylece yeni bir tarih yazılmaya başlamış…</b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.</b></font></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><br /></b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><span><span> </span></span><span> </span></b></span></div><div style="text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><span face=""> </span><span face=""> </span><span face=""> </span><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0VGkV0wWb3ZtJMdezWFJZHcdE5nGlutr32ncsLj6sXc8rtEuXEMil1P-574jZp82o7cJwWyI_DokX_hvw64L2Eu2XRSaWMp2CFnjl4034r2MsYnrF3VogKJuR-xKvTfGDx07-_4xvIg/s627/Koca+Ba%25C5%259Fl%25C4%25B1lar+ve+Bir+%25C4%25B0%25C5%259Flem.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="463" data-original-width="627" height="294" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0VGkV0wWb3ZtJMdezWFJZHcdE5nGlutr32ncsLj6sXc8rtEuXEMil1P-574jZp82o7cJwWyI_DokX_hvw64L2Eu2XRSaWMp2CFnjl4034r2MsYnrF3VogKJuR-xKvTfGDx07-_4xvIg/w400-h294/Koca+Ba%25C5%259Fl%25C4%25B1lar+ve+Bir+%25C4%25B0%25C5%259Flem.jpg" width="400" /></a></b></span></div><div><font face="arial" size="4"><b><div style="text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div></div><div style="text-align: center;"><br /></div></b></font><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><font>13. “Prens ve Balıkçının Kızı” </font><br /><br /></b></span><div style="text-align: left;"><font face="arial" size="4"><b><span> <span> </span></span><span>B<span>ir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde birbirleriyle sürekli savaşan, kültürleri ve inançları farklı iki ülke varmış. </span></span></b></font></div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Kaç kral gelmiş geçmiş bilinmiyor... İki ülke halkının bildiği tek şey arada sınır olan, deniz denilen, büyük bir gölde balıkçılık ve avlanma hakkının kendilerinde olduğuymuş. Başka geçim kaynağı olmayan iki ülkenin bu iddiası nesilden nesile sürmüş.</b></span></div><div style="text-align: left;"><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Gölde paylaşılamayan bir başka şey daha varmış: Gölün ortasında bulunan küçük bir adadaki çamur birçok hastalığı tedavi ediyormuş. Ancak düşmanlık nedeniyle iki taraf da bu çamuru yeterince kullanamıyormuş…</b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>İki ülke de bu savaşlarda çok kayıp vermiş. Üstüne üstlük rahatça balıkçılık ve avcılık yapamadıkları için de halk açlık çekiyormuş.</b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Her iki ülkede erkek çocuklar çok önemliymiş. Kız çocuklara o kadar değer verilmezmiş. Onlar cılız ve çelimsizmiş. Kızlar okula gönderilmez, en zor işlerde çalıştırılır ve saray hizmetleri için yetiştirilirmiş. Erkek çocuklar ise doğar doğmaz kralın emriyle koruma altına alınır, okul eğitimi verilir, en lezzetli yemekleri yer, asker olarak orduya katılırmış. </b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Her iki ülkede de kralın adamları okullarda erkek çocuklara kendilerinin üstün ırk olarak diğerlerini yöneteceklerini, düşman ülkenin insanlarının ise sıradan ve zavallı olduğunu anlatırmış. Büyücüler de uydurma hikayelerle çocukların beyinlerini uyuşturur, düşmanlığı beslermiş. </b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Bütün bu savaşlarda en kazançlı çıkanlar ise göldeki avlanamayan balıklar ve ördekler olmuş. </b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Gel zaman git zaman aynı günlerde, ülkenin birinde kralın erkek çocuğu, diğer ülke de bir balıkçı ailesinin yıllar sonra bir kız çocuğu dünyaya gelmiş. Balıkçı ailesi kralın askerlerine yakalanmamak için kızlarını saklamışlar. Köylerden uzakta çocuklarını kraliyetin haberi olmadan gizlice büyütmeye karar vermişler.</b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Yıllar geçmiş…Balıkçı ailesi kızları büyüyüp serpildikçe ona erkek kıyafeti giydirmiş, askere alınmasın diye de evden çıktığında koltuk değneği kullandırmış.</b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Günlerden bir gün göl üzerinde daha önce olmadığı kadar büyük fırtına bulutları oluşmuş. Bardaktan boşanırcasına korkunç bir yağmur yağmış. Dev dalgalar kıyıdaki balıkçı barınaklarını yıkmış. Her iki tarafta da büyük kayıplar yaşanmış…Bu durumda iki ülkenin balıkçıları gölde avlanmaya da çıkamamışlar.</b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Fırtına günlerce sürmüş. </b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Bir sabah, koltuk değneğiyle dolaşan balıkçının kızı kıyıda başından yaralı baygın birini bulmuş. Anne ve babasının yardımıyla onu eve getirmiş. Yaralarını sarmışlar…</b></font></div><div><b><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><font><span> </span>Birkaç gün sonra kendine gelen genç adam, prens olduğunu, fırtına sırasında tekneden düştüğünü anlatmış.</font><span>Balıkçı ailesini bir korku kaplamış. Prens, onları sakinleştirmiş. Dost olduğunu söylemiş…Aileyle her iki ülkenin durumu hakkında konuşup savaşın bitmesi gerektiğini, çocukluğundan beri kendisine dayatılan düşmanlığı kabullenemediğini anlatmış.</span></span></b></div><div><font face="arial" size="4"><b>Bu arada balıkçı ailesinin kızı koltuk değneğini ve erkek giysilerini bir kenara bırakarak en güzel kıyafetleriyle ortaya çıkmış ve prensle aynı düşüncede olduğunu ifade etmiş. Prens balıkçının evinde haftalarca kalmış. Her iki genç arkadaş olmuşlar. Ancak her ikisi de duygusal bir bağ kurduklarının farkındaymış. </b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Uzatmayalım…Prens gitme zamanının geldiğini söyleyip oradan ayrılmış.</b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Oğlunun kaybıyla inzivaya çekilen kraliçe hastalanıp ölmüş. Kral ise yetiştirdiği on iki şövalyesinden biri olan oğlunun kaybından sonra ülke sorunlarıyla ilgilenemez olmuş. Bu arada iki ülkenin arasındaki savaşlarda da büyük kayıplar veriliyormuş. İşte tam bu sırada Prens ortaya çıkmış. Ne yazık ki savaşta yaralanan babasını ölüm döşeğinde bulmuş. </b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Kral şahitlerin huzurunda tahtını oğluna bıraktığını söylemiş ve fermanı imzalamış. Nesilden nesile geçen kutsal kabul edilen kılıcını da oğluna teslim ederek son nefesini vermiş. </b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Genç kral cenaze töreninden sonra sarayın büyük kulesinden halka sesleniş konuşmasını yapmış. </b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Barış içinde gölün nimetlerinden yararlanma, ortak balık çiftlikleri kurma, cinsiyet ayrımı yapmama, çeşitli dönemlerde avlanma yasağı getirme ve sağlık çamurunu tüm insanlık yararına kullanma konusunda diğer ülkeyle anlaşma yapacağını söylemiş. İki ülke arasındaki bitmeyen kavgaya son vereceğini anlatmış. Halk bunu alkışlarla karşılamış.</b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Kralın derin danışmanları ve asker içindeki şahin denilenler ise buna karşı çıkıyormuş. Onlar savaş sürdükçe saraydaki hakimiyetlerini koruyormuş. Ancak genç kral kendisini destekleyen şövalyelerle bu çeteyi ülkeden sürmüş. </b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Diğer ülkeye barış elçileri göndermiş. Gelen teklifteki akıllı projeleri beğenen karşı ülkenin kralı barış yapmayı kabul etmiş. İki kral gölün ortasındaki adada barış anlaşmasını imzalamışlar. Genç kral kendisini kurtaran balıkçı ailesinden söz etmiş. Kraldan onları affetmelerini istemiş. Balıkçının kızıyla evlenerek farklı kültür ve inançtaki iki ülke halkının birbirinden kız alıp verme geleneğini başlatmış.</b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>İki ülkenin iç işlerinde özgür diğer ülkelere karşı birlikte hareket etmesiyle, aralarındaki göl bundan böyle Barış Gölü adını almış.</b></font></div><div><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Herkes ermiş muradına biz çıkalım kerevetine…</b></font></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><br /></b></span></div><div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><br /></b></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiI-zsBwvbgIc3v_FGnzz2v7KMhkYR1bEtKGwjFguyGyKYWSZe5AvNhYR5zOprVNesPe9vBWRKRMCzwOmK5O9YUSaKTLEQQyKV2oAkUrqYkY8q1CnqSf_yoaxPFiTg4ysuB1AWMgkJSIA/s657/Prerns+ve+Bal%25C4%25B1k%25C3%25A7%25C4%25B1n%25C4%25B1n+K%25C4%25B1z%25C4%25B1.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><img border="0" data-original-height="484" data-original-width="657" height="294" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiI-zsBwvbgIc3v_FGnzz2v7KMhkYR1bEtKGwjFguyGyKYWSZe5AvNhYR5zOprVNesPe9vBWRKRMCzwOmK5O9YUSaKTLEQQyKV2oAkUrqYkY8q1CnqSf_yoaxPFiTg4ysuB1AWMgkJSIA/w400-h294/Prerns+ve+Bal%25C4%25B1k%25C3%25A7%25C4%25B1n%25C4%25B1n+K%25C4%25B1z%25C4%25B1.jpg" width="400" /></b></span></a></div><div style="text-align: center;"><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><br /></b></span></div></div><div><span><span><span><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b style="color: #0d0d0d;"><br /></b></span></span></span></span></div><div><p style="text-align: left;"><b><font face="arial" size="4"><span><span><span><span style="color: #0d0d0d;"><font>12.</font></span></span></span></span><a name="_Toc46059862"><span face="" style="color: #0d0d0d; line-height: 107%;">“</span><span face="" style="color: #0d0d0d; line-height: 107%;">Dikenliler ülkesi” </span></a></font></b></p><span><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><br /><div><font color="#0d0d0d"><span><span> </span><span> </span></span><span>Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, ülkenin birinde, insanlar sürekli birbirleriyle tartışır hiç anlaşamazmış. Herkes farklı gruplara üyeymiş. Kral gruplara bölünmüş ülkeyi istediği gibi yönetirmiş. </span></font></div><div><span style="color: #0d0d0d;"><span> </span>Ülkede uzun yıllar hüküm süren kral kendini destekleyen gruplara ayrıcalık tanır, diğerlerini fırsat buldukça dışlarmış. Gelin görün ki dışlanan grupların üyeleri o ülkenin en akıllı insanlarından oluşuyormuş. Kral bu nedenle de hizmetler, tarım, ticaret, kervancılık aksamasın diye çok fazla baskı yapamıyormuş. </span></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Gel zaman git zaman tüm ülkede yaşayanlara bir hastalık bulaşmış. İnsanların vücudunda dikenler çıkmaya başlamış. Bu dikenler üç karışa kadar uzuyormuş. Hastalık yayıldıkça insanlar kıyafetlerini giyemez olmuş. Neredeyse yarı çıplak dolaşıyorlarmış. Kendi aralarındaki çekişmeleri bırakmak zorunda kalarak, dikenleri yüzünden çalışamaz, birbirlerine dokunamaz olmuşlar. </font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Hastalığa yakalanmaktan korkan Kral kendini sarayına kapatmış. Doğum yapanların bebekleri bile kısa sürede dikenlerle kaplanıyormuş… </font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Ülkenin tüm şifacıları, büyücüleri bu hastalığa çare bulamamışlar.</font></div><div><span style="color: #0d0d0d;"><span> </span>Durum böyle de olsa tarım, ticaret, kervancılık yapılmak zorundaymış. İnsanlar bir arada çalışmayı denemişler ancak dikenleri batıp birbirlerine zarar vermişler. Kral felakete çözüm bulmak için ülkedeki grupların temsilcilerinden bir meclis oluşturmuş. </span></div><div><span style="color: #0d0d0d;"><span> </span>Mecliste gruplar görüşlerini söylemişler. Bazıları dikenleri kesmeyi önermiş. Ancak kesilen dikenin yerine daha uzunu çıkıyormuş. Akıllı insanların olduğu gruptan bir temsilci söz alarak: </span></div><div><font color="#0d0d0d">“Diken yapan hastalığa çare bulunana kadar durumu kabullenelim ve karşıdakine zarar vermeden önlemler alarak birlikte çalışmayı öğrenelim. Gerekmedikçe de evde kalalım!” </font></div><div><span><font color="#0d0d0d"><span> </span>Bu kadar basit bir çözüm olamaz diye diğerleri karşı çıkmış. Günlerce tartıştıktan sonra öneri kabul edilmiş. </font><span style="color: #0d0d0d;">Gerçekten de insanlar öyle ustalaşmışlar ki karşıdakine zarar vermeden, dikenleri batırmadan birlikte barış içinde yaşamayı ve çalışmayı öğrenmişler. <span> </span>Aylar ayları kovalamış…İnsanların vücudundaki dikenler bir gün aniden dökülmeye başlamış. Neden böyle olduğunu kimse çözememiş. Kral ülkede şenlikler ilan etmiş. </span></span></div><div><span style="color: #0d0d0d;"><span> </span>Uzak doğuda yaşayan bir bilge kişi saraya davet edilmiş. Kral olan biteni anlatmış.</span></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Bilge kişi:</font></div><div><font color="#0d0d0d">“İnsanlarınız arasındaki husumet ve nefret bu hastalığa davetiye çıkarmış. Barış ise tedavi etmiş.”</font></div><div><font color="#0d0d0d">“Bundan sonra tercih sizin…”</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Kral gruplaşmayı yasaklamış herkese adil ve eşit davrandığı bir yönetimi benimsemiş. Kendi yetkilerini kısıtlayarak meclisin seçtiği kişilerin ülkeyi yönetmesinin yolunu açmış. </font></div><div><font color="#0d0d0d"><font><span> </span>Ülkede herkes kısır çekişmeler yerine, hoşgörüyle, daha iyi olmak ve çocuklar için yapılması gerekenleri konuşur olmuş…</font><br /><br /></font></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjG8BjVLP_MGiKb7s5edVSXMROyIPilOjWJmLtblmgUWCEJDF8EwHRRFacN1lBs94hu6iYaWWBrtxam38Y_7Gy2xWecgoYIBifK_wyeBY84SjSfVawc5vr1yLDqM0c9LpT-qso_r7WDsA/s656/Dikenliler+%25C3%259Clkesi+12.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="495" data-original-width="656" height="301" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjG8BjVLP_MGiKb7s5edVSXMROyIPilOjWJmLtblmgUWCEJDF8EwHRRFacN1lBs94hu6iYaWWBrtxam38Y_7Gy2xWecgoYIBifK_wyeBY84SjSfVawc5vr1yLDqM0c9LpT-qso_r7WDsA/w400-h301/Dikenliler+%25C3%259Clkesi+12.jpg" width="400" /></a></div><div style="text-align: center;"><br /></div></b></span></span><div><span><span><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b style="color: #0d0d0d;"><br /></b></span></span></span></div><div><span><span><span><b style="color: #0d0d0d;"><font face="arial" size="4">11. "Altın Madeni Ördek"<br /></font></b></span></span></span><div><span><span><span><b style="color: #0d0d0d;"><font face="arial" size="4"><br /></font></b></span></span></span></div><div><span><span><span><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><div><font color="#0d0d0d"><span> <span> </span></span><span>Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde ülkenin birinde kral, </span></font><span style="color: #0d0d0d;">eşinin ölümünden sonra başkasıyla evlenmeyeceğine dair bir karar vermiş. </span></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Ancak gönül bu… Kral ülke içi bir gezi sırasında hizmetçilerden birine sırılsıklam âşık olmuş. Öyle ki tahtını da tacını da oğluna bırakıp hizmetçiyle evlenerek bir köyde yaşamaya başlamış…<span> </span></font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Yemyeşil ormanları, gölleri, nehirleri, madenleriyle çok zengin bir ülkeymiş…Yeni kral tahta çıkar çıkmaz yeni bir anlayış getirmek iddiasıyla projelerini duyurmuş…</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Ormanları olmayan başka ülkelere bir gemi dolusu altın karşılığı ormanları satmış…Onlar da ağaçları kesmeye başlamışlar. Kral gelen altınlarla kendine daha büyük şatolar, kaleler yaptırmış. Bu projelere o kadar çok altın harcanmış ki yetmemiş…Kral bunun üzerine diğer ülkelerin çiftçilerini ve tüccarlarını iş yapması için davet etmiş, onlara her türlü kolaylığı sağlamış. </font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Bu arada ülkesinin çiftçileri ve tüccarları ağır vergiler altında inim inim inliyormuş. İflaslar başlamış. Çiftçiler topraklarını yabancılara satıp tarım işçisi olarak başka diyarlara çalışmaya gitmiş…Aileler parçalanmış. Kimin umurunda… </font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Kral ülkenin en yüksek dağına çok uzaklardan görülecek bir kule inşa etme kararını vermiş. Altınlar yetmedikçe ülkede ne var ne yok her şeyi satışa çıkarmış. Gel gelelim hazıra dağ dayanmıyor…Geride bir şey kalmayınca kara kara düşünmeye başlamış.</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Danışmanlarına emirler yağdırmış: </font></div><div><font color="#0d0d0d">“Tez elden bu duruma bir çare bulun!”. </font></div><div><font color="#0d0d0d">“Evet efendim sepet efendim!” demeye alışmış danışmanlar çare bulamamışlar. İçlerinden biri bilge bir kişiden söz etmiş. Onu hemen şatoya davet etmişler. Kralın karşısına çıkarmışlar. <span> </span></font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Kral durumu anlatmış. Bilge kişi dinlemiş ve ona demiş ki: </font></div><div><font color="#0d0d0d">“Bir zamanlar bir köyde fakir bir karı koca varmış. Bir gün kümeslerinde çirkin mi çirkin bir civciv görmüşler. Aslında civcive de benzemiyormuş. Zamanla civciv büyümüş çirkin ama heybetli bir ördek olmuş. Bu ördek gagasıyla topladığı çeşitli bitkileri midesinden gelen özel bir sıvıyla ıslatıp çamurla karıştırıp yumak yapıyormuş. Karı koca neyin nesi bu yumaklar diye sağa sola göstermiş. Meğer her yumak dertlere deva bir ilaçmış. Karı koca onları satarak kısa zamanda çok zengin olmuş. Adam şımardıkça şımarmış. Daha fazla altın kazanmak için Çirkin Ördeği kesip midesine bakmış. Orada özel sıvı kesesini bulamamış. Ördek de altınlar da gitmiş.”</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Kral bilge kişiye: “Desene altın yapan ördeği kestim!”</font></div><div><font color="#0d0d0d">Bilge kişi:</font></div><div><font color="#0d0d0d">“Toprak verimli, su bol, yeni maden yatakları bulunabilir. Her şeye yeniden başlayın! Üretken yatırımlarla çiftçinin, işçinin, tüccarın gönlünü kazanın. Yabancılara verdiğiniz imtiyazları kaldırın!”</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Kralın bu tavsiyeleri dinlediğini mi sanıyorsunuz. </font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Bilge kişiyi apar topar zindana attırmış. Aldığı borç altınlarla kraliyeti de zengin ülkelere teslim etmiş. Kukla kral olarak ülkesini felakete sürüklemiş…</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Eski kral gözlerini kör eden aşkıyla köyünde yaşamaya devam etmiş. Bir kurtarıcı çıksın diye bekleyen halk da yoksullaştıkça yoksullaşmış…</font></div><div><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYHIyBuZeyjVHG5BvfJ1eX6GfL4sF8iruuxlj02w5VlmxFcsbzAjNh2lasLbYFkoUX-FGpoAbUe_VEgTMA7boMmHqcgak3kgJc0TCzo19HL30c_Sf5EBCPuo9B4UJq7TpoA5ZyZVXgUg/s637/Alt%25C4%25B1n+Madeni+%25C3%2596rdek.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="472" data-original-width="637" height="295" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYHIyBuZeyjVHG5BvfJ1eX6GfL4sF8iruuxlj02w5VlmxFcsbzAjNh2lasLbYFkoUX-FGpoAbUe_VEgTMA7boMmHqcgak3kgJc0TCzo19HL30c_Sf5EBCPuo9B4UJq7TpoA5ZyZVXgUg/w400-h295/Alt%25C4%25B1n+Madeni+%25C3%2596rdek.jpg" width="400" /></a></div><div><br /></div></b></span></span></span></span></div><div><span><span><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b style="color: #0d0d0d;"><br /></b></span></span></span></div><div><span><span><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b style="color: #0d0d0d;"><br /></b></span></span></span></div><div><span><span><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><font><span style="color: #0d0d0d;">10. "Kil Kedisi"</span><br /><br /></font><div><font color="#0d0d0d"><span> </span><span>Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde ülkenin birinde kral amansız bir hastalığa yakalanmış. Şifacılar, büyücüler çare bulamamış. Ülkede yaşayanlar ise sürgündeki prensin tahta geçmesini istiyormuş.<br /></span></font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Kral anket çalışmaları yaptırıp halkın desteğinin azaldığını anlayınca çok öfkelenmiş. Hasta yatağından yeni yasaklar, vergiler koymuş. Muhalifleri zindana attırmış. Bu da yetmemiş. Ülkedeki her köprü başına bir Deli Kumrul denilen çete üyesi yerleştirmiş. Deli Kumrul’lar geçenden bir gümüş, geçmeyenden bir altın alıyorlarmış. <br /></font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Gel gelelim, kralın ömrü vefa etmemiş…Büyük bir cenaze töreni yapılmış.<br /></font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Derin saray ekibi, tahta başkaları geçeceğine, sürgündeki prensi ülkeye getirmeye karar vermiş. Ancak onu topal ördek yapıp tüm faaliyetlerini kontrol edeceklermiş.<br /></font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Uzatmayalım…Prens başa geçmiş. Saray ileri gelenleri onun bir an önce evlenip en az altı çocuk yapmasını söylemişler. Ancak ortada gelin adayı yokmuş henüz…<br /><span> </span>Derin saray ekibi bir eğlence düzenleyip ülkenin 18 yaşındaki bütün genç kızlarını davet etmiş.<br /></font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Gelelim masalımızın diğer kahramanına…<br /></font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Ülkenin en zengini, kocasını yıllar önce kaybetmiş bir kadınmış. Çirkin mi çirkin üç kızıyla bir konakta yaşıyormuş. Kadın konağın hemen yakınında, kilden çanak çömlek imalatı yapıyormuş. Çok sayıda işçiyi köle gibi karın tokluğuna çalıştırıyormuş. Konağın işlerini de anne ve babasını kaybetmiş güzeller güzeli Kinderella yapıyormuş. Konağın sahibi üç çirkin kızı Kinderella’ya “Kil Kedisi” diyor, kıskançlıklarından onu her fırsatta cezalandırıyorlarmış. <br /></font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Zavallı Kinderella gidecek bir yeri olmadığı için de tüm zorluklara katlanıyormuş.<br /></font></div><div><font><font color="#0d0d0d"><span> </span>Günlerden bir gün Kinderella pazar alışverişinden dönerken bir ağacın altında baygın yatan bir ihtiyar görmüş. Ona testiden su vermiş, yüzünü yıkamış…Yaşlı adam kendine gelmiş. Kinderella çantasından çıkardığı meyvelerden ikram etmiş.</font><span style="color: #0d0d0d;">Adam teşekkür etmiş. Onun hayat hikayesini dinlemiş. Kinderella saraydaki eğlenceye katılmak istediğini ama konaktakilerin ona izin vermeyeceğini de söylemiş. Verseler bile uygun kıyafetlerinin olmadığından yakınmış.<br /></span></font></div><div><span><font color="#0d0d0d"><span> </span>İhtiyar adam ona merak etmemesini, eğlencenin olduğu akşam evdekiler saraya gittikten sonra arka bahçenin kapısına çıkmasını söylemiş. Kinderella buna bir anlam verememiş ama çok da meraklanmış. <br /></font><span style="color: #0d0d0d;"> </span><span style="color: #0d0d0d;">O akşam söylenildiği gibi yapmış. Bir de ne görsün “Beni baştan yarat!” yazılı bir tabelanın olduğu bir atlı araba bekliyormuş. Arabadan yaşlı adam ve üç kişi inmiş. Bunlar gezici bir tiyatro grubuymuş. Kinderella’yı bir sandalyeye oturtmuşlar. Saçını, makyajını yapmışlar, prenseslere layık bir elbise ve gümüşten ayakkabı giydirmişler…</span></span></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Kinderella şaşkınlık içindeymiş. Derken beyaz atlıların ve özel muhafızların kullandığı altın varaklı bir araba gelmiş. Ekip gece yarısından önce geri gelmesini değilse zengin birinin deposundan gizlice aldıkları her şeyin depo bekçisi tarafından fark edileceğini söylemiş.</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Muhteşem güzelliğiyle saraya giden Kinderella hayran bakışlar arasında büyük balo salonuna girmiş…Kendini Miana olarak tanıtmış.<br /></font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Yaşadığı evin sahibesi ve üç kızı da Kinderella’yı tanıyamamış. Onlar da hayranlıkla bu güzelliği izlemişler. Prens bütün gece yalnızca Miana ile dans etmiş.<br /></font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Zaman akıp gitmiş. Gece yarısına yaklaştığını geç fark eden Kinderella makyajını tazelemek bahanesiyle prensin yanından telaşla ayrılmış. Koşar adım sarayın merdivenlerinden inerken gümüş ayakkabılarından biri ayağından çıkıvermiş. </font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Ayakkabıyı bırakıp arabaya binmiş. <br />“Beni baştan yarat!” ekibi konağın arka bahçe kapısında bekliyormuş. Kinderella düşürdüğü ayakkabıdan bahsetmiş. Ekip, “olan oldu” demiş…Diğer teki de ona bırakmışlar. Her şeyi aldıkları depoya götürmüşler.</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Prens, Miana’yı ararken gümüş ayakkabıyı bulmuş. </font></div><div><font color="#0d0d0d">Ertesi gün bu gizemli güzeli aramak üzere yollara düşmüş. Gümüş ayakkabı ayağına uyan ve öbür tekine sahip kim olursa onunla evleneceğini söylemiş.<br /></font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Prens ve ekibi ev ev dolaşıp Kinderella’nın yaşadığı konağa gelmiş. Konağın sahibi dahil üç kızı kocaman ayaklarıyla gümüş ayakkabıyı giymeye çalışmışlar. Ama olmamış.</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Prens tam ayrılacakken temizlik yapan Kinderella’yı görmüş. Yüzü gözü kirli, tanınmaz haldeki kızın da denemesini rica etmiş. Ev sahibesi onun Kil Kedisi adında bir engelli olduğunu söylese de <span> </span>Prens ayakkabıyı denemesinde ısrar etmiş.</font></div><div><font color="#0d0d0d">Herkesin şaşkın bakışları arasında ayakkabı Kinderella’nın ayağına uymuş. Kinderella diğer teki de çıkarıp giymiş. Ev sahibesi ve kızlar bayılıp oldukları yere yığılıp kalmışlar.</font></div><div><span><font color="#0d0d0d"><span> </span>Prens, Kinderella ile muhteşem bir düğünle evlenmiş. Kinderella konaktakilerin düğüne katılmasına ve ara sıra saraya gelmesine izin vermiş.<br /></font><span style="color: #0d0d0d;"> </span><span style="color: #0d0d0d;">Prens ve akıllı Kinderella saraydaki entrikacı grubu ve derin saray ekibini dağıtarak ülkeyi yönetmiş. Bir kız çocukları olmuş. Adını Miana koymuşlar. Miana sarayda değil halkın arasında yaşamış.</span></span></div><div><span><span style="color: #0d0d0d;"> </span><span style="color: #0d0d0d;">Kinderella “Beni Baştan Yarat” ekibini de unutmamış. Saray bütçesinden ayırdığı fonla onların gençlere ve engellilere mesleki kurslar vermelerini, tiyatro sahnelemeye devam etmelerini söylemiş.</span></span></div><div><span><span style="color: #0d0d0d;"> </span><span style="color: #0d0d0d;">Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.</span></span></div><div><br /></div></b></span></span></span><div style="text-align: center;"><span><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjstOhcGYLufK8hAtRKO5mU-9thxZ2BZsfWZVn5s5csXqDAlJa5ERxOHkfyLT3vSb4heOWTrc2xWzNJ9rAmNl9PPzkUR6g-zb7WKwTVWM0XCNK_F5Oit7wX5bb3uUIx0ia1MupHOEQJwA/s630/Kil+Kedisi.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="473" data-original-width="630" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjstOhcGYLufK8hAtRKO5mU-9thxZ2BZsfWZVn5s5csXqDAlJa5ERxOHkfyLT3vSb4heOWTrc2xWzNJ9rAmNl9PPzkUR6g-zb7WKwTVWM0XCNK_F5Oit7wX5bb3uUIx0ia1MupHOEQJwA/w400-h300/Kil+Kedisi.jpg" width="400" /></a></div><span style="color: #0d0d0d;"><br /></span></b></span></span></div><div><span><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><font><span style="color: #0d0d0d;">9. "Cinokyo ve Sonokyo"<br /></span><br /></font><div><font color="#0d0d0d"><span> </span><span>Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde birbiriyle savaşan biri kuzeyde diğeri güneyde iki komşu ülke varmış. Aslında iki ülkenin halkının birbiriyle alıp veremediği yokmuş. Aynı coğrafyada tarım yapıyor, avlanıyor, ticaretle uğraşıyorlarmış. Husumet krallar ve çıkar çevreleri arasındaymış. Kaç kral gelip geçtiyse bir türlü barış sağlanamamış. </span></font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Güneydeki ülkenin kralının çocuğu olmamış. Sarayın ileri gelenleri gelecek adına taht için endişe duyuyorlarmış. </font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Bu durumdan haberdar olan Kuzey ülkesinin kralı büyücülerini toplayıp bir plan yapmış. Ustaların ustası bir büyücüyü Güney Ülkesine gizlice göndermişler. Büyücünün görevi dünyada nadir bulunan Afatora ağacından yapacağı kukla bebeği canlandırarak kralın çocuğu olarak tahta geçirmekmiş. </font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Güneyin kralının saray efradı ülkenin dört bir yanına haber göndererek kralın çocuk sahibi olmasını sağlayacak her kimse ona bir servet vereceğini duyurmuşlar. Kuzeyden gelen büyücü de tam o sırada bir derviş kılığında saraya girerek ağaçtan çocuk projesini paylaşmış. Ancak buna kimse inanmamış. </font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Kral çaresizlik içinde “Denesin bakalım. Olmazsa kellesini alırız!” demiş.</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Casus büyücümüz nadir bulunan Afatora ağacının yerini tarif etmiş ve kalın bir dal kesip getirmelerini söylemiş. Ülkenin en hızlı atlıları dört nala gidip Dervişin istediklerini getirmiş. </font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Derviş sarayın marangozhanesine kapanmış bir hafta sonra Cinokyo adını verdiği kuklayı tamamlamış. Kral merakla bekliyormuş.</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Kral kuklayı görünce çok sinirlenmiş. “Vurun Dervişin kellesini!” diye kükremiş. Derviş yaka paça götürülürken aman dilemiş… </font></div><div><font color="#0d0d0d">“Kralım, eğer parmağınızdan bir damla kanı kuklaya damlatırsanız canlanır.” </font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Kral cellata durmasını söylemiş. Dervişin dediğini yapmışlar. Mucize gerçekleşmiş. Kukla canlanmış. </font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Krala sarılarak “babacım” demiş.</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Bu olayın gizli kalmasına karar vermişler. Dervişi keseler dolusu altınla göndermişler. Dervişin sevinci uzun sürmemiş. Onu bir ormanda pusuya düşürüp zindana atmışlar.</font></div><div><font color="#0d0d0d">Kralın oğlu olduğu müjdesi tüm ülkeye duyurulmuş.</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Uzatmayalım. Kral yaşlanınca hızla ergenlik çağına gelen Cinokyo tahtı bırakan kralın yerine geçmiş. </font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Kuzeyin kralının büyülü etkisi altında olan Cinokyo saray entrikalarıyla fırsatını bulup babasını sırtından bıçaklamış. Annesini ve akrabalarını sürgüne göndermiş. Halka her gün yalan söylüyormuş. Yalan söyledikçe de burnu uzamaya başlamış. Ne yaptıysa bunu durduramamış. Bu zindana atılan Dervişin lanetiymiş…</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Kral Cinokyo halkı aldatarak ülkesinin topraklarını kuzey kralının topraklarına katmış. Kuzeyin Kralı da onu yanına almış. Ancak ileride başına dert olur diye uzun burunlu Cinokyo’yu ağaç kurtlarıyla dolu bir kafese kapatarak ortadan kaldırmış. Kuzeyin kralı böylece muradına ermiş. Bu zaferden sonra zevki sefa içinde yaşamaya başlamış. Halkın sorunlarını unutmuş. İşsizlik ve yoksulluk almış başını gitmiş.</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Masal burada bitmiyor…</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Zindana atılmış olan derviş bir fırsatını bulup oradan kaçmış. Afatora ağacından bir kukla yapmış, kendi kanıyla da canlandırmış. Ona Cinokyo’nun tam karşıtı bir kişilikle Sonokyo ismini vermiş.</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Sonokya her gün bir yaş büyüyerek bir cengâver olmuş. 30 gün sonra büyücü Sonokyo’yu normal insanlar gibi yaşlanacağı şekle sokmuş. </font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Sonokyo Kuzeyin kralına karşı hoşnutsuz yoksullardan oluşan bir orduyla savaş açmış. </font></div><div><font color="#0d0d0d">Yaşlı kral savaşı kaybetmiş. </font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Sonokya iki ülkenin başına geçmiş. Çağrı yaparak kuzey ve güney ülke halklarının birlikte ya da ayrı yaşama konusunda karar verme özgürlüğü talebini haklı bulmuş. Kendisinin de seçimle ülkeyi yöneteceğini söylemiş.</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>İki ülkenin halkı aynı topraklarda kendi içlerinde özgür, diğer ülkelere karşı birlikte hareket etme kararını vermişler.</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Sonokyo evlenmiş çocukları olmuş. Ancak bu çocuklar hiçbir zaman bir hanedan oluşturmamış. </font></div><div><font color="#0d0d0d"><font><span> </span>Halkın seçtikleri ülkeyi yönetmeye devam etmiş…</font><br /><br /></font></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhma00N6tyCIfa2S0da3v_24T6Kd4NmlsXnb2K-44HJlqkF-Jxvwdy8zhLquoGoy38C2uWBQwCp6dHlJFscPRbOdgzF2uG15AgA5cQ5x-OB1RxOTh4QF8DAVdoVY_rBh1IIi-NjNxro0g/s634/Cinokyo+ve+Sonokyo.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="468" data-original-width="634" height="294" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhma00N6tyCIfa2S0da3v_24T6Kd4NmlsXnb2K-44HJlqkF-Jxvwdy8zhLquoGoy38C2uWBQwCp6dHlJFscPRbOdgzF2uG15AgA5cQ5x-OB1RxOTh4QF8DAVdoVY_rBh1IIi-NjNxro0g/w400-h294/Cinokyo+ve+Sonokyo.jpg" width="400" /></a></div><div><br /></div></b></span></span><div><span style="color: #0d0d0d; font-family: arial; font-size: medium;"><b style="color: #0d0d0d;"><br /></b></span></div><div><span style="color: #0d0d0d; font-family: arial; font-size: medium;"><b style="color: #0d0d0d;"><br /></b></span></div><div><span style="color: #0d0d0d;"><b style="color: #0d0d0d;"><font face="arial" size="4">8. "Kral ve Köylü"<br /><br /></font></b></span><div><span style="color: #0d0d0d;"><span style="color: #0d0d0d; font-family: arial; font-size: medium;"><b><div><font><font color="#0d0d0d"><span> </span><span>Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde savaşlarla, darbelerle, kıtlıkla, doğal afetlerle, ekonomik krizle boğuşan bir ülke ve o ülkenin kralı varmış. Kral kargaşa ortamında ülkeyi yönetmekten yorulmuş. Sağlığı da sık sık bozuluyormuş.</span></font><span style="color: #0d0d0d;"> </span></font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Bu kralın köylü gibi giyinip, gizlenerek, yanında bir korumayla halkın arasında her yere girip çıkma, hakkında ne konuşulduğunu dinleme alışkanlığı varmış. </font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Bir gün kır kahvesinde bir köylüyle tanışmış. Köylüyü ne kadar zorlarsa zorlasın kralın aleyhine hiçbir şey söyletememiş. Arkadaş olmuşlar. Bizim köylü sürekli olarak yabancı tohum, gübre, at, öküz, yem fiyatlarından, sulama parasından, tefeci tüccarın yok pahasına satın aldığı ürünlerinden yakınmış durmuş…Ülkenin kurtuluşunun üretime bağlı olduğunu söylemiş…</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Sohbetin koyulaştığı bir an köylü arkadaşını evine davet etmiş. O da kabul etmiş. Kralın koruması da onları uzaktan izliyormuş.</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Köylü soğan, yufka, süzme yoğurttan yapılmış ayran, mısır ekmeği, bulgur pilavından oluşan bir yer sofrası hazırlamış. Birlikte sohbete devam etmişler. Köylü tarlasını, bahçesini gezdirmiş, ahırdaki Sarıkız’la, eşi ve çocuklarıyla tanıştırmış misafirini…<span> <span> </span><span> </span><span> </span></span>Ağaçtan elma, kiraz, erik toplamışlar… </font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Akşama doğru köylü kılığındaki kral izin istemiş. Köylüyü de iki gün sonra evine davet etmiş. Köylü yolu bilmediğini söyleyince, merak etme öğrenirsin demiş…</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>İki gün sonra köylü duyduğu nal sesleriyle evinin önüne çıkmış. Etrafında altı muhafızıyla 12 atlı, altın, elmas, zümrüt ve yakutlarla kaplı bir araba kapısının önünde duruyormuş.</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Köylü çok şaşırmış. Belli ki sarayın arabasıymış. “Acaba ne suç işledim” diye düşünürken komutan buyur etmiş. Köylü eşi ve çocuklarıyla vedalaşmış. Onlara belindeki para kesesini vermiş. Gelemezse komşu köydeki kardeşinden yardım istemelerini söylemiş.</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Araba bir saat kadar yol almış…Köylümüz bir de bakmış ki gerçekten sarayın azametli kapısından giriyorlar.</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Kapı açılmış. Karşılayan arkadaşı meğer kralın kendisiymiş. Şaşkınlık içinde kalakalmış…Kral neden öyle davrandığını anlatmış.</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Sarayın yüzlerce odasından birinde mükellef bir sofraya davet etmiş bizim köylüyü. Her yer muhafızlarla doluymuş. Büyücüler etrafta tütsülerle, garip hareketlerle ayin yapıyorlarmış. </font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Bizim köylü altın varaklı bir sandalyeye eğreti oturmuş. Önündeki yiyeceklerden hangisini tadacağını da şaşırmış. Kral yemeden önce, her lokmasını, içtiği suyu bile bir görevli tadıp sonra krala sunuyormuş. </font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>O sırada büyük bir gürültü kopmuş. Kral birden masanın altına kaçmış. Darbe oluyor sanmışlar. Muhafızlar etrafı sarmış. Meğer sağanak yağmurla şimşekler çakıyor, gök gürlüyormuş. Bahçeye de yıldırım düşmüşmüş…</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Köylümüz gerginlik içinde aç kalkmış sofradan…Birlikte tarlası büyüklüğünde bir havuza bakan balkona geçmişler. Orada dünyanın değişik yörelerinden gelen çeşitli meyvelerden yapılmış tatlılar yemişler. </font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Ayrılırken köylü krala elin uzatarak:</font></div><div><font color="#0d0d0d">“Ben soğanımı, bulgur pilavımı senin bir kuş sütünün eksik olduğu sofrandan daha huzurlu bir ortamda yerim. Sarayın senin olsun! Hadi gel krallığı bırak da bizim köye gidelim…”</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Kral bir an için köylünün uzattığı eli tutmak için uzanmış. Bir süre düşünmüş…</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Kabul edeceğini mi sandınız yoksa! O sadece masallarda olur…</font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>Kral zengin ettiği akrabalarını, lüks içinde yaşayan çoluğunu çocuğunu, eşini dostunu, iş yaptığı ağaları düşünmüş. Köylüyü yolcu etmiş. </font></div><div><font color="#0d0d0d"><span> </span>O günden sonra bir daha hiç karşılaşmamışlar.</font></div><div><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgw5YxkubL9zo7S7fYQG7_W8q5CBeBKoKho_oyBVxAsyb5Ea1Ml5jET6U14tFWUkviUpTpNTOo1bb36hIoG-2oYiTEQjigv62Nqg97E0F1QBTDusA1WKS365D7c9bdxV_A2wgnaC5n1hw/s660/Kral+ve+K%25C3%25B6yl%25C3%25BC.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="481" data-original-width="660" height="291" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgw5YxkubL9zo7S7fYQG7_W8q5CBeBKoKho_oyBVxAsyb5Ea1Ml5jET6U14tFWUkviUpTpNTOo1bb36hIoG-2oYiTEQjigv62Nqg97E0F1QBTDusA1WKS365D7c9bdxV_A2wgnaC5n1hw/w400-h291/Kral+ve+K%25C3%25B6yl%25C3%25BC.jpg" width="400" /></a></div><div><br /></div></b></span></span></div><div><span style="color: #0d0d0d; font-family: arial; font-size: medium;"><b style="color: #0d0d0d;"><br /></b></span></div><div><span style="color: #0d0d0d;"><font face="arial" size="4"><b><span style="color: #0d0d0d;">7. "Yalancı Bahçıvan"<br /></span><br /><div>Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, ülkenin birinde bir bahçıvan yaşarmış. </div><div><br /></div><div>Bu bahçıvan bölgedeki tüm köylünün varını yoğunu elinden alan toprak ağalarının çok kıymetli tarlasına, bağına, bahçesine bakar, kargalardan, keçilerden, çekirgelerden, hırsızlardan korur, sular-gübreler, çapalar ve budarmış…Ürünleri de ambarlarda depolarmış…Bu hizmeti karşılığında da aldığı altınları komşu ülkede bir tefeciye verir ayrıca faiz geliri elde edermiş. Elindekilerle de mükemmel bir hayat sürermiş. </div><div><br /></div><div>Tüm bahçe ve bağ sahipleri malına mülküne bir zarar gelirse haber almak için gözün görebildiği aralıklarla odun öbekleri hazırlamışlar. Bunlar ülkenin her tarafına yayılıyormuş. Her öbek başına da bir gözcü dikmişler. Bahçıvana da tehlike anında bu öbekleri ateşe vermesini söylemişler.</div><div><br /></div><div>Bahçıvan yaptığı işten bir gün sıkılmaya başlamış. ”Rahat battı!” derler ya! O da heyecan verecek planlar yapmış. </div><div><br /></div><div>Bir gece her bağın bahçenin odun öbeğini ateşe vermiş…Diğer gözcüler de durur mu, onlar da kendi öbeklerini ateşe vermiş. Tehlike uyarısını alan toprak ağaları adamlarını toplayıp atlarına atlayıp bahçıvanın yanına gelmişler.</div><div><br /></div><div>Bahçıvan da ufukta gördüğü toz bulutundan korkup haydutlar saldırıyor diye haber verdiğini, sonradan tehlike olmadığını anladığında ateşi de yakmış bulunduğunu söylemiş. Ağalar görevini yaptığı için ona bir şey dememiş, dönmüşler evlerine. Bahçıvan onlar gittikten sonra arkalarından nanik yapmış, gülmekten yerlere yatmış… </div><div><br /></div><div>Aradan bir hafta geçmiş Bahçıvan yeniden ateşi yakmış. Ağalar atlılarıyla gelmişler. Bahçıvan bu sefer de ufukta gördüğü toz bulutunu çekirge sürüsü sandığı için ateşi yaktığını söylemiş…</div><div>Ağalar görevini yaptığı için bu sefer de ona bir şey dememiş dönmüşler evlerine. Bahçıvan bu oyundan büyük keyif almış. </div><div><br /></div><div>Bir gün bölgeye çevrede nam salan haydut çetesi saldırmış. Bahçıvan ateşi yakmış. Diğer gözcüler de öyle. Ancak ne gelen var ne giden… Toprak ağaları bahçıvanın yanıldığını düşünüp harekete geçmemişler. Haydutlar da her şeyi bi güzel yağmalamışlar…</div><div><br /></div><div>Sonra ne mi olmuş?</div><div><br /></div><div>Bizim bahçıvan paçayı kurtarmak için rüşvetler dağıtarak sınırdan geçmiş, komşu ülkeye kaçmış.</div><div>Toprak ağaları da kraldan yardım istemiş. Kral da komşu ülkenin kralına söylemiş. Komşu ülkenin kralı da kendi adamını zindanda tutan krala onu serbest bırakması karşılığında bahçıvan için pazarlığa oturacağını söylemiş. Ancak Bahçıvanın kaçtığı ülkenin kralı ona muhteşem bir şato vermiş. Onu komşu ülkenin kralına karşı koz olarak kullanmaya devam etmiş.</div><div><br /></div><div>Bu işler sürerken iki ülkenin kralından başlayarak tüm yöneticilerinin kirli çamaşırları da ortaya dökülüvermiş.</div><div><br /></div><br /></b></font></span><div><span style="color: #0d0d0d; font-family: arial; font-size: medium;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjuYAJ5LcwVXBdy3oA7jZ46K5ZRkhdgcGYNuCe0nTQr_Z2WduBnWNJYZkIf4vpoP5Hzxq8t_aQZmnCdwLSE1b4Ng4okTndwxa8CZEpbn77ZjwQwZX2WV9BXcjuGti0nm4gZWiAwonEEhA/" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><b><img border="0" data-original-height="480" data-original-width="649" height="295" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjuYAJ5LcwVXBdy3oA7jZ46K5ZRkhdgcGYNuCe0nTQr_Z2WduBnWNJYZkIf4vpoP5Hzxq8t_aQZmnCdwLSE1b4Ng4okTndwxa8CZEpbn77ZjwQwZX2WV9BXcjuGti0nm4gZWiAwonEEhA/w400-h295/Yalanc%25C4%25B1+Bah%25C3%25A7%25C4%25B1van.jpg" width="400" /></b></a></div></span></div><div><span style="color: #0d0d0d; font-family: arial; font-size: medium;"><b><br /></b></span></div><div><font face="arial" size="4"><b><span style="color: #0d0d0d;">6. "Kral Ucube!"<br /><br /></span><span style="color: #0d0d0d;"><span> </span></span><span style="color: #0d0d0d;">Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, ülkenin birinde bir Kral yaşarmış. Ülkeyi o kadar kötü yönetiyormuş ki, söylediği her söz yalanmış. O kadar da aç gözlüymüş ki canı ne isterse onu yaparmış. Beğendiği araziye, tarlaya, mala, mülke el koyar, karşı çıkanları zindana atarmış. Ülkenin bir köşesinde kendi halinde yaşayan, herkesin çok sevdiği bir köylünün de canını yakmış. Her şeyini elinden almış. Köylü de çaresiz o diyarı terk etmeye karar verip yollara düşmüş. Günlerden bir gün karşısına ak sakallı bir adam çıkmış. Adam çıkınındaki ekmekten bir parça istemiş. Köylü de son kalan ekmeğini ona vermiş. Ak sakallı ekmeği yedikten sonra köylüye demiş ki:</span><div><span style="color: #0d0d0d;">“Sen iyi bir adamsın. Benden bir dilekte bulun!”</span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">Köylü de açgözlü kralın ona yaptıklarını anlatmış. Sonra da kralın her yalan söylediğinde çirkinleşmesini dilemiş. Ak sakallı yoluna devam etmiş. Bizim köylü de başka bir yola…</span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">Yol boyunca çok sayıda köyden, kasabadan, şehirden geçmiş. Her yerde kralın uzun süredir ortalıkta görünmediğinden bahsediliyormuş.</span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">Gelelim kralın sarayında neler olduğuna:</span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">Kral yalan söyledikçe burnu uzamış, kamburu çıkmış, kulakları sivrilmiş, iki büklüm olmaya başlamış. Bu durumda meydanlara çıkamaz olmuş. Ülkenin dört bir tarafına haberciler gönderilmiş. Gizlice büyücü, sihirbaz kim olursa bu sorunu çözecek insanlara bir servet teklif edilmiş.</span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">Nihayet dört kardeşten oluşan bir büyücü topluluğu, kralın derdine çare bulacaklarını söylemişler. Sarayda onlara özel bir oda ayrılmış. Kralın emriyle de ne isterlerse verilmesi söylenmiş.</span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">Dört büyücü kralı şifalı banyolara sokmuş, ilaçlar vermiş, soğuk suda yıkamışlar. Tedavi için diyerek kralı kamçılamışlar, büyülü sözlerle de tokatlamışlar. Kral iyileşeceğini düşünerek bütün bunlara ses çıkarmamış. Krala da asla aynaya bakmamasını söylemişler. Kralın yanından ayrılınca da onu nasıl dövdüklerini konuşup gülüyorlarmış. </span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">Büyücüler sarayda zevk ve sefa içinde günler geçirmişler. Nihayet, krala çok sağlıklı ve yakışıklı olduğu müjdesini vermişler:</span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">“Yüce kral, birazdan size bir ayna getireceğiz. Siz akıllı bir insan olduğunuz için yakışıklı olduğunuzu göreceksiniz. Aptal ve ahmak olanlar ise sizi bir ucube olarak tarif edecekler.”</span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">Kral aynanın karşısında dönmüş durmuş. Ama iki büklüm halinden, kamburu, sivri kulağı ve uzun burnundan başka bir şey görememiş. Afallamış. Büyücülere belli etmemiş. Onlara bu kadar yakışıklı olmasını sağladıkları için teşekkür edip 10 kese altın vermiş. Kralın dalkavukları da hayranlıklarını dile getirmişler </span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">Halkın arasında büyük törene katılacağı duyurulmuş. Kulaktan kulağa gazetesiyle de akıllı insanların kralı yakışıklı göreceği, aptal ve ahmakların göremeyeceği haberi yayılmış.</span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">Nihayet büyük gün gelmiş. Kral sarayın çıkışında sağlı sollu dizilmiş kalabalığın arasında yürümeye başlamış. İnsanlar “çok yaşa yakışıklı kralımız!” diye tezahürat yapıyor, çığlıklar atıyormuş. Kral arabasına yaklaşırken önüne küçük bir çocuk fırlamış:</span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">“Annneee, bu kambur, sivri kulaklı, koca burunlu adam kral mııı?” diye bağırmış. </span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">Halk da: “ bu kambur, sivri kulaklı, koca burunlu adam bizim kralımız mı?” diye çocuğa eşlik etmiş.</span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">Koro halinde: “Kral ucuubeee”diye bağırmaya başlamışlar. </span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">Kral aldatıldığını anlamış ama iş işten geçmiş…Hiç bozuntuya vermemiş. Altın varak, zümrüt, safir ve elmaslarla kaplı, 12 beyaz atın çektiği, batıda en iyi ustalarca yapılarak ülkesine getirdiği son model arabasına zor atmış kendini. </span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">Büyücüler de bu arada altınlarla başka bir ülkeye kaçıvermiş. Kral üzerindeki lanetle bir süre daha yaşamış ve tanınmayacak bir hale dönüşerek ölüp gitmiş. </span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">Yerine yıllar önce sürgüne gönderdiği iyi yürekli kızı geçmiş. Halk da o günden sonra rahat bir nefes almış.</span></div><div><br /></div><br /></b></font><div><span style="color: #0d0d0d; line-height: 1.5;"><span style="color: #0d0d0d; font-family: arial; font-size: medium;"><div><b><br /></b></div></span></span></div><div><span style="color: #0d0d0d; font-family: arial; font-size: medium; line-height: 1.5;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimzMLYm8V0oGUlcqUT-lhicCi0v_pTW1wTdiw8C_h575svHNukquWFwGrGzrZBRC3fczBfbL9765qPtRDiAI2gyIxMOh19jZ84dwSddR_V1hBj0TlQrPDSnMusWweUopbO3skVeWCT9w/" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><b><img border="0" data-original-height="473" data-original-width="635" height="296" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimzMLYm8V0oGUlcqUT-lhicCi0v_pTW1wTdiw8C_h575svHNukquWFwGrGzrZBRC3fczBfbL9765qPtRDiAI2gyIxMOh19jZ84dwSddR_V1hBj0TlQrPDSnMusWweUopbO3skVeWCT9w/w400-h296/Kral+Ucub.jpg" width="400" /></b></a></div></span></div><div><span style="color: #0d0d0d; font-family: arial; font-size: medium; line-height: 1.5;"><b style="color: #0d0d0d;"><br /></b></span></div><div><span style="color: #0d0d0d; line-height: 1.5;"><font face="arial" size="4"><b><span style="color: #0d0d0d;">5. "Hırsızlı Köyün Kavalcısı"<br /></span><div><span>Bir varmış, bir yokmuş halkı huzur içinde yaşayan büyük bir köy varmış. Köyün beyi hastalanmış…Bu Bey halkı tarafından çok sevilirmiş. Tedavisi için ülkenin her yerinden doktorlar gelmiş. Bitkisel tedavi yapanlar bile. Ancak Bey ölmüş. Çocukları olmadığı için de ağa olan küçük kardeşi başa geçmiş. Ağa pek de sevilmiyormuş. Bir süre sonra köye rüşvetçi, soyguncu, sahtekâr, dolandırıcı olan bir çete dadanmış. Bunlar tüm zenginlikleri yağmalıyorlarmış. Ağa da gizlice bu çeteyi yönetiyormuş. Köyün ileri gelenleri bu durum karşısında hiçbir şey yapamıyormuş. Gel zaman git zaman bu köyün adı Hırsızlı Köy diye çıkmış... </span></div><div><span>Günlerden bir gün köye at arabasıyla gezen bir çalgıcı gelmiş. Bu çalgıcı arabasının üzerinde oluşturduğu sahnede konser verir, tiyatro yapar ve hayatını böyle kazanırmış…</span></div><div><span>Köyün muhtarı onu karşılamış. Çay içmeye davet etmiş. Sohbet almış yürümüş. Muhtar çalgıcıyı samimi bulunca köydeki çeteden söz etmiş. </span></div><div><span>O da: </span></div><div><span>“Eğer bana bir kese altın verirseniz köyü hırsızlardan temizlerim.” demiş. </span></div><div><span>Muhtar bu sözü köyün yaşlılarıyla paylaşmış. Köy halkı da çalgıcının bu teklifine çok sevinmiş. Hırsızlardan kurtulmak için hemen bir kese altını muhtara teslim etmişler. Altınların muhtara teslim edildiğini öğrenen çalgıcı başlamış kavalını çalmaya. Kavaldan o kadar güzel bir ses çıkıyormuş ki köydeki hırsızlar akın akın çalgıcının etrafına gelmeye, büyülenmiş gibi etrafında dizilmeye başlamışlar.</span></div><div><span>Bütün hırsızların etrafında toplandığını gören çalgıcı at arabasına atlamış dağlara doğru sürmüş. Kavalı çaldıkça da hırsızlar peşinden gidiyormuş. Az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş dağlar arasındaki bir geçitten geçince kavaldaki nameleri değiştirmiş. Hırsızlar dağların ardındaki bu bölgede etrafa çil yavrusu gibi dağılmışlar.</span></div><div><span>Çalgıcı da onları orada bırakıp köye dönmüş. </span></div><div><span>“Altınlarımı alıp büyük şehre gider kendime iyi bir orkestra kurarım” diye düşünüp muhtarın yanına gelmiş. Ancak muhtar oyunbozanlık yapıp türlü bahanelerle kavalcıya altınları vermemiş. Kendisinin kandırıldığını anlayan Çalgıcı başlamış kavalını çalmaya. Kaval sesini duyan bütün köydeki gençler de Çalgıcıyı takip ediyormuş. Çalgıcı gençleri balta girmemiş bir ormana götürmüş. Köyde hiç genç kalmamış. Bağ, bahçe, tarla işlerini de yaşlılar yapamamış. Analar, babalar başlamışlar kara kara düşünüp çare aramaya. Toplanıp muhtara gelmişler:</span></div><div><span>”Gençler Çalgıcının peşine takılıp gitti, ona altınlarını vermeliydin. Ne yapacağız şimdi? ” diyerek muhtara kızmışlar.</span></div><div><span>Çalgıcı muhtara gidip altınları istemeyi düşünmüş. Ancak ormandan ayrılırken kavalını yanına almayı unutmuş. Sihirli kavalı bulan bir genç kavalı çalmaya başlamış. Bütün gençler toplanmışlar. Kavalı çalan genç yaşadıkları köyün yolunu biliyormuş. Kendisi önde diğer gençler arkasında köye gelmişler. Gençleri gören anneleri, babaları çok sevinmiş ve şenlikler düzenlemişler.</span></div><div><span>Gençler, muhtara yaptığının haksızlık olduğunu, çalgıcının altınlarını vermesi gerektiğini, değilse ona karşı direniş yapacaklarını söylemişler. Muhtar gençleri dinlememiş. Bunun üzerine gençler köy meydanında toplanmışlar. Ağanın adamları da onları durduramamış. </span></div><div><span>Günlerce süren direniş sonrasında ağa muhtarı görevden almak zorunda kalmış. Yeni muhtar köy halkının ezici çoğunluğuyla seçilmiş. Ağa istemeye istemeye yeni muhtara razı olmuş. Yeni muhtar Çalgıcının altınlarını vermiş. </span></div><div><span>Altınlarını alan Çalgıcı da kurduğu hayali gerçekleştirmek için köyden ayrılmış. </span></div><div><span>O günden sonra köyde yolsuzluk sona ermiş. Yeni muhtar köyün tüm kaynaklarını nerelere harcadığını her fırsatta açıklıyormuş. Köy halkı huzur içinde yaşamaya devam etmiş.</span></div><div><br /></div><br /><br /></b></font></span></div><div><span style="color: #0d0d0d; font-family: arial; font-size: medium;"><b></b><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrTZXwW_6cyWt6jBKQwe0P9ZdaUUOHK_uvcqG64w3in_pVc5YqFDQlgIHaLW2CXlcsxhwVEdXpgq6UwlcIofWbLFwpkMU6ajMipXupioxJabz9jUX97Hw-TK9i9uFFacN-qTgY-aRStg/" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="492" data-original-width="656" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrTZXwW_6cyWt6jBKQwe0P9ZdaUUOHK_uvcqG64w3in_pVc5YqFDQlgIHaLW2CXlcsxhwVEdXpgq6UwlcIofWbLFwpkMU6ajMipXupioxJabz9jUX97Hw-TK9i9uFFacN-qTgY-aRStg/w400-h300/H%25C4%25B1rs%25C4%25B1zl%25C4%25B1+K%25C3%25B6y%25C3%25BCn+Kavalc%25C4%25B1s%25C4%25B1.jpg" width="400" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><br /></td></tr></tbody></table></span></div><div><span style="color: #0d0d0d; font-family: arial; font-size: medium;"><b><br /></b></span></div><div><font face="arial" size="4"><b><span style="color: #0d0d0d;">4. "Alim Baba ve Kırklar Çetesi"</span><br />
<span style="color: #0d0d0d;"><br /></span>
<span style="color: #0d0d0d;"><span> </span></span><br /><span style="color: #0d0d0d;"><span> </span></span><span style="color: #0d0d0d;">Bir varmış bir yokmuş…Memleketin birinde Alim Baba isimli bir çerçi varmış. Eşeği üzerine yerleştirdiği bir tezgahla köy köy dolaşıp mal satarmış. Kap kacak, sabun, baharat, incik boncuk varmış tezgahında. Gittiği her köyün halkı Alim Babayı çok severmiş ve dört gözle beklermiş. </span><div><span style="color: #0d0d0d;">Alim Baba köye her gelişinde çocuklar etrafına toplanırmış. Çünkü harika hikayeler anlatırmış. Mübarek, tiyatro sahnesindeymiş gibi canlandırırmış.</span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">Günlerden bir gün Alim Babanın yolu ormandan geçiyormuş…Birden gürültüler duymuş. Eşeği bir ağaca bağlayıp sesin geldiği yöne doğru gitmiş…</span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">Bir tepenin üzerinden aşağı baktığında büyük bir kayanın önünde bir grup insanın daire şeklinde oturmuş toplantı yaptığını görmüş. Toplantıda 40 kişi saymış. Meğer bunlar ülkenin en zengin ailelerinin oluşturduğu Kırklar Çetesiymiş… Daha önce duymuş ama inanmamışmış…Bunlardan biri de padişahmış. Sırayla konuşuyorlarmış. Alim Baba kulak kesilmiş. Her konuşan kendini tanıtıp söze başlıyormuş. Tefeciler, Tüccarlar, Toprak Ağaları, Komisyoncular, Büyücüler, Maden, Kervan ve Değirmen sahipleriymiş. Her biri halkından ne kadar altın çaldığının hesabını veriyormuş. Konuşmasının sonunda da yanındaki çantadan altın keseleri çıkarıp ortaya koyuyor ve “birliğimiz yaşasın!” diyormuş. Alim Baba toplantı sonunu merakla beklemiş. Son konuşmacıdan sonra ortaya konulan altın keselerini el arabasına yükleyip büyük kayanın önüne dizilmişler. Padişah kayaya doğru yürüyüp yüksek sesle:</span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">“Altınların gücü adına açıl kasam açıl!” diye bağırmış.</span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">Büyük bir gürültüyle kaya dönmüş ve bir kapı açılmış. Kırklar Çetesi içeri girmiş. </span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">“Altınların gücü adına kapan kasam kapan!” dediklerinde kayanın kapısı kapanıvermiş.</span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">Alim Baba sabırla neler olacağını beklemiş. </span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">Saatler sonra Kırklar Çetesi neşe içinde dışarı çıkmış ve:</span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">“Altınların gücü adına kapan kasam kapan!” diyerek kapatmışlar.</span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">Her biri atlarına, develerine binerek oradan ayrılmışlar.</span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">Alim Baba bir süre bekledikten sonra kayanın önüne gelerek:</span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">“Altınların gücü adına açıl kasam açıl!” diye bağırmış.</span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">Kapı gürültüyle açılmış. İçeri girmiş bir de ne görsün. Her taraf küpler dolusu altınla, gümüş paralarla, mücevherlerle doluymuş. Bir bölmede çok sayıda tapu belgesi varmış. Listede yoksullaştıkça borçlanan işçi, köylü, esnaf, küçük memur, küçük tüccar ve yoksulun adı yazılıymış. Borcunu ve faizini ödeyemediğinden el konulan tarlasının padişah mühürlü tapusunu da bulmuş.</span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">Eşeğinin üzerindeki malları indirip yerine taşıyabileceği kadar altın, gümüş, mücevher yüklemiş. Tapuları da yakmış. Birkaç sefer daha gelip eşek yüküyle oradan ayrılmış.</span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">O günden sonra eşeğiyle köy köy mal satmaya devam etmiş. El koyduğu hazineyi de malını Kırklar Çetesine kaptırmış insanlara gizlice dağıtmaya başlamış. Evden gelen sevinç çığlıklarını duyarak mutlu oluyormuş.</span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">Kırklar Çetesi hazineden eksilenleri aralarından birinin yaptığından şüphelenip birbirlerine düşmüşler. Kendi kolluk güçleriyle savaşa başlamışlar. Padişah canını zor kurtarıp ülkeden kaçmış. Halk da bundan yararlanıp haraç ödemelerine son vermiş. </span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">Ülke başsız kalınca padişahın sarayına el koymuşlar. Seçimlere karar vermişler. Alim Babayı seçerek ülkenin başına geçirmişler. Mağaradaki tüm hazine ülke halkı için kullanılmış.</span></div><div><span style="color: #0d0d0d;">Herkesin alın teriyle çalışıp kazandığı mutlu bir ülke olmuşlar.</span></div><div><br /></div><span style="color: #0d0d0d;"><span> </span></span><span style="color: #0d0d0d;"><span> </span></span></b></font></div><div>
<span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><span> </span><span><span style="text-indent: -7.1pt;"><span style="line-height: 107%;"><span style="font-stretch: normal; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; line-height: normal;"> </span></span></span></span><br />
</b></span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgiCATWuSWlmhyz80cVZ8i8z4AwiTbgYw4bBk5QAtSfYNR7daLXr3YxxQEC8mrS4ccXSsYe7aZS9W72DFpUfmyr_4pEtsd1r5UWyspo0SODNFaKXxriaW4vlXZXWQ8kfVviN7ozFnQdfg/s1600/Alim+Baba.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><img border="0" data-original-height="504" data-original-width="667" height="301" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgiCATWuSWlmhyz80cVZ8i8z4AwiTbgYw4bBk5QAtSfYNR7daLXr3YxxQEC8mrS4ccXSsYe7aZS9W72DFpUfmyr_4pEtsd1r5UWyspo0SODNFaKXxriaW4vlXZXWQ8kfVviN7ozFnQdfg/s400/Alim+Baba.jpg" width="400" /></b></span></a></div>
<span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><span><span style="text-indent: -7.1pt;"><span style="line-height: 107%;"><span style="font-stretch: normal; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; line-height: normal;"><br /></span></span></span></span>
<span><span style="text-indent: -7.1pt;"><span style="line-height: 107%;"><span style="font-stretch: normal; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; line-height: normal;"><br /></span></span></span></span>
<font><span><span style="text-indent: -7.1pt;"><span style="line-height: 107%;"><span style="font-stretch: normal; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; line-height: normal;">3.</span><span style="font-stretch: normal; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; line-height: normal;"> </span><span style="font-stretch: normal; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; line-height: normal;">"Kadife Prenses ve Yedi Bilge"<br /></span></span></span></span><br />
</font></b></span><div class="MsoListParagraph" style="margin-left: 0cm; text-indent: -7.1pt;">
<span><font><b><span style="font-family: arial; font-size: medium;"></span></b></font></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span><font face="arial" size="4"><b><span> </span><span>Ülkenin birinde Demokrazi adında bir prenses varmış. O kadar
zarifmiş ki halk ondan Kadife Prenses diye söz ediyormuş…</span></b></font></span></div><div class="MsoNormal"><span><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Kral olan babası aniden ölünce üvey annesi tahta geçmiş. Bir
gecede dönüşüm geçiren Kraliçe ilk iş olarak meclisi kapatmış. <br />Kendisine karşı
çıkanları zindanlara attırmış. İnsancıklar sefalet içindeymiş. İsraf içinde
yaşamaya ve ülkeyi de zorbalıkla yönetmeye başlamış.</b></font></span></div><div class="MsoNormal"><span><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Kraliçe kendini çok beğenirmiş. Dünyanın en büyüğü olduğunu
ilan ettirmiş… Büyücülerden oluşan danışmanları her sabah ona övgü seansları
düzenlermiş.</b></font></span></div><div class="MsoNormal"><span><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Kraliçe, güzel ve akıllı Demokrazi’den nefret ediyormuş.
Onun her türlü yetkisini kısıtlamış. Zavallı Prensesin saraydan dışarı
çıkmasını yasaklamış. Bu baskıları yeterli bulmayan Kraliçe, <br />Demokrazi’yi ülkenin en vahşi ormanındaki
sarayına göndermeye karar vermiş.</b></font></span></div><div class="MsoNormal"><span><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Güvenlik komutanına, kaza süsü vererek, Prensesi taşıyan
arabayı uçurumdan yuvarlamasını emretmiş.</b></font></span></div><div class="MsoNormal"><span><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Her şey planlandığı gibi gitmiş. Arabayı, dibinde bir nehir
olan uçuruma yuvarlamışlar. Prensesin öldüğüne inanılarak aramaktan
vazgeçilmiş. Kraliçenin danışmanları olan büyücüler de karanlık güçlerle bağ
kurarak Prensesin yaşadığına dair işaretler almamışlar.</b></font></span></div><div class="MsoNormal"><span><font face="arial" size="4"><b>Üç gün yas ilan edilmiş. Sahte bir cenaze töreni
düzenlemişler. Kraliçe üzgün görünsün diye gözüne soğan suyu damlatmışlar.</b></font></span></div><div class="MsoNormal"><span><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Bütün bunlar olurken, kaza sırasında başını çarpan Prenses
baygın biçimde nehirde sürüklenmiş, ta ki ihtiyar balıkçı bulana dek.</b></font></span></div><div class="MsoNormal"><span><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Balıkçı, ölü sandığı genç kızı kayığına almış. Nefes
aldığını görünce nehrin göle döküldüğü yerdeki eve götürmüş. Orada bilimden
nefret eden Kraliçeden kaçan yedi yaşlı bilge yaşıyormuş. <span> <span> </span></span>Bilgeler hayatlarını
insanlığa adayarak araştırma geliştirme çalışmaları yapıyorlarmış. Her biri
“Astronomi, Biyoloji, Tarih, Siyaset Bilimi, Ekonomi, Mühendislik, Madencilik”
konularında uzmanmış. Kadife Prensesi hemen tanımışlar. Darbeci Kraliçenin
yaptığı kötülükleri biliyorlarmış.</b></font></span></div><div class="MsoNormal"><span><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Demokrazi’yi tedavi etmek için kolları sıvamışlar…Günlerce
uğraşmışlar ama Kadife Prenses sonsuz bir uykuda gibiymiş…</b></font></span></div><div class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><span><font><span> </span>Gel zaman git zaman durum değişmemiş. Yedi Bilge son çare olarak
Prensesi kötü kraliçenin sürgün ettiği sarayın eski doktoruna götürmeye karar
vermişler. </font></span><span>Onu, kendi yaptıkları camdan bir kutuya yerleştirip at
arabasına yüklemişler. Uzun bir yolculuğa çıkmışlar…</span></b></span></div><div class="MsoNormal"><span><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Günlerce süren yolculuk sırasında karşılarına bir grup asi
asker ve beyaz atı üzerinde bir cengâver çıkmış…Bu Cengâver halkı kötü Kraliçeden
kurtarma mücadelesi verenlerin lideriymiş. Atından inip Prensesin yanına
gelmiş. Bilgeler durumu anlatmışlar…</b></font></span></div><div class="MsoNormal"><span><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Cengâver, göz yaşları içinde, Prensesi yattığı yerden
kaldırmış ve ona hayal ettiği mutlu ülkeyi anlatmaya başlamış…Saatlerce dil
dökmüş…Eşitlik ve adaleti, sağlıklı çocukları, özgür basını, insan haklarını,
ormanları, doğayı korumayı, barış içinde kardeşçe bir arada yaşamayı…</b></font></span></div><div class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><span><font><span> </span>Birden bir mucize gerçekleşmiş…</font></span><span>Demokrazi’nin gözleri açılıvermiş…Yedi Bilge sevinç içinde
çığlıklar atmışlar…</span></b></span></div><div class="MsoNormal">
<span><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Ne mi olmuş?<span></span></b></font></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span><font face="arial" size="4"><b><span> </span>O günden sonra Cengâver ve Demokrazi kötü Kraliçeye karşı
tüm halkı birleştirerek zafer kazanmışlar. Demokrazi genel seçimle başa geçerek
yeniden meclisi açmış. Büyücüleri saraydan uzaklaştırarak faaliyetlerine son
vermiş. Yedi Bilge de danışma kurulunun üyeleri olmuş. </b></font></span></div><div class="MsoNormal"><span><font face="arial" size="4"><b><span> </span>Evlendiler mi diye merak ediyorsunuz…</b></font></span></div><div class="MsoNormal"><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><span><font><span> </span>Hayır…</font></span><span><font>Ülkenin emin ellerde olduğuna inanan Cengâver, başka
ülkelerdeki zalim kral ve kraliçelere karşı verilen mücadelelere katılmak için,
yollara düşmüş…</font></span> </b></span></div><div class="MsoNormal">
<span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><br />
</b></span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEitoTpsEARk6qfTPvfDN-H4UljcDSsDB-Uiux3qhRn-2-lNV8XmHmyNr-ZBeqOn_bWc3alBNjGxIstcmT6aG1-FBeOVFy7_u4X-qmOQQmsIF_NruWnIOEXyWKkf9GCwYvd6KFUyBtFfyw/s1600/Kadife+Prenses.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><img border="0" data-original-height="553" data-original-width="735" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEitoTpsEARk6qfTPvfDN-H4UljcDSsDB-Uiux3qhRn-2-lNV8XmHmyNr-ZBeqOn_bWc3alBNjGxIstcmT6aG1-FBeOVFy7_u4X-qmOQQmsIF_NruWnIOEXyWKkf9GCwYvd6KFUyBtFfyw/s400/Kadife+Prenses.jpg" width="400" /></b></span></a></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><br /></b></span></div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>
<br />
<span><br /></span></b></span></div>
<span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><font><span>2."Sokak Çalgıcıları"</span><br />
<span><br /></span>
<span><span> </span></span><br />
<span><span> </span></span></font><span>Böyük ağaya ve çocuğuna yıllarca hizmet etti. Bağına, bahçesine gözünün bebeği gibi baktı. Yaşlanınca kapıya koydular kimsesizi… O da çıkınını aldı yollara düştü. </span></b></span><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Bir süre yol almıştı ki çeşme başında kaval çalan birine denk geldi. Yaşlanınca işten çıkarılan bir çobandı. </b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>“Hemşerim ben böyük şehre gidiyorum. Orada saz çalıp para kazanacağım, sen de kavalınla katıl istersen. Geçinir gideriz…”</b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Yola devam ettiler…</b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Aradan çok geçmemişti, yanık yanık türkü söyleyen, omuzunda asılı davuluyla yürüyen, bastonlu biri çıktı önlerine. </b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Yaşlandığı için işten atılan bir değirmen işçisiydi…</b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>“Hemşerim böyük şehre gidiyoruz. Orada saz, kaval çalacağız, sen de türkünle, davulunla katıl istersen. Birlikte kazanırız…”</b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Yola devam ettiler…</b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Hava karardı. Ormanın derinliklerinde mola verdiler. Çıkınlarındaki yiyecekleri paylaştılar. Sıra uyumak için uygun bir yer bulmaya geldi. Uzakta bir ışık gördüler. Yaklaşınca masallardaki gibi büyük bir evle karşılaştılar. Belli ki sahibi varlıklı biriydi…</b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Girişteki pencereden bakınca bir de ne görsünler: odayı aydınlatan koskoca bir şömine ateşi ve önünde bir grup takım elbiseli möhim adam, üzerinde deste deste para olan bir masanın etrafına toplanmışlar. </b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Möhim adamların iri yarı olanı diğerlerine paraları paylaştırıyordu…</b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Kulak kesildiler:</b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>“İhalelerden gelenler bunlar. Diğer çuvalda yapılaşmaya açılan arazilerin komisyonları var. Çalışmaya devam beyler!”</b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Bunların bir haydut çetesi olduğunu anlayıp var güçleriyle davula vurmaya, uzun havaya, saz ve kaval çalmaya başladılar…</b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Haydutlar baskına uğradıklarını sanıp apar topar kaçtılar evden…</b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Üç kafadar içeri girip mutfaktaki enfes yemekleri bir güzel yediler.</b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>El koydukları paraları çocuklara, yaşlılara ve yoksullara dağıtmaya karar verdiler…</b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Aradan günler geçti…</b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Böyük şehirde sokak sokak konser veriyor, el koydukları parayı da gizlice ihtiyaç sahiplerine dağıtıyorlardı.</b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Haydutlar bu yardımları yapanların peşine düştü. Ama bir türlü yakalayamadılar.</b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Yöre halkı için bir kahramandı onlar…</b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><br /></b></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiup0jKhR0Lh7uODzrCbN8m-8oh1pMUInpcEkZXz_rJSeT4u4-DxQQ8A9apy6ptsK_0oY31NmnlY0RsNNBj4t8sWd_wA15AZ1W5zMucGTHX8m8mlYk6W9l-VStWmfm-NMXKPaZxxAv7Vg/s1600/B%25C3%25BCy%25C3%25BCklere+masallar+%25282%2529+Sokak+%25C3%25A7alg%25C4%25B1c%25C4%25B1lar%25C4%25B1.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><img border="0" data-original-height="538" data-original-width="726" height="296" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiup0jKhR0Lh7uODzrCbN8m-8oh1pMUInpcEkZXz_rJSeT4u4-DxQQ8A9apy6ptsK_0oY31NmnlY0RsNNBj4t8sWd_wA15AZ1W5zMucGTHX8m8mlYk6W9l-VStWmfm-NMXKPaZxxAv7Vg/s400/B%25C3%25BCy%25C3%25BCklere+masallar+%25282%2529+Sokak+%25C3%25A7alg%25C4%25B1c%25C4%25B1lar%25C4%25B1.jpg" width="400" /></b></span></a></div>
<div>
<span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><br /></b></span></div>
<span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><span><br /></span>
</b></span><font><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b><span>1.“Kırmızı şapkalılar”<br /></span><br />
<span><span> </span></span><span>Köy halkı eve kapanmış, salgının geçmesini bekliyormuş.</span></b></span><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Kırmızı şapkalı iki arkadaş gizlice ormanda yürüyüşe çıkmış. </b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Vaktin nasıl geçtiğini anlamamışlar. </b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Dönüş zamanı geldiğinde yolu bulamamışlar… </b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Oraya buraya derken karşılarına bir kulübe çıkmış. Kapıyı çalmışlar. </b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>“Kim o?”</b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>“Biz orman kenarındaki köyden…Yolumuzu kaybettik de…”</b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>“Girin!”</b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Pencere kenarındaki ahşap koltukta bir adam oturuyormuş.</b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Küçük kafasında kulaklarının ve burnun büyüklüğü ürkütücüymüş. Ağız burnun altında kaybolmuş. Gözler ise yüzün kalan kısmını kaplamış irilikleriyle. Eller ise kocamanmış… </b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Cılız bir sesle: “Oturun!”</b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Çocuklar şaşkın kalakalmışlar…</b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>“Önce bu bakışların aradığı cevabı vereyim.”</b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Her şeye burnumu soktuğum için burnum büyüdü. Koku alma yeteneğim de gelişti. Siyasete atıldım. Aleyhimde olanların kokusunu alıp tasfiye ettim. Çevreme kulak kabarttıkça onlar da büyüdü. </b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Teknolojiyle herkesi izlemeye ve dinlemeye başladım.</b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Komisyon ve rüşvet aldıkça ellerim kürek gibi oldu. Güçlendikçe servetimi büyüttüm. </b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Tırnaklarım karşı çıkanları cezalandırdıkça uzadı ve keskinleşti. </b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>“Yıllar geçti. Yaşlandım. Çevrem terk etti. Bi başımayım!” </b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>“Önceden olsa sizi fena cezalandırırdım!”</b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Pencereden ulu bir ağacı işaret etti. </b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>“Onun aşağısındaki patikayı takip edin. Teneke kutuya da para bırakın, yol tarifi karşılığı!”</b></span></div><div><span style="font-family: arial; font-size: medium;"><b>Evden koşar gibi uzaklaştılar…</b></span></div><div style="font-size: x-large;"><br /></div></font><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgvNzmelDmoyPib3HbLhnK_bUs7o4BeP0cjkTl3S-rxVmF-ccxlskoKWfaI7LCvo1zYsPjVCEjp1qbFDnce9ZDxoxB_b-etkkJnpPR3sohjS4lbwAANyGs_wiKLsHBLfqBkj7JCiWQUQQ/s1600/B%25C3%25BCy%25C3%25BCklere+masallar+%25281%2529.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="469" data-original-width="632" height="296" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgvNzmelDmoyPib3HbLhnK_bUs7o4BeP0cjkTl3S-rxVmF-ccxlskoKWfaI7LCvo1zYsPjVCEjp1qbFDnce9ZDxoxB_b-etkkJnpPR3sohjS4lbwAANyGs_wiKLsHBLfqBkj7JCiWQUQQ/s400/B%25C3%25BCy%25C3%25BCklere+masallar+%25281%2529.jpg" width="400" /></a></div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span>
<br />
<div>
<br /></div>
</div></div></div></div></div></div></div></div></div></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><span><br /></span></div></div></div></div></div></div></div></div></div>Soner Selçukluhttp://www.blogger.com/profile/04033328572873451525noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18351429705718239.post-46820386165262743532021-02-17T03:00:00.002-08:002021-03-24T15:00:43.888-07:00Mikro Öyküler <span style="font-size: large;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<br />
</span><h2>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large; margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBZqSXvQZaDSX6Jdpqn1s1L8uLX64vMxDcVL9dCT7hFyM4EpmX2wJP-6IfZdfwQDmnyKaSNH_tHMOfga8evNme2yF_0mS1NayXCufzJE4oIPk6hN6GC08ZT3A1JTc05F8sTyIT6tmZyg/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+tan%25C4%25B1t%25C4%25B1m.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="674" data-original-width="1511" height="142" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBZqSXvQZaDSX6Jdpqn1s1L8uLX64vMxDcVL9dCT7hFyM4EpmX2wJP-6IfZdfwQDmnyKaSNH_tHMOfga8evNme2yF_0mS1NayXCufzJE4oIPk6hN6GC08ZT3A1JTc05F8sTyIT6tmZyg/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+tan%25C4%25B1t%25C4%25B1m.jpg" width="320" /></a></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQeaCsNXyoubPhgNpoj5ugx0BZ9oaprYuiVb89B8wlQY4-6mASlXOLiHZTdbnSTSV6HwRbMktjfO_n9ennsYpjdh49VBcgVW-18sNitz-zmaPIpkHdWGhHrBbJK-4nZtr6ssAi6GeZFw/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+Ba%25C5%259Fl%25C4%25B1k.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-size: large;"><img border="0" data-original-height="450" data-original-width="603" height="238" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQeaCsNXyoubPhgNpoj5ugx0BZ9oaprYuiVb89B8wlQY4-6mASlXOLiHZTdbnSTSV6HwRbMktjfO_n9ennsYpjdh49VBcgVW-18sNitz-zmaPIpkHdWGhHrBbJK-4nZtr6ssAi6GeZFw/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+Ba%25C5%259Fl%25C4%25B1k.jpg" width="320" /></span></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><span style="font-size: large;">
Not:</span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><span style="background-color: white; color: #050505; white-space: pre-wrap;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Sayfamda, Mikro Öykü, Kısa öykü ve uyarlamalar yer alıyor. </span></span></div><div class="o9v6fnle cxmmr5t8 oygrvhab hcukyx3x c1et5uql ii04i59q" style="background-color: white; color: #050505; margin: 0.5em 0px 0px; overflow-wrap: break-word; white-space: pre-wrap;"><div dir="auto"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Saygılarımla</span></div><div dir="auto"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">S.Soner Selçuklu</span></div></div>
<div style="text-align: left;"><span style="font-size: large;"><br /></span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-size: large;">
YENİ: </span></div>
<div style="text-align: left;">
<h3>
<div style="text-align: center;">
<div style="text-align: left;"><span style="font-size: 28.08px;"><span style="font-family: inherit;"><span style="font-size: large;">105. </span></span></span><span style="font-size: 28.08px;"><span style="font-size: large;">“PAYLAŞILAN BATTANİYE”<br /></span></span><br /><div>Elinde kamerasıyla sokak sokak geziyor, haber avcılığı yapıyordu. Bakalım bu seferki kovalamaca sonrası patronundan aferin alabilecek miydi? </div><div>Kar tipi şeklinde yağıyor, bir tokat gibi yüzüne çarpıyordu. Onu sımsıcak tutan paltosu, eldiveni, yün beresi, içi yünlü çizmesi ve yüzünün neredeyse yarısını kaplayan atkısıyla kamerasını ateşlemeye hazır koşturuyordu şehrin sokaklarında. Günün karesi neredeydi?</div><div>Çöp karıştıran insanları gördü ama gazete politikası gereği onları çekmedi. Onun yerine köpekleri, simit satanları, martıları, otobüs duraklarında titreyerek bekleyen insanları çekti. Ama bir türlü istediği kareyi yakalayamadı. Kısa bir mola verdi. Filtre kahvesini aldı, ardı ardına yudumladı. Derin bir oh! çekti. Zaman mola vermemişti. Hızlı adımlarla avını aramaya devam etti…</div><div>Bir de metroya bakayım diye düşündü. Metro girişinde onu ve battaniyesi arasına sığınmış kediyi gördü. Nihayet aradığı avı bulmuştu. Yere çömeldi, yavaşça pusuya yattı. Kamerasını hedefe yöneltti. Deklanşörün sesi makineli tüfek gibiydi. </div><div>Merdivenlerin dibinde battaniyesine sarılmış evsiz adamın yüzünü zar zor seçiyordu. Uzun sakalı aylardır kesilmediğini gösteriyordu. Parmakları da yırtık eldivenleri arasından dışarı çıkmıştı. İzlemeye devam etti. Kedi, evsizin okşamasına sürtünerek karşılık veriyordu. </div><div>Kareye adam ve kediyi sığdıracak açıya geçti. Bingo! Yakaladım diye bağırmamak için kendini zor tuttu. ”İşte hayvan sevgisi” diye söylendi. Haberi tam on ikiden vurmuştu… Koşar adım oradan uzaklaştı. Başlık hazırdı: “Paylaşılan Battaniye”. </div><div>Kedi sığınacak sıcak bir yer bulduğu için şanslıydı. Evsiz ise bir insanlık dramını sergilerken, vicdanları yakan mesajını veriyor, battaniyesinin altında ısınmaya çalışıyordu. Gazeteci de heyecan içinde koşar adım ofisin yolunu tutmuş, arkadaşlarının sıcak alkışlarını hayal ediyordu.<br /><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgIzC0paKgh2oB5wBSbcFhgCT8HLG31Cej42Cx5IkU1Xlbsu1PQYLPZlwrhDjC9t278LIgds_vA0frnUFyuZHY5nFJXaNUT5kTeawpS0apefsEpqhRbhmMaO2EhpVRcIurNlQTMcoiosA/s494/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+%2528105%2529+Payla%25C5%259F%25C4%25B1lan+Battaniye+%25282%2529.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="494" data-original-width="404" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgIzC0paKgh2oB5wBSbcFhgCT8HLG31Cej42Cx5IkU1Xlbsu1PQYLPZlwrhDjC9t278LIgds_vA0frnUFyuZHY5nFJXaNUT5kTeawpS0apefsEpqhRbhmMaO2EhpVRcIurNlQTMcoiosA/w328-h400/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+%2528105%2529+Payla%25C5%259F%25C4%25B1lan+Battaniye+%25282%2529.jpg" width="328" /></a></div><div style="text-align: center;"> </div><div style="text-align: center;"><span><span><a name='more'></a></span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div></span></div><span><div style="text-align: center;"><br /></div></span></div></div></h3></div></h2>
<h2>
<div style="text-align: left;">
</div>
<ol>
<li><b style="text-align: center;"><span style="line-height: 107%;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Güçlendi öyle güçlendi ki
tanrısal bir kişi olduğuna inanmaya başladı. <br />İşte o an zamanın çarkları geriye
dönüverdi.<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh36qmnQGKRHU_9sBZ-dqwKETHCLW4lbKwe6TX2OAwCJIXe1L6gASwU0O4HOFMlu7xhPOhJzax7M1RYckFTxuogYRspj2XtqdLpLMyYFlsNvqt5zHL5yF9fCzY7pL1FtfCa_tVAzv1hMw/s1600/Resim7.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: left;"><img border="0" data-original-height="540" data-original-width="960" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh36qmnQGKRHU_9sBZ-dqwKETHCLW4lbKwe6TX2OAwCJIXe1L6gASwU0O4HOFMlu7xhPOhJzax7M1RYckFTxuogYRspj2XtqdLpLMyYFlsNvqt5zHL5yF9fCzY7pL1FtfCa_tVAzv1hMw/s320/Resim7.png" width="320" /></a></span></span></b></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b><span style="line-height: 107%;"><span>Betonlar arasında saatlerdir bir
ağaç altı arıyordu. Kavurucu sıcakla dili damağına yapışmış, çaresizlik
içindeydi. <br />O anda bir gölge belirdi ve şişedeki suyu ona uzattı. Kuyruğunu
sallamasını görmeliydiniz.</span></span></b><span style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiy517GFyzfgDP_ht-zCy57488hH6Pel0yoolgQQi6uhdzRQG3SlT0OQpss2Uc8bZ95_Tg4-TfMrCNb1oQrI_We0yMtY0xBX5if8tEZgBXRpRLePISOJb2Mg9j6nai63TvjdWwLfrxyew/s1600/Resim9.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="639" data-original-width="957" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiy517GFyzfgDP_ht-zCy57488hH6Pel0yoolgQQi6uhdzRQG3SlT0OQpss2Uc8bZ95_Tg4-TfMrCNb1oQrI_We0yMtY0xBX5if8tEZgBXRpRLePISOJb2Mg9j6nai63TvjdWwLfrxyew/s320/Resim9.jpg" width="320" /></a></span></span></li>
<li><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<span><b><span style="line-height: 107%;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">İnsanlıktan çıkmak için fırsat
kolluyordu. <br />Bacaklarına sürtünen yavru köpeği gördü. <br />Çantasından bıçak setini
özenle çıkardı. <br />Yavrunun patilerini kesti. Başarmıştı! <br />Artık insan değildi.
<br />Kurban acıyarak ona baktı ve gözlerini kapadı.</span></span></b></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span><b><span style="line-height: 107%;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrw9hbuscooFn0DSZuUG-dIq4k1isi-w0ZGGbBGFVnfLn4GqTYRrp0K_3lLcGoTde0YzX3jqX6lGZDclqL7GIqO6mwejORjj3oy9QyJkKg6o8ErXzhkRJxkx-4MdJi7lpez474HALcLw/s1600/Resim10.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="712" data-original-width="950" height="239" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrw9hbuscooFn0DSZuUG-dIq4k1isi-w0ZGGbBGFVnfLn4GqTYRrp0K_3lLcGoTde0YzX3jqX6lGZDclqL7GIqO6mwejORjj3oy9QyJkKg6o8ErXzhkRJxkx-4MdJi7lpez474HALcLw/s320/Resim10.jpg" width="320" /></a></span></span></b></span></div>
</li>
<li><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<b><span style="line-height: 107%;"><span><b><span style="line-height: 25.68px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Çimlere uzanmış kırlangıcın saçak altına yuva yapışını izliyordu.<br />O minik gagasıyla aldığı toprağı havuz suyunda ıslatıp yuvanın duvarında kullanıyordu.<br />Kaç uçuş yapacağını merak ederek saymaya başladı. Biiir....ooon....kııırk...yüüüüz...iki yüüüüz..<br />"Bir mola ver be can" diye haykırdı! <br />Kuş umursamadı! Üüüçyüüze geldiğinde ağırlaşan gözleri yorgunluktan kapanıverdi...</span></span></b></span></span></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<b><span style="line-height: 107%;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjQxRw76hN8z84GL4sbnt_xvrRs-LMfRKT7XUXC_h7VTLfPnY1yJBF0SKHVJqVIXABsDky9ZciUXZ-ZHezDcPJpjp_hZSh897FLTsS12yLtNSZRXz8rvU3yP_6TS7iVW3bJMOu-iIRtA/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+4a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="415" data-original-width="644" height="205" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjQxRw76hN8z84GL4sbnt_xvrRs-LMfRKT7XUXC_h7VTLfPnY1yJBF0SKHVJqVIXABsDky9ZciUXZ-ZHezDcPJpjp_hZSh897FLTsS12yLtNSZRXz8rvU3yP_6TS7iVW3bJMOu-iIRtA/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+4a.jpg" width="320" /></a></span></span></b></div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br />
</span></li>
<li><div class="MsoNormal">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b><span style="line-height: 107%;"><span>“Asla vazgeçme” söylemiyle bir
türlü ulaşamadığı hedefinin peşinde koşmaktan yorgun düşmüştü. <br />Nerede hata
yaptığını anlayamıyordu. <br />Bir gün parkta Hakkı amcayla tanıştı. <br />Ah evlat!
biliyor musun? <br />“Yeri geldiğinde hedeften vazgeçmenin de bir seçenek
olduğunu yıllar sonra anladım”.</span></span><span style="line-height: 107%;"> </span></b><span style="line-height: 107%;"><o:p></o:p></span></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEizD0GgWdl3q3m9lIO16njsHV7BAX2KcHlBhVBt_RaNQTJov8VmbZcey1B18yYW1AXZn6RPUTTuFXWB5RA4mDDTmj4hx6MIwC4dhnCQlQk1PL-gXwNpcw2J41f2c2EIYR4mfnNdCz4bOg/s1600/Resim11+%25283%2529.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="856" data-original-width="1305" height="209" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEizD0GgWdl3q3m9lIO16njsHV7BAX2KcHlBhVBt_RaNQTJov8VmbZcey1B18yYW1AXZn6RPUTTuFXWB5RA4mDDTmj4hx6MIwC4dhnCQlQk1PL-gXwNpcw2J41f2c2EIYR4mfnNdCz4bOg/s320/Resim11+%25283%2529.jpg" width="320" /></span></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br />
</span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
</li>
<li><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<span style="line-height: 107%;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Gurbetçi ailesinin dilinden düşürmediği
İzmir’i, Kordon’da güneşin batışını izlemeyi
iple çekmişti. Kenardaki bir masada yer buldu ve kamerasını çalıştırdı. Yan
masalardakiler denize sırtlarını dönmüş sohbet ediyorlardı. <br />Dayanamadı, “Neden
bu güzelliği izlemiyorsunuz?” diye sordu bozuk Türkçesiyle. <br />“Ne acelemiz var,
biz buralıyız; körfez de günbatımı da kaçmıyor ya!”. </span></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span></span><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiGAibXQcGftXn5KNzhQzvXAwelNHxP-BfFOzDg5-9tfu9mfo3Xth1DVG70YCFNIBcFKAl7TLYRpM9YsplulO3Qq6H1sMIp1JPVGrBzcHQnWJ0FRPUDfGsSqkGr0VLUQaYK65d3JSjmHg/s1600/Resim4.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="712" data-original-width="950" height="239" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiGAibXQcGftXn5KNzhQzvXAwelNHxP-BfFOzDg5-9tfu9mfo3Xth1DVG70YCFNIBcFKAl7TLYRpM9YsplulO3Qq6H1sMIp1JPVGrBzcHQnWJ0FRPUDfGsSqkGr0VLUQaYK65d3JSjmHg/s320/Resim4.png" width="320" /></a><br /><br /></span></div>
</li>
<li><div class="MsoListParagraph">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span style="line-height: 107%;"><span>Hayatı boyunca o
kadar çok aldatılmış, kullanılmış ve kazık yemişti ki bir gün bütün bunların
son bulduğuna şaşırdı. <br />Kendisinin de bir kazığa dönüştüğünü henüz anlamamıştı. </span></span><br />
</span><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<span style="line-height: 107%;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj2qUhSC9KF_wURz-bOdi5VyptMOJDT_UAq-ns6sqQoIj6-y5_3nVwOXulrVUAdZok0eCYqyeNX2tTuUmACfrM6VOfaKVx1a7En1aJJDHR5_75oLpgj3mQf7nGbrEzZUjRrmQSnKZn9bg/s1600/Resim5.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="310" data-original-width="310" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj2qUhSC9KF_wURz-bOdi5VyptMOJDT_UAq-ns6sqQoIj6-y5_3nVwOXulrVUAdZok0eCYqyeNX2tTuUmACfrM6VOfaKVx1a7En1aJJDHR5_75oLpgj3mQf7nGbrEzZUjRrmQSnKZn9bg/s1600/Resim5.png" /></a><br /><br /></span></span></div>
</div>
</li>
<li><div class="MsoListParagraph" style="margin-left: 0cm; mso-add-space: auto;">
<b><span style="line-height: 107%;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Kreşin tek saldırganıydı. Hırpalamadığı çocuk kalmamıştı. Öğretmenleri
de ailesi de çaresizdi. <br />Veliler “ya o ya da çocuklarımız!” diyordu. <br />Bir gün
kreşin adı gibi en sakini olan Duru, yüzünü tırmaladığında ona öyle bir tokat
attı ki, donup kalıverdi. <br />O gün uzun barış dönemi başladı…</span></span></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjBZCBAbir3R4uAwSNxmhk40kOqAnXHyUnefN3quFgCox6EfhmtzNFWVJAFWQwjKLcFPeBZ7te_SsULh_59TZYKJGQt4zG59fEklZ5OFNfE9mTzIXbaJgK39s4Tggm1CCA5agbQJ1gXWw/s1600/Resim6.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="514" data-original-width="951" height="172" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjBZCBAbir3R4uAwSNxmhk40kOqAnXHyUnefN3quFgCox6EfhmtzNFWVJAFWQwjKLcFPeBZ7te_SsULh_59TZYKJGQt4zG59fEklZ5OFNfE9mTzIXbaJgK39s4Tggm1CCA5agbQJ1gXWw/s320/Resim6.png" width="320" /></a><br /><br /></span></b></div></li>
<li><div class="MsoListParagraphCxSpFirst">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b><span style="line-height: 107%;">Orman sakinleri kavurucu sıcakta bir
dikkatsizin her şeye son verebileceğinden korkuyordu!</span></b><span style="line-height: 107%;"><o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b><span style="line-height: 107%;">Ve olan oldu! </span></b><span style="line-height: 107%;"><o:p></o:p></span></span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">
</span></b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpLast">
<b><span style="line-height: 107%;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Kaçak mangal ateşinin kıvılcımı gözüne
kestirdiği kuru ağacı tutuşturuverdi… <br />Ağaçkakanın yuvasıydı. Yavruları için
çırpındı. <br />Terk etmedi. <br />Çığlıklar alevlere karıştı. </span></span></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrm0XcSIvoXeDF6chveX-KeaSOPco6DOFRLFdjol9cgkdOTKSAs3_XxNaTj2W46CCAe7caiDNCi7jAYYqZg7LaP8IE_a1D57DTM9EHI7Q5NVqI8IuRnZWb5K3oRKJEUnEnuitzOG8w6Q/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+9a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="340" data-original-width="646" height="168" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrm0XcSIvoXeDF6chveX-KeaSOPco6DOFRLFdjol9cgkdOTKSAs3_XxNaTj2W46CCAe7caiDNCi7jAYYqZg7LaP8IE_a1D57DTM9EHI7Q5NVqI8IuRnZWb5K3oRKJEUnEnuitzOG8w6Q/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+9a.jpg" width="320" /></a><br /><br /></span></b></div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large; line-height: 107%;"><o:p></o:p></span></li>
<li><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span style="line-height: 107%;"><span>Bir kitabın sayfaları
arasından dünyaya gözünü açtığına inanıyordu. <br />Evin tüm odaları kitaplarla
doluydu. <br />Kimseyle paylaşamıyordu. Eşi terk etmişti. <br />Rüyasında içi kitapla dolu
bir serum şişesine bağlı olduğunu görüyordu. Kitap soluyordu adeta. <br />Bu sevgiyi kimseye
anlatamıyordu</span></span><span style="line-height: 107%;">.</span></span></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<b><b><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlsegiqOWS6uhdglckLSnQRlPAmrEB1MFZTsPMK7EqjrbdJ4kDTsu-ESv0hxTNTwj_UqvBEI11cUv0T9GY78cL6JrS33QelpC2mWrpzyPU3OjeSSrpqKAYmx2pD2CHIzd0pc3ztHfjyA/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+10a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="396" data-original-width="647" height="195" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlsegiqOWS6uhdglckLSnQRlPAmrEB1MFZTsPMK7EqjrbdJ4kDTsu-ESv0hxTNTwj_UqvBEI11cUv0T9GY78cL6JrS33QelpC2mWrpzyPU3OjeSSrpqKAYmx2pD2CHIzd0pc3ztHfjyA/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+10a.jpg" width="320" /></a></span></b></b></div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br />
</span></li>
<li><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span><b><span style="line-height: 25.68px;">Mahalleli </span></b><b><span style="line-height: 107%;">ile dolu salona geldi. <br />Topluluk önünde ilk kez konuşacaktı. <br />Dakikalar
ilerledikçe açıldı. Herkes pür dikkatti! <br />Bir kişi ise sürekli karşı duvara
bakıyordu. Ona yaklaştı, göz göze geldi. "Konu ilginizi çekmedi mi?"<br /> Yanındaki
yerinden kalkıp fısıldadı: </span></b><b><span style="line-height: 107%;">“O
kör” ….</span></b></span><b><span style="line-height: 107%;"></span></b></span></div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><div class="separator" style="clear: both; display: inline; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgR4ilxop4VaD57iyNhHc5OPhuTcjWnv6hhTbvghMoLJr9cQN00y4_aNYZT3SBSIk3g2ysCGSVX3l3UgsrKiXA9KYhi4lwM9GRXYIB7y8ADC15C2T-lOMqys_medDjoMzojqBTfBRfTSA/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+11a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="484" data-original-width="647" height="239" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgR4ilxop4VaD57iyNhHc5OPhuTcjWnv6hhTbvghMoLJr9cQN00y4_aNYZT3SBSIk3g2ysCGSVX3l3UgsrKiXA9KYhi4lwM9GRXYIB7y8ADC15C2T-lOMqys_medDjoMzojqBTfBRfTSA/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+11a.jpg" width="320" /></a></div>
<br /><br />
</span></li>
<li><div class="MsoListParagraph">
<b><span style="line-height: 107%;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Kimseyle tanışmamıştı. 10. kattaydı. <br />Merdiveni
kullanıyordu “Ruhsuz” adını takmışlardı. <br />Geçen gün elinde derin bir kesik, kan
içinde komşusunun zilini çaldı. <br />İlk kez göz göze geldi. Mırıldanarak yardım
istedi. <br />Eli sarılırken sessizdi. <br />Ayrılırken başı önde bir şeyler mırıldanıyordu.</span></span></b></div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEha9YKqut6f_aTtEWnmpq3SmoVLAA9Fn_QFGscqCIPGOoe8w7XctRdnb6JOqRJDwbHHeXDFOomEjFVTcdBTxSY0WMuHzIElsD_B7FmMpA2m0TqkZbS7Bf6IWxg7bVXv-k4ateYfCmJAcg/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+12a.jpg" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="263" data-original-width="352" height="239" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEha9YKqut6f_aTtEWnmpq3SmoVLAA9Fn_QFGscqCIPGOoe8w7XctRdnb6JOqRJDwbHHeXDFOomEjFVTcdBTxSY0WMuHzIElsD_B7FmMpA2m0TqkZbS7Bf6IWxg7bVXv-k4ateYfCmJAcg/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+12a.jpg" width="320" /></a></b>
<b><o:p></o:p></b></span></li>
<li><b><span style="line-height: 107%;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>Yaptığı pastalarla arkadaşlarına
parmaklarını yediriyordu. Onlar da butik pastane girişimi için ısrar ediyordu.
Sonunda az bir sermayeyle açılış yaptı. <br />Hayal kırıklığı içindeydi. <br />İşletmeciliğin
pasta yapmaktan ayrı bir beceri olduğunu bir yıl sonra kapıya kilit vururken
anlamıştı.</span><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjECYkJ5998XVUINeF-afVRtdXE-gpOYsYgN2N7-IrUVTLUgJ_ACWZ7OAWz518pQACrjts_VWczDjEeQljhNy0hLWQ4KtIZb6e8Uzlvjvmumb5NS32QlPKhvjCCNPedvXFm1E-4sZNiRw/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+13a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="480" data-original-width="640" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjECYkJ5998XVUINeF-afVRtdXE-gpOYsYgN2N7-IrUVTLUgJ_ACWZ7OAWz518pQACrjts_VWczDjEeQljhNy0hLWQ4KtIZb6e8Uzlvjvmumb5NS32QlPKhvjCCNPedvXFm1E-4sZNiRw/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+13a.jpg" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
</div>
</span></span></b></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span><span><b><span style="line-height: 107%;">Park
kalabalıktı. Şişman kadın keyifle tüttürüyordu. Bastonlu yaşlı adam yavaşça, yengeçvari yürüyordu. “Bravo amca” sesleri geldi. <br />Kadın “tüh” diye söylendi. Sigarası düşmüştü. Eğilemedi. Bastonlu iki büklüm oldu. Sigarayı aldı. </span></b><b><span style="line-height: 107%;">“Çok
naziksiniz”. </span></b><b><span style="line-height: 107%;">Onu reveransla
selamladı. </span></b></span><b style="text-align: justify;"><span style="line-height: 107%;"><span>Alkışlar...</span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2lDbInhxrpCLVQ9DuZvGMj9bMXmKPmoGECMmKBlykJzL2adhPlwIg9xQspWy_NDXFZF8HL5byux6WUMFw2aKCO-TxJ7s1TSlr2l6G6rjM0IazriIFJC7cDrPW3GEsfxFkkLluvq9fiQ/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+14a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="473" data-original-width="619" height="244" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2lDbInhxrpCLVQ9DuZvGMj9bMXmKPmoGECMmKBlykJzL2adhPlwIg9xQspWy_NDXFZF8HL5byux6WUMFw2aKCO-TxJ7s1TSlr2l6G6rjM0IazriIFJC7cDrPW3GEsfxFkkLluvq9fiQ/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+14a.jpg" width="320" /></a></div>
</span></b></span><b><span style="line-height: 107%;"><span><b><span style="line-height: 107%;"><span><b><span style="line-height: 107%;"><span> </span></span></b></span></span></b></span></span></b></span></li>
<li><span style="line-height: 107%;"><span><span style="line-height: 107%;"><span style="line-height: 107%;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b><span style="line-height: 107%;">Hastanenin acil girişine
ayağını sürüyerek yaklaştı. </span></b>Hastanenin acil girişine ayağını sürüyerek yaklaştı. Güvenlik görevlisi gürledi! Durdu. Geriye döndü.Başını çevirerek öyle bir baktı ki demiri bile eritirdi…Görevli şefkatle eğildi. Doktoru çağırdı. Ezilen ayağını sardılar. Sokakların sahipsizi ellerini yalayarak teşekkür etti.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgScoG30eW6i1kIXr7nKn1zCR6BRL8cS4OBslQYgpnnP_tREEhDiUHwBkBq-TgPlpESJw4C5W8VXgv2iYXpksCkwxktzfRmK33KoV2u-QLboXgh7rgyOE51JcC8QE9oeftpuPFQCMb5kw/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+15a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span><img border="0" data-original-height="455" data-original-width="604" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgScoG30eW6i1kIXr7nKn1zCR6BRL8cS4OBslQYgpnnP_tREEhDiUHwBkBq-TgPlpESJw4C5W8VXgv2iYXpksCkwxktzfRmK33KoV2u-QLboXgh7rgyOE51JcC8QE9oeftpuPFQCMb5kw/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+15a.jpg" width="320" /></span></a></span></span></span></span></span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span><span>Gece bekçisiyim demişti. </span>Her zamanki gibi evdekiler uykudayken dışarı çıktı. Gözlediği yaşlı kadın kızına gitmişti. İçeri girdi. Parayı aldı. Sabah elinde paketlerle zili çaldı. Çocuklar sevinç çığlıklarıyla karşıladı. Eşi sarıldı. Askıda bıraktığı babacan yüzünü takıp içeri girdi.</span><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixe7Gpl5BfFnfCv7dsWJYfLbs6ygdfs1OdlQOsfTY-zDOE2cmyFqLEV-7xqcrA4X40xcb0KXFLdLpmH6oKU_LsQf1IKt8ERSBHfsRkERWdW_3_jum_jsPFDHjfYAqlP4FV7QpeZcyzUg/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+16a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="444" data-original-width="611" height="232" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixe7Gpl5BfFnfCv7dsWJYfLbs6ygdfs1OdlQOsfTY-zDOE2cmyFqLEV-7xqcrA4X40xcb0KXFLdLpmH6oKU_LsQf1IKt8ERSBHfsRkERWdW_3_jum_jsPFDHjfYAqlP4FV7QpeZcyzUg/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+16a.jpg" width="320" /></a></span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>Çocukluğu Anadolu’da geçti. Yemyeşil doğa giysi, elma ve kiraz ağaçları takı, ıhlamur kokusu parfümüydü yaşadığı ilçenin. Kol kola girmiş ağaçlar evleri gizlerdi. Yıllar sonra bunaldığı kentten özlemle geçmişine yolculuk yaptı.Neredeydi çocukluğu? Betonlar arasında onu aradı.</span><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjHnIy4Hw-MWuzsju_NraA3VhvBFdrxzWyRHowCXCGRKQnI-X2T7Gpe1ZWygV1aCCDhkf23w08XMpXKxAwmptvqpiDA_AR65nJ21D1nxDoQ0qH-C89a67_82Kw_iE6QcHcfHQiv5oj7ig/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+17a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="449" data-original-width="366" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjHnIy4Hw-MWuzsju_NraA3VhvBFdrxzWyRHowCXCGRKQnI-X2T7Gpe1ZWygV1aCCDhkf23w08XMpXKxAwmptvqpiDA_AR65nJ21D1nxDoQ0qH-C89a67_82Kw_iE6QcHcfHQiv5oj7ig/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+17a.jpg" width="260" /></a></span></li>
<li><div class="MsoListParagraphCxSpFirst" style="margin-bottom: 0cm; mso-add-space: auto; tab-stops: 42.55pt;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">İşten geç çıktı. Hava puslu, soğuktu. </span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpFirst" style="margin-bottom: 0cm; mso-add-space: auto; tab-stops: 42.55pt;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Kahve evine girdi, yorgunluk attı. </span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpFirst" style="margin-bottom: 0cm; mso-add-space: auto; tab-stops: 42.55pt;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Derin nefes aldı. <br />Topuklu ayakkabısıyla karanlığa yürüdü. </span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpFirst" style="margin-bottom: 0cm; mso-add-space: auto; tab-stops: 42.55pt;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Başka ayak sesi duydu. <br />Geride gölgeyi gördü. <br />Hızlandı. O da! </span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpFirst" style="margin-bottom: 0cm; mso-add-space: auto; tab-stops: 42.55pt;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Ses yakındı. </span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpFirst" style="margin-bottom: 0cm; mso-add-space: auto; tab-stops: 42.55pt;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Çantayı öfkeyle kaldırarak döndü. Gölge şaşırdı! </span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoListParagraphCxSpFirst" style="margin-bottom: 0cm; mso-add-space: auto; tab-stops: 42.55pt;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">-cü cü cüzdan dü düşmüş.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhulHQ5PYJ8cqrWF4u8_fcZBOg7KpIYKiiTjoN1ijt96jjXNyFAco5jMNEEo2jza_opb0Ax4gR_PlWklK32JcKHSHxe5ssDlJw5XMt-pviMWoh2n6M6z3gWEMucSkaXFC6xaQnJPLpGeg/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+18a.jpg" style="clear: left; display: inline; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="397" data-original-width="601" height="211" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhulHQ5PYJ8cqrWF4u8_fcZBOg7KpIYKiiTjoN1ijt96jjXNyFAco5jMNEEo2jza_opb0Ax4gR_PlWklK32JcKHSHxe5ssDlJw5XMt-pviMWoh2n6M6z3gWEMucSkaXFC6xaQnJPLpGeg/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+18a.jpg" width="320" /></a></span></div>
</li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Aylardır iş arıyordu. Sekreterlik için çağrıldı. <br />Heyecanla gitti. Salon kalabalıktı. <br />“Krizin etkisi” diye düşündü.<br />
Sırası geldi.<br />
İçeride ilk sözü:<br />
“İşe alınmasam da başvuru bile moral vericiydi” oldu.<br />
Ertesi hafta işe alınmadığını öğrendi.<br />
Aramaya devam….<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzCgVkPj3FIJAb1NpOssFsJ5o-ULNNS1y06A6OxdpZ6kFkX_d9XkftfM2svzdVAsL46ybL1nQzIbFYjf04l6F-QtW1tl8lwkvOQYnHzhMtboDz6FX2aAPQYuz62e9GeP4kU_L-0BEusQ/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+19a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="379" data-original-width="604" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzCgVkPj3FIJAb1NpOssFsJ5o-ULNNS1y06A6OxdpZ6kFkX_d9XkftfM2svzdVAsL46ybL1nQzIbFYjf04l6F-QtW1tl8lwkvOQYnHzhMtboDz6FX2aAPQYuz62e9GeP4kU_L-0BEusQ/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+19a.jpg" width="320" /></a></span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Köyün maskotuydu Pargalı. Acılar içinde çırpınıyordu. <br />Sekiz kişi iplerle durduramıyordu onu.<br />Veteriner geldi, ipi kendi yöntemiyle boyun ve ayağından geçirdi. Başını okşadı. <br />İpi çekince uzanıverdi.<br />Ameliyatla karnındaki şişliği aldı.<br />On gün sonra kontrole geldi. <br />Sekiz kişi zapt edemiyordu.<br />Onu avlunun girişinde görür görmez yatıverdi.<br />Deveye kim kindar demiş ki?<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlzIPXhe2fLkdC_CEttmaLIeKWIjHekJkBjYbREI6V9yDFVyeCotrJ2DDFvZoNh3SqFl-liGB4EuSCjafXcEUTUjktalucE0vlc33JbTulN4giQEEtjnRomdm9M6XwIx2M6P-DHIxv_A/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+20a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="446" data-original-width="606" height="235" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlzIPXhe2fLkdC_CEttmaLIeKWIjHekJkBjYbREI6V9yDFVyeCotrJ2DDFvZoNh3SqFl-liGB4EuSCjafXcEUTUjktalucE0vlc33JbTulN4giQEEtjnRomdm9M6XwIx2M6P-DHIxv_A/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+20a.jpg" width="320" /></a></span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;">İki yaşındaydı. Annesini, babasını, yakınlarını taklit ediyordu. <br />Kitap okur gibi yapması, kameraya poz verişi, cep telefonunu kullanışı, masada oturuşu, gülüşü, evdekilere yardım etme çabası şaşırtıcıydı. <br />Büyümek için acelesi var gibiydi. <br />İçine genç kız kaçmıştı sanki zamanenin.<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghlThv4JsyChYzj8YY6Dj8M697lFPG1M1mbHhTygvS1atzRhCPoOHqjkINJRFw8kjxy0Uk7uqtC2Ea_dpkNFVP4mWqbKcBxAdKm1CaCqqU8SMs-BOyZ5rbS7V6RhH1lyntoVUNmnbBLQ/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+21a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="455" data-original-width="604" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghlThv4JsyChYzj8YY6Dj8M697lFPG1M1mbHhTygvS1atzRhCPoOHqjkINJRFw8kjxy0Uk7uqtC2Ea_dpkNFVP4mWqbKcBxAdKm1CaCqqU8SMs-BOyZ5rbS7V6RhH1lyntoVUNmnbBLQ/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+21a.jpg" width="320" /></a></div>
</span></li>
<li><div class="separator" style="clear: both;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Mülakat tekniklerini öğrenmek için çok kitap okumuştu. </span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Artık hazırdı. </span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Ancak iş başvurusu yaptığı şirket yetkilisinde de aynı kitaplar vardı.</span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Beden dili, konuşma, soru-cevap adına her ikisi de görüşme sırasında kendisi olamadı. </span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Ayna karşısında gibiydiler. </span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Berabere bitti.</span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi8j3ZxYw2l-1Cndq8rXFf5jMO6hp8SWhMxodZt6vtMct-cMkaEObp1oAi0Ni8AmPrgkmK0sfeS777deLO70FNKfnU40XKflYqYCIilAwUrnZzzDQaUeLO8KGNbv7ybHrn59Y6_DawrvA/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+22a.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="452" data-original-width="611" height="236" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi8j3ZxYw2l-1Cndq8rXFf5jMO6hp8SWhMxodZt6vtMct-cMkaEObp1oAi0Ni8AmPrgkmK0sfeS777deLO70FNKfnU40XKflYqYCIilAwUrnZzzDQaUeLO8KGNbv7ybHrn59Y6_DawrvA/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+22a.jpg" width="320" /></a></span></div>
</li>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">
</span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Anadolu’nun ücra köşesinde derme çatma bir otobos durağı. <br />Kalabalık ortalık. Yaban ele yolculuyorlar genci otobosla. İş içinmiş…<br />Kadınlar ağlamaklı. Erkekler umutlu. <br />Genç kız yalnızlığıyla kalmış kenarda. <br />Uğultuyla kapkara duman saldı makina. <br />Cama yapışan elin yüzünü görmeye çalıştı insanlar.<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj2pgoJZKGbXOAy9ioE5vttpRXLWD44rkNwwFPue0nbIE2ncJ6aDZJTmnvCR9QZ7duU0Dtz11Pqk_HSk_nCVbhFvlf8LP8lyuQyS78gxqetrtk-8DYMcqCTjCXplTrgH8Vp_zkja6arLA/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+23a.jpg" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="450" data-original-width="602" height="239" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj2pgoJZKGbXOAy9ioE5vttpRXLWD44rkNwwFPue0nbIE2ncJ6aDZJTmnvCR9QZ7duU0Dtz11Pqk_HSk_nCVbhFvlf8LP8lyuQyS78gxqetrtk-8DYMcqCTjCXplTrgH8Vp_zkja6arLA/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+23a.jpg" width="320" /></a></span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>Kar örtmüştü her yeri erken saatte. <br />Yürürken sokağın başına, gırç gırç sesi ürpertti...<br />Uçak kalkar umarım.<br />Taksici 78’likti. Ağır çekimdi aracı kullanışı. <br />Emekliliğini sordum. <br />Biri kronik böbrek hastası, diğeri de beyninde tümör olan iki oğlu varmış. <br />Ne varsa harcamışlar tedavi için. <br />Ur inatla büyümüş!<br />“Günleri sayılı!” dedi ağlamaklı...<br />“Çalışmaya mecburum. Emeklilik yok!”</span><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLd9ZvNkQEmfJX59JuXiwsxjvPu3_-G98Cu4LcI1djNDvdKWTVF0OdnEwQb6yuFPlauy-iiR88l6de9C6wJE3D_8F0UQG37knxTMoUjvXWFXPRQgFySorz8nxrvMxaiyx4CvHzFnTA3g/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+24a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="438" data-original-width="604" height="232" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLd9ZvNkQEmfJX59JuXiwsxjvPu3_-G98Cu4LcI1djNDvdKWTVF0OdnEwQb6yuFPlauy-iiR88l6de9C6wJE3D_8F0UQG37knxTMoUjvXWFXPRQgFySorz8nxrvMxaiyx4CvHzFnTA3g/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+24a.jpg" width="320" /></a></span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Birlikte yaslandılar 90’a. <br />Erkek daha yaşlı görünüyordu. <br />Kadın, enerjisiyle neşe saçıyordu. 90’ım demezdi kendine.<br />Erkek, “ikinci eşim” diyerek gönlünü okşardı sevgilisinin.<br />Bir gün son yolculuğuna çıktı uykusunda. <br />Sevgili ardından 90 olup yaşlanıverdi…<br />Giden hayat enerjisiydi sanki.<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi98-JmgitBzZcZ9n_TBo87te8Sq5Vyka7lM0NNwE3Fuhfx8MCGSsY5jLE2NGY2gOCix3mnQd61YcUmP4Rdj-ux3CmYrgsERoHL6NUgB7n6Ms_rTkoTyw9tyYLDjq-eog4sbKjDfPtNZA/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+25a.jpg" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="452" data-original-width="600" height="241" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi98-JmgitBzZcZ9n_TBo87te8Sq5Vyka7lM0NNwE3Fuhfx8MCGSsY5jLE2NGY2gOCix3mnQd61YcUmP4Rdj-ux3CmYrgsERoHL6NUgB7n6Ms_rTkoTyw9tyYLDjq-eog4sbKjDfPtNZA/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+25a.jpg" width="320" /></a></span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>Güneydoğu Anadolu’nun sıcakkanlı insanlarıyla halka olmuşuz ufacık tabureler üzerinde. Sohbetin koyusu kahvenin nefis kokusu sarmış.Anlatıyorlar güzelim yöre ağzıyla. Söz çocuklara gelince havaları değişiyor.<br />“7 uşah var”, diğeri “5”, yanındaki “8” diye devam ediyor gururla…En uçtaki başı önde, kısık sesiyle:“Bende bi uşah var gurban!”</span><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0PMRT10N0pRsZF61cqrcKCHRss89fC7QikQKXrog_GNV2leyVO9GU3P2DjLmAygW36L_KC1nZgnAwMd5snrKCZGX6-3GB7Jr8Fg1PIgCIQESCq9kBVKWZOrjKWBPjgiyM1XEsBBpIQg/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+26a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="530" data-original-width="710" height="238" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0PMRT10N0pRsZF61cqrcKCHRss89fC7QikQKXrog_GNV2leyVO9GU3P2DjLmAygW36L_KC1nZgnAwMd5snrKCZGX6-3GB7Jr8Fg1PIgCIQESCq9kBVKWZOrjKWBPjgiyM1XEsBBpIQg/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+26a.jpg" width="320" /></a></span></li>
<li><b><span style="line-height: 107%;"><span><b><span style="line-height: 25.68px;"><span><b><span style="line-height: 25.68px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b><span style="line-height: 25.68px;"><span>Beyaz yalanları öğrendi çocukken. </span></span></b><div class="MsoListParagraphCxSpMiddle">
<b><span style="line-height: 25.68px;"><span>Çevresi inandıkça devam etti. Yalanın ustalarını okudu.</span></span></b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle">
<span>Beyazları gri sonra da siyah oldu. </span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle">
<span>Siyaset dünyasından da destekçiler buldu.<br />İşini hızla büyüttü.</span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle">
<span>Güç avucundaydı. Gün geldi elinde yalan kalmadı. </span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle">
<span>Yalanın da yalanını üretemedi dubaracı.</span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle">
<span>Çareyi tüymekte buldu yurt dışına.</span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle">
<span><span style="line-height: 25.68px;"></span></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<b><span></span></b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="display: inline;">
<div style="display: inline;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<b><span style="line-height: 107%;"><span><b><span style="line-height: 25.68px;"><span><b><span style="line-height: 25.68px;"><span></span></span></b></span></span></b></span></span></b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="display: inline;">
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="display: inline;">
<div style="display: inline;">
<div style="display: inline;">
<span>Arkasında binlerce dolandırılmış bırakarak…</span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle">
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="display: inline;">
<div style="display: inline;">
<div class="separator" style="clear: both; margin: 0px; text-align: left;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgs-ymGS1OjJsvGJh3oBzztf16GYWAD6EFR0ueJviwMuTyDtkdPcgHS2m7CUukJ_3xCezHBNVVhTlXH1Y93522DBbhb4-T1iSVo33epmpeAYWgYurjMFSHfBFZdcXLDMN04-1YRVaIt2A/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+27a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="535" data-original-width="715" height="239" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgs-ymGS1OjJsvGJh3oBzztf16GYWAD6EFR0ueJviwMuTyDtkdPcgHS2m7CUukJ_3xCezHBNVVhTlXH1Y93522DBbhb4-T1iSVo33epmpeAYWgYurjMFSHfBFZdcXLDMN04-1YRVaIt2A/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+27a.jpg" width="320" /></a></div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</span></span></b></span></span></b></span></span></b></li>
<li><div class="separator" style="clear: both;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">İşe başladığı gün açık kapı politikasını anlattı. </span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Bir hafta sonra depo sorumlusu kapıyı açık bulup makam odasına giriverdi. </span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Çevreyi koruma, adalet, insana saygı yokmuş” şirkette…</span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Falanlara filanlara çok kızdı, kovdu onu. </span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Herkesi toplayın diye emretti asistanına. </span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Patlamaya hazır bombaydı! </span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">……………………….</span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Hışımla salona daldı. </span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Önündekini suçladı çevreyi kirletmekle.</span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Yandakine döndü: “Servet düşmanı!” </span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Sol taraftakine:“Adaletimden bihabersiniz!” derken sesi daha çok çıkıyordu.</span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Arkadakini de unutmadı: “Tembelsiniz!” diye avazı çıktığı kadar bağırdı. </span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>Çalışanlar daha gelmemişlerdi.</span> </span></div>
<div class="separator" style="clear: both;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">
………………………….</span></div>
<div style="text-align: left;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large; text-align: center;">Şirketin aynalı salonunda olduğunu söyleyemediler ona…</span></div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br />
</span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></div>
<div style="text-align: left;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixtoE9WTVr_z3Tv3OMmDYaDwXDuY-KhAu4tPp6b8_hfu_0qxnNDAqP2hyjdhE7_KzeA36HdBIwRVctHxHTtMeuI3xcyG3IzGtq561Nwn9CpxCw4ZrV9x7bQoYYY9x6PDLhofuQcCIE9A/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+28a.jpg" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="530" data-original-width="714" height="237" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixtoE9WTVr_z3Tv3OMmDYaDwXDuY-KhAu4tPp6b8_hfu_0qxnNDAqP2hyjdhE7_KzeA36HdBIwRVctHxHTtMeuI3xcyG3IzGtq561Nwn9CpxCw4ZrV9x7bQoYYY9x6PDLhofuQcCIE9A/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+28a.jpg" width="320" /></a></span></div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br />
</span></li>
<li><div class="MsoListParagraphCxSpMiddle">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="display: inline;">
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="display: inline;">
<div style="display: inline;">
<div style="display: inline;">
<div style="display: inline;">
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="display: inline;">
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="display: inline;">
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="display: inline;">
<div style="display: inline;">
<div style="display: inline;">
<div style="display: inline;">
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="display: inline;">
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="display: inline;">
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="display: inline;">
<div style="display: inline;">
<div style="display: inline;">
<div style="display: inline;">
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="display: inline;">
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="display: inline;">
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="display: inline;">
<div style="display: inline;">
<div style="display: inline;">
<div style="display: inline;">
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="display: inline;">
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="display: inline;">
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="display: inline;">
<div style="display: inline;">
<div style="display: inline;">
<div style="display: inline;">
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="display: inline;">
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="display: inline;">
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="display: inline;">
<div style="display: inline;">
<div style="display: inline;">
<div style="display: inline;">
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="display: inline;">
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="display: inline;">
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="display: inline;">
<div style="display: inline;">
<div style="display: inline;">
<div style="display: inline;">
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="display: inline;">
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="display: inline;">
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="display: inline;">
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="display: inline;">
<div style="display: inline;">
<div style="display: inline;">
<div style="display: inline;">
<div style="display: inline;">
<span>Kendini hiç bu kadar zavallı ve boşlukta hissetmemişti. </span><br />
<span>Dünyası kararmıştı!</span><br />
<span>Şimdi ne olacaktı? </span><br />
<span>Nasıl vakit geçireceğini bilemedi. İşlerini askıya aldı.</span><br />
<span>TV kanallarında gezindi…Bilgisayarını açtı biraz oyalandı. </span><br />
<span>Dışarı çıktı kalabalığa karıştı. Nafile…</span><br />
<span>Ruhuna sıkıntılar gelmişti. </span><br />
<span>Panik atak mı oluyordu yoksa?</span><br />
<span>Birden gözleri parladı!</span><br />
<span>Komşu ofis çalışanı unuttuğu cep telefonunu ona uzatıyordu.</span><br />
<span>İçini sımsıcak duygular kapladı.<br />Hayata dönmüştü.</span><br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbW_GfqixxdZc7Ljvn2v1JY817nc-hWsZuBY9e21KogYx6ZUQcvpL5pIMAhLCDr2HTfr57ZhfvYuJ-WjuIebYN1HYEvGbpnyoLwHnu0MpY5_hHHJlE8A4qhhUAoefkERp6uj0t5htcZQ/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+29a.jpg" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="347" data-original-width="472" height="235" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbW_GfqixxdZc7Ljvn2v1JY817nc-hWsZuBY9e21KogYx6ZUQcvpL5pIMAhLCDr2HTfr57ZhfvYuJ-WjuIebYN1HYEvGbpnyoLwHnu0MpY5_hHHJlE8A4qhhUAoefkERp6uj0t5htcZQ/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+29a.jpg" width="320" /></a><br />
<br /></div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</span></div>
</li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>“Değişmeyen tek şey değişimdir!”</span><br />
<span>Bu söz yankılanıyordu kulaklarında.</span><br />
<span>Her şeyin başladığı yerden uzaktaydı. Eski o değildi!</span><br />
<span>Ama cevabı da bilemiyordu. Değişim neredeydi?</span><br />
<span>Aşkın alt üst ettiği kimyasında mı?</span><br />
<span>Kendini tanımladığı psikolojik sözleşmede mi?</span><br />
<span>Biriktirdiği dostlarla olan sosyallikte mi?</span><br />
<span>A noktasından B hedefine yolculuğun fiziğinde mi?</span><br />
<span>Zamana uyum sağlamaya çalışan biyolojisinde mi?</span><br />
<span>Hatalarının matematiğinde mi?</span><br />
<span>Yoksa…</span><br />
<span>Ödenecek bedellerin muhasebesinde miydi?<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9hX4kRhkAA1wV5WvzFMPLEO1lzc-TDCJkc9rrPCYUlr3q4QLDObApx0RwCBNyYpOMakqWgNXWlmciqPxuuwOdpAYbTA6D5HP5jvU7wHkYRSPKhq096Swrl29ehRhs6kEeBiB7qoSWMQ/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+30a.jpg" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="536" data-original-width="714" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9hX4kRhkAA1wV5WvzFMPLEO1lzc-TDCJkc9rrPCYUlr3q4QLDObApx0RwCBNyYpOMakqWgNXWlmciqPxuuwOdpAYbTA6D5HP5jvU7wHkYRSPKhq096Swrl29ehRhs6kEeBiB7qoSWMQ/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+30a.jpg" width="320" /></a></span></span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>Hayatı tanımlayacak bir kısa yol arıyordu.<br />
“Uzun ince” miydi? <br />“İnişli çıkışlı” mıydı?<br />
“Enine boyuna mı yürünüyordu?’’<br />
Yoksa ‘‘derinliğine yaşamak” mıydı?<br />
‘‘Bulunacak, açılacak ya da önünden çekilecek bir şey’’ miydi?<br />“Geldiğin yer miydi gidilecek olanı belirleyen?’’<br />
“Kiminle gideceğin bir yolculuk mu?’’<br />
</span><span><span>Durdu bir an…<br />“Kaptanı olarak rotasını çizdiği bir gemi olmasın sakın!’’</span><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDS8gdxhhM0Ky1mNtdWLaxI1yLBQXdLBjwz6zZrrYHMjM2bl9-CzaJGKDC_043K0iQJl0tqY6O0RlmCIm-eIiy7Hjhl3ev1Qx6O0JZ3MOOPu_cc9yowvj0QlXV0iX24Vz9n7_FMVc_yg/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+31a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="536" data-original-width="711" height="241" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDS8gdxhhM0Ky1mNtdWLaxI1yLBQXdLBjwz6zZrrYHMjM2bl9-CzaJGKDC_043K0iQJl0tqY6O0RlmCIm-eIiy7Hjhl3ev1Qx6O0JZ3MOOPu_cc9yowvj0QlXV0iX24Vz9n7_FMVc_yg/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+31a.jpg" width="320" /></a></span></span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Kariyer basamaklarını hızla tırmandı.<br />
“Çok şanslısın!” dediler.<br />
Pozisyonlarda boşluk olduğu için erken terfi ettiği doğruydu.<br />
Çabasının hiçbir anlamı yok muydu?<br />
“Şansını” anlamak için şirketi mi değiştirmeliydi?<br />
……………..<br />
Gezi otobüsünden indikten sonra devrildiğini öğrendi hafta sonu…Yaralılar vardı.<br />
Erkenden inmeseydi ne olurdu?<br />
“Doğru yer, doğru zaman; yanlış yer, doğru zaman; doğru yer, yanlış zaman; yanlış yer, yanlış zaman” diyorlar…Hangisiydi?<br />
Nasıl bilebilirdi?<br />
</span><div style="text-align: left;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large; text-align: center;">Kafası çok karıştı…</span></div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br />
</span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjI2fwS1bZdSrdeAQ7rcw2LM-SmT8t9CdFyrFIQOWV-WIclJXO8AN2ntgYK5NlKajtrb_3pG-yHXyYrQbmglTE3rNJ-rwugdj75bMWeULfSQ7NipZf-PDerVG5Xve7Rucbw7ogYgPd2kA/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+32a.jpg" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="529" data-original-width="709" height="238" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjI2fwS1bZdSrdeAQ7rcw2LM-SmT8t9CdFyrFIQOWV-WIclJXO8AN2ntgYK5NlKajtrb_3pG-yHXyYrQbmglTE3rNJ-rwugdj75bMWeULfSQ7NipZf-PDerVG5Xve7Rucbw7ogYgPd2kA/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+32a.jpg" width="320" /></span></a></li>
<li><div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>Elli yıllık arkadaşlıktı onlarınki. 60’ı çoktan geçmişlerdi.</span><br />
<span>Ülke sorunlarından başka bir şey yoktu gündemlerinde.</span><br />
<span>Bir de sağlık.</span><br />
<span>“Yaşlanıyoruz” dedi birisi.</span><br />
<span>Gülüştüler…Diğeri karşı çıktı:</span><br />
<span>“Büyüdük arkadaş!”</span><br />
<span> “Daha fazla acıtıyor her şey!”</span><br />
</span><div style="text-align: left;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large; text-align: center;">“Farkındalık acıtıyor…”</span></div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYC_SEuUX4NNy_9Gmp2mKR_2Efngo2kmXnTcyJT250Y00JCZysb__cc-yF3Gmo25c3zoF9p04ntTe0-JxvAAvjyn5xnj0vXtnM9fc6o6wMLHDVo14ZmA8Z_s1Skl8V6GA52joPdFhkDg/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+33a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="464" data-original-width="622" height="238" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYC_SEuUX4NNy_9Gmp2mKR_2Efngo2kmXnTcyJT250Y00JCZysb__cc-yF3Gmo25c3zoF9p04ntTe0-JxvAAvjyn5xnj0vXtnM9fc6o6wMLHDVo14ZmA8Z_s1Skl8V6GA52joPdFhkDg/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+33a.jpg" width="320" /></a></span></div>
</li>
<li><div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>Çok yetenekli bir o kadar da acımasızdı. Birlikte çalışanlardan işini bırakanlar çoktu.</span><br />
<span>Aile içinde çok nazik ve sevecenmiş. İnanmak çok zor. </span><br />
<span>İkinci bir kişiden mi söz ediliyor acaba?</span><br />
<span>………………….</span><br />
<span>Yöneticisi olarak konuşmakta geç kalmıştı. </span><br />
<span>Nasıl konuşmalıydı?</span><br />
<span>………………….</span><br />
<span>Görmüş geçirmiş Sezai amcaya danıştı sonunda. </span><br />
<span>O da dikkatlice dinledi. Omuzuna dokunarak:</span><br />
<span>“Onu saldırgan değil de insan yapan yönüne odaklanmaya ne dersin?”<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghvkiyVC9VvObg_2CbT2ao3Y6fWVPExl0IR0bVtzGph7dUtvF8VYf03H1mpSw8v1qrWYG5XA2VIarica1_7GFQ0jdsvMqobqkCd2zg9REzMtdo2yNFV0krcfrI_stfr_R3x-7F72EJsg/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+34a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="530" data-original-width="712" height="238" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghvkiyVC9VvObg_2CbT2ao3Y6fWVPExl0IR0bVtzGph7dUtvF8VYf03H1mpSw8v1qrWYG5XA2VIarica1_7GFQ0jdsvMqobqkCd2zg9REzMtdo2yNFV0krcfrI_stfr_R3x-7F72EJsg/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+34a.jpg" width="320" /></a></span><br />
<br /></span></div>
</li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Trende karşı koltuktaydı. Sohbet işten açıldı. Başvuru yapmış…<br />İnsana investmınt yapan bir şirketmiş! <br />Büro sekreterliği için purodaktif, puraktif, pasinot, pırezantabıl bir profil istiyorlarmış… <br />Sitres ve taym menecmıntı mükemmel, dırayvır lisansı olan, militari problemi bulunmayan erkekleri alacaklarmış…<br />“Bunlar bende yoktu!” diye yakındı garibim!<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhV0ycmXDT_Vo3StPp2fmOcz4jZn4VEU7PghbvU-rZtpHfniwRqH_b2pWXq2wrHiwvhnlCQXS9QLmKn11iA5fB7wGRpdAKDVkUVd6bQ5lYBPF4ofYcGv34ixBEfn-LtnsW71Mdm_TwZnA/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+35a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="534" data-original-width="713" height="239" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhV0ycmXDT_Vo3StPp2fmOcz4jZn4VEU7PghbvU-rZtpHfniwRqH_b2pWXq2wrHiwvhnlCQXS9QLmKn11iA5fB7wGRpdAKDVkUVd6bQ5lYBPF4ofYcGv34ixBEfn-LtnsW71Mdm_TwZnA/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+35a.jpg" width="320" /></a><br /><b><span face="" style="line-height: 107%;"><br /></span></b></span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span><b><span style="line-height: 107%;">“Gezegen
değil” dedi Gökbilimciler bir sabah.</span></b><b><span style="line-height: 107%;">“O
bir kaya parçası”.</span></b><b><span style="line-height: 107%;">Zihinler
karıştı… </span></b><b><span style="line-height: 107%;">Etgar Keret acıyı yazmış Plüton için Domuzu Kırmak’ta …</span></b><b><span style="line-height: 107%;">Kuyruklu
yıldız da kaya ve toz bulutuymuş meğer!</span></b><b><span style="line-height: 107%;">Uzay
sondası inince öğrendik. <br />Yıkıldı evrensel romantizm.</span></b><b><span style="line-height: 107%;">Sonra
cüce gezegen dediler Plüton’a.</span></b><b><span style="line-height: 107%;">Teselli
oldu mu bilemem?</span></b></span><b><span style="line-height: 107%;"><span>Denklemden çıkarılmaya gör!</span><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEF-g-amoF-hb51J7RG_GP69cH5b1XLFih6XOjhUMEnnSWw4ZV3XQiS37gjcJyiJAZQOnoNesxSduzjGwh-AAs3ZxeoacMGIl_0MSWF0MVBpf_R0jrPjJ-xv_g0kSCzFgpXIb9g17GwQ/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+36a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="534" data-original-width="710" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEF-g-amoF-hb51J7RG_GP69cH5b1XLFih6XOjhUMEnnSWw4ZV3XQiS37gjcJyiJAZQOnoNesxSduzjGwh-AAs3ZxeoacMGIl_0MSWF0MVBpf_R0jrPjJ-xv_g0kSCzFgpXIb9g17GwQ/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+36a.jpg" width="320" /></a></span></b></span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>Düşüyorlardı yere cansız... <br />Karşı taraf iyi savunuyordu bölgesini. <br />Kayıplarına rağmen durdurmadılar saldırıyı! <br />Kamikaze gibiydiler. <br />Pilotların “Hissatsu!-Ölümüne!” dediğini duyar gibiydim.<br />Mangal başı tahta raketi savuruyordu sağa sola. <br />Pinpon topuna vuruyordu sanki köftehor! <br />Kovmakla meşguldü yaban arılarını… <br />Düşürüyordu onlarcasını anında. <br />Bu kargaşada etler tükendi neşe içinde.<br />Yabanların kaçı bakabilmişti cızırdayan etlerin tadına?<br />Ve destek ekipleri geldi dalga dalga, vızıldayarak…<br />Törenle taşıdılar saçılmış ölenleri çok uzaklara… <br />İbretle izledim! <br />Son arı yerden kaldırılana dek…<br />Suçluluk duygusu sardı benliğimi...</span><br /><b><span face="" style="line-height: 17.12px;"><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjl8me_CUn1fZ5O52njmcX7nol38Mn0CprQh_401SXz-D9z522uFQXHu8W8y6QVY4YxjOBaJSfAHi0yUJpZE2fLJC8FEjUZyMSJrw6ySxfLS6qO8oXIITKGfhPDo7Ec8lI2Q_aRnbE_Nw/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+37a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="532" data-original-width="712" height="239" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjl8me_CUn1fZ5O52njmcX7nol38Mn0CprQh_401SXz-D9z522uFQXHu8W8y6QVY4YxjOBaJSfAHi0yUJpZE2fLJC8FEjUZyMSJrw6ySxfLS6qO8oXIITKGfhPDo7Ec8lI2Q_aRnbE_Nw/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+37a.jpg" width="320" /></a></span></b></span></li>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br />
</span><li><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Kurbağa topluluğunun
temsilcileri suçluyormuş birbirlerini, “bilmediğini bilmiyorsun!” diye.<br />Ülke
yoksullaşmış bu arada…<br />“Yeter! Suçlamaları bırakalım!” diye haykırmış genç bir
kurbağa.<br />“Hepimiz ‘vırak vırak’ diyoruz ama eyleme geçmiyoruz!”<br />“Nasıl?”
diye vıraklamışlar koro halinde…<br />“Her kurbağa ne bildiğini, neleri bilmediğini
ve ne yaptığını önce kendine sorsun. Sonra diğerinin ‘bilmediğini bilmiyor
olması’ üzerine konuşsun!”<br />“Sorunlar dağ gibi!”<br />“Vrük, vruk, vrök, vrok” diye homurdanmış bazıları…<br />“Çözüme dönük farklı sesler çıkaralım ve ortak aklı kullanalım!” diye devam
etmiş genç kurbağa.<br />Başka bir kurbağa kürsüye çıkmış:<br />“varık<span> varık” demiş…<br />En arkadan “vırraaak vırraaak” sesleri gelmiş.<br />Ötekiler alkışlamışlar…</span><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgDcfJpZCdBL-76YYtPFJOCqY5KupiFxxxobMdPwF7xNzLjPPBPynZRnhisQZtkgJmkal1GEQ20EjPrHwfbc3ffi1-bRT_gKyXvR37lYzq6VoJpkK0xriWFVN3C22ireF-iJLMAwslxEA/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+38a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="471" data-original-width="624" height="241" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgDcfJpZCdBL-76YYtPFJOCqY5KupiFxxxobMdPwF7xNzLjPPBPynZRnhisQZtkgJmkal1GEQ20EjPrHwfbc3ffi1-bRT_gKyXvR37lYzq6VoJpkK0xriWFVN3C22ireF-iJLMAwslxEA/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+38a.jpg" width="320" /></a></span></li>
<li><div class="MsoListParagraph" style="margin-bottom: 0cm; mso-add-space: auto; tab-stops: 42.55pt;">
<b><span style="line-height: 107%;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Pırıl
pırıl modern bir tuvalet…Rahatlığınız için her şey düşünülmüş…Üstelik ücretsiz.<br />
İngilizler “Restroom” diye boşuna dememişler.<o:p></o:p></span></span></b></div>
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span style="line-height: 107%;"><span>Kapıdan girdiğinizde “Hoş geldiniz” diyen
sevimli bir yüz çıkıveriyor karşınıza…<br />
Şaşkınlıktan kimsenin bir şey demediğini fark ettim. <br />
Alışkanlıktan olsa gerek “Hoş bulduk!” dedim. <br />
Bir yandan da temizliğe devam ediyordu. Kolonya ikram etti çıkarken…<br />
Arkamdan “Yine bekleriz!” sözünü duydum. İster istemez döndüm ve el salladım. <br />
Vay beee!<br />
“İşe adanmışlık böyle bir şey?”</span></span><span face="" style="line-height: 107%;"> </span></span></b></li>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span><div class="separator" style="clear: both;">
<b><span style="line-height: 17.12px;"><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3W3PWm4aPOxsX0mrpEb3c5Eq0a0Hgl2lpThdx2q2n_j-i606xpvYzoBZO2QBQVaJsbfhvnjmVKbiabgyKsHm6oqq2R16pz1mMYv4OaRDwuKrjyTs__cPTI84367VwwyLa_ZnYWH1eNw/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+39a.jpg" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="534" data-original-width="715" height="238" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3W3PWm4aPOxsX0mrpEb3c5Eq0a0Hgl2lpThdx2q2n_j-i606xpvYzoBZO2QBQVaJsbfhvnjmVKbiabgyKsHm6oqq2R16pz1mMYv4OaRDwuKrjyTs__cPTI84367VwwyLa_ZnYWH1eNw/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+39a.jpg" width="320" /></a></span></b></div>
</span>
</span><li><div class="MsoListParagraphCxSpFirst" style="margin-bottom: 0cm; mso-add-space: auto; mso-list: l0 level1 lfo1; tab-stops: 42.55pt; text-indent: -18pt;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b><span face="" style="line-height: 107%;"><span face="" style="font-stretch: normal; font-weight: normal; line-height: normal;"> . . </span></span></b><!--[endif]--><span><b><span style="line-height: 107%;">Alışveriş listesini uzatarak:</span></b><b><span style="line-height: 107%;"><o:p></o:p></span></b></span></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b><span style="line-height: 107%;">“Evladım şuracıkta otursam da
sen bu yaşlı teyzene yardımcı olur musun?”</span></b><b><span style="line-height: 107%;"><o:p></o:p></span></b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b><span style="line-height: 107%;">Süpermarket görevlisi kağıdı
aldı bir çırpıda, raflar arasında kayboldu. </span></b><b><span style="line-height: 107%;"><o:p></o:p></span></b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b><span style="line-height: 107%;">Ona doğru eğilerek:</span></b><b><span style="line-height: 107%;"><o:p></o:p></span></b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b><span style="line-height: 107%;">“Yaşlandım mı dediniz? “</span></b><b><span style="line-height: 107%;"><o:p></o:p></span></b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b><span style="line-height: 107%;">“Evet oğlum…Nüfus kâğıdı
yalan söylemiyor!”</span></b><b><span style="line-height: 107%;"><o:p></o:p></span></b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b><span style="line-height: 107%;">“Sizi anlıyorum… 30’lı
yaşlarda olup da kendini 70’inde diye tarif eden birini duydum; 80’inde olup da
dans kursuna gideni de…”</span></b><b><span style="line-height: 107%;"><o:p></o:p></span></b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b><span style="line-height: 107%;">Oturduğu yerden hafifçe
doğrulup: </span></b><b><span style="line-height: 107%;"><o:p></o:p></span></b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle">
<span><b><span style="font-family: inherit; font-size: large; line-height: 107%;">“Nasıl yani?”</span></b></span></div>
<div style="text-align: left;">
<span><b><b style="text-align: center;"><span style="line-height: 107%;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Bana sanki karar verdiğiniz gün büyümeyi
bırakıp yaşlandınız gibi geldi!”<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9UPcmQ7ECKtHIm91qPPoBYM95ptsFZ9KR5Te3y-QIbe1Kx-dkB-LVynmyWT9sPWrjh60MuCjgNIsaJa5d-7FafoA3P2SwouakGzA2sfQ_xOq_9udvIxQnU6gPtRCDGdw3GHumtdMUDA/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+40a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="464" data-original-width="619" height="239" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9UPcmQ7ECKtHIm91qPPoBYM95ptsFZ9KR5Te3y-QIbe1Kx-dkB-LVynmyWT9sPWrjh60MuCjgNIsaJa5d-7FafoA3P2SwouakGzA2sfQ_xOq_9udvIxQnU6gPtRCDGdw3GHumtdMUDA/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+40a.jpg" width="320" /></a></span></span></b></b></span></div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br />
</span><div class="MsoListParagraphCxSpLast">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b><span style="line-height: 107%;"><span><br /></span></span></b><b><span face="" style="line-height: 107%;"><o:p></o:p></span></b></span></div>
</li>
<li><div class="MsoListParagraphCxSpLast">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>“Üç porsiyon hazırlar mısın?” </span><br />
<span>“Elbette efendim!”</span><br />
<span>‘‘Bu işi denizi olmayan Mardin’lilerin yapması ilginç!’’</span><br />
<span>“En iyilerini biz yaparız!”</span><br />
<span>Midye tezgahını kuruverdi. Eldiveni taktı, plastik tabaklara midye dolmalarını yanında limonla ve plastik çatalla dağıttı ustaca… </span><br />
<span>Kabukları da çöp torbasına dolduruyordu. </span><br />
<span>“Yahu sen bu işte aşmışsın kendini…”</span><br />
<span>"Beyefendi biz kurumsallaştık!”</span><br />
<span> “Köye hızlı internet gelince bizi görün! Sanal dünyada satışa geçeceğiz.”</span><br />
<span style="line-height: 107%;"><span></span></span><br />
<span>………!!<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjlCfBikJutXSCO_5Z3z-F5aTGCOq5nc97Lm39MXlvw-57k8arfEwbAMLIW2LxDDspj-Xm2PybgK9_5ejsJJ03u8ndECi7jpfp3SJqgGhe00bfvj9wPQydm9cnWmm9i4XCjfBC2CfLZQ/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+41a.jpg" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="539" data-original-width="714" height="241" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjlCfBikJutXSCO_5Z3z-F5aTGCOq5nc97Lm39MXlvw-57k8arfEwbAMLIW2LxDDspj-Xm2PybgK9_5ejsJJ03u8ndECi7jpfp3SJqgGhe00bfvj9wPQydm9cnWmm9i4XCjfBC2CfLZQ/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+41a.jpg" width="320" /></a></span></span></div>
</li>
<li><div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>Tezgâha yanaştı. </span><br />
<span>Kuru çiçek ve yosunla bezenmiş alçıdan minik kulübelerin yerleştirildiği cam fanusları dikkatle elden geçirdi.</span><br />
<span>Tezgahtar kız gülümsedi. </span><br />
<span>Müşteri fiyatını sordu. </span><br />
<span>“45 TL beyefendi.”</span><br />
<span>Eliyle tarttı.</span><br />
<span> “Çok hafif”, “O kadar etmez!” diyerek çekip gitti. </span><br />
<span>Genç kız hüzünlendi. Yaklaştım:</span><br />
<span>“Üzülme! El emeğinden anlamayanlar olabiliyor.”</span><br />
<span>“Sana tavsiyem küçük bir mermer parçasını yosunların altına koy ağırlık olsun!”</span><br />
<span>“Ama aldatmış olmaz mıyım?”</span><br />
<span>“Hayır! Aynı ürün, aynı fiyat! Emeği gramla değerlendirenlere de satış yaparsın.” </span><br />
</span><div style="text-align: left;">
<span><span style="font-family: inherit; font-size: large; text-align: center;">Gözleri parladı…</span></span></div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br />
<span><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCyl_vW66_Tgc50YlytOuoBHPOUYO34UUJoz6gYcOo6Ese5U1Q58neLEnGs2-BnAml_DDQCz_zaNfOTVknzsCcRifYi4NOOdcFb5AyAqAJmuRP9hQIcSVytJ61HDOgIjRax-aKMC9lMg/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+42a.jpg" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="535" data-original-width="719" height="238" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCyl_vW66_Tgc50YlytOuoBHPOUYO34UUJoz6gYcOo6Ese5U1Q58neLEnGs2-BnAml_DDQCz_zaNfOTVknzsCcRifYi4NOOdcFb5AyAqAJmuRP9hQIcSVytJ61HDOgIjRax-aKMC9lMg/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+42a.jpg" width="320" /></a></span></span></div>
</li>
<li><div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>Malzemeyi teslimde bir gün geciken TIR şoförü pazar günü fabrikanın kapısına dayanır. Güvenlikten kapıyı açmasını söyler.</span><br />
<span>“Pazar günü içeri almam konusunda bir talimat verilmedi.”</span><br />
<span>“Kardeşim sizin malınız, işte evrakı, arıza oldu dün teslim edemedim.” “İndirmem gerek eziyet etmeyin!”</span><br />
<span>“Sen bize eziyet etmiyor musun?”</span><br />
<span>“Oldu bir kere…”</span><br />
<span>“Alamam valla…”</span><br />
<span>“Yetkili birini arayıp soramaz mısın?”</span><br />
<span>“Pazar günü rahatsız ettim diye fırçalarlar…”</span><br />
<span>Bir mucize olur ve Genel Müdür Yardımcısı telefonla fabrikayı arar. Unuttuğu dosyayı sorar. Görevli bu arada TIR konusunu bildirir.</span><br />
<span>“Gözün aydın! İçeri alacağım.”</span><br />
<span>“Sağ ol kardeş…”</span><br />
<span>Malzemeyi ilgili alana indirirler.</span><br />
<span>TIR çıkışa doğru hareket eder.</span><br />
<span>“Kardeş aç da bir an önce yollara düşelim.”</span><br />
<span>“Bana içeri al dediler; dışarı çıkart demediler...”</span><br />
<span>…….!!</span><br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_SVXMpFBq-9fTQT7Bg0QpJOHPy08QtIV3PzdIO376cRZ73pULrJxpTjhtW4wLHCSr68oiH3SNMjBQJgkxH6J51DEV-mwu7gJ-dic5vOHztyfPAcU0ZotGZmUwQ8FdDl8dYUPiekeMiw/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+43a.jpg" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="533" data-original-width="711" height="239" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_SVXMpFBq-9fTQT7Bg0QpJOHPy08QtIV3PzdIO376cRZ73pULrJxpTjhtW4wLHCSr68oiH3SNMjBQJgkxH6J51DEV-mwu7gJ-dic5vOHztyfPAcU0ZotGZmUwQ8FdDl8dYUPiekeMiw/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+43a.jpg" width="320" /></a></span></div>
</li>
<li><div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>Tavana kadar uzanan dev akvaryumdaki iri balıklar ürkütücüydü. </span><br />
<span>Zevk meselesi…</span><br />
<span>Genel müdür görevliyi çağırdı ve eksilen balıklarını sordu. </span><br />
<span>“Valla anlamadım müdürüm! Hiç iz yok kaybolanlardan”</span><br />
<span>Genel müdür misafirine dönerek:</span><br />
<span>“Arkadaşım burada kötü bir Feng Shui var, akvaryumun yerini değiştir demişti”.</span><br />
<span>“Ölüm bölgesiymiş falan filan işte! Ciddiye almamıştım! </span><br />
<span>Şimdi de acaba diyorum”. </span><br />
<span>…???</span><br />
<span>Görevliye, “Öğrenene kadar her gece burada kal ve gözünü ayırma”</span><br />
<span>……………</span><br />
<span>Ertesi gün görevli odanın kapısında bekliyordu. </span><br />
<span>“Aman müdürüm gece yarısı bir karaltı çıktı akvaryumun tavan kapağı arasından”</span><br />
<span>“Neymiş, çabuk söyle!”</span><br />
<span>“Kocaman bir fare. Başını uzatınca ona yaklaşan balıklardan birini avlayıverdi!” </span><br />
<span>“Neyse doğaüstü bir durum yokmuş…”</span><br />
<span>……………</span></span></div>
</li>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>
</span><span><div class="separator" style="clear: both;">
<b><span style="line-height: 107%;"><span><br /></span></span></b></div>
</span><span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4jRJ1LMn8K-FN-y4kmpSwV184ZllIlxp9RbLgSyX253O62FTfyHzCtsS2aE5C0a_MoevOJACghD2lqNelL1dmLJfUP5nzCNy_I6CrasUu-LwY7MfDyDIB0fQe7-tW_UZe7f0uFhPjHQ/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+44a.jpg" style="clear: left; display: inline; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="450" data-original-width="602" height="239" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4jRJ1LMn8K-FN-y4kmpSwV184ZllIlxp9RbLgSyX253O62FTfyHzCtsS2aE5C0a_MoevOJACghD2lqNelL1dmLJfUP5nzCNy_I6CrasUu-LwY7MfDyDIB0fQe7-tW_UZe7f0uFhPjHQ/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+44a.jpg" width="320" /></a></div>
</span><span><div class="separator" style="clear: both;">
<b><span style="line-height: 107%;"><span><br /></span></span></b></div>
</span>
</span><li><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Saat 08.45…<br />Sosyal medya sunumunu yapacağı salona girdi.<br />U şeklindeki oturma düzeni neredeyse dolmuştu. </span></li>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span><div class="separator" style="clear: both;">
<span>Güçlü bir sesle “günaydın!” diyerek masasına geçti. </span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span>Birkaçından cılız cevaplar geldi. Her şey hazırdı…</span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span>Açılışın ardından ekrana bir fotoğraf yansıttı. </span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span>“Bir dakika inceleyin lütfen!”</span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span>Sol taraftaki katılımcı ekrana bakmıyordu. Ona yaklaştı. </span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span>Kişi gözlerini karşı duvara sabitlemişti. Nazikçe,</span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span>“Neden ekrana bakmıyorsunuz?”</span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span>Yan masadan biri konuşmacıya uzandı. Yavaşça,</span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span>“O görmüyor ki…”</span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span>Konuşmacının masası çook uzaklarda yol ise çoook uzundu.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEif0LHHY1mp9vLw08qWNHWAgvES7Q1vct2wqvnhm9nXl2b-3LFsq6J5ATTxA5PvFHLIfywz4xGml6QBRf-ha_zFFaa9mIt8StA7LOUzVTeJiYXdLon9CcimJEHsNG3Uz4naaraBjfs6KQ/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+45a.jpg" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="452" data-original-width="602" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEif0LHHY1mp9vLw08qWNHWAgvES7Q1vct2wqvnhm9nXl2b-3LFsq6J5ATTxA5PvFHLIfywz4xGml6QBRf-ha_zFFaa9mIt8StA7LOUzVTeJiYXdLon9CcimJEHsNG3Uz4naaraBjfs6KQ/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+45a.jpg" width="320" /></a></span></div>
</span>
</span><li><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Otelin banyosunda küvetin hemen üstündeki fayansta:</span></li>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span><div class="separator" style="clear: both;">
<span>“Duşu kullandığınız zaman lütfen perdeyi içeriye alınız!” yazıyor.</span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span>Odayı kullanan iki arkadaş duş almadan önce perdeyi söküp içeri götürürler. Duş sırasında küvetin dışına sızan sular alt kata akar. Alt kattakiler güvenlik görevlileriyle birlikte kapıyı çalar. </span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span>“Suyu açık bırakmışsınız. Ayıp oluyor ama”</span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span>İki arkadaş gelenleri banyoya davet eder. </span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span>“Bakın burada ne yazıyor?”</span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span>“Duşu kullandığınız zaman lütfen perdeyi içeriye alınız!” “Biz perdeyi söktük ve tekrar diktik…”</span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span>“ Asıl sizin yaptığınız ayıp!”</span></div>
</span><span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrAGSIEy7nSS7FDuFhRKbXbyW3Zr5UbmbAsx75NE96p64PSJGpM2BYO31dyG6uCoytNg4zig-wqBzRl8CIj_MuhbGqrrPhfkv7WgyNa1ks5olr7Vlid17r6F674qf7y6qlkvQ1998yEQ/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+46a.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="348" data-original-width="460" height="242" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrAGSIEy7nSS7FDuFhRKbXbyW3Zr5UbmbAsx75NE96p64PSJGpM2BYO31dyG6uCoytNg4zig-wqBzRl8CIj_MuhbGqrrPhfkv7WgyNa1ks5olr7Vlid17r6F674qf7y6qlkvQ1998yEQ/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+46a.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span><br /></span></div>
</span>
</span><li><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>Yakasından hırsla çekerek okkalı bir tokat patlattı! Yetmedi, yumruğunu suratına geçirdi! <br />Adam iki büklüm yığıldı.Burnundan kan geliyordu. Yalvaran gözlerle ona baktı.<br />………….!!<br />Bunlar olmadı elbette…<br />Zihnindeki filmi geriye sardı. <br />Yöneticisine:“Bana karşı adil olmayan tavrınızı kınıyorum!”.<br />“Başka birinden aynı karşılığı görmeyebilirsiniz. İstifa ediyorum…” diyerek kapıdan çıktı.<br />Yönetici donuk bakışlarla arkasından izlerken başına saplanan ağrıyı anlamaya çalışıyordu…</span><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgRQPFeZQJfCZltxg2KTDpgrdW43ZrI-TU9L2wJ5zbozRgzrncSMSXbTv6kXigFBfuYXjAg16L5QZ9-_2rTHdD44l1TFlmpofzpCo2GObeSIgUJ5qViv5Oj4pLYrsIw6sC8ASALtz14XA/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+47a.jpg" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="447" data-original-width="601" height="238" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgRQPFeZQJfCZltxg2KTDpgrdW43ZrI-TU9L2wJ5zbozRgzrncSMSXbTv6kXigFBfuYXjAg16L5QZ9-_2rTHdD44l1TFlmpofzpCo2GObeSIgUJ5qViv5Oj4pLYrsIw6sC8ASALtz14XA/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+47a.jpg" width="320" /></a></span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>Yan masadaki adam kendinden emin, yüksek sesle:<br />“Bırak doktoru moktoru!”<br />“Hıııı….! ” diyebildi kadın....<br />Yaz şunları!<br /> “Isırgan otu, kuşkonmaz, kedi otu, ergeç sakalı, sinir otu, havaciva otu, çıban otu, ayı sarımsağı” <br />“Akşam bunların çaylarını karıştırarak iç!"<br />"Şu kağıttakileri yatmadan önce oku! Sonra çiğne ve yut! Hiçbir şeyin kalmaz!”.<br />“Yarın seni bizim mahalledeki sakallıya götüreyim onun da şifalı elleri dokunsun!”.</span><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfSVfdO7g9YUmPMzyrLDxvVg_DYI0UPtbT8wg0aWf2-Mwm5ndMfzYAeykEnEkR294ztPeuRMm1MzAAqbxHno1iGy_KokMGIASQnr2hsrKG5HRZiNZXPyu-bftIapuhYYO354jYYkXzrQ/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+48a.jpg" style="clear: left; font-weight: 400; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="448" data-original-width="602" height="237" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfSVfdO7g9YUmPMzyrLDxvVg_DYI0UPtbT8wg0aWf2-Mwm5ndMfzYAeykEnEkR294ztPeuRMm1MzAAqbxHno1iGy_KokMGIASQnr2hsrKG5HRZiNZXPyu-bftIapuhYYO354jYYkXzrQ/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+48a.jpg" width="320" /></a></span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span style="font-weight: 700;">Yaş kemale ermişti. </span><span style="font-weight: 700;">Yıllar önce serbest bıraktığı içindeki çocuk ise dışarıdaydı.</span>Bir türlü de içeri girmiyordu.<br />O çocuk yaşadığı bedenin artık onu taşıyamadığını bilmiyordu.<br />Bilmek de istemiyordu.<br />Oysa yeni bir yaşam tarzıyla mutlu olabilirdi o çocuk.<br />Şimdi yatağın kenarındaki pencereye konan kuşları ve gökyüzünü seyrediyor o çocuk!<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifTh-XHs4LkY-7q2SwFSQgP9JwXKJ2dh2Qtmt-X4mSNJMBaMy-H6lDRRU2dff_17QACKmqxcqw1UKRT6mYijvVdjYbwV-nWc9WvbPYLj9g6mANO5X_z4dLAPYS1GfC208DdByfhHc95g/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+49a.jpg" style="clear: left; font-weight: 400; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="463" data-original-width="619" height="239" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifTh-XHs4LkY-7q2SwFSQgP9JwXKJ2dh2Qtmt-X4mSNJMBaMy-H6lDRRU2dff_17QACKmqxcqw1UKRT6mYijvVdjYbwV-nWc9WvbPYLj9g6mANO5X_z4dLAPYS1GfC208DdByfhHc95g/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+49a.jpg" width="320" /></a></span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span style="font-weight: 700; text-align: left;">Yönetim kurulu başkanı yumruğunu masaya vurarak: </span><br />“Zeki, deneyimli, enerjik insanları işe almalıyız!”. “Toplantı bitmiştir!” <br />Bütün dönemlerin en kısa yöneticiler toplantısıydı…<br />Kollar sıvandı insan kaynaklarında yeniden yapılanma süreci başladı.<br />………………<br />Altı ay içinde yıldızlardan oluşan bir ekip işbaşına getirilmişti.<br />………………<br />Ancak yolunda gitmeyen bir şeyler vardı!<br />“Pazardaki konumumuz neden geriliyor anlamıyorum!” derken gözünden ateşler, kulağından dumanlar çıkıyordu başkanın…<br />…!!<br />Şirket kültüründeki tutarsızlığın yarattığı kolektif aptallığın yıldızlar topluluğunu yediğini bilmiyordu…Ortada kocaman bir sıfır vardı!<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9M6wwV1LU0hz9N76DNX0GR6EsiiIZogGAcxaOJ8348wGTSk4-hi7-baz5usYamlskjR7266F5A9608YpIIjwTl7F7NI1lsQziMaolcsrXueTzwjtxVxlK5ZWU9qPe-1Jwh98xhoiS_A/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+50a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="449" data-original-width="601" height="239" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9M6wwV1LU0hz9N76DNX0GR6EsiiIZogGAcxaOJ8348wGTSk4-hi7-baz5usYamlskjR7266F5A9608YpIIjwTl7F7NI1lsQziMaolcsrXueTzwjtxVxlK5ZWU9qPe-1Jwh98xhoiS_A/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+50a.jpg" width="320" /></a></span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><div>
<span>Stresli ve anlamsız hissediyordu kendini…<br />Bir arkadaşı “alışverişe çık, eski eşyaları at yeni şeyler al!” </span></div>
<div>
<span>“Alışkanlıklarını değiştir!” dedi…</span></div>
<div>
<span>Bütün eşyaları bodruma attı. </span></div>
<div>
<span>Bomboştu odası! Rahatlamıştı…Yenilerini alacaktı.</span></div>
<div>
<span>………...</span></div>
<div>
<span>İşten geldi. Bakındı. </span></div>
<div>
<span>Gözü oturduğu o güzelim koltuğu aradı. Ayağını uzattığı pufu neredeydi? Kahve içtiği kupa yoktu…</span></div>
<div>
<span>Bodrumdaydı onlar…</span></div>
<div>
<span>Bir koşu gitti getirdi koltuğu, pufu ve kupayı da…</span></div>
<div>
<span>Birden gözlerini açtı…Her şey eski yerindeydi…</span></div>
<div>
<span>Masasına, sandalyesine, kanepesine sarıldı. </span></div>
<div>
<span>“Beni ben yapan bu eşyaları bırakamam!”</span></div>
<div>
<span>“Değiştiremem!”<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAVXrvraeAWbVvE4ld44K5rBynhhbrJGt_n2C8eIHCAe-y2FGzBBOdMeqGEMxlY81LEc3Ys6EA4ZYo-NZRHCGgf39wXezZxhyphenhyphenunPW-4yb9LA0puVm2I-G8DYOIyadDfBUDIYFihyDrBQ/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+51a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="421" data-original-width="560" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAVXrvraeAWbVvE4ld44K5rBynhhbrJGt_n2C8eIHCAe-y2FGzBBOdMeqGEMxlY81LEc3Ys6EA4ZYo-NZRHCGgf39wXezZxhyphenhyphenunPW-4yb9LA0puVm2I-G8DYOIyadDfBUDIYFihyDrBQ/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+51a.jpg" width="320" /></a></span></div>
</span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>İş etiği ve ahlakı kurduğu işinin temeli olacaktı.<br />İlk yumruğu çok yakından tanıdığı arkadaşından yedi. </span><br />
</span><div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>Piyasada dedikodu ve çirkin rekabet almış başını gidiyordu.</span><br />
<span>Rakipleri her yolu deniyordu. Tekliflerini sürekli revize etmek zorundaydı. </span><br />
<span>Öldüm fiyatına iş almaktan başka çare bulamadı.</span><br />
<span>Karar verdi.</span><br />
<span>Onu yok etmek isteyenlere karşı aynı yöntemleri uygulayacaktı.</span><br />
<span>Sistem onu kendisine benzetmişti.</span><br />
<span>Raftaki Kafka’nın Dönüşüm kitabıyla yüz yüze geldi. </span><br />
</span><div style="text-align: left;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large; text-align: center;"><span>Başını çevirdi.</span><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMaN_8AMJq_hqLc-tzf46XlagvB4zlofYMYqxGO5QFE_7G-ZghDFM6joEBMZoP83lnrlc_yuYiNRI5rEiekk_ScHrdEQBXvv9XAOBBQqJ-RLij4NN4bfGcCjxtH-ZOCRBvnJZt_MANqA/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+52a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="453" data-original-width="600" height="241" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMaN_8AMJq_hqLc-tzf46XlagvB4zlofYMYqxGO5QFE_7G-ZghDFM6joEBMZoP83lnrlc_yuYiNRI5rEiekk_ScHrdEQBXvv9XAOBBQqJ-RLij4NN4bfGcCjxtH-ZOCRBvnJZt_MANqA/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+52a.jpg" width="320" /></a></span></div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br />
<br /></span></div>
</li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span> İşyerinde çalışanlara saygılı davranmak konusunda<br />kendini iyi buluyordu.<br />Ancak saygı duyulmak da istiyordu.<br />Bu konuda mutsuzdu.<br />Çok istediği direktörlüğe kadar gelmişti kariyerinde. Artık güç ve otorite kullanmada zirveye yaklaşmıştı. Saygıyı hak ediyordu!<br />Ekibi onu görünce neden esas duruşa geçiyor, ceketlerini ilikliyordu? Neden yanlarından geçerken sus pus oluyorlardı?</span><span><span>Aradığı saygı bu muydu?<br />Bilemedi…</span><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGx0Qd30RUJGmULX2o1c8UsP67cr6IeimR2VQsU3gTliiVtj2BTfG_dAzB6Ia8MI7AnU_gW30md8jt0llrWG7M9swswEcicK9xRgj2CbLq0Vs2n3UNijuS6v7ON80iDaLwwfjacmnKqw/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+53a.jpg" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="455" data-original-width="601" height="242" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGx0Qd30RUJGmULX2o1c8UsP67cr6IeimR2VQsU3gTliiVtj2BTfG_dAzB6Ia8MI7AnU_gW30md8jt0llrWG7M9swswEcicK9xRgj2CbLq0Vs2n3UNijuS6v7ON80iDaLwwfjacmnKqw/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+53a.jpg" width="320" /></a></span></span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span><br /></span><b><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="line-height: 107%;"><span>Bebeğin
sesi sanki imdat çağrısıydı…<br />
E bebeğim ee eee eee! <o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="line-height: 107%;"><span>E
bebişim ee eee eee! <br />
Ses otomatik tekrar ediyordu.<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="line-height: 107%;"><span>Ninninin
geldiği yeri aradım. <br />
Alışveriş merkezinin bir sokağındaki hınca hınç dolu Bistro’da. <o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="line-height: 107%;"><span>Ayakta
sallanan anneyi ve omuzuna dayadığı bebeciği gördüm kalabalığın arasında…<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="line-height: 107%;"><span>İrkildim…<o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="line-height: 107%;"><span>Ağır
havada, soğuk lambalar altında ne işi vardı? <o:p></o:p></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0cm;">
<span style="line-height: 107%;"><span>Anneyi
seçme hakkı olmalı bebelerin…</span><span face=""><o:p></o:p></span></span></div>
<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEga7ugOF0vLBD0ulJdSoImHdYv3V8kw3BIDNoRGcuYkk6teor_ZolDpNbVYyUJ_lrSMSPda7P0byRiSxey_nvFd736woQLgbAg1vnIiwVRteRWv4WZuxe1F-r9e0dqJ1cVf1OKxaksdOg/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+54a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="464" data-original-width="622" height="238" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEga7ugOF0vLBD0ulJdSoImHdYv3V8kw3BIDNoRGcuYkk6teor_ZolDpNbVYyUJ_lrSMSPda7P0byRiSxey_nvFd736woQLgbAg1vnIiwVRteRWv4WZuxe1F-r9e0dqJ1cVf1OKxaksdOg/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+54a.jpg" width="320" /></a></b></span></li>
<li><b><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><div class="MsoNormal">
<span style="line-height: 107%;"><span>Ustanın “empati yapın!” sözünü hatırladı.<br />Otobüs şoförünü
ve muavini izledi. Uyku tutmadı gece boyunca… Kendini o koltuğa koydu.
Sorumluluğu hissetti. Sonra muavin oldu. Yoruldu…<br />Ondan hiçbir istekte
bulunamadı. <br />Sabah ikisine de teşekkür etti bagajını alırken…<br />Tur grubuna laf
yetiştirmeye çalışan, ter içindeki resepsiyon görevlisini
izledi.<br />Resepsiyonist oldu. Yoruldu...<br />
Sabrından dolayı kutladı onu.<br />Birden şirketi aklına
geldi. Bankacılarla, müşterilerle, çalışanlarla, evdekilerle
boğuşuyordu.<br />Kendi yerine koydu kendini. Kalp pilinin sesini duydu.Yoruldu…<br />Nereye
kadar?<br />
Tek taraflı olmuyor yav!<br />Ustanın sözünü sildi belleğinden…<br />Bencilliğimin gözünü
seveyim!</span><span face=""><o:p></o:p></span></span></div>
<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqHGXySuQFuLss6PPWkpGcuFMzX91558eX1wyH44NfXJ5bBmvtiadVccgwf7NM8RPO06-Gt_kcPE891dsdVZWHWnDMWcqP1m6zjB9IRsLREe0Cd6fwNOh-5ma9IkJEG1osmGg0j8i-tw/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+55a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="448" data-original-width="602" height="238" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqHGXySuQFuLss6PPWkpGcuFMzX91558eX1wyH44NfXJ5bBmvtiadVccgwf7NM8RPO06-Gt_kcPE891dsdVZWHWnDMWcqP1m6zjB9IRsLREe0Cd6fwNOh-5ma9IkJEG1osmGg0j8i-tw/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+55a.jpg" width="320" /></a></span></b></li>
<li><b><span><span><b><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>Madem sordun söyleyeyim…</span><br /><span>Mutfak lezzetleriyle, kebabıyla ve tatlılarıyla ün yap!</span><br /><span>İhracat rekoru kıran bir sanayi kenti ol!</span><br /><span>Anlaşılmaz biçimde şehrin arka planında kara dedikodunun yaratıcı örneklerini ver!</span><br /><span>Hızla kentleş, betonseverlik nasıl olurmuş göster!</span><br /><span>Girişimcileriyle üretimde parmak ısırtacak çeşitlilik sağla!</span><br /><span>Bunu yıllarca sürdür!</span><br /><span>Üstüne üstlük sanayi, ticaret ve hizmet sektörlerinde ülkeyi saran ekonomik krizde ayakta dur!</span><br /><span>Bütün bunları bu şehrin kültürüyle yoğrulmuş ama vasıfsız, eğitimden uzak kalmış bir işgücü piyasasında yap!</span><br /><span>Binlerce iş başvurusu arasından aradığın adayı neden bulamadığını anladın mı sevgili insan kaynakları danışmanı?<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-W4M7Vnlseq4p9jI2ejHulZm9pp1Jll5xIzRRXpjNTxz1EATWhZ3yCZyOSz_UDDl8qsR3X4knbs1e2nMi-IT4GQfV2xgZMr3_lqJIbcqdHbO2bQrV3EJoxlU2PpMVADI2c19CMm6o-Q/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+56a.jpg" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="449" data-original-width="602" height="238" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-W4M7Vnlseq4p9jI2ejHulZm9pp1Jll5xIzRRXpjNTxz1EATWhZ3yCZyOSz_UDDl8qsR3X4knbs1e2nMi-IT4GQfV2xgZMr3_lqJIbcqdHbO2bQrV3EJoxlU2PpMVADI2c19CMm6o-Q/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+56a.jpg" width="320" /></a></span></span></b></span></span></b></li>
<li><div>
<div style="margin: 0px;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuş, titrek sesiyle, </span></div>
</div>
<div>
<div style="margin: 0px;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Bana birkaç dakikanızı ayırabilir misiniz?”</span></div>
</div>
<div>
<div style="margin: 0px;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Danışmanlık sırasında olağan bir durumdu…</span></div>
</div>
<div>
<div style="margin: 0px;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Muhasebe elemanı olarak çalışıyordu…</span></div>
</div>
<div>
<div style="margin: 0px;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Lojistik yöneticisinin baskılarından yılmıştı…</span></div>
</div>
<div>
<div style="margin: 0px;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Günü gününe uymuyor, bazen çok nazik bazen çok kaba, herkesin ortasında aşağılıyor, özel işleri için kullanmak istiyor, tehdit ediyor”</span></div>
</div>
<div>
<div style="margin: 0px;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Dayanamıyorum, bu işe çok ihtiyacım var!” diye sızlandı.</span></div>
</div>
<div>
<div style="margin: 0px;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Zavallıcık bir sosyopatın elinde oyuncak olmuş mobbing kurbanıydı…</span></div>
</div>
<div>
<div style="margin: 0px;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Şirket çifte standart uyguluyor pozisyonu nedeniyle ses çıkarmıyordu bu duruma…</span></div>
</div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span><b><span></span></b></span><br />
</span><div>
<div style="margin: 0px;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Adalet ve eşitlik değerimizdir!” yazısı şirketin web sitesinde neden duruyor ki?<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixE73i4hZCqNQMI9TNT52XKAZUvj1jrl2hIDGHHQX0Z8AnmcogYvqBDnGa_ea1BUGEhu1vqTYLdBlnsAGkj_d-VEXNel1UDr9v7XgO7VPFzFUYL_V84PFT8rxktck5RKxeE8l6vw1HgQ/s1600/Mobbing.jpg" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="446" data-original-width="601" height="237" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixE73i4hZCqNQMI9TNT52XKAZUvj1jrl2hIDGHHQX0Z8AnmcogYvqBDnGa_ea1BUGEhu1vqTYLdBlnsAGkj_d-VEXNel1UDr9v7XgO7VPFzFUYL_V84PFT8rxktck5RKxeE8l6vw1HgQ/s320/Mobbing.jpg" width="320" /></a><br /><br /></span></div>
</div>
</li>
<li><div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Pazarlık bitmek üzereydi. Başka fırsat bulamayabilirdi.</span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Yavaşça çite yaklaştı. Tüm gücüyle sıçrayarak aştı…Arkasına bakmadan var gücüyle koşmaya başladı.</span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Kalabalıktan uğultular geliyordu. </span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Ağaçların arasından tepeden aşağı yuvarlanırcasına deniz kenarına indi. Can havliyle suya atladı. Nereye gittiğini bilmeden çabaladı suda…Üçüncü gün hava kararırken bitkin vaziyetteydi. Dayanma gücünün sonuna gelmişti ki güçlü bir motor sesi duydu. </span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Tekneye aldılar onu.</span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Yoksa geri mi götürüyorlardı?</span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Ertesi gün bir barınakta buldu kendini Boğa Ferdinand. Artık özgürdü ve bir aile kurabilecekti.<br />Gazeteler kurban pazarından kaçan diye bahsediyordu.<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEia6UZI0hbEa2uBQ7FnAj0wjmGaDmwrDePZOE4feSnNJSUZS5dB_LA0yaBvN9Mh26jizfPNxnk4v-8XehJzfzrsgdgKOu1BSpyGCtvmJ66-nbUswsa0JWCx3d6U9JGOFSJkgUZRPN_T7w/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+58a.jpg" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="444" data-original-width="596" height="238" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEia6UZI0hbEa2uBQ7FnAj0wjmGaDmwrDePZOE4feSnNJSUZS5dB_LA0yaBvN9Mh26jizfPNxnk4v-8XehJzfzrsgdgKOu1BSpyGCtvmJ66-nbUswsa0JWCx3d6U9JGOFSJkgUZRPN_T7w/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+58a.jpg" width="320" /></a><br /><b style="text-align: center;"><br /></b></span></div>
</li>
<li><div>
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b><span><span style="line-height: 107%;">Dalya demesine az kalmıştı.<br />
Küçük kardeşi ondan önce uçuverdi.<br />
Torunlar bi koşu gidip acı haberi verdiler ablaya…<br />
Anne acı içinde: “Ne yaptınız?”<br />
Asırlık çınar kızına sonra suskun torunlarına baktı.<br />
İki damla göz yaşının sesi yankılandı odada…<br />
Birden, kardeşim gelecek hazırlanayım bari diye bastonuna sarıldı
neşeyle.<br />
Herkes birbirine baktı…<br />
Unutkanlık işte…</span><span style="line-height: 107%;">Her seferinde yeniden
tazeliyordu onu.</span></span></b><br /><b><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh0jAVdB0jcSdX26NWf5qH41x1jNnt2Vc1hjVhLt12fY8QkAnT1RCS3vlyzOy-xLzoptVgco3wpUvHqjtLQPz8WdlXpuAFfJ-_Q6OCXaDAXB27RcZqsLBqzXFq9CcO8SiuQsLUYIpH-Zw/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+59a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="351" data-original-width="472" height="237" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh0jAVdB0jcSdX26NWf5qH41x1jNnt2Vc1hjVhLt12fY8QkAnT1RCS3vlyzOy-xLzoptVgco3wpUvHqjtLQPz8WdlXpuAFfJ-_Q6OCXaDAXB27RcZqsLBqzXFq9CcO8SiuQsLUYIpH-Zw/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+59a.jpg" width="320" /></a><br /><br /></b></span></b></div>
</li>
<li><div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Takipçisi olan Facebook arkadaşlarıyla övünürdü. </span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Arkadaş toplantısında bir karikatür gösterdi. </span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Bir cenaze töreni çizilmiş, ölenin birkaç yakını hazırdaydı…Aralarından biri:</span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">“2000 Facebook arkadaşı var. Daha fazla katılım bekliyordum” diyordu.</span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"> “Şok oldum çocuklar…Kendimle yüzleştim!” </span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"> “Çocukluğumdan üniversite yıllarına kadar birlikte zaman geçirdiğim çok arkadaşım oldu.” </span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"> “Onlarla içtiğimiz su ayrı gitmezdi…Ne zaman büyüdük hiç anlamadık!”</span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"> “Ne kadar değişmişin sözünü hiçbir arkadaşıma kullanmadım! Az da olsa bir değişimi fark edecek kadar onlardan uzak kalmamıştım ki!”</span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"> "Sosyal medyada ilişkiler gerçek değil…"</span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"> “Saçlarında beyazlar var, kilo almışsın, ne işle uğraşıyorsun, evlendin mi? diye soruyor karşılaştığım insanlar.”</span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"> “Eşimi kaybettim! dediğimde donup kalıyorlar…"</span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Arkadaşlarınızla yazışmaktan çok birlikte geçirdiğiniz zamana bir bakın derim!”<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTzUtXB2Lqy5HrN61bf6BrZjG-FyJOhJxv1NbxlkscQ8vmr-ZTM_M4X2KQUpV6eo54D901YthCiQ69Gnrj1s1EV9NidKPsk9SI81CF03u0W4IbTcnqllfyxgDmnT3R9jKlUjL_JHVogw/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+60a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="431" data-original-width="560" height="306" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTzUtXB2Lqy5HrN61bf6BrZjG-FyJOhJxv1NbxlkscQ8vmr-ZTM_M4X2KQUpV6eo54D901YthCiQ69Gnrj1s1EV9NidKPsk9SI81CF03u0W4IbTcnqllfyxgDmnT3R9jKlUjL_JHVogw/w400-h306/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+60a.jpg" width="400" /></a><br /><br /></span></div>
</div>
</li>
<li><div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>Adam:</span><br />
<span>"Rüşvet almam!"<br />"Dürüstlük değerimdir!" </span><br />
<span>Diğer adam: </span><br />
<span>"500.000 gayme..." </span><br />
<span>Adam şiddetle reddetmiş:</span><br />
<span>"Asla böyle bir şey yapmam!" </span><br />
<span>Diğer adam:</span><br />
<span>"1 milyon Amarikan yeşili ve yeni makam..."<br />.......!</span><br />
<span>"İşte buna hayır diyemem!"<br />"Eski beni bırakma zamanım gelmiş olabilir..."</span><br />
<span>Tokalaşmışlar.</span><br />
</span><div style="text-align: left;">
<span><span style="font-family: inherit; font-size: large; text-align: center;"><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiw9g0cR84bugNpIxRoEKRz2aK4a3fAlY8H1XzqmE4_3R5olRA7-et9STT2VlP-YLY5zxHakLZ93ZVzADo_OdhPbsWW3JqPM3dsDzq1hZI18M5avCDExRtIWQsedqD-16O8Aw0jR5ZAZg/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+61a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="341" data-original-width="465" height="234" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiw9g0cR84bugNpIxRoEKRz2aK4a3fAlY8H1XzqmE4_3R5olRA7-et9STT2VlP-YLY5zxHakLZ93ZVzADo_OdhPbsWW3JqPM3dsDzq1hZI18M5avCDExRtIWQsedqD-16O8Aw0jR5ZAZg/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+61a.jpg" width="320" /></a></span></span></div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br />
<span><br /></span></span></div>
</li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>20 küsur kişinin garsonu olmak da marifet doğrusu.</span><br />
<span>Dairesel dizilmiş altı masayı tam merkezden yönetiyordu.</span><br />
<span>Yöresel yemeklerle donatmıştı. Bir kuş sütü eksikti.</span><br />
<span>Servisi mükemmeldi. Neşe içinde yenildi içildi…</span><br />
<span>Kapanış çaylarını da getirdi.</span><br />
<span>Görevini tamamlamanın rahatlığıyla esaslı bir “Ohhh” çekti tam ortada…</span><br />
<span>Serçe parmağını yarısına kadar kulağına soktu.</span><br />
<span>Elektrik çarpmış gibi sallarken eli görülmüyordu.</span><br />
<span>Ara sıra çekip ucuna bakıyordu.</span><br />
<span></span><br />
<span>Yüzleri buruşmuş şaşkın gözler de ona.<br />Afiyetin büyüsü bozuluverdi.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgph8KBFOzzQ17D0F6LDyoqdGiXgpvC57cRdoisFc0ooH5SqG4X414WTAVaDJP_206mC1sqfaDNC90Rf3c0bavZhGTxctNIM3RUN578Jn7tT94BaTI_hF2gp3mQR0gLB18VFgQTlurkXg/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+62a.jpg" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="450" data-original-width="599" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgph8KBFOzzQ17D0F6LDyoqdGiXgpvC57cRdoisFc0ooH5SqG4X414WTAVaDJP_206mC1sqfaDNC90Rf3c0bavZhGTxctNIM3RUN578Jn7tT94BaTI_hF2gp3mQR0gLB18VFgQTlurkXg/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+62a.jpg" width="320" /></a></span></span></li>
<li><div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Metro vagonunun kapısı açıldı.<o:p></o:p></span></b></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">İçeriye girdi. Topallıyordu…<o:p></o:p></span></b></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Etrafına bakındı boş yer var mı diye…<o:p></o:p></span></b></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Herkesin başı öndeydi.<o:p></o:p></span></b></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Bastonlu yaşlı kalktı kadına yerini verdi.<o:p></o:p></span></b></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Sonraki durakta koltuk değnekli bir genç girdi. Etrafına bakındı boş yer var mı diye…<o:p></o:p></span></b></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Herkesin başı öndeydi.<o:p></o:p></span></b></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Topal kadın kalktı yerini verdi.<o:p></o:p></span></b></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Bastonlu ve topal kadın birbirlerine bakıp gülümsediler…</span></b></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b style="text-align: center;"><span style="font-family: inherit; font-size: large; line-height: 19.9733px;">Herkesin başı gömülüydü kendi ekranına…<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbli0mbSXH20eDTr7452gHDY5-f9CZyBy7DN0dJ3KH_rHg72d5uf1rJW1OcHSwKdnmP0FfSgM_2Bytf-SKCp-cRLKxt5OMctsnJNbf2nYb7vu0AMvPjKgKFKxQFuCLL-P9WZfx4MuVpg/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+63a.jpg" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="722" data-original-width="960" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbli0mbSXH20eDTr7452gHDY5-f9CZyBy7DN0dJ3KH_rHg72d5uf1rJW1OcHSwKdnmP0FfSgM_2Bytf-SKCp-cRLKxt5OMctsnJNbf2nYb7vu0AMvPjKgKFKxQFuCLL-P9WZfx4MuVpg/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+63a.jpg" width="320" /></a></span></b></div>
</li>
<li><div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>Koltuğa zor yerleşti. Uçak kalkarken işimi sordu.</span><br />
<span>“Yönetim Danışmanlığı önemli bir iş! Hele kriz döneminde…”</span><br />
<span>İnşaat şirketinde iki oğluyla birlikteymiş…</span><br />
<span>Aklımdan ‘danışmanlık aldınız mı?’ sorusu geçti.</span><br />
<span>Çoğu şirketin son zamanlarda yönetim sorunlarından ziyade finansal denge peşinde olduğundan bahsettim.</span><br />
<span>“Ne demezsin…İnşaat sektörünü hiç sorma!”</span><br />
<span>“Spora, ailene vakit ayırmaya önem ver!”</span><br />
<span>Derin bir iç çekti… “Bende yok yok! Diyabet, ülser, romatizma, yüksek tansiyon, karaciğer, böbrek de cabası…Bypass geçirdim.”</span><br />
<span>“İş uzun süredir beni yönetiyor!”</span><br />
<span>“Dünyalığı doğrulttuk, amma velâkin bedenim isyanda!”</span><br />
<span>“Babamın göçmeden önceki-keşke spor yapsaydım, sizlerle daha fazla vakit geçirseydim-son sözleri kulaklarımda.”</span><br />
<span>……….</span><br />
<span><span>“Çocuklarıma aynı şeyleri söylemekten korkuyorum!”<br />.............?</span></span></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></div>
</div>
</li>
<li><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgE4-KiBVRf4IE6knaPo28HmbrqKopSYNUpTrbbzHyFupQzry6R1Bfb2WYUXs-pTLNAoKczBmus93MeLgXDoorQIn6IB8bIz394R6f9LQ8mDMi6lKL8UdQyM_IK6ymzmfFGhDRCoYwhiA/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+64a.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="464" data-original-width="622" height="238" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgE4-KiBVRf4IE6knaPo28HmbrqKopSYNUpTrbbzHyFupQzry6R1Bfb2WYUXs-pTLNAoKczBmus93MeLgXDoorQIn6IB8bIz394R6f9LQ8mDMi6lKL8UdQyM_IK6ymzmfFGhDRCoYwhiA/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+64a.jpg" width="320" /></span></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Genel Müdür İK uzmanından İlkokul mezunu finans müdürünün yardımcılığı pozisyonu için ilan çıkmasını söyler. Niteliklerini de belirtir:</span></div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br />
</span><ul>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Kamu yönetimi, Bankacılık, Maliye, Ekonomi ve Finans Bölümlerinden mezun,</span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;">5 Yıllık yönetim deneyimli,</span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Çok iyi derecede İngilizce bilen,</span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Portföy yönetiminde uzmanlaşmış,</span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;">30-40 yaşlarında,</span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Ücreti de müdürün %20 altında.</span></li>
</ul>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br />
<span>“Aramızda kalsın…Seçerken dikkat et! Akıllı ama saf biri olsun, unvana takılmasın, bizim müdürü ürkütmesin…” diye ekler.</span><br />
<span>…………..?</span><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghWYt6bBUbvaruTM1YO0SvVS5E_fPF8zBDk4YSAYUWuIuIHptXPqhiIbT8ecMuOSRKyknoebR0CngTleEpIIUwNdi1ccrEHiXVsVEstexweibzPIPzZ7UXgG2x8fUcwhDI_ZSJJbu7sA/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+65a.jpg" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="449" data-original-width="601" height="239" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghWYt6bBUbvaruTM1YO0SvVS5E_fPF8zBDk4YSAYUWuIuIHptXPqhiIbT8ecMuOSRKyknoebR0CngTleEpIIUwNdi1ccrEHiXVsVEstexweibzPIPzZ7UXgG2x8fUcwhDI_ZSJJbu7sA/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+65a.jpg" width="320" /></a><br /><br />
</span></li>
<li><div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Hizmette kalite sevdalısıydı. </span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Tabağındaki şinitzele bir de yan masadakine göz attı…Garsonu çağırdı. Fısıldayarak:</span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Yandaki müşterinin şinitzeli çok büyük. İki porsiyon mu?”</span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Hayır efendim. Bir porsiyon!”</span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Benimki de bir porsiyon ama neden onun yarısı kadar?”</span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Bilemiyorum…”</span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Halkla İlişkiler Sorumlusuna durumu anlattı.</span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">O da mutfağa gidip araştıracağını söyledi. Döndüğünde ezile büzüle:</span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"> “Efendim iki aşçı da porsiyonu avuçlarına göre ayarlıyormuş. Birinin avucu çok büyük diğerininki de küçükmüş…Size küçük olan denk gelmiş!”</span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Neee!</span></div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"></span><div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">‘Günün şakası’ diye not düştü.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhk9GA7CtTogf87gEL3EMNlm5E8QdJxzDAJE9U2UynnQQhhMSsoouZ4A1m20y50bs_H5onpwF0XRnkxtXTwkieWT88wSxuY-xhlWQhKTFY9CM1FITsQEXe0nDvP_7lnfZWBbtSGdTyxRQ/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+66a.jpg" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="452" data-original-width="603" height="239" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhk9GA7CtTogf87gEL3EMNlm5E8QdJxzDAJE9U2UynnQQhhMSsoouZ4A1m20y50bs_H5onpwF0XRnkxtXTwkieWT88wSxuY-xhlWQhKTFY9CM1FITsQEXe0nDvP_7lnfZWBbtSGdTyxRQ/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+66a.jpg" width="320" /></a></span></div>
</li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><div>
<div class="MsoListParagraphCxSpFirst" style="margin-bottom: 0.0001pt; text-indent: -18pt;">
<b><span style="line-height: 107%;"><span face="" style="font-stretch: normal; font-weight: normal; line-height: normal;"> .</span><span style="font-stretch: normal; font-weight: normal; line-height: normal;"> </span></span></b><!--[endif]--><b><span style="line-height: 107%;"><span><br /><span>Zorlandığını
gördüm. Elindeki pazar filesini aldım. Teşekkür etti.<o:p></o:p></span></span></span></b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="margin-bottom: 0.0001pt;">
<b><span style="line-height: 107%;"><span>Koluma girdi. Basamakları
yavaşça çıkmaya başladık.<br />
“Yaş 80 evladım!”<o:p></o:p></span></span></b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="margin-bottom: 0.0001pt;">
<b><span style="line-height: 107%;"><span>Beyaz yalanın tam sırasıydı.<o:p></o:p></span></span></b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="margin-bottom: 0.0001pt;">
<b><span style="line-height: 107%;"><span>“Gerçekten mi?”<o:p></o:p></span></span></b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="margin-bottom: 0.0001pt;">
<b><span style="line-height: 107%;"><span>“Köftehor sağ dizim su
koydu!”<o:p></o:p></span></span></b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="margin-bottom: 0.0001pt;">
<b><span style="line-height: 107%;"><span>Yaş ilerledikçe olabileceğinden
söz ettim.<br />
Durdu! Gülümseyerek:<o:p></o:p></span></span></b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpLast" style="margin-bottom: 0.0001pt;">
<b><span style="line-height: 107%;"><span>“Evladım sol dizim de 80 yaşında.
Neden onda sorun yok?”<o:p></o:p></span></span></b></div>
<b><span style="line-height: 107%;"><span>…….!!<br /><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6fX2FyBZPG349OXlczp5qXE-dJAjp14Rs1MYN1uvKf8OBMaIWaug8cP7OuTVQaMROmpP8ZtEdHq6m-MiueJxE0s2u56fbFMLGR_q7dsDnWbrJwnrJ2yVTbSKWWuaQRmztPCETPpHo8A/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+67a.jpg" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="451" data-original-width="606" height="238" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6fX2FyBZPG349OXlczp5qXE-dJAjp14Rs1MYN1uvKf8OBMaIWaug8cP7OuTVQaMROmpP8ZtEdHq6m-MiueJxE0s2u56fbFMLGR_q7dsDnWbrJwnrJ2yVTbSKWWuaQRmztPCETPpHo8A/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+67a.jpg" width="320" /></a></span></span></b></div>
</span></li>
<li><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>
Ürdün’de doğdu. Roma’da bir İngiliz olan müstakbel eşiyle tanıştı. <br />Paris’te evlendiler. Her ikisinin de ebeveynleri farklı ülkelerdendi. <br />Kadının annesi Türk, babası Mısırlıydı. Yıllar önce Ürdün’e yerleşmişlerdi. Erkeğin annesi ise Litvanyalı, babası Belçikalıydı.<br />İkisi de merkezi Paris’te olan uluslararası bir şirkette çalışmaya başladılar.<br />İki yıl sonra şirket onları Arjantin’e gönderdi. Orada doğan kızları Arjantin vatandaşı oldu. <br />Dört yıl sonra şirketin Amerika Birleşik Devletlerindeki ofislerine atandılar. <br />Üç yıl sonra doğan erkek çocukları ABD vatandaşıydı.ABD’nin çeşitli eyaletlerinde ve Kanada’da görev yaptılar. 19 sene geçmişti…Çocuklar azıcık Türkçe ve Fransızca, epey Arapça, yeterince İspanyolca ve çok iyi İngilizce konuşuyordu. Aidiyetleri konusunda kimlik muhasebesi yapmaya başladılar. <br />“Biz aslen nereliyiz?”<br />Anne ve baba cevap vermek yerine, <br />Amin Maalouf’un ‘Ölümcül Kimlikler’ kitabını tavsiye edip Tarihçi Mark Bloch’un "İnsanlar babalarından çok, zamanın çocuklarıdır" sözünü hatırlattılar.</span><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjHTD4Fuz2xn9k102IojoQdicGPQ6w5HVQL0MWSQFBhwXMCr37Qf8zirF5yIfTIEyr3TVPmNJuqwNvakofRAam5zbEJ0uWDQemm-TZUkXliqlUrDPszTS1vwG0UtvZOjd2qhjx28qoMcw/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+68a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="448" data-original-width="619" height="231" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjHTD4Fuz2xn9k102IojoQdicGPQ6w5HVQL0MWSQFBhwXMCr37Qf8zirF5yIfTIEyr3TVPmNJuqwNvakofRAam5zbEJ0uWDQemm-TZUkXliqlUrDPszTS1vwG0UtvZOjd2qhjx28qoMcw/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+68a.jpg" width="320" /></a></span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>“Şirketler ihtiyaç duydukları bir pozisyon için gerekli yetkinlikleri genel olarak biliyorlar.”</span><br /><span>“Aynen!”</span><br /><span> “Ancak bu yetkinlikte adaylara ulaşmak için doğru kanalları kullanmıyorlar”</span><br /><span>“Aynen!”</span><br /><span> “Doğru kanalı bulsalar bile ilan konusunda hata yapıyorlar. İnsan kaynakları seçme ve yerleştirme süreçlerini göz ardı ediyorlar.”</span><br /><span>“Aynen!”</span><br /><span> “Bir şekilde adaya ulaşsalar bile yetkinliklerine uygun ücret teklifi yapmıyor, adayı başlatamıyorlar veya ellerinde tutamıyorlar.”</span><br /><span>“Aynen!”</span><br /><span> “Görüşlerin için teşekkür ederim. Çok yararlı oldu!”</span><br /><span>“Aynen!”<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPpM5o5faQ7fCVX5frrE_Ekng0yOR8rBDxxUeEwbgF3dvM5_BrpmN7UCmAqJLzUFjhFnrpSl8YcaWlfgBPt1eD5-M9w-fLQStWkgLuTahc9nHkGutWA4MBWam3HOW7S3Hf7xmF0JojhQ/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+69a.jpg" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="451" data-original-width="601" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPpM5o5faQ7fCVX5frrE_Ekng0yOR8rBDxxUeEwbgF3dvM5_BrpmN7UCmAqJLzUFjhFnrpSl8YcaWlfgBPt1eD5-M9w-fLQStWkgLuTahc9nHkGutWA4MBWam3HOW7S3Hf7xmF0JojhQ/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+69a.jpg" width="320" /></a></span></span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>“Güdük” diyordu arkadaşları ona. Aldırmıyordu. Hababam Sınıfındaki Güdük Necmi’yi hatırlattığı için hoşlanıyordu bile.</span><br />
<span>Kâğıt toplayan 12 yaşında bir iş adamıydı o!</span><br />
<span>Marketin arkasına geçti. Atık karton kutuları ezerek düzleştirdi. </span><br />
<span>Tekerlek taktığı büyük çuvala tıktı. Mitolojide Zeus tarafından gök kubbeyi omuzlarında taşımaya mahkûm edilmiş Atlas gibiydi.</span><br />
<span>Ama bizim Atlas neşe içinde ıslık çalarak yollardaydı….</span><br />
<span>Caddeye doğru bel vermiş yaşlı meşenin yanından geçiyordu ki dibindeki turuncu kösele ayakkabılar dikkatini çekti. Etrafına bakındı. Hiç böylesini görmemişti. </span><br />
<span>Ayağındakileri çıkarıp onları giydi. Suç işler gibi hissetti bir an. Hırpalanmış tulumunun altında turuncular ışıl ışıl parlıyordu. </span><br />
<span>Eskisini aynı yere bıraktı. Asıldı çuvala… Yürüyüşü bir başkaydı sanki.</span><br />
<span>Apartmanın birinci katının perdesi aralandı. </span><br />
<span>Adam göz yaşlarına boğulan eşine sarıldı. </span><br />
</span><div style="text-align: left;">
<span><span style="font-family: inherit; font-size: large; text-align: center;">Kağıtçı çocuğu gözden kaybolana dek izlediler…<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi30ZfjPNt_mkqM1yw3p9_S1_Zx3MIx4KKVbixlxOX64CtS7XAcBGySJzgz83zI76FmnTm7ln4Z6PNgpzezv_hi52JBbSUNQPBIHRUzzDm6QgHH6qt-YN7SCNykMYoDyYVlPUIxB2itEg/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+70a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="463" data-original-width="621" height="238" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi30ZfjPNt_mkqM1yw3p9_S1_Zx3MIx4KKVbixlxOX64CtS7XAcBGySJzgz83zI76FmnTm7ln4Z6PNgpzezv_hi52JBbSUNQPBIHRUzzDm6QgHH6qt-YN7SCNykMYoDyYVlPUIxB2itEg/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+70a.jpg" width="320" /></a></span></span></div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br />
<span><br /></span></span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>Yönetim Kurulu Başkanı büyük salona alkışlar içinde girdi. Kürsüden teşekkür etti.</span><br />
<span>Dev ekranda şirketin elli yılının kısa filmi izlendi. </span><br />
<span>Herkes birbirleriyle yarışırcasına bir kez daha ayakta alkışladı. </span><br />
<span>Başkan yeniden söz aldı: “Neden başarılı olduk biliyor musunuz?” </span><br />
<span>Derin bir sessizlik oldu…</span><br />
<span>“Çünkü biz bir aileyiz!”</span><br />
<span>Alkışlar...Alkışlar…</span><br />
<span>Üretim şefi lojistik şefine eğilerek:</span><br />
<span>“Çok doğru söylüyor! Bütün üst pozisyonlar işten anlamayan aile üyeleri ve akrabalar arasında paylaştırıldı…Yükü bizler taşıyor ve yıllardır yerimizde sayıyoruz. Kariyer geleceğim yok arkadaş!”</span><br />
<span>Öteki de başıyla onayladı ve fısıldayarak:</span><br />
<span>“Marifetmiş gibi ‘Aileyiz’ diyorlar, eften püften nedenlerle insanları işten atıyorlar”. </span><br />
<span>“Ailede evden atarlar mı?”</span><br />
<span></span><br />
</span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Bence ‘Biz bir aileyiz!’ derken on kez düşünmeliler…”</span></div>
<div style="text-align: left;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiWH-J1Juk1DaYy4NgiGiaYgUvcRSiSADJ1ekcn67H96th2XfDRk83SGK6k4mRlzZJTB1vD_IIpnylUhkx-XcwqjXEhhZTVCVZihO-sN0BQuUFtqnIi5P24b_hJ0dHJIOpvdnbuSwlTWw/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+71a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><img border="0" data-original-height="444" data-original-width="607" height="234" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiWH-J1Juk1DaYy4NgiGiaYgUvcRSiSADJ1ekcn67H96th2XfDRk83SGK6k4mRlzZJTB1vD_IIpnylUhkx-XcwqjXEhhZTVCVZihO-sN0BQuUFtqnIi5P24b_hJ0dHJIOpvdnbuSwlTWw/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+71a.jpg" width="320" /></span></a></div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>Dört oğlunu yönetim kurulu üyesi yaptı. </span><br />
<span>Tek hayali ilk göz ağrısı olan şirketini kurumsallaştırmaktı. </span><br />
<span>Yönetim kurulu başkanı olarak danışmanlık desteği de aldı.</span><br />
<span>Akıllı bir binada yeni genel merkez açılışı yapıldı. </span><br />
<span>Çalışma ortamında, toplantılarda bir aile olunduğuna dair bir belirti yoktu. </span><br />
<span>‘Bey’ diye hitap ediyorlar, rapor sunuyor, görüşmeler tutanağa geçiriliyordu.</span><br />
<span>Her şey değişim yolunda gibiydi…</span><br />
<span>Bir toplantı sırasında Finanstan sorumlu YK üyesi başkana hitap ederek:</span><br />
<span>“Salih Bey, son yatırım kararınızı gerçekçi bulmuyorum!”</span><br />
<span>Diğerleri de başlarıyla onayladı aynı anda…</span><br />
<span>“Ne? Ne dedin sen?”</span><br />
<span>Birden Salih Bey gitti Baba Salih geldi…Hem de ne geliş…</span><br />
<span>Hışımla ayağa kalktı ve masaya yumruğunu vurdu.</span><br />
<span>“Dünün sıpaları siz mi bana yatırımı öğreteceksiniz?”</span><br />
<span>“Kurumsallaşmak fazla geldi anlaşılan…Haddinizi aşıyorsunuz! Bundan sonra ne dersem o olacak!”</span><br />
<span>Bir aile şirketinin geleneksel yapıya geri dönüşüydü olan…<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEha0n9WgF4Wiiov3-Ur-detIievDB9ncj6EEgp02mWepwVIWcFaEsMilvb3c7yjpmKEQ_cEgfa09Gm4KM1frebB4Oo36gUAT4qvgXvyIFSlPb_JoZ8mg0vGtt4DQDyh0wVpq6IbLeAuSA/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+72a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="433" data-original-width="583" height="237" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEha0n9WgF4Wiiov3-Ur-detIievDB9ncj6EEgp02mWepwVIWcFaEsMilvb3c7yjpmKEQ_cEgfa09Gm4KM1frebB4Oo36gUAT4qvgXvyIFSlPb_JoZ8mg0vGtt4DQDyh0wVpq6IbLeAuSA/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+72a.jpg" width="320" /></a></span></span></li>
<li><div style="text-align: left;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>Şirketin kilit yöneticilerini toplantıya çağırdı. Hatalı kararları eleştirmeyi ve uyarılarda bulunmayı amaçlıyordu.</span><br />
<span>“Sizi uzun süredir izliyorum…Daha önce de söylemiştim.”</span><br />
<span>“Karar verirken objektif değilsiniz! Olaylara dar bir çerçeveden bakıyorsunuz!” diye söze başladı.</span><br />
<span>İşaret parmağını odadakilerin gözüne sokarcasına sırayla doğrulttu…</span><br />
<span>Hasan’a: “Çok duygusalsın! İnisiyatif kullanamıyorsun!”</span><br />
<span>Zeynep’e: “İnsanları dinlemiyorsun!”</span><br />
<span>Timur’a: “İnsanlar senden korkuyor!”</span><br />
<span>Seda’ya: “Sabit fikirlisin!”</span><br />
<span>Murat’a: “Astlarını tanımıyorsun!”</span><br />
<span>“İnsanları etiketlemeyin!”</span><br />
<span>Hepsi bu konuşma sonrası buz kesilmişti.</span><br />
<span>Seda tüm cesaretini toplayarak:</span><br />
<span>“Yılmaz Bey, sizin etiketlerinizden nasıl kurtulacağımızı da anlatır mısınız?”</span><br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgeZsnc8fLu6p9CF70lhjZBa7MUD35_TCsauxFiXVLSo2AWSNoZDlPtuJC_JR3npcjT9YbAvKGhFeEQegQT3eXy97DPl8Bw2eYv0pmtj13dlO7StHfcoalAiqTBkjdvu1nfFbGVzTR-Xg/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+73a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="443" data-original-width="630" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgeZsnc8fLu6p9CF70lhjZBa7MUD35_TCsauxFiXVLSo2AWSNoZDlPtuJC_JR3npcjT9YbAvKGhFeEQegQT3eXy97DPl8Bw2eYv0pmtj13dlO7StHfcoalAiqTBkjdvu1nfFbGVzTR-Xg/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+73a.jpg" width="320" /></a><br />
<br /></span></div>
</li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>Mahalleli köprülü kavşak yapımına karşıydı…<br />
İki dakikalık tıkanıklığa çare olsun diye daracık alana sıkıştırılan bir geçide gerek yoktu. Yetkililer kulak asmadı….<br />
Köprülü kavşak hizmete açıldı.<br />
Korkulan da oldu! Belirgin bir proje hatası vardı.<br />
Alt geçitteki keskin virajın düşük deveri kazalar zincirini başlatmıştı.<br />
Mahalleli oda duvarlarında bomba gibi patlayan çarpma sesleriyle pencereye koşuyor, yardıma gidiyor, trafiğe, ambulansa haber veriyordu.<br />
Yolu kullananları ve yetkilileri uyarmak için kaza fotoğrafları sosyal medyada paylaşılıyordu. Bunun için web sitesi bile kurulmuştu. Bulvara bir kaza canavarının yerleştiği haberi gazete ve TV’lerde sürekli yer aldı.<br />
Duyarlılık zirvedeydi. Bu durum yıllarca sürdü.<br />
Proje değişmedi. Ancak bir şey değişti:<br />
Kaza sesi duyulmaz, yardıma gidilmez oldu. Son kişi de mücadeleden vazgeçti.<br />
Kanıksama, kavşağın üstüne kara bulut gibi çökmüştü…</span><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhVXW-rS0tpbK64SSi9c1MljllH_wOojOEpPietUFTpmqagf29v0CRR8FYXaRmFykSb0Figkk0IsNd4SkqSV2w7PDQ0vm7fb415nvhJBZLJD5j3OdrpHhMr_lW5DquFdt_R1gof7uqi_Q/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+74a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="448" data-original-width="603" height="237" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhVXW-rS0tpbK64SSi9c1MljllH_wOojOEpPietUFTpmqagf29v0CRR8FYXaRmFykSb0Figkk0IsNd4SkqSV2w7PDQ0vm7fb415nvhJBZLJD5j3OdrpHhMr_lW5DquFdt_R1gof7uqi_Q/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+74a.jpg" width="320" /></a></span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Uzun süredir görmemiştim…Bildim bileli toptancılık yapıyordu.<br />“Ooo beyim ne hoş bir sürpriz!”<br />Solgun yüzü beni endişelendirdi.<br />“İyi misin?”<br />“15 gün oldu bir kalp krizi geçirdim, işe bugün geldim”.<br />“Yaa…Geçmiş olsun…”<br />“Ticari hırslar beni öfke dolu biri yaptı. Her şeyin boş olduğunu anlıyor insan öbür tarafa gidip gelince…O adam yok artık. İşim ‘hoşgörülü ticaret’ bundan böyle”.<br />“Ne güzel…Sağlıktan önemli bir şey yok!”<br />Bir iki şey alıp ayrıldım mağazadan…<br />Üç ay sonra yolum düştü…<br />Gözleri yerlerinden fırlayacak gibi, bir elinde telefon belli ki karşıdakiyle tartışıyor, bir yandan da sağa sola emirler yağdırıyordu. Yüzü kıpkırmızıydı. Ateş püskürüyordu mübarek…<br />‘Hoşgörülü Ticaret’ten eser kalmamış ‘Öfkeli Ticaret’ geri gelmişti.<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh8mhqMSQvBfQGiiejMO6Y_T270tnjp7_1WbbLJJsztqOMzXtSSM9RmekAhYVOTiz8PW7Z5hmoujyIQlo4i8NhrGLXV-EAetXLMFp8zZLSRZB1pXfMGJFrkdi_YzTB2dLSjALcwpODuFg/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+75a.JPG" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="450" data-original-width="592" height="242" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh8mhqMSQvBfQGiiejMO6Y_T270tnjp7_1WbbLJJsztqOMzXtSSM9RmekAhYVOTiz8PW7Z5hmoujyIQlo4i8NhrGLXV-EAetXLMFp8zZLSRZB1pXfMGJFrkdi_YzTB2dLSjALcwpODuFg/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+75a.JPG" width="320" /></a></span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>Eski dostların sohbetindeki sıcaklık şöminenin ateşini harlıyordu…<br />İnceden yağan yağmura eşlik eden sis, tüm ağırlığıyla çökmüştü ormanın üstüne.<br />Dağ evinin emektarını merakla izlediler pencereden.<br />Odun kesiyordu ön bahçede sundurmanın altında.<br />“Her yağmur yağdığında içim kararır” dedi birisi.<br /> “Yağmur hep korkutmuştur, yaşadığım sel felaketinden sonra…” dedi öteki.<br />“Kendimi aptal gibi hissederim” dedi cam kenarındaki gülerek…<br />Grubun en yaşlısı söze girdi: “İçimi bir sevinç kaplar.”<br />Ona şöyle bir baktı yağmurda içi kararan…Belli ki tuhafına gitmişti sevinç duymak!<br />Yaşlı olan camdan aşağı süzülen yağmur damlalarını parmağıyla izlerken:</span><span>“Bence ilk kez ne zaman içinin karardığını hatırla ki sevinç duymayı da öğretesin beynine bundan sonra…”</span><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiO19pg99-352IYB0Da1x3NEICJg769BoJdk3_oSAcGmITe5m6T9fBoopuZa2I8bgpVkKxP466DVsLDIhpS-OQLeZDaCJq6DgoBLrmTyEJNrlEnEFkn3yna86LhcrSzqhqluJyS6JZmBA/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+76a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="466" data-original-width="622" height="239" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiO19pg99-352IYB0Da1x3NEICJg769BoJdk3_oSAcGmITe5m6T9fBoopuZa2I8bgpVkKxP466DVsLDIhpS-OQLeZDaCJq6DgoBLrmTyEJNrlEnEFkn3yna86LhcrSzqhqluJyS6JZmBA/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+76a.jpg" width="320" /></a></span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>Zorlu tarih sınavı geldi çattı. </span><br />
<span>Önceki ders boş geçiyordu. Kopya hazırlığı için hızla organize oldular.<br />Tahtaya antlaşmaların, savaşların tarihleri cebirsel denklemler şeklinde kodlanarak yazıldı. </span><br />
<span>Sınıf her satırın açıklamasını pür dikkat dinledi.<br />Büyük an beklendi.</span><br />
<span>Öğretmen geldi…Klasik uyarılarını yaptı. </span><br />
<span>Tahtaya baktı silinmesini istedi… </span><br />
<span>Tüm sınıf dondu kaldı… Hemen toparlandılar. </span><br />
<span>Matematik ödevi olduğu koro halinde dile getirildi. </span><br />
<span>Öğretmen tahtaya bir kez daha baktı. </span><br />
<span>“Peki kalsın!”</span><br />
<span>Herkes derin bir nefes aldı. </span><br />
<span>Sınav sırasında kimse falso vermedi.</span><br />
<span>Ertesi hafta öğretmen kürsüden tüm sınıfı süzdü…</span><br />
<span>“Beni şaşırttınız! Hepinizin notları çok yüksek!”</span><br />
<span>Koro halinde: “Çok çalıştık öğretmenim…”</span><br />
<span>“Hiç karşılaşmadığım kadar tarih bilgisi vardı kağıtlarınızda; açıklamalarınız ise gereksiz hikâyelerle doluydu…” </span><br />
<span>“Tuhaf, tuhaf…” diye başını salladı durdu…</span><br />
<span>Hababamlaşan sınıfın çocukça zaferiydi.</span><br />
<span>Ağarmış saçlarıyla o günü konuşuyor, öğretmeni saygıyla anıyorlar…<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirhQAloZ01dQcqhIvKBJCfxKl-ydXMeSH32auhKvMIAivAJMKeFcJK8WuqkEdhwPytg57XYMbStPNYBTIm77fnWlpbVjaIxhuvJeHMInYLP4rTKL5obX6FNsfTUfXpgX-7WUsMbnp0cg/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+77a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="452" data-original-width="602" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirhQAloZ01dQcqhIvKBJCfxKl-ydXMeSH32auhKvMIAivAJMKeFcJK8WuqkEdhwPytg57XYMbStPNYBTIm77fnWlpbVjaIxhuvJeHMInYLP4rTKL5obX6FNsfTUfXpgX-7WUsMbnp0cg/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+77a.jpg" width="320" /></a></span></span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Oda servisi mi?”<br />“Meşrubat bardağına bir soğuk soda ve kalan kısmına soğuk su koymanızı, içine bir tam limonu sıkmanızı rica ediyorum. Ayrıca yanında yarım çay kaşığı karbonat da olsun lütfen!”<br />.......<br />15 dakika sonra servis elemanı tepsiyi masaya bırakır. Tepside, meşrubat bardağında soda, ayrı bir bardakta su, küçük bir kâsede karbonat, bir çay kaşığı ve dörde bölünmüş limon vardır.<br />.......<br />Müşteri ertesi akşam aynı siparişi adım adım tekrarlar.<br />10 dakika sonra başka bir servis elemanı içeri girer.<br />Tepside, meşrubat bardağında sıkılmış limon, ayrıca yarım limon, şişede soda, bir bardak su, birkaç buz ve yarısına kadar karbonatla dolu bir yemek kaşığı vardır.<br />........<br />Üçüncü gün de müşteri aynı siparişi verir.<br />30 dakika sonra içeri bir başka servis elemanı girer.<br />“Gecikme için özür dilerim.”<br />Tepside, meşrubat bardağında yarıya kadar su ve üst kısmında dilimlenerek dizilmiş yarım limon, küçük tabakta ayrıca yarım limon, şişede soda ve kâsede tepeleme doldurulmuş karbonat ve çay kaşığı vardır.<br />.........<br />Müşteri nerede hata yaptığını anlamaya çalışıyor…<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpBBmOOE5kQc0Vce1JtCChIyf8KNc7dM65Q9Wb5Us9JqJEHU_eFMBIzJXOvdIWGIvD-RcZdCLbNZGHXEIn4mofzAsuy-ef8SyYWWtQXKIfJgt431wXoNzjeEN6V8zJvL04YwKi6xxlng/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+78a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="452" data-original-width="612" height="236" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpBBmOOE5kQc0Vce1JtCChIyf8KNc7dM65Q9Wb5Us9JqJEHU_eFMBIzJXOvdIWGIvD-RcZdCLbNZGHXEIn4mofzAsuy-ef8SyYWWtQXKIfJgt431wXoNzjeEN6V8zJvL04YwKi6xxlng/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+78a.jpg" width="320" /></a><br /> </span></li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;">6 Golün <b><span style="line-height: 25.68px;">Hikâyesi…</span></b></span></li>
<div style="font-weight: 400;">
<div style="font-weight: 700;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Şehrin en konforlu oteliymiş…WEB sitesinde SPA bile vardı.</span></div>
<div style="font-weight: 700;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Sabah doğrudan toplantı salonuna girdim. Gün bitiminde odaya çıktım. </span></div>
<div style="font-weight: 700;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">1. Gol: Anahtarı çıkartırken kilit altındaki kocaman delik dikkatimi çekti. Gözümü deliğe dayayıp odama şöyle bir baktım. Yeni Kilit takılmış. Eskisinin yeri de oyuk kalmış.<br />Boş odaları yokmuş. Peçeteyi yumak yapıp deliği tıkadım. </span></div>
<div style="font-weight: 700;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">2. Gol: SPA iyi gelir dedim. Ara ki bulasın! WEB’deki fotoğraf hedef projeymiş. </span></div>
<div style="font-weight: 700;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">3. Gol: Duşa girdim. Açar açmaz duş başlığı buz gibi suyla ok gibi fırladı. İçine kötü bir ruh girmiş gibi hızla kabinde dolaşmaya başladı.Dondum… Birkaç darbe de aldım.</span></div>
<div style="font-weight: 700;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">4. Gol: Ertesi gün restoranda iki servis elemanı ikram ettikleri kanepeleri kutularından küçük tepsilere aktarmaya başladı. Çikolatalı kurabiyeleri elleriyle alıyor, tepsiye diziyor, parmaklarındaki çikolata bulaşığını afiyetle birer birer yalıyor ve yeniden kutuya uzanıyorlardı. Şaka gibiydi…Durumu katılımcılara anlattım. Donup kaldılar…</span></div>
<div style="font-weight: 700;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">5. Gol: Katılımcılardan biri masalardaki yarım bırakılmış suları görevlinin toplayıp boşa gitmesin diye çay kazanına döktüğünü söyleyince koptuk. Birisi ”neyseki kaynar su” diye mırıldandı. Kimse elini sürmedi kanepelere. Sularını da yanlarına aldılar.</span></div>
<div style="font-weight: 700;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">6. Gol: Otel müdürüne delikten başlayarak her şeyi anlattım…Sakince dinledi:</span></div>
<div style="font-weight: 700;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Size bir çay ikram edeyim” dedi o kadar…</span></div>
<div class="separator" style="clear: both;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large; font-weight: 700;">Deplasman hezimeti sonrası uçakta otel yemeklerini aklıma bile getirmek istemedim…<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNXJEY8A55pfBe9oTq9H8N45kGFd14rtWF3I4wQmIDcvhuIpQhT8YzfuDxftuuw9Q_HPIvKl9RZWkR6feWIcmUsq6dHrjbxhduIs-St2v4Byzm-kcpALaEivdtoGtI8svMtds75sQu4g/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+79a.jpg" style="font-weight: 400; margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="355" data-original-width="472" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNXJEY8A55pfBe9oTq9H8N45kGFd14rtWF3I4wQmIDcvhuIpQhT8YzfuDxftuuw9Q_HPIvKl9RZWkR6feWIcmUsq6dHrjbxhduIs-St2v4Byzm-kcpALaEivdtoGtI8svMtds75sQu4g/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+79a.jpg" width="320" /></a></span></div>
</div>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Takım çantanızda ne var? </span></li>
<div style="font-weight: 400;">
<div style="font-weight: 700;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Eğitmen konuşmasına “Takım çantanızda ne var?” sorusuyla başladı.Ön sıradaydı, “Eveet” diyerek yerinden fırladı…</span></div>
<div style="font-weight: 700;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Tüm gözler ona çevrildi.</span></div>
<div style="font-weight: 700;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Benim takım çantamda çok şey var!”</span></div>
<div style="font-weight: 700;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">“İdari işler yöneticim benim çekicim: Çalışanları ne zaman dürteceğini iyi bilir.</span></div>
<div style="font-weight: 700;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Üretim müdürüm tam bir mengene…Planlı ve kimseye göz açtırmaz!</span></div>
<div style="font-weight: 700;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Satın Alma Müdürüm bir pense…Her istediğimi söküp alır!</span></div>
<div style="font-weight: 700;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Satış Müdürüm tam bir ayarlı anahtar…Müşterinin ağzından girip burnundan çıkar…</span></div>
<div style="font-weight: 700;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Muhasebe ve Finans Müdürüm yan keski…Tahsilatta kopartıcıdır…</span></div>
<div style="font-weight: 700;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Bölge Koordinatörüm bir tornavida…Gevşekliğe asla izin vermez!”</span></div>
<div style="font-weight: 700;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Veee en önemlisi hiçbiri benim onayım olmadan karar vermez!”</span></div>
<div style="font-weight: 700;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Eğitmen bir süre sessiz kaldı…</span></div>
<div style="font-weight: 700;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Beyefendi takım çantanızdaki alet ve edevatı nasıl seçtiğinizi ve yönlendirdiğinizi sizinle görüşerek öğrenmek isterim!”<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEicxfCpbvmZENg7DKjwr2Wrn3JmfbbaFYvUF_73V9FAyuTlG_5J8ACUca8bRhAG3_ORLQDlEm60IhRPylXVsFJr8i6UbyISTh6EobddoqJcBCGtO3DVN0PHDbuRse_5laTYYBOXKWKa6g/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+%252880a%2529.jpg" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="454" data-original-width="622" height="233" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEicxfCpbvmZENg7DKjwr2Wrn3JmfbbaFYvUF_73V9FAyuTlG_5J8ACUca8bRhAG3_ORLQDlEm60IhRPylXVsFJr8i6UbyISTh6EobddoqJcBCGtO3DVN0PHDbuRse_5laTYYBOXKWKa6g/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+%252880a%2529.jpg" width="320" /></a></span></div>
</div>
<li><div>
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Otelin deniz manzaralı restoranı, nefis yöresel yemekler ve canlı kemençe müziği…</span></b></div>
<div>
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Bu keyifli hava kaçırılmazdı…</span></b></div>
<div>
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Zaman akarken Kemençeci aynı parçaya takılmış gibiydi…</span></b></div>
<div>
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Şefe fısıldadım: “Neden sürekli aynı şeyi çalıyor?”</span></b></div>
<div>
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Şöyle bir baktı! </span></b></div>
<div>
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Hocam, en az 36 ayrı saz eseri icra etti.”</span></b></div>
<div>
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Yaa!”</span></b></div>
<div>
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Kızardım!</span></b></div>
<div>
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;"></span></b></div>
<div>
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Sahi! Karadeniz Kemençesinin perde seslerini duyacak bir kulağınız var mı?<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgrJSj9MKgXukO8OcJ7WDM6w21a3Gr2bxwrQ6S4pZEH76H2OJApjW0i2G_OBs6t9_AjFVzE-OwUOv7fkfH9H6KMWHN-zrhvZHNQsPg4fMyf9u70VsB7UYsKlyzRBTp55gf0OWLS6t78QA/s1600/Kemen%25C3%25A7e.png" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="450" data-original-width="800" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgrJSj9MKgXukO8OcJ7WDM6w21a3Gr2bxwrQ6S4pZEH76H2OJApjW0i2G_OBs6t9_AjFVzE-OwUOv7fkfH9H6KMWHN-zrhvZHNQsPg4fMyf9u70VsB7UYsKlyzRBTp55gf0OWLS6t78QA/s320/Kemen%25C3%25A7e.png" width="320" /></a></span></b></div>
</li>
<li><div>
<div>
<b style="text-indent: -7.1pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Otobüs Yeni Delhi’nin caddelerini geçerken, gözler her rengin tonlarıyla boyalı tezatlar şehrini şaşkınlıkla izliyordu. Tur grubunun üyeleri Hindistan’ın başkentini tüm duyularıyla derinlemesine yaşıyordu.<br />Karmakarışık trafik, korna sesleri, atlı arabalar, tuktuk taksiler, zenginlik, sefalet, kirli hava, baharatla karışık dışkı kokusu, gürültü ve maymunlar...</span></b></div>
<div>
<b style="text-indent: -7.1pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Otobüs müzenin yakınında durdu. Yolcular heyecanla indiler…</span></b></div>
<div>
<b style="text-indent: -7.1pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Ortalık çöpten ve lağımdan geçilmiyordu.</span></b></div>
<div>
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Burunlar tutulu müzeye yöneldiler…</span></b></div>
<div>
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Birden bir trafik polisi belirdi. Tur rehberine bir şeyler söyledi.</span></b></div>
<div>
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Rehber:</span></b></div>
<div>
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Sigara izmaritini atanınız oldu mu?”</span></b></div>
<div>
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Evet” dedi iki kişi aynı anda…</span></b></div>
<div>
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Para cezanız var…”</span></b></div>
<div>
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Başlar çöplerle dolu sokağa sonra da polise döndü.</span></b></div>
<div>
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Polis bu hareketi umursamadı.</span></b></div>
<div>
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Söyleyin grubunuza! Onlar bizim çöpümüz. Siz kendi çöpünüzü buraya atamazsınız!”<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2ZlKxVtd4VWxUeDE2NB7GExx0Bv6f4tQcPXTLoeVbMYtEsZ2enisaE-QmRhyphenhyphen8A7rbSvC8bAamtGvq5nTLO-xZYZHqFEfQ1DY0uF1s5dO5Wj1rrOm-hbM-YWRMD6BbA0a5fujmwgBliA/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+82a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="454" data-original-width="601" height="241" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2ZlKxVtd4VWxUeDE2NB7GExx0Bv6f4tQcPXTLoeVbMYtEsZ2enisaE-QmRhyphenhyphen8A7rbSvC8bAamtGvq5nTLO-xZYZHqFEfQ1DY0uF1s5dO5Wj1rrOm-hbM-YWRMD6BbA0a5fujmwgBliA/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+82a.jpg" width="320" /></a></span></b></div>
</div>
</li>
<li><div>
<b style="text-indent: -18pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Köstekli Saat”</span></b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpFirst" style="font-weight: 400; margin-bottom: 0.0001pt; text-indent: -18pt;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br />Yıllar önce İstanbul’dan gelip yerleşmişti Akdeniz’in bu güzel kasabasına…<br />Emlak ofisi rıhtıma inen yokuşun hemen yanı başındaki dar sokağın köşesindeydi.<br />İşleri krize rağmen iyi sayılırdı.<br />Ah! bir de şu huzurunu kaçıran hırsızlıklar olmasaydı…<br />Ofisi defalarca soyulmuştu. Ne varsa çalınmıştı. Alarm, kamera da çare olmadı.<br />Sonunda bir çözüm buldu. Demir kapıya elektrik bağladı.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="font-weight: 400; margin-bottom: 0.0001pt;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">O akşam aldığı önlemin rahatlığıyla önce alışverişe sonra evine gitti.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="font-weight: 400; margin-bottom: 0.0001pt;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Gece yarısına doğru, uğuru saydığı, aile yadigârı köstekli saatini ofiste unuttuğunu fark etti.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="font-weight: 400; margin-bottom: 0.0001pt;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Eşine söyleyip apar topar ofisine koştu.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="font-weight: 400; margin-bottom: 0.0001pt;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Ancak başka bir şeyi daha unutmuştu…<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpLast" style="font-weight: 400; margin-bottom: 0.0001pt;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Komşular buldular onu…</span></b></div>
<div>
<b><span style="line-height: 15.6933px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Bir eli kapı kulpunda öylece yığılıp kalıvermişti.<br /><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLjYzEcVYNNJf_FhLssSf5MO_vpHdtqQUPNQTyMGXg07hlj7sDHDtWqHO6LwsRdqlcl7ZFidvbcSEG4u34XSS0z7CBfwAHXcKupphSJQ9Fy0fJGkLaTtoi5kBI9nKeeVJ3Ff51S7-qTQ/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+83a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="452" data-original-width="602" height="239" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLjYzEcVYNNJf_FhLssSf5MO_vpHdtqQUPNQTyMGXg07hlj7sDHDtWqHO6LwsRdqlcl7ZFidvbcSEG4u34XSS0z7CBfwAHXcKupphSJQ9Fy0fJGkLaTtoi5kBI9nKeeVJ3Ff51S7-qTQ/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+83a.jpg" width="320" /></a></span></span></b></div>
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></b></li>
<li><b><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><div>
<span><b style="text-indent: -18pt;">Uçakta tanıştım. 25 kişinin çalıştığı küçük bir şirketi varmış. KOBİ sınıfındaymış.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="margin-bottom: 0cm;">
<b><span>“Zeynel Bey, şirketin küçük ya da büyüklüğünü yalnızca çalışan sayısına bağlamak doğru mu?”<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="margin-bottom: 0cm;">
<b><span>“Bana göre öyle…Kurumsallaşma için de ölçeğimiz uygun değil!” diye cevap verdi.<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="margin-bottom: 0cm;">
<b><span>Gülümsedim…<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="margin-bottom: 0cm;">
<b><span>“Biliyor musunuz model tekneler de dev transatlantikler de aynı Hidrodinamik Yasalarla yüzerler. Buna model uçaklar ve Jumbo jetlerin de aynı Aerodinamik Yasalarla uçtuğu gerçeğini ekleyebilirim. Yani, küçük ya da büyük ölçekli şirketler aynı işletmecilik yasalarıyla faaliyette bulunurlar.”<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpLast" style="margin-bottom: 0cm;">
<b><span>Birden gözleri parladı…Elime sarıldı.<o:p></o:p></span></b></div>
<div>
<b><span style="line-height: 30.0456px;"><span>“Büyük düşünmem gerektiğini şimdi anladım! Sağ olun!”</span></span></b></div>
<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhu-7Z8b54vMXie0wLFIfiV7FfU2HISpAxXvr9V2vsoNfVrPPUqAMOLIgdKJp207QFOoFJPQX7uo_o0Qbu2SqzVQncppaOhD1sKzv9TkHuqlNUOlElpJMJrRNx27vhIKFqe26ocJnd3iA/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+84a.jpg" style="font-weight: 400; margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center; text-indent: -24px;"><img border="0" data-original-height="453" data-original-width="605" height="239" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhu-7Z8b54vMXie0wLFIfiV7FfU2HISpAxXvr9V2vsoNfVrPPUqAMOLIgdKJp207QFOoFJPQX7uo_o0Qbu2SqzVQncppaOhD1sKzv9TkHuqlNUOlElpJMJrRNx27vhIKFqe26ocJnd3iA/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+84a.jpg" width="320" /></a></span></b></li>
<li><b><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><div>
<span><b style="text-indent: -18pt;">“Kariyerin Dayanılmaz Hafifliği”</b></span><b style="text-indent: 0cm;"><span face=""><span face="" style="font-stretch: normal; font-weight: normal; line-height: normal;"> </span></span></b><b style="text-indent: 0cm;"><span style="color: #0d0d0d;"><span>40 yaşın eşikte durması kariyer telaşını artırıyor, uykularını kaçırıyordu.</span></span></b></div>
<div style="margin: 0cm;">
<span><b><span style="color: #0d0d0d;">Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölge Koordinatörlüğü için olağanüstü bir çaba içindeydi.</span></b><o:p></o:p></span></div>
<div style="margin: 0cm;">
<span><b><span style="color: #0d0d0d;">Ailesini, arkadaşlarını ihmal ettiği bir bedel ödüyordu. Günleri seyahatlerle, büyük müşteri ziyaretleriyle doluydu. Öğrenme açlığıyla bir yandan kitap, makale okuyor, çevrimiçi kurslara katılıyor, koçluk desteği alıyordu.</span></b><o:p></o:p></span></div>
<div style="margin: 0cm;">
<span><b><span style="color: #0d0d0d;">İki yılı böyle geçti…</span></b><o:p></o:p></span></div>
<div style="margin: 0cm;">
<span><b><span style="color: #0d0d0d;">CEO yıl sonu şirket toplantısında onu kürsüye davet etti.</span></b><o:p></o:p></span></div>
<div style="margin: 0cm;">
<span><b><span style="color: #0d0d0d;">Kalbi gümbür gümbür atıyordu.</span></b><o:p></o:p></span></div>
<div style="margin: 0cm;">
<span><b><span style="color: #0d0d0d;">Bölge Koordinatörü olarak duyuruldu.</span></b><o:p></o:p></span></div>
<div style="margin: 0cm;">
<span><b><span style="color: #0d0d0d;">Birden hafiflediğini hissetti…</span></b><o:p></o:p></span></div>
<div style="margin: 0cm;">
<span><b><span style="color: #0d0d0d;">Özel ofisi, lüks makam arabası, bütçesi ve yurt dışı seyahat programları başını döndürdü. İşe dört elle sarıldı…</span></b><o:p></o:p></span></div>
<div style="margin: 0cm;">
<span><b><span style="color: #0d0d0d;">Bir de baktı ki üç senesi koşturmacayla geçivermiş.</span></b><o:p></o:p></span></div>
<div style="margin: 0cm;">
<span><b><span style="color: #0d0d0d;">Hayatında kitap, makale, seminer, kurs yoktu.</span></b><o:p></o:p></span></div>
<div style="margin: 0cm;">
<span><b><span style="color: #0d0d0d;">Neden olsun ki?</span></b><o:p></o:p></span></div>
<div style="margin: 0cm;">
<b><span style="color: #0d0d0d;"><span>Onlar koordinatörlük hedefi için işe yaramıştı…<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgk-9h-uyJEM1T8reZY4F3Srjc2J6pWZH6482w-9KH5xhnamUhP0MTCZUegmpmQNbEkxzfCOib7dq_auMdrEEI1zUIfexjR4vRLKK6TxpAHRcB8gAAS1ImLROtm90IJfD8QmrW4K18FYw/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+85a.jpg" style="font-weight: 400; margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center; text-indent: -24px;"><img border="0" data-original-height="450" data-original-width="601" height="239" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgk-9h-uyJEM1T8reZY4F3Srjc2J6pWZH6482w-9KH5xhnamUhP0MTCZUegmpmQNbEkxzfCOib7dq_auMdrEEI1zUIfexjR4vRLKK6TxpAHRcB8gAAS1ImLROtm90IJfD8QmrW4K18FYw/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+85a.jpg" width="320" /></a></span></span></b></div>
</span></b></li>
<li><b style="text-indent: -18pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Tuhaf Diyaloglar!" (I)</span></b></li>
<div style="font-weight: 400;">
<div class="MsoListParagraphCxSpFirst">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Aşırı kilosu ve boyuyla dikkat çekiyordu. Bir kavşağa kendini istihdam etmişti. Araçlar kırmızı ışıkta durunca bacaklarına sarılan çocuklarıyla cama yaklaşıp para istiyordu.</span></b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Son model bir arabanın cayırtıyla fren yaptığını görünce ona doğru koştu.</span></b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Bütün vücudu bir o yana bir bu yana bir aşağı bir yukarı sallanıyordu.</span></b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Ter içinde açık şoför camına yaklaştı:</span></b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Abi açız yardım edin!”</span></b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Şoför kafasını hafifçe çıkarıp aşağıdan yukarıya süzdü kadını.</span></b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Bacım açım diyorsun da bu kilolar nereden geliyor?”</span></b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Abi sağlıksız beslenme işte…”</span></b></div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b><span>“Pes doğrusu…</span></b><b><span>”<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgtAuoUfjqF55PwmAiruhL5aYysYUbF5MmNHrU5YFEPHtovOkkq815uvVn2t8AO1pyEyaTGHm8WD-e0RlGpmSdp24QbQAqMACoEDusHP7r6kCd6_AERWYvgmSWVE8iTWcrBYH3tLxN6hg/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+86a.jpg" style="font-weight: 400; margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="496" data-original-width="659" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgtAuoUfjqF55PwmAiruhL5aYysYUbF5MmNHrU5YFEPHtovOkkq815uvVn2t8AO1pyEyaTGHm8WD-e0RlGpmSdp24QbQAqMACoEDusHP7r6kCd6_AERWYvgmSWVE8iTWcrBYH3tLxN6hg/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+86a.jpg" width="320" /></a></span></b></span></div>
<div style="font-weight: 400;">
<div>
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></b></div>
</div>
<li><b style="text-indent: -18pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><div class="MsoListParagraph" style="font-weight: 400; margin: 0cm 0cm 0.0001pt 35.45pt; text-indent: -1cm;">
<b><span face="" style="mso-fareast-font-family: Tahoma;"><span style="mso-list: Ignore;"><span><span><span style="font-stretch: normal; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; font-weight: normal; line-height: normal;"> </span></span></span></span></span></b><span><span><b>“Tuhaf diyaloglar!” (II)</b></span></span></div>
<div style="font-weight: 400; text-indent: 0px;">
<span><span></span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-weight: 400; margin: 0cm 0cm 0.0001pt 36pt; text-indent: 0px;">
<span><b>Göz için ameliyat sırasına girmişti. </b></span><br />
<span><b>Yan koltukta bekleyen hasta:</b></span><br />
<span><b>“Geçmiş olsun hemşerim…”</b></span><br />
<span><b>“Sağ olun! Size de…’’ </b></span><br />
<span><b>Birden burnunun ucuna değecek kadar yaklaşınca irkildi ve istem dışı başını geriye çekiverdi. </b></span><br />
<span><b>Adam iyice inceledi.</b></span><br />
<span><b>Belli ki ameliyat için işaretlenerek karalama defterine dönmüş yüzü ilgisini çekmişti.</b></span><br />
<span><b>“İşin çok galiba hemşerim…”</b></span><br />
<span><b>“Göz kapağı ve kaş kaldırma ameliyatım var.”</b></span><br />
<span><b>Dudaklarını büzerek:</b></span><br />
<span><b>“Desene bu kadar insan acısı için gelmişken sen güzellik için buradasın haa!”</b></span><br />
<span><b>Bu ön yargılı sözler canını sıktı…</b></span><br />
<span><b>“Ciddi görme kaybım var hemşerim!”</b></span><br />
<span><b>“Hıııı…”<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBgk7Ij5Cv53iDtQTAVnGDmvcc_nOOlciSEFVhBoKxYPqMqBGIPc8lcU82EuxTMcY-d60UkJ97h4mqUiL8OPZ-8ijABYadPygE009TKV5muOv6qjUTkhl2kcbDSYaFeExtCnP17hQK5A/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+87a.jpg" style="font-weight: 400; margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="464" data-original-width="619" height="239" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBgk7Ij5Cv53iDtQTAVnGDmvcc_nOOlciSEFVhBoKxYPqMqBGIPc8lcU82EuxTMcY-d60UkJ97h4mqUiL8OPZ-8ijABYadPygE009TKV5muOv6qjUTkhl2kcbDSYaFeExtCnP17hQK5A/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+87a.jpg" width="320" /></a></b></span></div>
</span></b></li>
<li><b style="text-indent: -18pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><div style="text-indent: 0px;">
<span><span>"Risk ve Cesaret"</span></span><span>Ünlü iş insanının TV’de “Risk aldığım için başarılı oldum” sözünü duyunca ekibi topladı.</span><span>“Risk almak cesaret işidir!” diyerek motive edici bir konuşma yaptı. Üst gelir grubunu hedeflediği yeni bir pazara girecekti. </span><span>Mağazalar açtı, bayilikler verdi. Her mecrada tanıtıma girişti. </span><span>Şirket kaynaklarını zorlayan bütçeler kullandı. </span><span><br />“Kazın ayağı öyle değildi!”</span><span>Üretim, stok yönetimi ve dağıtımda sorunlar vardı. </span><span>Yöneticilerini suçladı ve işten çıkardı. Ama nafile…</span><span>İstenen performans yakalanamadı ve bulunurluk sağlanamadı.</span><span>Ne mi oldu?</span><span><br />Potansiyel müşteriler diğer markalara yöneldi. </span><span>Rakiplere meze olmuştu. Bir yıl içinde büyük zararla başa döndü…</span><span>Ofisinde kara kara düşünürken TV’deki konuşma kulaklarında yankılandı: </span><span>“Risk almak bir cesaret değil doğru hedeflere dönük yönetim demektir. ‘Ürün, fiyat, tanıtım ve dağıtım’ bağlamında derin ve çok yönlü stratejiye dayanan akılcılıktır.”</span></div>
<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiGsHaZFU_64Hpn14Uz2ll1WkKDbwTt6vCiZ75WpGCj3TkD_hyphenhyphen5nJ_Jmx_4JcaLXiOKI-NekxMnaEcT2yapt7HeNte3A8ceX9g78y6jzXTDAfkkdK_hIMD9p4ml2v5xTorNTLi_kUfNIg/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+88a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center; text-indent: 0px;"><img border="0" data-original-height="496" data-original-width="659" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiGsHaZFU_64Hpn14Uz2ll1WkKDbwTt6vCiZ75WpGCj3TkD_hyphenhyphen5nJ_Jmx_4JcaLXiOKI-NekxMnaEcT2yapt7HeNte3A8ceX9g78y6jzXTDAfkkdK_hIMD9p4ml2v5xTorNTLi_kUfNIg/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+88a.jpg" width="320" /></a></span></b></li>
<li><div style="direction: ltr; line-height: 25.68px; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0in; margin-top: 0pt; unicode-bidi: embed; word-break: normal;">
<span style="color: #0d0d0d;"><span style="font-family: inherit; font-size: large; font-weight: normal;">"Yerelleşen Algı"<br />Güneydoğu Asya’da artan sıtma olayları nedeniyle Dünya Sağlık Örgütü bölgeye uzmanlarını gönderdi.</span></span></div>
<div style="direction: ltr; line-height: 25.68px; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0in; margin-top: 0pt; unicode-bidi: embed; word-break: normal;">
<span style="color: #0d0d0d;"><span style="font-family: inherit; font-size: large; font-weight: normal;">Uzmanlar köy köy dolaştılar…</span></span></div>
<div style="direction: ltr; line-height: 25.68px; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0in; margin-top: 0pt; unicode-bidi: embed; word-break: normal;">
<span style="color: #0d0d0d;"><span style="font-family: inherit; font-size: large; font-weight: normal;">Köy meydanlarında hastalığa yol açan sivrisinek Anofel dev posterlerle tanıtıldı. Görüldüğü zaman ona karşı alınacak önlemler basitçe anlatıldı.</span></span></div>
<div style="direction: ltr; line-height: 25.68px; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0in; margin-top: 0pt; unicode-bidi: embed; word-break: normal;">
<span style="color: #0d0d0d;"><span style="font-family: inherit; font-size: large; font-weight: normal;">Gerekli sağlık malzemeleri de dağıtıldı.</span></span></div>
<div style="direction: ltr; line-height: 25.68px; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0in; margin-top: 0pt; unicode-bidi: embed; word-break: normal;">
<span style="color: #0d0d0d;"><span style="font-family: inherit; font-size: large; font-weight: normal;">Aradan birkaç ay daha geçti…Hastalık yayılmaya devam ediyordu.<br />Örgüt bölgeye yeniden ekip gönderdi.</span></span></div>
<div style="direction: ltr; line-height: 25.68px; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0in; margin-top: 0pt; unicode-bidi: embed; word-break: normal;">
<span style="color: #0d0d0d;"><span style="font-family: inherit; font-size: large; font-weight: normal;">Uzmanlar köylülerle birebir konuşarak sorunu anlamaya çalıştılar.</span></span></div>
<div style="direction: ltr; line-height: 25.68px; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0in; margin-top: 0pt; unicode-bidi: embed; word-break: normal;">
<span style="color: #0d0d0d;"><span style="font-family: inherit; font-size: large; font-weight: normal;">Köylülerin ortak cevabı:</span></span></div>
<div style="direction: ltr; line-height: 25.68px; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0in; margin-top: 0pt; unicode-bidi: embed; word-break: normal;">
<span style="color: #0d0d0d;"><span style="font-family: inherit; font-size: large; font-weight: normal;">“Bize resmini gösterdiğiniz büyüklükte bir sivrisinek görmedik. O nedenle de özel bir tedbir almadık!”</span></span></div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large; font-weight: normal;"><span style="color: #0d0d0d;"><span></span></span><br />
</span><div style="direction: ltr; line-height: 25.68px; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0in; margin-top: 0pt; unicode-bidi: embed; word-break: normal;">
<span style="color: #0d0d0d; font-family: inherit; font-size: large;"><span style="font-weight: normal;">!...</span><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEinqQ4_fOJ7FdKo4Pryul-v1NGaPRqF9-ZxQtalFaY4GSG6E7bGIuiOmtjMsTjejSAEh3wNrj5CqoyPue9G59629VAiCnal62rtX_tdo9Uhgg3rdlyFjY7u0ouyuvEQEo6qVfcUeMJmyg/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+89a.jpg" style="font-weight: 400; margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="495" data-original-width="656" height="241" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEinqQ4_fOJ7FdKo4Pryul-v1NGaPRqF9-ZxQtalFaY4GSG6E7bGIuiOmtjMsTjejSAEh3wNrj5CqoyPue9G59629VAiCnal62rtX_tdo9Uhgg3rdlyFjY7u0ouyuvEQEo6qVfcUeMJmyg/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+89a.jpg" width="320" /></a><br /><br /></span></div>
</li>
<li><div style="direction: ltr; line-height: 107%; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0in; margin-top: 0pt; unicode-bidi: embed; word-break: normal;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>'' Kış nasıl geçecek?''</span><br />
</span><div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Kızılderili köyünün en yaşlısı, büyücüye kış mevsiminin nasıl
geçeceğini sormuş. Büyücü de ateş dansına başlamış, daha sonra Ulu Manitu’yla
görüşmek üzere çadırına çekilmiş. Cep telefonuyla meteorolojiyi aramış.<o:p></o:p></span></b></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Uzman kışın sert geçeceğini bildirmiş.</span></b></div><div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Büyücü de Ulu Manitu’nun sert bir kış olacağı mesajını iletmiş.</span></b></div><div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Kızılderililer kalın dal parçaları toplamaya başlamışlar.</span></b></div><div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Yaşlı Kızılderili büyücüye tekrar sormuş:</span></b></div><div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Ne kadar sert geçecek?”</span></b></div><div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Büyücü ateş dansını saatlerce tekrarlamış, çadıra girmiş ve
meteorolojiyi aramış.</span></b></div><div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Meteoroloji “geçen senekinden daha sert” demiş.</span></b></div><div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Büyücü de bu cevabı iletmiş. Köylüler artık odun kesmeye
başlamışlar.</span></b></div><div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Yaşlı ve meraklı Kızılderili büyücüye:</span></b></div><div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?”</span></b></div><div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Büyücü soruya çok öfkelenmiş, Ulu Manitu’nun sorgulanmasının
hata olacağını söylemiş. Yaşlı Kızılderili sorusunu ısrarla tekrarlamış.</span></b></div><div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Büyücü daha önceki tüm işlemleri tekrarlamış. Cep telefonuyla
meteorolojiyi aramış: “Nasıl emin olabiliyorsunuz?”</span></b></div>
<div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span>Uzman cevap vermiş: “Eminiz çünkü Kızılderililer odun
topluyorlar...<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTshAjezweTQ5ZLrSOTKfdJlnc3YvLiQGCqt_FzNTeTRgRlUkJ2V-yJX6fy99uQOHRcJfFUCEBT8fw2R5RwHPE0IempYiXUQRFoiiKGZetVr0zkn8e3SHD9DpognHFzg0KligvN8hJkA/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+90a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="490" data-original-width="659" height="237" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTshAjezweTQ5ZLrSOTKfdJlnc3YvLiQGCqt_FzNTeTRgRlUkJ2V-yJX6fy99uQOHRcJfFUCEBT8fw2R5RwHPE0IempYiXUQRFoiiKGZetVr0zkn8e3SHD9DpognHFzg0KligvN8hJkA/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+90a.jpg" width="320" /></a><br /><br /></span><span face=""><o:p></o:p></span></span></b></div>
</div>
</li>
<li><span style="font-family: inherit; font-size: large;">"Tuhaf"</span><div style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
</div>
</li>
</ol>
</h2>
<h2>
<ol><div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div style="text-align: left;"><div style="font-weight: 400;"><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>Gerinmenin keyfiyle uyandı. Sabah egzersizi sonrası Ponchielli’nin Dance of the Hours eşliğinde duşunu aldı. Kahvesinin yanında hazırladığı tereyağlı ekmek ve reçeli bir çırpıda bitirdi.</b></span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>Haftanın her günü için belirlediği kıyafeti seçti; aynada şöyle bir kontrol etti. “Muhteşemsin!” dedi ve aynaya çak yaptı.</b></span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>Babadan kalma duvar saati 08.15’i gösteriyordu.</b></span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>Bilgisayarını çantasına yerleştirdi. Evi kontrol etti.</b></span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>Kapıyı çekip dışarı çıktı. Asansörü beklerken karşı komşunun kapısı aralandı. Bir baş göründü. Tam günaydın diyecekti ki kapı suratına kapanıverdi.</b></span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>Dudağını büzüp başını salladı. “Yine kavga etmişler!”</b></span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>Çıkışta güvenlik görevlisini göremedi.</b></span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>Her sabahki hareketlilik de yoktu park yerinde... </b></span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>“Tuhaf tuhaf!” diye söylendi.</b></span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>Derin bir nefesle baharı içine çekti. Parlak bir gün için kendini şanslı saydı.</b></span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>Sitenin diğer sakinleri saksağanların kirlettiği arabasına bindi. ‘‘Yıllardır hep aynı yere pislemeyi nasıl beceriyor köftehorlar!’’ diye söylendi.</b></span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>Camı açtı. Kontağa uzandı…</b></span></div>
<div>
<span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b> “Saygıdeğer halkımız, salgın hastalık riski sona erinceye kadar evlerinizde kalınız!” anonsuyla yataktan fırladı…</b></span></div>
</div>
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhd9DoWtkPho0wcdoLAl_A1ZEPTsojz5HutWpVJvRqc490TH1C9KXdTe7T5X7s3Usbzq6z9M7k9d91fmq_UvZsyr8j7xT4czjsh-H3k0TVhKu9avOuI78nIisHU-RF8zBOtK9znG1iHzA/s1600/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+91a.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-size: large;"><img border="0" data-original-height="459" data-original-width="613" height="239" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhd9DoWtkPho0wcdoLAl_A1ZEPTsojz5HutWpVJvRqc490TH1C9KXdTe7T5X7s3Usbzq6z9M7k9d91fmq_UvZsyr8j7xT4czjsh-H3k0TVhKu9avOuI78nIisHU-RF8zBOtK9znG1iHzA/s320/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+91a.jpg" width="320" /></span></a></div>
<span style="color: #0d0d0d; font-family: inherit; font-size: large; font-weight: 700;"><br /></span></div>
</ol>
</h2>
<div style="text-align: left;">
<div class="separator" style="clear: both; font-weight: 700; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoListParagraph" style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt 35.45pt; text-align: left; text-indent: -1cm;">
<span style="font-size: large;"><span style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span><span>92. "Muhasebe"</span></span><b><span style="line-height: 25.68px;"><span> <br />Ailesi Anadolu’nun ücra bir köyünde güvendeydi.</span></span></b></span><b style="text-indent: 0px;"><span style="line-height: 30.0456px;"><span style="font-family: inherit;">Kapalı işyeri, bütçesini alt üst etmişti. </span></span></b><b style="text-indent: 0px;"><span style="line-height: 30.0456px;"><span style="font-family: inherit;">Dünya’nın duraklatma düğmesine basılmıştı sanki…</span></span></b><b style="text-indent: 0px;"><span style="line-height: 30.0456px;"><span style="font-family: inherit;">Hayatını gözden geçirmek için bir fırsattı…</span></span></b><b style="text-indent: 0px;"><span style="line-height: 30.0456px;"><span style="font-family: inherit;">Küçücük dediği evinin ne kadar büyük olduğunu keşfetti.</span></span></b><b style="text-indent: 0px;"><span style="line-height: 30.0456px;"><span style="font-family: inherit;">Nişanlısıyla ayrılmıştı. Eften püften nedeni düşününce kendini ayıpladı. </span></span></b><b style="text-indent: 0px;"><span style="line-height: 30.0456px;"><span style="font-family: inherit;">Aşkın alt üst ettiği kimyasını sorguladı…</span></span></b><b style="text-indent: 0px;"><span style="line-height: 30.0456px;"><span style="font-family: inherit;">Sosyalliğini, biriktirdiği dostlarını düşündü…Aramayı ihmal ettiklerini, kırdıklarını hatırladı.</span></span></b><b style="text-indent: 0px;"><span style="line-height: 30.0456px;"><span style="font-family: inherit;">İşe başlarken verdiği sözleri aynada sesli olarak dile getirdi.</span></span></b><b style="text-indent: 0px;"><span style="line-height: 30.0456px;"><span style="font-family: inherit;">Kariyerindeki yolculuk canını sıktı…</span></span></b><b style="text-indent: 0px;"><span style="line-height: 30.0456px;"><span style="font-family: inherit;">Koşturmaca içinde beden sağlığını ihmal etmişti.</span></span></b><b style="text-indent: 0px;"><span style="line-height: 30.0456px;"><span style="font-family: inherit;">En zoru da hatalı kararlarının matematiğindeydi…</span></span></b><b style="text-indent: 0px;"><span style="line-height: 30.0456px;"><span style="font-family: inherit;">Farkında olmadan ödediği bedellerin muhasebesi içini acıttı.</span></span></b><b style="font-family: inherit; text-indent: 0px;"><span style="line-height: 25.68px;">Bir karar verdi…</span></b><b style="font-family: inherit; text-indent: 0px;"><span style="line-height: 25.68px;">Yeniden doğacağı günleri iple çekiyordu…</span></b></span></div><div class="MsoListParagraph" style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt 35.45pt; text-align: left; text-indent: -1cm;"><span style="font-size: large;"><br /></span></div><div class="MsoListParagraph" style="margin: 0cm 0cm 0.0001pt 35.45pt; text-align: left; text-indent: -1cm;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><span style="font-size: large;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhmepJdGnPuQ84fehswRyqrKFtND85nJTPIy3bDA3yNYORY5BMo0t8fCAs4ZQ0tRcLufNO3RneA8d2KN998rfc6Gpi9Oucc_bOo3BY2NXMTgdgVfv7XQLt15oBXqcDw3JemBZZfltUXhA/s661/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+92+a.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="493" data-original-width="661" height="297" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhmepJdGnPuQ84fehswRyqrKFtND85nJTPIy3bDA3yNYORY5BMo0t8fCAs4ZQ0tRcLufNO3RneA8d2KN998rfc6Gpi9Oucc_bOo3BY2NXMTgdgVfv7XQLt15oBXqcDw3JemBZZfltUXhA/w400-h297/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+92+a.jpg" width="400" /></a><br /><br /></span></div><span style="font-size: large;"><!--more--></span><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;"><span style="font-family: inherit;"><span><span><span style="font-family: inherit;">93. "Halk Otobüsünün Seyir Defterinden"</span></span></span><b><span style="line-height: 34.24px;"><span><span style="font-family: inherit;"> </span><br /><br /><span style="font-family: inherit;"> </span></span></span></b></span><span>Çam Yarması gibiydi. Kasları tişörtünden fırlamıştı. İçeridekileri şöyle bir süzdü ve oturdu. Yolcular birbirlerine baktı. Maskesizdi…</span></span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;"><span> </span>Araç hareket ederken yolculardan biri uyardı. </span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;"><span> Maskesiz a</span>dam: “İşine bak!” diye tersledi onu. </span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;"><span> </span>Birkaç yolcu: </span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;">“Kaptan otobüsü durdurun!”</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;"><span> </span>Otobüs sarsılarak durdu.<br /></span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;"><span> </span>Orta yaşlı olan: <br />“Bu arkadaş maskesini takmıyor kaptan!”</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;">“Söyleneni yap kardeşim! Aracı hareket ettirmem! İnsanların işi gücü var!”</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;"><span> </span>Maskesiz ayağa kalktı, şoför cüce gibi kalmıştı.</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;"><span> </span>Takım elbiseli ihtiyar: <br />“Hemşerim söyleneni yapıverin.”</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;"><span> </span>Evrak çantalı kadın: <br />“Kuralları bilmiyorsunuz sanırım!”</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;"><span> </span>Sahanlık yakınındaki genç kadın ‘Empati’ kitabını göstererek:</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;">“Kurala uymuyorsa bir nedeni vardır…”</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;"><span> </span>Maskesiz: “Helal sana bacım!”</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;"><span> </span>Kapıya yakın kilolu adam gözlüklerinin üzerinden yolcuları süzüp:</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;"><span> </span>“Başınızı çevirin, kuralları çiğnerken görmeyiverin, adam yok olur!”</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;"><span> </span>Pazar fileli karı koca: “Sıkmayın canınızı, anın tadını çıkarın. Bakın hepiniz hayattasınız.”</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;"><span> </span>Maskesiz, onlara dönerek onay işareti yaptı…</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;"><span> </span>Yaşlı teyze titrek sesiyle:</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;">“Bir gün herkes ölecek, kural mural kalmayacak. Kuralı çiğneyen bu arkadaş da ölecek!”</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;"><span> </span>Maskesiz, bir öööfff çekip şoförden kapıyı açmasını istedi: </span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;">“Hepiniz belanızı bulun!” diyerek indi gitti.</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;"><span> </span>Orta yaşlı adam, avazı çıktığı kadar “Öküüüz!” diye bağırdı arkasından. </span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;"><span> </span>Maskesiz çoktan kaybolmuştu…Şoför derin bir nefes alarak duraktan ayrıldı. </span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;"><span> </span>Melon şapkalı yaşlı adam ilk kez konuştu:</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;">“Meydana idam sehpasını kurup birkaçını sallandıracaksın, bak kimse kural dışına çıkıyor mu!” </span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;"><span> </span>Yaşlı teyze:</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;">“Öyle demeyin beyefendi, insanlarımız maalesef eğitimsiz, oysa batı dünyasında böyle mi?"</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;"><span> </span>Herkes ineceği yere kadar hararetle konuşmaya, tartışmaya devam etti…<br /><br /></span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgCcWbXu1CG0OTxjZEjlRdWBot6K-nj54eeXAq79_ry_iIeld3KZIFgDcizL8S14XhNH5F7k1TDObkIcvlH2k-tDXvwoOdLaLKQFVdalLyvrmoCR6gkRNRV49ks1G4Q5WaTiBFQnikWWQ/s636/Halk+otob%25C3%25BCs%25C3%25BCn%25C3%25BCn+seyir+defterinden.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-size: large;"><img border="0" data-original-height="483" data-original-width="636" height="304" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgCcWbXu1CG0OTxjZEjlRdWBot6K-nj54eeXAq79_ry_iIeld3KZIFgDcizL8S14XhNH5F7k1TDObkIcvlH2k-tDXvwoOdLaLKQFVdalLyvrmoCR6gkRNRV49ks1G4Q5WaTiBFQnikWWQ/w400-h304/Halk+otob%25C3%25BCs%25C3%25BCn%25C3%25BCn+seyir+defterinden.jpg" width="400" /></span></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-size: large;"><!--more--></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b style="text-align: left;"><span style="line-height: 34.24px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"> </span></span></b></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b style="text-align: left;"><span style="font-size: large; line-height: 34.24px;"><div>94. "Sınır"</div><div>“Orası orman vasfını kaybetmiş. İzin verin de yolu geçirip koya bakan oteli yapayım. Bölgeye de refah gelsin!”</div><div>“Yok öyle bir şey! Yasalar var. Daha ötesi değerlerim var!”</div><div>“Müdür Bey, benim değerlerim param, mülklerim, şirketim. Seninki ne?”</div><div>“Dürüstlüğüm…”</div><div>“500.000 TL işini görür mü?”</div><div>“Rüşvet mi teklif ediyorsun?”</div><div>“İmzanın rayiç bedelini”</div><div>“Odadan derhal çıkın!”</div><div>Adam makam masasına doğru eğilerek:</div><div>“1 milyon kutsal yeşile ve bir üst makama ne dersin?”</div><div> ………..</div><div>“Sanırım dürüstlüğümü erteleyebilirim”.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYB0G4a4YbHE3VKR_wEF8RkG7_IKC5EPLTJ8aJKvf22xHZ2cz9KQyc71WV8J690sg21HtV_xYwNOGRRyDEHMVDm4AE5ObmiiXSIreRDQ_z7Uo53T_PNXuvCkRsNs3j855QlspvgnUhhw/s623/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+94-1.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="464" data-original-width="623" height="296" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYB0G4a4YbHE3VKR_wEF8RkG7_IKC5EPLTJ8aJKvf22xHZ2cz9KQyc71WV8J690sg21HtV_xYwNOGRRyDEHMVDm4AE5ObmiiXSIreRDQ_z7Uo53T_PNXuvCkRsNs3j855QlspvgnUhhw/w400-h296/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+94-1.jpg" width="400" /></a></div><div><br /></div></span></b></div><span style="font-size: large;"><br /></span></div></div><span style="font-size: large;"><!--more--></span><div style="text-align: center;"><span style="font-size: large;"><br /></span></div>
<span style="font-size: large;"><b style="text-indent: -1cm;"></b>
</span><ul><b style="text-indent: -1cm;"><span style="font-size: large;">
</span></b></ul>
<span style="font-size: large;"><span style="font-weight: 700; text-indent: 0px;">95.</span><span style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"> </span><span style="font-weight: 700; text-indent: 0px;">"Gölgesizler Ülkesi"</span></span><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></div><div style="font-weight: 700; text-align: center; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">I</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Oğlum ceplerinde ne var? Çıkar ellerini!”</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Yüksek perdeli komutun ardından ellerini cebinden çıkardı. Annenin kahkahası ortalığı inletti. Minik avuçlar solucanlarla doluydu. </span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Yıllar onu çiçek, böcek konusunda uzmanlaştırdı. Dağcılık becerisiyle de yüksek tepeleri incelemeye yöneldi. </span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">O yaz gözüne kestirdiği dağın eteklerindeydi. Emektar atını köylüye bıraktı. Dağ çilekleriyle kaplı tepede, kekik kokularıyla bezenmiş dağ kokusunu içine çekti. Zirveye doğru tırmanışa geçti. Kayaların arasından, dar patikalardan yürüdü. Sırt çantasının ağırlığını hissettiğinde mola verdi. Birkaç saatlik bir tırmanışla da en yüksek noktaya ulaştı. Karanlık çökerken çadırına zor attı kendini. Deliksiz bir uykuya daldı.</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"> </span></div><div style="font-weight: 700; text-align: center; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">II</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Güneş doğarken uyandı. Öyle bir gerindi ki eski haline gelemeyeceğini sandı bir an. Bitki çayları, peksimet ve biraz peynirden oluşan kahvaltısını yaparak keşfe çıktı. Çiçekli bir diken dikkatini çekti uçurumun kenarında. Bu ilk kez keşfedilen bir çiçek olabilir miydi? Biraz tereddüt etti. Merakına yenildi. Uzanabildiği kadar uzandı. </span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">O sırada ayağının altından yerin kaydığını hissetti. Bir tünelden yuvarlanmaya başladı. Bu yolculuk ne kadar sürdü bilemedi. Gözlerini açtığında güneş tepede parlıyordu. Kolu bacağı yerli yerindeydi. Anlaşılan yumuşak bir iniş yapmıştı. Tünel toprak ve taşlarla kapanmıştı.</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></div><div style="font-weight: 700; text-align: center; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">III </span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Gökyüzünün ve yeryüzünün grinin tonlarına büründüğü bir vadideydi. Daha önce böyle bir yeri hiç görmemişti. Vadinin aşağılarındaki köy dikkatini çekti. Siyah kıyafetleriyle insanlar çıktı karşısına. Selam vermeye yeltendi. Onu işaret edip korkuyla kaçmaya başladılar. Arkalarından seslense de çoktan uzaklaşmışlardı. Bir süre daha yürüyüp köye iyice yaklaştı. Siyahlar içinde kalabalık bir grup onu gösteriyor bir yandan yere bakıyordu. Birden dondu kaldı!</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Bu insanların gölgeleri yoktu. Böylesi parlak bir güneş altında insanlar nasıl gölgesiz olabilirdi ki?</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></div><div style="font-weight: 700; text-align: center; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">IV</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Köy meydanına geldiğinde diğerlerinden daha büyük, kapısı oymalı, çatısı çalı çırpıyla kaplı bir kulübe gördü. Köy halkı çevresinde toplanmıştı. Sesleri, vadinin üstünden gelen uğultulu rüzgâra karışıyordu. Yün keçe karışımı beyaz şapkası, yeşil tonlarındaki yeleği, gömlek ve pantolonu, kırmızı fuları ve deri çizmesi başka bir dünyadan geldiğini gösteriyordu. </span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Kulübeye yaklaşınca siyah giysili, beline kadar sakallı, pelerinli ve sivri külahıyla yaşlı bir adam karşıladı onu. </span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Ben bu köyün başkanıyım. Sen dost musun düşman mısın ey yabancı?”</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Dost...”</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Silahın var mı?”</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Sadece küçük bir çakı, o kadar.”</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Başkan yabancıyı içeri davet etti. Yabancı vadiye nasıl geldiğini, yaşadığı şehri anlattı. Başkan hayretler içinde dinledi. O da bir sabah uyandıklarında gölgelerinin onları terk ettiğini anlattı. Renkli giysileri, orman, her şey aynı gün siyaha ve grinin tonlarına dönüvermiş. Yabancıdan yardım istedi.</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></div><div style="font-weight: 700; text-align: center; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">V</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Yabancı günlerce köy halkını gözlemledi. Yaşlılardan köy efsanelerini dinledi. Çocuklar korku içinde gölgesini izliyorlardı. </span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Haftalar sonra neler olup bittiğini anlamıştı. Bu insanlar kendilerini sevmediği gibi birbirlerini de sevmiyordu. </span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Aydınlığın içeride, karanlığı temsil eden gölgenin ise insanı yoldan çıkarmak için yanı başında ve peşinde olduğunu öğrenmişti. Köy halkı sevgisiz, saygısız, düşmanca tutumlar aldıkça gölgeleri de içlerine girerek onları ele geçirmişti. Her şey kararmıştı. Işık saçamıyorlardı etraflarına. Hırsızlık, kavga, yalan, cinayet had safhadaydı. Yaşlılar, kadınlar ve çocuklar eziliyor, taciz ediliyor, şiddete maruz kalıyorlardı.</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></div><div style="font-weight: 700; text-align: center; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">VI</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Yabancı, gölgelerine kavuşma yolunu bildiğini söyleyince başkan çok heyecanlandı. Köy halkını meydana topladı. Yabancı yüksek bir kayaya çıktı. Kalabalık onun uzun ve görkemli gölgesinin onlara ulaşamadığı mesafede duruyordu.</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Ey ahali, ey gölgesizler ülkesinin insanları!”</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Gölgenizi istiyor musunuz?”</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Eveet”</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Bugünden itibaren herkes yemeğini komşusuna verecek!”</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Bunu yapabilir misiniz?”</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Eveet” </span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Durun daha bitmedi…”</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Herkes her gün eşine ve çocuğuna onu sevdiğini söyleyecek, köyün tüm işlerini birlikte yapacak, bir başkasına yardım etmenin bir yolunu bulacak!”</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Bunları da yapabilir misiniz?”</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"> “Eveet” diye bağırdılar.</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Söylediklerimi yapanların gölgeleri geri gelecek!”</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></div><div style="font-weight: 700; text-align: center; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">VII</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Bazıları inanmamıştı. Köyün farklı sokaklarından “Gölgemi buldum!” diyen sevinç çığlıkları geldikçe diğerleri de söylenenleri yapmaya başladı. Zamanla herkesin gölgesi açığa çıktı. Giysilerle birlikte her şey renkleniverdi.</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Yabancı, küllerinden doğan, güzelliği yakalayan bu köyden ayrılma zamanının geldiğini söyleyerek başkandan izin istedi. Vadiden çıkış için bir yol bulacaktı. Köylülere: </span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Gölgenizi bir daha sakın kaybetmeyin!” diyerek veda etti.</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Ama çocuklar onu bırakmıyordu bir türlü. Kollarından çekiştiriyorlardı…</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></div><div style="font-weight: 700; text-align: center; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">VIII</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Kollarını çocuklardan kurtarmaya çalışırken gözlerini açtı. Bir çift mavi göz endişeyle ona bakıyordu. </span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Bayım iyi misiniz? Sizi biraz içme suyu için rahatsız ettik. O kadar derin bir uykudaydınız ki öldüğünüzü sandık!”</span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Çadırdan dışarı attı kendini. Bir grup dağcı çadırın çevresinde kamp kurmuştu. </span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Önce onların sonra kendinin gölgesine baktı…Oradaydılar. Kafası karışmıştı. </span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></div><div style="font-weight: 700; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;"><span style="font-family: inherit;">O akşam kamp ateşinin çevresinde gölgeler kayalarda titreşirken yolculuğunu anlatmaya, onları inandırmaya çalıştı saatlerce…</span><br /><br /></span></div><div class="separator" style="clear: both; font-weight: 700; text-align: center; text-indent: 0px;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgwvqhmLT40TdE9DvqF5OoMCN1cObt9XakYOolD5huo2Vby_ai3ZQS6VN8XiROQxjRTBkVAYuCZQpMeJO0ZOy4cGr27x9C4tC4BVF1TXW0J8tnfdc36dXEu0CxbIf6O5x6oAndeijf0vw/s627/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+95+G%25C3%25B6lgesizler+%25C3%259Clkesi.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-size: large;"><img border="0" data-original-height="475" data-original-width="627" height="303" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgwvqhmLT40TdE9DvqF5OoMCN1cObt9XakYOolD5huo2Vby_ai3ZQS6VN8XiROQxjRTBkVAYuCZQpMeJO0ZOy4cGr27x9C4tC4BVF1TXW0J8tnfdc36dXEu0CxbIf6O5x6oAndeijf0vw/w400-h303/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+95+G%25C3%25B6lgesizler+%25C3%259Clkesi.jpg" width="400" /></span></a></div><div class="separator" style="clear: both; font-weight: 700; text-align: center; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;"><br /></span></div><span><span style="font-size: large;"><!--more--></span></span><div class="separator" style="clear: both; font-weight: 700; text-align: left; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;"><span style="font-family: inherit;">96</span><span style="font-family: inherit;">. </span><span>”Yalan zamanı”</span></span><div><span style="font-size: large;"><div><br /></div><div>Prens gözleri kamaştıran taht odasına yavaş adımlarla girdi. Altın, zümrüt, yakutla kaplı tahtta oturan krala:</div><div>“Babacım cevabını veremediğim sorularım var!” </div><div>Kral gürledi:</div><div>“Bre oğul! Emrindeki saray büyücülerinin, falcıların, şifacıların, tarihçilerin veremediği bir cevabı benden mi istiyorsun?”</div><div>“Onlara sordum: ne zaman yalan söylemeliyim?” </div><div>“Onlar da ‘en etkili yalan büyük olandır. Onun zamanını da büyük insanlar bilir ve söyler dediler”.</div><div>“Onun için huzurunuza geldim.”</div><div>Haşmetli kral böbürlenerek:</div><div>“Bre oğul! Verdiğin kararlarda halkı inandırmak istediğinde söylersin. Ne kadar büyük olursa yalan o kadar inandırıcıdır. Gerçekleri çarpıtmada ve yalan söylemede ustalaştıkça tahtına göz dikenler azalır. Hükümranlığın yıllarca sürer. Bunu unutma!”</div><div>Prens başını salladı: </div><div>“Doğrular basit kalıyor ve acıtıyor süslü yalanların yanında. İnsanlar vaatlerin büyüsüne kapılıyorlar zavallı hallerinden kaçarak. Değil mi babacım?”</div><div>“Eveet. Önce yalancının kralı olmayı öğrenmelisin oğul!” </div><div>“Geçmişimizi de inceledim sarayın arşivinde. Tahtta en uzun kalan sen olmuşsun babacım…”</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiFqo_ecqtZgLoJ-rTn9VXsJlIqP3XOMA7ZuzMe-qK52mbFe-mQ2ak3fD6QdSRARu_ZrnGDoafRrVfXRoEZCJw-LmD0xjJsYHwga0vM2rY0D9mX7r652mFgXG1AIuq_aMhpj7cX6kz5tw/s774/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+%252896%2529+Yalan+Zaman%25C4%25B1.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="578" data-original-width="774" height="297" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiFqo_ecqtZgLoJ-rTn9VXsJlIqP3XOMA7ZuzMe-qK52mbFe-mQ2ak3fD6QdSRARu_ZrnGDoafRrVfXRoEZCJw-LmD0xjJsYHwga0vM2rY0D9mX7r652mFgXG1AIuq_aMhpj7cX6kz5tw/w400-h297/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+%252896%2529+Yalan+Zaman%25C4%25B1.jpg" width="400" /></a></div></span></div></div><div class="separator" style="clear: both; font-weight: 700; text-align: center; text-indent: 0px;"><span style="font-size: large;"><br /></span></div><div class="separator" style="clear: both; font-weight: 700; text-align: center; text-indent: 0px;"><span><!--more--></span><span style="font-size: large;"><div style="text-align: left;"><span><span style="font-family: inherit;">97</span><span style="font-family: inherit;"><span style="font-size: large;">.<span style="font-size: 28.08px;"> </span> </span></span></span><span style="font-size: large;">“Bağlanan Basiret”</span><br /><br /></div><div style="font-size: 28.08px; text-align: left;"><span style="font-size: large;"><div><span><div><div> Kapının zili çalınca, sekretere beklediği bir misafiri olduğunu söyledi. Girişteki boy aynasına şöyle bir göz attı. Kendine esaslı bir selam çaktı ve kapıyı açtı. </div><div>“Esin Hanım değil mi?”</div><div>“Evet benim…”</div><div>“Hoş geldiniz. Ben Taner. Buyurun lütfen!”</div><div> Toplantı salonuna geçtiler. 30 yaşlarında bu zarif kadından çok etkilenmişti. </div><div>“Sizi yazışmalarımızdan tanıyorum. Görüşmek bugüne nasip oldu.”</div><div> “Bu salgın sırasında uzun bir yola çıkmak da cesaret istiyor doğrusu.”</div><div>“Haklısınız…Tereddüt ettim ama işte buradayım.”</div><div>“Sizi, bir işkolik olarak anlıyorum. İstanbul ne alemde? Timur Bey nasıl?”</div><div>“Selamları var!”</div><div>“Dağıtım işi hiç aksamadı. Özellikle Çin’den gelen ürünleri zamanında teslim etmeyi bildiniz. Bu arada ne içersiniz? Çay, kahve…Ya da başka bir şey. Emredin getirteyim.”</div><div>“Sade kahve lütfen!”</div><div>“Bizim siparişlerimiz gümrükten çıkmış öyle mi?”</div><div>“Evet Taner Bey…”</div><div>“Çok sevindim. Müşterilerime söz vermiştim. Piyasa nasıl Esin Hanım?”</div><div>“Yavaş yavaş açılıyor…İnsanlar temkinli. İş hayatı durursa her şey biter!”</div><div>“Bölgemizde çok sıkıntılı günler yaşadık Esin Hanım, siz de anlayış gösterdiniz.”</div><div>“Tahsilatlar aksadı, ama idare edebildiğimiz kadar ettik Taner Bey!”</div><div>“Biz de öyle Esin Hanım!”</div><div>“Taner Bey, sizden bir ricam var. Çocukluk arkadaşım bugün evleniyor. Nikah töreninde ona altın bilezik takmak istiyordum. Ancak aldığım bileziği ve cüzdanımı İstanbul’da unuttum. Üzerimde birkaç yüz lirayla geldim. Talihsizlik işte… Nikah saati de Banka için ters. 10000 TL borç verir misiniz? Yarın size geri öderim.”</div><div>“Ne demek Esin Hanım…Lafı mı olur.”</div><div> Taner finans müdürünü aradı, kasadan 15000 TL istedi.”</div><div>“İhtiyacınız olabilir…”</div><div>“Çok incesiniz Taner Bey. Bir an önce gidip törene yetişeyim. Sonra gelir yeni siparişler için görüşürüz.”</div><div> Esin Hanım parayı alır ve izin isteyerek ofisten çıkar. Bir saat sonra ofisin kapısı çalınır. Sekreter açar.</div><div>“Merhaba ben Esin, İstanbul’dan…Taner Bey bekliyordu!”</div><div> Konuşmaları duyan Taner odasından çıkar. Şaşkındır…</div><div>“Nasıl olur, nasıl olur?” diye bozuk plak gibi takılıp kalmıştı. Başından aşağı kaynar sular dökülmüştü sanki…</div><div>Esin hanım ve sekreter neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.</div><div> Taner:</div><div>“Yahu kadın 10000 istedi ben üstüne üstlük 15000 verdim. Bu salaklığımı nasıl unutacağım?”</div><div> Sekreter (çekinerek): </div><div>“Basiretin bağlanması Taner Bey!”</div><div><br /></div></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimcLzooRE9eKwXpuKMaTX_QZDgPdHY7Tm_7n45ndZ5o91tdsAv-szIzb5xfTLc-SMqfoGd3qHh0tzxh-u69dRK2doDb2dfEqGTZ6fmrejV0rQ6QcdmFLsnN-MgUKX0JGY_08hDwXDrkw/s1344/Basiretin+Ba%25C4%259Flanmas%25C4%25B1.JPG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="897" data-original-width="1344" height="268" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimcLzooRE9eKwXpuKMaTX_QZDgPdHY7Tm_7n45ndZ5o91tdsAv-szIzb5xfTLc-SMqfoGd3qHh0tzxh-u69dRK2doDb2dfEqGTZ6fmrejV0rQ6QcdmFLsnN-MgUKX0JGY_08hDwXDrkw/w400-h268/Basiretin+Ba%25C4%259Flanmas%25C4%25B1.JPG" width="400" /></a></div></span></div></span></div></span></div></div><span><br /><!--more--></span><span><br /></span>
</div><div style="text-align: left;"><span><br /></span></div><div style="text-align: left;"><div style="font-size: 28.08px; font-weight: 700;"><span><span style="font-family: inherit; font-size: large;">98</span><span style="font-family: inherit;"><span style="font-size: large;">. </span></span></span><span style="font-size: large;">“Yıldızlar Söyledi”</span><br /><span style="font-size: x-large;"><br /></span></div><div style="font-size: 28.08px; font-weight: 700;"><span style="font-size: large;">“Oturabilir miyim?”</span></div><div style="font-weight: 700;"><span style="font-size: large;"><span><div>“Elbette, buyurun!”</div><div>“Merhaba ben Aylin.”</div><div>“Memnun oldum. Ben de Yeşim. ”</div><div>Hınca hınç dolu kafeteryada ilk karşılaşmaları böyle oldu.</div><div>Okuldan derslerden söz ederek sohbetleri derinleşti. O günün unutulmaz anlarından biri de Aylin’in Yeşim’le yıllardır tanışıyormuşçasına söyledikleriydi:</div><div>“En çok başınla ilgili sorunlar yaşıyorsun değil mi? Hareketli ve önde giden birisin ve enerji gerektiren sporlarla uğraşıyorsun! Açık sözlü olduğunu da eklemeliyim.”</div><div>Yeşim şaşırmıştı.</div><div>“Aylin daha yeni tanıştık bunları nasıl biliyorsun?” </div><div>“Bir şey daha söyleyeyim. Koç burcundasın değil mi?” </div><div>“Yok artık! Nerede ve ne zaman doğduğumu da söyle bari oldu olacak!”</div><div>“Astrolojiye meraklıyım. Burçlar ilgi alanımda. Sihirli kürem falan da yok!”</div><div>Yeşim nazikçe:</div><div>“Bu biraz rahatsız edici açıkçası…Sosyal medyadaki fal köşeleri dışında bilgim yok!”</div><div>“Düşündüğün gibi değil. O işin magazin tarafı…Arka planda yüzyılların birikimi var!”</div><div>“Bilim olmadığını düşünüyorum Aylin!”</div><div>“Astronomi gelişmeden önce krallar, sultanlar Astroloji ’den yararlanıyorlardı ama!”</div><div>“Bana aylara göre doğanlardaki özelliklerin istatistik sonucu gibi geldi. Yılların birikimi dediğin o olsa gerek. Gelecekle ilgili tespitlere de hiç katılmıyorum. Neyse bu konuda seninle tartışmayacağım.”</div><div>İki arkadaş okul bittikten sonra da hafta sonları bir araya gelmeye devam ettiler. Her ikisi de iş bulma konusunda şanslıydı.</div><div>Aylin yıldız haritası dediği saat ekranına benzer bir tablo üzerindeki hesaplamalar sonrası Yeşim’e çok şey söyledi. Ailedeki, yakın çevredeki insanları da analiz ediyor tahminlerde bulunuyordu. Yeşim de arkadaşını kırmamak için doğrudan karşı çıkmıyordu.</div><div>İki arkadaş bir araya her gelişinde burç muhabbeti de başlıyordu. Yeşim bir gün dayanamayıp Aylin’e sordu:</div><div>“Aylincim! Yanlış anlama ama bu konu senin için bir takıntıya dönüşmüş olmasın! Yatıyor kalkıyor burçlar diyorsun!”</div><div>“Bir Koç olarak açık sözlülüğünü bildiğim için alınganlık yapmayacağım! Ancak insanları tanıma konusunda yararını göreceğime inanıyorum. Sen de öğrensen iyi olur.”</div><div>Yeşim konuyu değiştirdi. “Biliyor musun bir üst pozisyona terfi ettim.”</div><div>“Harika haber! Senin patronun Oğlak burcunda. Onlar biraz sıkı oluyor. Disiplini seviyorlar. Dikkat et!”</div><div>“Alemsin valla!”</div><div>Aylin bir gün Yeşim’e evleneceği erkekten bahsetti. Astrolojik tüm hesaplamalara göre en uygun kişiydi onun için…</div><div>“Ehhh artık diyecek bir şeyim yok. Bu önemli bir karar. Başka faktörleri de göz önüne alsaydın bari Aylincim.”</div><div>“Astrolojinin hesaplarına güveniyorum. Bu benim doktora programım.”</div><div>“Dilerim her şey umduğun gibi olur.”</div><div>Aylin evlendi. Maden mühendisi olan eşiyle başka bir şehre taşındı. Orayı da astrolojiye göre gözden geçirmeyi ihmal etmedi. İnternetten yazışmaya, telefonla görüşmeye devam ettiler.</div><div>Bir gün Aylin gene bir sürpriz yapıp hamile olduğunu söyledi. </div><div>“Eminim çocuklara hamile kalacağın zamanı da astrolojiye göre belirlemişsindir!”</div><div>“Elbette Yeşimcim…” diyerek bir kahkaha fırlattı…</div><div>Aylin hesapladığı gün ve saatte doktorları bile bekletip doğum yaptı. Hem de ikiz bebekleri oldu…</div><div>Bu arada Yeşim’de evlenmiş ve bir kız annesi olmuştu.</div><div>Hayatın akışı bu ya! eskisi kadar görüşemez oldu iki arkadaş.</div><div>Aradan çok uzun yıllar geçti. İki arkadaş arasına şunlar bunlar girdi. Koptular birbirlerinden…</div><div>Bir gün Yeşim’in telefonu çaldı. Arayan Aylin’di. Ağlamaklı bir sesle:</div><div>“Nedense senden başka kimseyi bulamadım arayacak. Kopukluk için söyleyecek sözüm yok. Sana da bir şey diyemiyorum.”</div><div>“Haklısın Aylin. Mazeret yok! Bir telefonu bile ihmal ettik koşturmacada geçen yıllarda.”</div><div>“Üzgün olduğunu anlıyorum. Hayrola ne oldu?”</div><div>“Sinan’la ayrıldık. Üstüne üstlük çocuklar da evi terk etti. Benimle görüşmüyorlar. Yapayalnız kaldım!”</div><div>Yeşim aklından Astroloji, yıldız haritası falan diye hatırlatmayı geçirdi. Vazgeçti. Zaten olan olmuştu. </div><div>Onu telefonda saatlerce dinledi… Sinan şöyle yaptı, çocuklar böyle yaptı, kayınvalide şunu dedi, kayınpeder bunu dedi… Aylin konuştu, anlattı nefes bile almadan…</div><div>Burçlarla ilgili tek söz bile etmedi…</div><div><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiySn_v9DT5yiZqBOFWtzagGoTEdm5kVdznXPtrqp7aW6vERpoyIVnfkQ_p9Hb0OFc6_RVAdxmH8UdJGBAQW4lTM1DWjzpdRuQxz17UedWUlqdxwdguMfsENh9UXvyl2rrkkFtcbg8oxw/s512/M%25C4%25B0KRO+%25C3%2596YK%25C3%259C+98+YILDIZLAR+S%25C3%2596YLED%25C4%25B0.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="422" data-original-width="512" height="330" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiySn_v9DT5yiZqBOFWtzagGoTEdm5kVdznXPtrqp7aW6vERpoyIVnfkQ_p9Hb0OFc6_RVAdxmH8UdJGBAQW4lTM1DWjzpdRuQxz17UedWUlqdxwdguMfsENh9UXvyl2rrkkFtcbg8oxw/w400-h330/M%25C4%25B0KRO+%25C3%2596YK%25C3%259C+98+YILDIZLAR+S%25C3%2596YLED%25C4%25B0.png" width="400" /></a></div><span><!--more--></span><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div style="font-size: 28.08px; text-align: left;"><span><span style="font-family: inherit; font-size: large;">99</span><span style="font-family: inherit;"><span style="font-size: large;">. </span></span></span><span style="font-size: large;">“Mutasyon”</span><br /><span><br /><div><span style="font-size: large;"><span> </span>Genel Müdürün kapısını hafifçe tıklattı…</span></div><div><span style="font-size: large;">“İçeri gelin!” sesiyle birlikte odaya girdi.</span></div><div><span style="font-size: large;">“Günaydın Fırat Bey”</span></div><div><span style="font-size: large;">“ Günaydın Demet…Geç otur, rahatına bak!”</span></div><div><span style="font-size: large;"><span> </span>Masanın sol tarafında kolayca göz teması kuracağı büyük koltuğa ilişti. Yumuşacık koltuğun içine gömüldüğünü sandı bir an…</span></div><div><span style="font-size: large;">“Seni neden çağırdığımı merak ettiğini biliyorum. Hemen konuya gireyim.”</span></div><div><span style="font-size: large;"><span> </span>Demet iyice meraklandı. Doğrulmaya çalıştı ama koltuk onu geri çekti.</span></div><div><span style="font-size: large;">“Bugün birlikte çalışmamızın ikinci yıl doldu. Öncelikle adanmışlığınla şirketimize yaptığın katkılar için sana teşekkür ederim. Yönetim Kurulu üyelerinin de benim de güvenimizi kazandın. İyi bir takım oyuncusu oldun. Performansını istikrarlı biçimde artırdın.”</span></div><div><span style="font-size: large;">“Elimden geleni yapıyorum Fırat Bey. Sizin liderliğiniz şevkle çalışıyor olmamın en büyük nedeni.”</span></div><div><span style="font-size: large;">“Böyle düşündüğüne sevindim. Ayrıca mütevazı olma Demet! Biz kimin ne yaptığını dikkatlice izliyor ve takdir ediyoruz.”</span></div><div><span style="font-size: large;">“Şimdi asıl konuya gelelim. Bugünden itibaren seni Akdeniz Bölgesi Satış Koordinatörlüğü pozisyonuna atıyorum. Tebrik ederim!”</span></div><div><span style="font-size: large;"><span> </span>Demet sevinçten uçacaktı. Ağzından “teşekkür ederim” sözleri yuvarlanarak çıktı…</span></div><div><span style="font-size: large;"><span> </span>Bu konuşmanın ardından yıllar geçmiş gibiydi. Oysa sadece birkaç ay geçmiş, salgın çıkınca evden çalışmaya başlamıştı. </span></div><div><span style="font-size: large;">Sabah erken kalkıyor, duşunu alıyor, kahvaltıdan sonra hafif makyaj yaparak saat tam 9.00’da salondaki masasına, bilgisayarının başına geçiyordu. Şirkette ikinci yılını doldurduğu gün Fırat beyin “Güvenilirlik, artan performans, takım oyunculuğu” sözlerini hatırladı. Şimdi her şey bambaşka bir seyir izliyordu.</span></div><div><span style="font-size: large;"><span> </span>Fırat Bey gece gündüz demeden ondan ara rapor istiyor, ekran başında olmaya zorluyor, sürekli toplantılar yapıyor, performansını sorguluyor, uyarılarda bulunuyordu. Yemek molası için bile fırsat bulamıyordu. <br /><span> </span>Asıl canını sıkan da tehditkâr ses tonu, amirane tutumuydu. Fırat Bey gitmiş başka biri gelmişti. Ofisinde çalıştığı süreden çok fazlasını evde yapıyordu. Anne ve babasının desteği olmasa ne yapardı…Evli ve çocuklu olup da evden çalışanların vay haline diye düşündü…</span></div><div><span style="font-size: large;"><span> </span>Tüm olumlu ilişkiler salgın öncesindeki dünyada kalmış gibiydi. Bir yanda ev dışında siyasi otoritenin düşündürücü kararlarıyla kısıtlanan yaşam ve yasaklar, öte yanda evde Genel Müdürün baskıları altında George Orwell’in “Büyük Birader Sizi İzliyor” kitabının sayfaları arasında hissediyordu kendini. </span></div><div><span style="font-size: large;"> <span> </span>Mutasyona uğrayan yalnızca Coronavirus değildi…Liderlik ve güvenin de mutasyonu söz konusuydu. Bu iki kavramı yeniden tanımlayarak çekingen, kuşku verici, distopik bir dünyada var olmayı ve başarılı olmayı öğrenmek zorundaydı. </span></div><div style="font-size: xx-large;"><br /></div></span></div><div class="separator" style="clear: both; font-size: 28.08px;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZbY-fPjg81nnWxXeTHIY_zLcJQ0tasjzJoTXBma0XwMoILWmTXMXrWpKafP1VNH8Fd1zRiTbwOz-5kYSysk-c5M5AYF1nxY8OnHee03lp9qukLqoMqJMEml-V0gFvyTaoZFwH5K6ymg/s637/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+99+Liderlik+ve+G%25C3%25BCvende+Mutasyon.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="470" data-original-width="637" height="294" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZbY-fPjg81nnWxXeTHIY_zLcJQ0tasjzJoTXBma0XwMoILWmTXMXrWpKafP1VNH8Fd1zRiTbwOz-5kYSysk-c5M5AYF1nxY8OnHee03lp9qukLqoMqJMEml-V0gFvyTaoZFwH5K6ymg/w400-h294/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+99+Liderlik+ve+G%25C3%25BCvende+Mutasyon.jpg" width="400" /></a></div><div><br /></div></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><span><!--more--></span></span></span><div class="separator" style="clear: both; font-size: 28.08px; text-align: left;"><span style="font-size: large;"><span style="font-size: 28.08px;"><span style="font-family: inherit;"><span style="font-size: large;">100. </span></span></span><span style="font-size: large;">“Dar Alanda Kısa Pas”<br /></span><br style="font-size: 28.08px;" /><span style="font-size: 28.08px;"><div><span> </span><span style="font-size: large;">Koridorun sonundaki odasında sırtını duvara yasladı. Yatağın baş kısmına dayadığı bastonu aldı. Yüksek sesle:</span></div><div><span style="font-size: large;">“Hadi bakalım 90’lık yaşlı kurt dışarıda Azrail kol geziyor, düş yola!”</span></div><div><span style="font-size: large;"><span> </span>Adımlarını saymaya başladı.”35” dediğinde salonun penceresine kadar gelmişti. Oracıktaki koltuğa oturdu bir süre. Akşama doğru kızı ve damadı gelmeden bu yürüyüşü tamamlaması gerekiyordu. Kızına söz vermişti. Koltukta otururken duvardaki tablo dikkatini çekti. Eşinin yıllar önce aldıklarından biriydi. Resimde bir parkın bankında oturan bastonuna dayalı yaşlı adam dikkatini çekti. Seyrek de olsa parkın yürüyen, koşan insanları vardı. Sisli puslu bir havada ne arıyordu orada bi başına? Gözlüğünü düzeltip resme iyice yaklaştı. Biraz daha geride kendi gibi bastonuna dayalı bankta oturan bir kadının siluetini gördü. Daha önce onu fark etmemişti. İşte “Yalnızlık “diye söylendi. Eşinin o yıllarda neden böyle bir resme para verdiğini düşündü. Büyük ihtimalle bi başına kalmanın ne anlama geleceğini düşünmüştü. O gitmiş kendisi parktaki yaşlı adam olmuştu.</span></div><div><span style="font-size: large;"><span> </span>Tekrar adımlamaya başladı. Koridordan sağa dönüp mutfağa kadar gitti. Balkon kapısına dayandı.”45” adım olmuştu. </span></div><div><span style="font-size: large;"><span> </span>Bu sefer de fırının yanında asılı tabloya göz attı. Paris gezisi sırasında sokak ressamlarından aldıkları Kırmızı Değirmen (Moulin Rouge) suluboya tablosuydu. İyice yaklaştı. Yağmurlu bir günde herkes şemsiyesini açmış koşar adım gidiyorlardı. Bir evsiz dikkatini çekti. Sırılsıklam olmuş duruyordu orada. Nasıl da fark etmemişti daha önce. “Gariban her yerde gariban” diye düşündü.</span></div><div><span style="font-size: large;"><span> </span>Mutfaktan çıkıp dip odaya geçti. “58” adımdaydı. Yaklaşık 30 metre yürümüştü. Bunu 15 kere tekrarlamayı hedefledi. Böylece 450 metre yürüyerek kızına verdiği sözü tutacaktı. </span></div><div><span style="font-size: large;"><span> </span>Dış kapının girişindeki fotoğraf aklına geldi. Bi de ona bakmak istedi. Doktorun talimatına uyarak bir bardak suyu bitirdi. Girişe kadar gidip fotoğrafın önünde durdu. Bu arada adımlarını saymayı unutmuştu. Gerisin geriye gidip fotoğrafın önüne geldi. Gülümseyerek 22 adım daha ekledi. 80 adım olmuştu. </span></div><div><span style="font-size: large;"><span> </span>Siyah beyaz fotoğraf deniz kenarında kordon boyunda çekilmişti. Deniz hatlarının yolcu vapuru dalgalı denizde geçiyordu oradan. Balıkçılar kısmetini arıyordu sıra sıra. İnsanlar banklarda oturmuş seyrediyorlardı. Bazıları güvercinlere ve martılara yem veriyorlardı. Ekmek kavgasını kazananlar martılardı…Güvercinler geride kırıntılarla yetiniyorlardı. “Güçlü ve hızlı olan hep kazanır” diye söylendi.</span></div><div><span style="font-size: large;"><span> </span>Yorulduğunu anladı. Salondaki babadan kalma koltuğa doğru yürüdü. Adımlarını saymayı unutmadı. “90” adım… Kendini koltuğa bıraktı…Kumandayla televizyonu açtı. İktidar temsilcisi parlak ekonomiden, 65 yaş üstüne uygulanan yasaklardan söz ediyordu… Bir “yuh!” çekip gözlerini kapattı. Parkta, Paris’te, kordon boyunda gezintiye çıktı eşiyle…</span></div><div><span style="font-size: large;"><span> </span>Akşama doğru kapının zili çaldı. Kızı babası biraz hareket etsin diye genelde zile basıyor babasının açmasını istiyordu. O gün açan olmadı. İçeri telaşla girdiler. Baba koltukta uyuyordu. Baston yere düşmüştü. Sağ elinde 90 yazılı bir kâğıt vardı. Hafifçe omuzuna dokundu.</span></div><div><span style="font-size: large;">“Babacım iyi misin?”</span></div><div><span style="font-size: large;">………</span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifkPdqC6urtYZGxTKB1hOS8xfqp91t_GDBN96Sd5xEJf0mZTO5ijR0TZewzufOLJAplTwu5UYCJxk7bS8T1yY2z6gMPwT-qfzl1mSDwtH3eTHCXqgCfmP0ULSm6U9sZHWEjkNPvQDBiw/s618/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+100+Dar+Alanda+K%25C4%25B1sa+Pas.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="463" data-original-width="618" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifkPdqC6urtYZGxTKB1hOS8xfqp91t_GDBN96Sd5xEJf0mZTO5ijR0TZewzufOLJAplTwu5UYCJxk7bS8T1yY2z6gMPwT-qfzl1mSDwtH3eTHCXqgCfmP0ULSm6U9sZHWEjkNPvQDBiw/w400-h300/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+100+Dar+Alanda+K%25C4%25B1sa+Pas.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><span><span style="font-family: inherit;"><span style="font-size: large;">101. </span></span></span><span style="font-size: large;">“Mesaj”<br /></span><div><br /></div><div><span> </span><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Toplantı salonuna geldiğinde katılımcılar çoktan yerlerini almış onu bekliyordu. Sıcak bir “günaydın” sonrası elinde olmayan gecikme için özür diledi. Erken saatlerde yolu kapatan bir trafik kazasının günün kalanını da kapatmasına izin vermeyeceğini söyledi. </span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Birkaç dakika içinde bilgisayar projektör ve ekran hazırdı.<br /><br /></span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Arkadaşlar bugün ele alacağımız konuya geçmeden önce sizden bir şey rica edeceğim.”</span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Herkes önündeki kâğıda bir fil resmi çizebilir mi? Bunun için 5 dakikanız var!” <br /><span> </span>Gruptan çeşitli itiraz sesleri geldi:</span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Resim becerim yok, hiç fil çizmedim, yapamam ki” gibi sözler mırıldanıyorlardı.<br /><br /></span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span> </span>Eğitmen :<br /><span style="font-family: inherit;">“Küçük yeğeniniz, sizden bir fil çizmenizi isteseydi, yapamam mı derdiniz? </span></span><span><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Hayvanat bahçesinde, en azından TV belgesellerinde görmüşsünüzdür. Hafızanızı yoklayıp kâğıda geçirebilirsiniz!”</span></span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><br /></span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span style="font-family: inherit;"><span> </span>Süre dolunca eğitmen çizilen resimleri diğerlerine göstermelerini söyledi. Sınıfı bir kahkaha fırtınası kapladı. Fareye, eşeğe benzetenler çoğunluktaydı. Çok az kişi hortumuyla file benzeyen resim çizmişti.</span><br /><br /></span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Arkadaşlar çizimler için teşekkür ederim. Şimdi bir video izleyelim. Daha sonra bu uygulamayı değerlendiririz.”</span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span> </span>Video 4 yaşındaki fil Suda’nın Tayland’daki Chiang Mai, kampındaki gösterisiyle ilgiliydi. Suda hortumunu kullanarak tuttuğu fırçayla kendi resmini çizip ismini yazıyordu. Ortaya mükemmel bir fil resmi çıkmıştı.Katılımcılar videoyu hayretler içinde ağzı açık, sessizce izledi.</span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span> </span>Eğitmen salonu süzdü. </span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Eminim söyleyecek bir şeyleriniz vardır!”</span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span> </span>Birkaç kişi ardı ardına söz aldı.</span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Fil kadar aklımız yokmuş!”</span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Hocam bize kötü yerden vurdunuz!”</span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Kendimi geri zekalı gibi hissettim”</span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span> </span>Eğitmen hayal kırıklığı içindeki grubu sabırla dinledi. Arkadaşlar kendinizi kötü hissetmeniz için bu videoyu göstermedim.</span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;"> Bir fil eğitmeninin sabrını, eninde sonunda öğrenmenin mümkün olduğunu, bunun herkes için geçerli olduğunu anlatmak istemiştim. <br /> Şimdi bu olayın gerçek mesajı için bir kez daha düşünmenizi rica ediyorum.</span><br /><br /><div style="text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifvcEwJXR50Ct09tRHjJMcMy8p1iFi0Glj4fGMTN2ASIBMVSaPUZNujt_80ks1EExMfLUkrKlyorvMO7iTtNcxnM1K6VrxShLnYMSU_-aCv5swc9RWh57Xg5gPWaO9X0ck9QrlQKoRMg/s716/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+101+Mesaj+%25282%2529.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="532" data-original-width="716" height="296" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifvcEwJXR50Ct09tRHjJMcMy8p1iFi0Glj4fGMTN2ASIBMVSaPUZNujt_80ks1EExMfLUkrKlyorvMO7iTtNcxnM1K6VrxShLnYMSU_-aCv5swc9RWh57Xg5gPWaO9X0ck9QrlQKoRMg/w400-h296/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+101+Mesaj+%25282%2529.jpg" width="400" /></a></div><div><br /></div></div></div></div><span><!--more--></span></span></span><div><span style="font-size: large;"><span style="font-size: 28.08px;"><span><span style="font-family: inherit;"><span style="font-size: large;">102. </span></span></span><span><span style="font-size: large;">“Sohbet”</span><br /><br /><p class="MsoListParagraph" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 36.75pt; text-indent: -18.75pt; vertical-align: middle;"><span style="font-size: 16px; font-stretch: normal; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; line-height: normal;"><span face="Tahoma, sans-serif"> </span></span><span style="font-family: "Times New Roman"; font-size: 7pt; font-stretch: normal; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; font-weight: normal; line-height: normal;"> <span> <span> <span> </span><span> </span><span> </span> </span> </span></span><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>Ayakları onu gecenin sisiyle gecekondu bacalarından çıkan dumanın birleşerek ortalığı kör ettiği parka getirmişti. Ağır kokudan nefes bile almakta zorlanıyordu. <span> </span><span> </span>Park lambasının loş ışığına doğru ilerledi. Hemen oracıkta eskimiş, sağı solu dökük bankı gördü. Yalnızlığını giderecek bir oturanı olsun diye bekliyordu sanki. Kimsecikler yoktu etrafta. Derin bir sessizlik sinmişti. <br />Yorgun ve bitkindi. Giysileri ona ait değilmiş gibi oradan buradan sarkıyordu. <br /><span> </span>Şöyle bir durdu bankın önünde. Bir reveransla selamladı onu.</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>“Merhaba bank kardeş! Sen de mi bir çift laf edecek birini bekliyordun?”</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b><span> </span>Bankın sağlam yerini seçerek oturdu. Kollarını iki yana açıp geriye yaslandı. Birkaç çatırdama sesi gelse de aldırmadı.</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>“Benim kimsem yok. Babadan kalma bir göz odada dişimin kovuğuna yetmeyen bir emekli maaşıyla yaşıyorum. Buna yaşamak denirse… Ya o maaş da olmasaydı diye düşününce de kendime kes sesini diyor sağ elimle yanağıma bir şaplak atıyorum!”</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>“Eee anlat bakalım. Senden ne haber. Gecenin bu vaktine kadar kimler geldi geçti?”</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>“Ne yapıyon oğlum…Bakırköy yolcusu musun nesin?"</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b><span> </span>Uzaktan havlama sesleri geldi. Ona başkaları da katıldı. Bir süre devam etti bu koro…</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b><span> </span>Ortalık yeniden sessizliğe büründü.</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>Tebeşir yutmuş gibi bir ses:</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>“Merhaba Yolcu! Hoş geldin!”</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b><span> </span>Adam yerinden fırladı şaşkınlık içinde. Sağına soluna, bankın altına, arkasına baktı. Kimsecikler yoktu.</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>“Bir bu eksikti. Sağlam kalan bir kafam vardı. O da gitti sanırım…”</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>“Korkma! Benim ben. Üzerinde oturduğun Bank”</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b><span> </span>Adam bir süre gözlerini kapattı. Ne oluyor diye düşündü. İçinden "Sakin ol oğlum ! İlacını da aldın."</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b><span> </span>Bank söylendi: “İşte bu nedenle oturanlarla konuşacak cesaretim olmuyor. Kimse benimle sohbet etmiyor!”</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>Şaşkınlığı geçince Bank'a seslendi:</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>“İznin olursa yeniden oturabilir miyim? Malum çok sık rastlanan bir sohbet değil!”</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>“Ben üzerine oturulması için varım. Bunu kabullendim ve bu hizmetimden memnuniyet duyarım.”</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b><span> </span>Adam ağzı açık bu sözleri dinledi.</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>“Peki o zaman bana neler anlatacaksın?”</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>“Bugün işler kesattı.”</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>“Ne demek bu şimdi?”</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>“Yani bugün oturanlar canımdan bezdirdi beni."</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>" Eşini salgında kaybetmiş biri ağladı durdu. İki genç tahtalarıma futbol takımlarının adını kazıdı. Biraz canımı yaktı bu. Sonra bir çift geldi. Kadın boşanmak istiyordu. Adam bıçağı çıkardı kadının çenesine dayadı: “ya benimsin ya toprağın “dedi.”</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>“Vay canına! Bugüne kadar neler duymuşsundur kim bilir? Ben de komşu evdeki ailenin kavgalarından bıktım. Karı koca yetmiyor evdeki beş çocuk mola vermeksizin dalaşıyor birbirleriyle. Eve girmek istemiyor canım!”</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>“Sözünü böldüm. Asıl haberler sende…”</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b> <span> </span>Bank devam etti:</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>“Yaşlılar çok dertliydi. Salgından muzdariptiler. Çoluk çocukla görüşememekten. Toplum içinde kısıtlanarak görünmez duruma düşmekten yakınıyorlardı.”</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>"Aralarından ayrılan arkadaşlarından bahsedip geçmişi anıyorlardı”</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>“Peki bu tahtalarından ne istediler de bazılarını kırmışlar?”</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>“Patronuna kızmış bir işçi ve ev sahibinin kira artırımına isyan etmiş bir memur öfkesini benden çıkardı.”</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>“Zavallılar. Onları anlıyorum. Öfkelerini karşı tarafa gösteremeyince ya çöp tenekesini tekmeliyor ya da acısını başkasından çıkarıyorlar. Bu sefer sana denk gelmiş!”</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>“Bak ası haberi vereyim. Bugün bir kadın ve bir erkek park çıkışındaki kuyumcuyu soyma planları yaptılar.”</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>“Deme yaaa! Karakola haber vereyim.”</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>“Çocuk olma…Ne diyeceksin onlara? Parktaki Bank mı söyledi diyeceksin? Seni gönderecekleri yeri biliyorsun zaten…Hahahaha…”</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>"Hey sen!"</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b><span> </span>Birden mahallenin bekçileri beliriverdi.</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>“Bir mahalleli sizin hararetli, hararetli konuştuğunuzu duymuş. Sahi kiminle konuşuyorsun?"</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b><span> </span>Öteki bekçi:</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 35.45pt;"><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><b>"Burada bir güvenlik sorunu var galiba! Şimdi anons edip seni karakola aldıracağım. Bu gece nezarette dinlenir kendine gelirsin."</b><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 27pt;"><span style="font-size: large;"><b><span style="font-family: inherit;"> “Ama bekçi beyler…Bir dakika…Ben sadece…” diyebildi.</span></b><span face="Tahoma, sans-serif"><o:p></o:p></span></span></p></span></span></span><div><br /></div><div style="text-align: center;"><span> <div class="separator" style="clear: both;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiG4Ge4R8dUegAbzourizVT5KAVKkiWgRAF748leaAk1W_6ApWgdcg7QR2XbrU8Khvx9eunOU7xElc6uLYMxcGJgcktvBnrtAKAY1kzsuep4_Gmpak5sWBbLzedTgCMmZXk92u1QNo8kQ/s655/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+%2528102%2529+Sohbet.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="583" data-original-width="655" height="284" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiG4Ge4R8dUegAbzourizVT5KAVKkiWgRAF748leaAk1W_6ApWgdcg7QR2XbrU8Khvx9eunOU7xElc6uLYMxcGJgcktvBnrtAKAY1kzsuep4_Gmpak5sWBbLzedTgCMmZXk92u1QNo8kQ/w320-h284/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+%2528102%2529+Sohbet.jpg" width="320" /></a></div></span></div><div><div style="text-align: center;"><span><!--more--></span><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><span style="font-size: 28.08px;"><span style="font-family: inherit;"><span style="font-size: large;">103. </span></span></span><span style="font-size: 28.08px;"><span style="font-size: large;">“ÇEMBER”</span><br /><br /><p class="MsoListParagraph" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0cm 36.75pt; text-indent: -18.75pt; vertical-align: middle;"><span style="font-size: 16px; font-stretch: normal; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; line-height: normal;"><span face="Tahoma, sans-serif"> </span></span><span style="font-family: "Times New Roman"; font-size: 7pt; font-stretch: normal; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; font-weight: normal; line-height: normal;"> <span> <span> <span> </span><span> </span><span> </span> </span> </span></span></p></span><div style="font-size: 28.08px;"><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;"> </span><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Eve kapandığım ilk günü hatırlayamıyorum. Aslında hatırlamak da istemiyorum. Eşimi kaybettiğimden beri de yalnızım. Anne ve baba tarafından akrabalar da kalmadı. O<span style="font-family: inherit;">nların çocukları, çocukların çocukları derken koptu bağlar. </span></span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span> </span>Bir zamanlar bayramlarda, seyranlarda yılda birkaç kez bir araya gelip de sıkı fıkı olurduk akrabalarla, yakın arkadaşlarla. Sonra iş peşinde koşarken görüşmek aklımıza gelmezdi. Ev otel, iş her şeydi. Karşılaşınca da “aaa saçların dökülmüş, kilo almışsın, bu beyazlar da ne?” derdik. Sonra da: <span style="font-family: inherit;">“ Uncudan geçerken bulaştı” deyip de kıkır kıkır gülerdik. Bunlar uzun süre görüşmemenin dramatik itirafıydı aslında. Yoğunluk bahane, yalnızlık şahaneydi işte! </span></span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span> </span>İş arkadaşlarımla nasıldık diye düşünüyorum…Bazen iş çıkışı takılırdık, türkü bar, pastane falan! Hafta sonları mangal muhabbeti. Birkaç duble aslan sütü. Hey gidi günler hey! Meğer ne güzel günlermiş… Kıymetini bilemedik.<br /><span> </span>Her şey değişti. Çoğu insan diğerleriyle ve doğayla bir kopuşun içine girdiğinin farkına bile varamadı.</span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span> </span>Evlendim de ne oldu. Çocuk yapmaya vaktimiz bile olmadı. </span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Sonra yıllar anlamadan su gibi aktı gitti. Emeklilik geldi çattı. Keyfini süremeden dağ gibi adam birkaç haftada eridi gitti. Asıl yalnızlık öyle başladı. Evde yaşamayı o günden sonra öğrendim. </span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span> </span>Benim dünyamda ne mi var? Sağlık ocağı, yakında mahalle bakkalı, süt, meyve, sebze satan haftada bir uğrayan köylü, saçlarım çıldırtacak kadar uzayınca hatırım için eve gelen emekli kuaför. Bir de arada sırada içinden geçtiğim küçük park. Ağaçları o kadar güzel ki her birine bir isim taktım. Onlar her mevsim bir başka oluyor. Her birinde saksağan yuvaları var. Saksağanlar da yaşayacak başka bir yer bilmiyorlar sanırım…</span></div><div><span style="font-size: large;"><span style="font-family: inherit;"> </span><span style="font-family: inherit;">Belediye iyi bakıyor bu parka. Yaşıtlarımı görüyorum. Bankta otururken birkaç laf atıyorlar. Onlara kulak misafiri oluyorum. Çocukların, torunların, gelinin, damadın ziyaretlerine gelmediğinden yakınıyorlar. Onların çemberleri benimkinden de küçük. Bezgin yaşlılığı hatırlatıyorlar diye kaçıveriyorum oradan. </span></span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span> </span>Kocamdan kalan aylık ve emeklilik gelirim olmasa ne yapardım bilemiyorum. Dön gel 1840 adımlık bir çember oldu dünyam. Eski komşular da yok artık. Çoğu göçtü gitti öbür tarafa ya da atadan kalma köylerine. Varlıklı olanlar yazlıklarına çekildi. Oradan buradan gelmiş komşular kuşattı etrafımı. Seni görünce konuşmamak için yön değiştiren kuşku dolu insanlar…Komşu sayılmazlar!</span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span> </span>Bu yalnızlaşmanın üstüne bir de salgın belası sardı dünyayı. Kapandı insanlar evlerine. Benim için çok fazla değişen bir şey olmadı. Mecbur olanlar kelle koltukta gitti işlerine…<br /><span> </span>Ne kadardır böyle? Bıraktım düşünmeyi. Kitaplarımla yaşıyorum. Ara sıra bir şeyler karaladığım bir defterim var. Üretkenliğimi hissettiriyor bana. El yazısını kullandıkça daha çok seviyorum. Çiçeklerim evladım gibiler. Onlarla sık sık sohbet ederim. Öyle bir coşarlar ki görmelisin! Oldum olası TV izlemem. Tüplü televizyon bana bakar durur. Bir düğmesine bassam da çalışsam diye bekler garibim. Oda oracıkta yaşlandı kaldı. Radyo dinlerim. Kaset çalarım, pikabım var. Eşimden kalan kaset ve plak koleksiyonu çok büyük. Dinlemeye ömür yetmez…</span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">İşte evladım benim çemberim böyle…</span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Belediyeden gelen genç adam:</span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">"Teyzecim eski güzel günlere döndük. Salgın geçeli yıllar oldu. Ben de o günleri filmlerden, kitaplardan, büyüklerimizden öğreniyorum. İnanılacak gibi değil! </span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Ama siz neden o bahsettiğiniz çemberden dışarı çıkmıyorsunuz? Dışarıda yepyeni bir hayat var. İzin verirseniz sizi bir gün alıp göl kenarına götürmek isterim. Yaşıtlarınızla bir araya gelebileceğiniz etkinlikler düzenliyoruz. Sinemalar, tiyatrolar, konserler, sahiller, doğa sizi bekliyor. Gezin, tozun, sağlığınız da yerinde görünüyor. Öyle değil mi?"</span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Çok şükür kendimi götürüp getiriyorum evladım. Seni bana kim gönderdiyse ona de ki: </span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Çizdiği çember onun dünyasıymış. Dışına çıkacak ne isteği ne de cesareti varmış.”</span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Sen ıhlamurunu iç dünyana geri dön! Dediğin dünya benim gençliğimdeki gibiyse, onu gözün gibi koru. Arkadaşlıklarını , dostluklarını besle ki büyüsün. Bakarsın umursamazlık ve talan yeniden boy gösterir, işte o zaman gün gelir bir çember de senin oluverir.” </span></div></div><div style="font-size: 28.08px;"><br /></div><div style="font-size: 28.08px; text-align: center;"><span> <div class="separator" style="clear: both;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiB0L409dbGqUdCSe7IT4W8-HOeetHvRhqMMXKsCX28FtHwqQIAJvhrXoG0iYr4-94hbBce3-Ed1ogRZ3pOb_Qv7SZ93dw-0uFGFDZrivaK9KSAX68HG1xAYtSSTobCxYxJvn5Cf4mQQw/s787/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+%2528103%2529+%25C3%2587ember+4.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="556" data-original-width="787" height="283" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiB0L409dbGqUdCSe7IT4W8-HOeetHvRhqMMXKsCX28FtHwqQIAJvhrXoG0iYr4-94hbBce3-Ed1ogRZ3pOb_Qv7SZ93dw-0uFGFDZrivaK9KSAX68HG1xAYtSSTobCxYxJvn5Cf4mQQw/w400-h283/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+%2528103%2529+%25C3%2587ember+4.jpg" width="400" /></a></div><div><br /></div></span></div></div></div></div></div></div><span style="font-size: 28.08px;"><!--more--></span><div class="separator" style="clear: both; font-size: 28.08px; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><span style="font-size: 28.08px;"><span style="font-family: inherit;"><span style="font-size: large;">104. </span></span></span><span style="font-size: 28.08px;"><span style="font-size: large;">“OBLAMOYVARİ”<br /></span></span><br style="font-size: 28.08px;" /><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Doğmamak için direndi de direndi.</span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Burası rahat oraya gelmem!” diyordu sanki. Kasabanın doktoru her şey normal görünmesine rağmen bu durumu anlayamadı. Sonunda bir operasyonla bebek dünyaya adımını attı. Poposuna yediği şaplağa rağmen sesi çıkmadı. Gerekli müdahaleler yapıldı. Nihayet sağlık ocağının duvarlarında öyle bir ciyaklama sesi duyuldu ki daha önce böylesi olmamıştı. Herkes derin bir nefes aldı.</span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">“Müjde bir oğlunuz oldu” </span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Bir ebe olarak sayamayacağı kadar bebeğin doğumuna şahit olmuştu. Bu sefer başkaydı ama…</span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Tüm sıkıntılı saatleri unutmuş kendinden bir parçayı kollarında tutuyordu. Onu özenle göğsüne yasladı. Derin bir nefes aldı. Keşke çığ kazasında ölen eşi, anne ve babası bugünleri de görebilseydi. Gözünden inciler döküldü birer birer. Yalnızlık duygusunu hemen üzerinden attı, bebeğine sarıldı. Artık hayata tutunmasına destek olacak güçlü bir amacı vardı. </span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Adını Oblamoy koydu. Komşular o da nasıl bir ad diye sordu. Meğer savaş gazisi büyük büyük babasının adıymış. İlk fırsatta babasından kalan çiftlik arazisinin yarısını satarak çalışmasa da yaşayacağı bir servet sahibi oldu. Diğer yarısını da çiftçilere kiralayarak düzenli bir gelir elde etmeye başladı. Ama gene de ebeliğe devam etti.</span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Oblamoy annesinin her anını gözetlediği bir dünyada buldu kendini. Bir dediği iki edilmedi. Annesi köylerdeki her doğuma onu da taşıdı. Oblamoy çığlıklar, inlemeler ve bebek ağlamaları arasında büyüdü. Önceleri her sese şu veya bu biçimde tepki verirken artık kanıksamıştı. Mışıl mışıl uyuyordu.</span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Annesi Oblamoy’u okula sürükleyerek götürdü yıllarca. Derslerde çok başarılı olmasına rağmen diğer çocuklarla kaynaşmıyor, ders zili çaldığında tuvalet dışında yerinden kıpırdamıyordu. Grup oyunlarına hiç katılmadı. Annesi öğretmenlere ısrar etmemelerini rica etti. </span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;"> Oblamoy eve gelince odasına çekiliyor, yatağına uzanıyor, tavana bakarak hayal ettiği insanlar, yaratıklarla hikayeler oluşturuyor onlarla konuşuyordu. Şehirler kuruyor, savaşlar kazanıyordu. Sonra da sızmış gibi uykuya dalıyordu. Kitap okumaya bayılıyordu. Tüm klasikleri bitirmişti. Evde kitapları koyacak yer kalmamıştı. Annesi onu böyle kabul etmişti. İleride herkes gibi o da bir iş sahibi olacak diye hayal ediyordu.</span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Yatak, mutfak, banyo, tuvalet, köyün hemen girişindeki okul arasında yıllar geçti. </span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Annesinin yoğun baskısıyla diğer kasabadaki muhasebecilik okuluna gitti. Okulu bitirdiği gün annesi derin bir nefes almıştı. Komşunun kasabadaki ofisinde çalışmaya başladı. Buna çalışmak denirse… Köy ve kasaba arası otobüsle 20 dakikaydı. Oblamoy’un her gün işe gidip gelmesi o kadar zoruna gidiyordu ki bunu her fırsatta ifade ediyordu. Patronu da annesinin hatırına katlanıyordu. </span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Oblamoy parlak bir fikri olduğunu söyledi patronuna. Evden çalışırsa daha verimli olacakmış! Bunu nasıl sürdüreceğini ince ince anlattı. Patronun yardımcısı tüm evrakı otobüse verecek o da evin önünden geçerken alacaktı. Hatır için patronu buna da razı oldu.</span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Oblamoy her sabah duş alıyor, takım elbisesini giyiyor, düzenli kahvaltısını yapıyordu. Neredeyse tüm zamanını odasında geçirmeye, parlak fikirler üretip yazmaya devam etti. Patronuyla da paylaşıyordu bu fikirlerini ara sıra. Zaman su gibiydi… </span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">O yıl ülkeye öyle bir salgın musallat oldu ki ölen ölene. Anne de patronu da bu çaresiz hastalıktan kaydı gitti. Oblamoy muhasebe işini bıraktı. Miras kalan servet ve çiftlik kirasıyla geçim sorunu yaşamadı. Çiftlik kahyasının karısını yardımcı olarak tuttu. Kadın ara sıra eve geliyor temizlik, yemek, çamaşır işlerini yapıyordu. Oblamoy ona aklına gelen parlak fikirleri anlatıyor, iş kuruyor, ihracat yapıyordu. Elbette lafta!</span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Oblamoy için hayat yatağa sığmıştı. Hem de fazlasıyla! Günlük kullandığı her şeyi yatağın çevresine yerleştirmişti. Atıştırmalıklar, meyveler, kitaplar, proje dosyaları, yatak tepsisi, lambalı radyo, havlu, kalem kutusu, dosya kağıtları daha neler neler…Odanın temizlenmesinde en çok zorlanan kahyanın karısıydı. Oblamoy ona dokunma, buna dokunma, şöyle yap burayı temizle diye öfkeli davranıyordu. Sonra da bu sert davranışından ötürü özür diliyordu… Kadın buna alışmıştı hiç umursamıyor işini yapıyordu.</span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Oblamoy odasının penceresinden nadir olarak dışarıya bakardı. Tesadüf ya bir ara başını çıkarıp da etrafa bakacağı tuttu. Pencereden gördüğü komşu kızına o anda aşık oluverdi. Yaşı 45 olsa da içindeki kıpırtılar onu heyecanlandırıyordu. Komşu kızıyla pencereden konuşmaya başlaması aylar aldı. Başladıktan sonra da hayallerini kıza anlattı da anlattı. Komşu kızı bu entelektüel adama karşı duygularından bir türlü emin olamıyordu. Nereye vardı bu Oblamoy tarzı flört dersiniz. Sıfır elde var sıfır. Komşu kızı onu tembellerin kralı ilan edip bir daha konuşmadı. Oblamoy aylarca yaşadığı depresyondan çıkamadı…</span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Yıllar yılları kovaladı…</span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Kâhyanın karısı bir gün eve geldiğinde onu yatakta ebedi uykusuna dalmış olarak buldu. İşe gidecekmiş gibi takım elbiselerini giymişti. Sağında solunda çok sayıda kâğıt vardı. El yazılarıyla, çizimlerle, hiçbir zaman gerçekleşmeyen projelerle doluydu.</span></div><div><span style="font-family: inherit; font-size: large;">Bir ömür Oblamoyvari böyle geçip gitmişti.</span><br /><br /><br /></div><div class="separator" style="clear: both; font-size: 28.08px; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjftoYA1289284OYv50PBFHugZCzDzMtdRV5tyrHs4hdRRpuudy_-8vgeiLq5mtmnxqEDUre7Scxngja249O7rBRTmm1TMFqJkYoMsP-SuVO8Sse_xYxbvMZpHgRpSL1u9i9qQtS0FaSw/s708/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+%2528104%2529+Oblamoy+Vari+%25284%2529.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="460" data-original-width="708" height="260" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjftoYA1289284OYv50PBFHugZCzDzMtdRV5tyrHs4hdRRpuudy_-8vgeiLq5mtmnxqEDUre7Scxngja249O7rBRTmm1TMFqJkYoMsP-SuVO8Sse_xYxbvMZpHgRpSL1u9i9qQtS0FaSw/w400-h260/Mikro+%25C3%2596yk%25C3%25BC+%2528104%2529+Oblamoy+Vari+%25284%2529.jpg" width="400" /></a></div></div></div></div>
Soner Selçukluhttp://www.blogger.com/profile/04033328572873451525noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18351429705718239.post-40781663589667609682018-01-26T09:11:00.002-08:002018-09-17T10:30:13.612-07:00Çamaşır makinesi ve “Rodeo güreşi”<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="color: #0d0d0d; font-family: "tahoma" , sans-serif; mso-style-textfill-fill-alpha: 100.0%; mso-style-textfill-fill-color: #0D0D0D; mso-style-textfill-fill-colortransforms: "lumm=95000 lumo=5000"; mso-style-textfill-fill-themecolor: text1; mso-themecolor: text1; mso-themetint: 242;">Derin
öğrenme, Makineden Makineye Veri Aktarımı, Büyük Veri, Nesnelerin İnterneti, Robotlar,
Yapay Zekâ, Hücresel Taşıma Sistemleri, </span><span style="color: #0d0d0d; font-family: "arial" , sans-serif; mso-style-textfill-fill-alpha: 100.0%; mso-style-textfill-fill-color: #0D0D0D; mso-style-textfill-fill-colortransforms: "lumm=95000 lumo=5000"; mso-style-textfill-fill-themecolor: text1; mso-themecolor: text1; mso-themetint: 242;">Otonom
Etkileşim ve Sanallaştırma, Siber Fiziksel Sistemler, Giyilebilir teknoloji,
Akıllı Binalar gündemin konuları…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="color: #0d0d0d; font-family: "arial" , sans-serif; mso-style-textfill-fill-alpha: 100.0%; mso-style-textfill-fill-color: #0D0D0D; mso-style-textfill-fill-colortransforms: "lumm=95000 lumo=5000"; mso-style-textfill-fill-themecolor: text1; mso-themecolor: text1; mso-themetint: 242;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="color: #0d0d0d; font-family: "tahoma" , sans-serif; mso-style-textfill-fill-alpha: 100.0%; mso-style-textfill-fill-color: #0D0D0D; mso-style-textfill-fill-colortransforms: "lumm=95000 lumo=5000"; mso-style-textfill-fill-themecolor: text1; mso-themecolor: text1; mso-themetint: 242;">4. Endüstri
devrimini yaşadığımız şu günlerde gün geçmiyor ki hayatımızı kolaylaştıracak
yeni bir ürün piyasaya sürülmesin…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="color: #0d0d0d; font-family: "tahoma" , sans-serif; mso-style-textfill-fill-alpha: 100.0%; mso-style-textfill-fill-color: #0D0D0D; mso-style-textfill-fill-colortransforms: "lumm=95000 lumo=5000"; mso-style-textfill-fill-themecolor: text1; mso-themecolor: text1; mso-themetint: 242;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="color: #0d0d0d; font-family: "tahoma" , sans-serif; mso-style-textfill-fill-alpha: 100.0%; mso-style-textfill-fill-color: #0D0D0D; mso-style-textfill-fill-colortransforms: "lumm=95000 lumo=5000"; mso-style-textfill-fill-themecolor: text1; mso-themecolor: text1; mso-themetint: 242;">Kısa bir
süre önce evdeki son teknoloji ürünü çamaşır makinesindeki arıza giderilirken 23
yaşındaki teknik servis görevlisinin sorduğu soru beni yıllar öncesine götürüverdi…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="color: #0d0d0d; font-family: "arial" , sans-serif; mso-style-textfill-fill-alpha: 100.0%; mso-style-textfill-fill-color: #0D0D0D; mso-style-textfill-fill-colortransforms: "lumm=95000 lumo=5000"; mso-style-textfill-fill-themecolor: text1; mso-themecolor: text1; mso-themetint: 242;">“Sizler bizim
yaşımızdayken nasıl bir ürün kullanıyordunuz?”<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="color: #0d0d0d; font-family: "arial" , sans-serif; mso-style-textfill-fill-alpha: 100.0%; mso-style-textfill-fill-color: #0D0D0D; mso-style-textfill-fill-colortransforms: "lumm=95000 lumo=5000"; mso-style-textfill-fill-themecolor: text1; mso-themecolor: text1; mso-themetint: 242;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="color: #0d0d0d; font-family: "arial" , sans-serif; mso-style-textfill-fill-alpha: 100.0%; mso-style-textfill-fill-color: #0D0D0D; mso-style-textfill-fill-colortransforms: "lumm=95000 lumo=5000"; mso-style-textfill-fill-themecolor: text1; mso-themecolor: text1; mso-themetint: 242;">Bu
soruyu ben de babama sormuştum. O da çamaşır makinesinin olmadığından daha
sonra da Arçelik Merdaneli makinenin yaşamlarına girişinden söz etmişti. O makineyi
evliliğimizin ilk yıllarında biz de kullanmıştık. Ancak gelişmiş olanıydı…Buna rağmen hafta sonları çamaşır günü diye bir zaman ayırmıştık. Çok can sıkıcıydı…<o:p></o:p></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkY_1AcqfdLxW2F3bV7P4NUq2g3F5_wf2Fdi2cef5noVLbFKyPf5joKlwVPvbUqWqIRo7CMVmivUrhyphenhyphenW6PLRBthvLVdAsc70cxtqTTGFDrJzM2tnfLoCNtcWhRtPe7megtCVOSPoqzLw/s1600/Ar%25C3%25A7elik+Merdaneli.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="570" data-original-width="353" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkY_1AcqfdLxW2F3bV7P4NUq2g3F5_wf2Fdi2cef5noVLbFKyPf5joKlwVPvbUqWqIRo7CMVmivUrhyphenhyphenW6PLRBthvLVdAsc70cxtqTTGFDrJzM2tnfLoCNtcWhRtPe7megtCVOSPoqzLw/s320/Ar%25C3%25A7elik+Merdaneli.png" width="198" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="color: #0d0d0d; font-family: "arial" , sans-serif; mso-style-textfill-fill-alpha: 100.0%; mso-style-textfill-fill-color: #0D0D0D; mso-style-textfill-fill-colortransforms: "lumm=95000 lumo=5000"; mso-style-textfill-fill-themecolor: text1; mso-themecolor: text1; mso-themetint: 242;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="color: #0d0d0d; font-family: "arial" , sans-serif; mso-style-textfill-fill-alpha: 100.0%; mso-style-textfill-fill-color: #0D0D0D; mso-style-textfill-fill-colortransforms: "lumm=95000 lumo=5000"; mso-style-textfill-fill-themecolor: text1; mso-themecolor: text1; mso-themetint: 242;">Yeni
çıkan bir ürünü kullanma merakımdan olsa gerek o sıralar gazetedeki reklamını
görünce merdaneliden kurtulmanın zamanının geldiğini anlamıştım.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="color: #0d0d0d; font-family: "arial" , sans-serif; mso-style-textfill-fill-alpha: 100.0%; mso-style-textfill-fill-color: #0D0D0D; mso-style-textfill-fill-colortransforms: "lumm=95000 lumo=5000"; mso-style-textfill-fill-themecolor: text1; mso-themecolor: text1; mso-themetint: 242;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="color: #0d0d0d; font-family: "tahoma" , sans-serif; mso-style-textfill-fill-alpha: 100.0%; mso-style-textfill-fill-color: #0D0D0D; mso-style-textfill-fill-colortransforms: "lumm=95000 lumo=5000"; mso-style-textfill-fill-themecolor: text1; mso-themecolor: text1; mso-themetint: 242;">Tam
otomatik çamaşır makinesi (TOÇ) piyasaya çıkmıştı (1982). Bir gün sürpriz yaptım eve çamaşır makinesini aldım. Ancak eşim
makineyi görünce, bütçeyi yeni düzelttiğimiz bir dönemde bu tür harcamalar için
biraz daha beklememiz gerektiğini söyledi. Ben de “Eve çamaşır yıkayan bir kişi
istihdam ettiğimizi varsay!” dedim. “Çamaşır
için bir yılda kullandığımız zamandan tasarruf edince neler yapardın?” diye
sordum. Kolayca ikna olmuştu.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="color: #0d0d0d; font-family: "tahoma" , sans-serif; mso-style-textfill-fill-alpha: 100.0%; mso-style-textfill-fill-color: #0D0D0D; mso-style-textfill-fill-colortransforms: "lumm=95000 lumo=5000"; mso-style-textfill-fill-themecolor: text1; mso-themecolor: text1; mso-themetint: 242;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="color: #0d0d0d; font-family: "tahoma" , sans-serif; mso-style-textfill-fill-alpha: 100.0%; mso-style-textfill-fill-color: #0D0D0D; mso-style-textfill-fill-colortransforms: "lumm=95000 lumo=5000"; mso-style-textfill-fill-themecolor: text1; mso-themecolor: text1; mso-themetint: 242;">Makineyi
banyoda yeni tesisat yaptırarak yerleştirdik. Aynı gün çamaşırla doldurup
çalıştırdık. Keyfimize diyecek yoktu. Bu durumdan yararlanarak bebeği arabasına
koyarak ailecek dışarı çıkıp dolaşalım dedik. Çevrede yarım saat dolaştıktan
sonra eve döndük. Kapıyı açarken
içeriden garip sesler geliyordu. Telaşla içeri girdik. Bir de ne
görelim. Bizim TOÇ banyodan dışarı çıkmış koridorda zıplayıp duruyordu.
Hortumla bağlı olmasa evin içinde gezmeye çıktığını söyleyebilirdim. Elektriği
hemen keserek makineyi durdurduk. Yanlış bir şey yaptığımızı düşünüp servisi
aradık. Onlar da makinenin bulunduğu zeminin eğimli olabileceğini, bu nedenle
de ayaklarının dengesini gözden geçirmemizi önerdiler. Bir başka neden de
çamaşırın miktarı olabileceğini söylediler. İlk yıkamayı makinenin üzerinde
titreme ve zıplama halinde oturarak tamamladım. Rodeo kovboyları gibiydim.
Sinirden gülme krizine yakalanmıştık.<o:p></o:p></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2Zk9J02jK1yFd-9VZLunyKGSIltr0ErIgXTAPocgSiKo9AGxhQ7YkIONgMmXJfRgxFSdYOdCIjWSwyiS1otIUB7EJcACJGlX-nQTkgw_OwlG1hwJesYjmVGUr6klFebIENTO5b63uzg/s1600/TO%25C3%2587+2.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="462" data-original-width="399" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2Zk9J02jK1yFd-9VZLunyKGSIltr0ErIgXTAPocgSiKo9AGxhQ7YkIONgMmXJfRgxFSdYOdCIjWSwyiS1otIUB7EJcACJGlX-nQTkgw_OwlG1hwJesYjmVGUr6klFebIENTO5b63uzg/s320/TO%25C3%2587+2.png" width="276" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="color: #0d0d0d; font-family: "tahoma" , sans-serif; mso-style-textfill-fill-alpha: 100.0%; mso-style-textfill-fill-color: #0D0D0D; mso-style-textfill-fill-colortransforms: "lumm=95000 lumo=5000"; mso-style-textfill-fill-themecolor: text1; mso-themecolor: text1; mso-themetint: 242;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="color: #0d0d0d; font-family: "tahoma" , sans-serif; mso-style-textfill-fill-alpha: 100.0%; mso-style-textfill-fill-color: #0D0D0D; mso-style-textfill-fill-colortransforms: "lumm=95000 lumo=5000"; mso-style-textfill-fill-themecolor: text1; mso-themecolor: text1; mso-themetint: 242;">Ertesi
gün hırdavatçıdan bir su terazisi satın aldım. Makinenin yerini ince hesaplarla
yeniden ayarladım. Sokak satıcılarının soğan, patates satarken kullandıkları
çengelli el tartıları vardır. Satıcı üst halkadan parmağına takar, alt
kısmındaki çengelle de sattığı ürünü torbasıyla asar. Kenarda hareket eden
minik bir ibre de kilogramı gösterir. Sadece çamaşırı tartmak için o aletten
bir tane aldım. Henüz yıkanmamış çamaşırların ağırlığını makine kullanım
kılavuzuna göre hesaplayarak içine doldurduk. Gereken bütün adımları mükemmel
olarak uyguladık. Makineyi çalıştırdık. Her şey yolunda gidiyordu. Ancak ne
olduysa makine çamaşırı sıkma aşamasında yüksek devirle çalışmaya başlayınca
oldu. Makine kudurmuş gibi sağa sola zıplıyordu. Asabımız bozulmuştu. Tam
otomatik makine bizi tam olarak esir almıştı. Servisi çağırdık. Yapılacak bir
şey olmadığını söylediler. Başka yerlerde böyle bir durumla karşılaşmamışlar.
Değiştirecek bir makine arızası da yok dediler.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="color: #0d0d0d; font-family: "tahoma" , sans-serif; mso-style-textfill-fill-alpha: 100.0%; mso-style-textfill-fill-color: #0D0D0D; mso-style-textfill-fill-colortransforms: "lumm=95000 lumo=5000"; mso-style-textfill-fill-themecolor: text1; mso-themecolor: text1; mso-themetint: 242;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="color: #0d0d0d; font-family: "tahoma" , sans-serif; mso-style-textfill-fill-alpha: 100.0%; mso-style-textfill-fill-color: #0D0D0D; mso-style-textfill-fill-colortransforms: "lumm=95000 lumo=5000"; mso-style-textfill-fill-themecolor: text1; mso-themecolor: text1; mso-themetint: 242;">Makine
için özel bir tabla yaptırmamızı önerdiler. Baktık olacak gibi değil sorunu biz
çözelim dedik. Makineyi özel bir kuşakla duvara bağladık. Alet bana mısın
demedi uğraşa uğraşa kuşağı duvardan söktü. Rahatlık hayalleri kurarak yola
çıkmamızın önümüze çıkardığı sorun bir kabusa dönüşmüştü. Bazı korku
filmlerinde kötü ruhun içine girmesiyle canlanan makineler olur ya, bizim
makine için de neredeyse aklımızdan böyle şeyler geçiyordu..<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="color: #0d0d0d; font-family: "tahoma" , sans-serif; mso-style-textfill-fill-alpha: 100.0%; mso-style-textfill-fill-color: #0D0D0D; mso-style-textfill-fill-colortransforms: "lumm=95000 lumo=5000"; mso-style-textfill-fill-themecolor: text1; mso-themecolor: text1; mso-themetint: 242;">Ancak o
inatçıysa biz de inatçıydık. Bir tesisatçı getirdik. Durumu anlattık. Usta, bir
tabla yapıp onu zemine sabitleme önerisinde bulundu. Dediğini de yaptı,
makineyi de içine oturttuk. Artık
kıpırdayamıyordu. Tam otomatik bir makinenin ne olduğunu yeni anlamıştık. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="color: #0d0d0d; font-family: "tahoma" , sans-serif; mso-style-textfill-fill-alpha: 100.0%; mso-style-textfill-fill-color: #0D0D0D; mso-style-textfill-fill-colortransforms: "lumm=95000 lumo=5000"; mso-style-textfill-fill-themecolor: text1; mso-themecolor: text1; mso-themetint: 242;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<span style="color: #0d0d0d; font-family: "tahoma" , sans-serif; mso-style-textfill-fill-alpha: 100.0%; mso-style-textfill-fill-color: #0D0D0D; mso-style-textfill-fill-colortransforms: "lumm=95000 lumo=5000"; mso-style-textfill-fill-themecolor: text1; mso-themecolor: text1; mso-themetint: 242;">Üç yıl
sonra fabrikanın motorla şase arasına titreşimi emen amortisör koymayı akıl ettiğini
öğrendik. Sarsıntı önlenmişti. Amortisör eklenmesi sonrası makineden tam verim aldık. Ancak makineyle
yaptığımız rodeo güreşini asla unutamadık.<o:p></o:p></span><br />
<span style="color: #0d0d0d; font-family: "tahoma" , sans-serif; mso-style-textfill-fill-alpha: 100.0%; mso-style-textfill-fill-color: #0D0D0D; mso-style-textfill-fill-colortransforms: "lumm=95000 lumo=5000"; mso-style-textfill-fill-themecolor: text1; mso-themecolor: text1; mso-themetint: 242;"><span style="color: #333333; font-family: sans-serif , "arial" , "verdana" , "trebuchet ms"; font-size: 13px;">S. Soner Selçuklu</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<br /></div>
Soner Selçukluhttp://www.blogger.com/profile/04033328572873451525noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18351429705718239.post-26170029609632508862018-01-11T03:08:00.000-08:002018-09-06T06:02:21.307-07:00Hedefi kaybetmenin dayanılmaz ağırlığı<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXMCoYFh0y4RfBp2IRy3O450p9f0h1IGrpXRS-hLKoP068y-ovmELliD1SHr4PRFJyWBr9CFBW2pDuq1Y9zuXOrONWz-zU1jypMenGtAs1hKnLpqYnnStDDXJKVMSXPXjuymVhPsS87g/s1600/HEDEF%25C4%25B0++KAYBETMEN%25C4%25B0N+DAYANILMAZ+A%25C4%259EIRLI%25C4%259EI.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="225" data-original-width="400" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXMCoYFh0y4RfBp2IRy3O450p9f0h1IGrpXRS-hLKoP068y-ovmELliD1SHr4PRFJyWBr9CFBW2pDuq1Y9zuXOrONWz-zU1jypMenGtAs1hKnLpqYnnStDDXJKVMSXPXjuymVhPsS87g/s320/HEDEF%25C4%25B0++KAYBETMEN%25C4%25B0N+DAYANILMAZ+A%25C4%259EIRLI%25C4%259EI.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">Ankara’nın bir zamanların otoriter müdürü (Deli Veli diye bilinirdi) Veli Soysaldı ile </span><span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">ünlü
olan Atatürk lisesinden 1972-1973 döneminde mezun oldum. Sırada hayatıma yön
verecek adımları atmamı sağlayacak üniversite sınavı vardı…</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">O yıllarda
dershanelerde üniversiteye hazırlık kursları diye bir şey yoktu. Yakın zamana
kadar olduğu gibi öğrenciler dershanelere ikinci okul gibi devam etmiyorlardı. Bunun
yerine bazı arkadaşlarımla test tekniğini öğreten kurslardan birine iki hafta için
katılmıştık. “Test nasıl çözülür, bilemediğinde cevaplar arasında eleme yaparak
nasıl daha isabetli olursun vb.” konularda teknikler anlatılıyordu.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">Size sınava
hazırlandığım çalışma odamı tarif edeyim… Oturduğumuz apartmanın ikinci katında
penceresi arka bahçeye bakan odam yatak, kitaplık, çalışma masası ve
sandalyeden oluşan klasik bir düzene sahipti.
Duvarları Pink Floyd, Queen, Iron Maiden, Duran Duran, Led Zepplin, T-Rex, Osibisa, Creedence Clearwater Revival,
Doors, The Beatles posterleriyle doluydu. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">Masamda
oturduğumda tam karşıma gelen duvarda ise önceki yıllarda üniversitelerin taban
puanları ve üniversite fotoğrafları asılıydı. Hacettepe Tıp, Ankara Tıp,
Cerrahpaşa Tıp; İTÜ ve ODTÜ Makine, Elektrik-Elektronik bölümlerinin
puanlarının da altı çiziliydi. Gözüm hep oradaydı…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">Kitaplığımda o
dönem için en iyi sayılan test kitapları yer alıyordu. Sürekli test kitabı
satın almış ve eş dosttan ödünç toplamıştım.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">Lise son
sınıfın ilk döneminden itibaren test çözmeye ve süreye bağlı olarak çözülen
test sayılarını kaydetmeye başladım. Okul dışındaki zamanımın çoğunu test
çözmeye ayırıyordum. Sıkılıp masadan kalkmayı düşündüğüm her an karşımda duran
tablodaki altı çizili puanlar gözüme takılıyor, biraz pencereden bakıyor,
dışarı çıkıp yarım saat yürüdükten sonra tekrar masama dönüyordum.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">O dönemde
Hukuk, Tıp, Mühendislikte de Makine, Elektrik-Elektronik popüler bölümlerdi.
Hayalimdeki tüm üniversitelerin fotoğrafları önümde duruyordu. Bunlarla
yetinmeyip her birini dolaşmış, sınıflarına girmiş ve kafeteryalarında çay
içmiştim... Kendimi oralarda hayal ediyordum.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">Öncelikle Hacettepe
veya Ankara Tıp fakültelerini kazanmak ve ileride de beyin cerrahı olmak
istiyordum. Ancak bir yanım da ODTÜ veya İTÜ Makine ve Elektrik-Elektronik
Bölümlerine beni çekiyordu. Bunun nedeni Amatör Radyoculuk merakımdı.
Ortaokulda başlamıştı, dirençler, transistörler, kondansatörler, diyotlarla
haşır neşirdim. 1968 yılında amplifikatör
devresinin, bobin ve muayyen frekans katının bizzat montajını yaptığım halen çalışır durumda bir
radyom var.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">ODTÜ’nün o
tarihlerde ayrı sınavı vardı. Bu sınavda o kadar heyecanlandım ki elim ayağım birbirine
dolaştı. Çok iyi hazırlanmama rağmen kontrolümü kaybettim. Ne yazık ki Makine
ve Elektrik-Elektronik Bölümlerini kazanamadım…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">Sıra ÜSS
(Üniversite Seçme Sınavı) Genel sınava gelmişti. Hırsla hazırlanmaya devam
ettim… Annem içeriden ses seda çıkmadığı için merak ederek odama giriyor, ”yeter
oğlum” diyerek beni dinlenmem için masadan kaldırmaya çalışıyordu. Elbette
dinlenmenin ve bir an için kafayı boşaltmanın önemini biliyordum. Gelin görün
ki yorgunluk nedir hissetmiyordum. Tabloda altı çizili puanlar önümde dans
ediyor, zihnimde bir yanım Hacettepe, Ankara Tıp Fakültelerinin koridorlarında
geziyor, dersleri dinliyor, diğer yanım makine, Elektrik-Elektronik
Laboratuvarlarında çalışıyordu.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">O yıllarda
üniversitelere ön kayıt sitemiyle başvuruluyor, taban puan ona göre oluşuyor,
gece yarısına doğru da 23.00 Radyo haberlerinde puanlar açıklanıyordu. Önceki
yıllarda bu maratonu başkalarında görmüştüm. Puanlar açıklanır açıklanmaz
adaylar o şehir senin bu şehir benim, o fakülte bu fakülte koşturmacayla ön
kayıt yaptırıyorlardı… Aynı şeyler beni de bekliyordu.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">Sayısız test
çözmüş kendimi sürekli aşmıştım. Sınav günü geldi çattı; artık hazırdım…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">Bu sefer
heyecan diye bir şey yaşamadım. Annem okunmuş pirinç tanelerini ısrarla
yutturmuştı. Kırmamak için de kabul etmiştim. Ne de olsa büyüklerimizin bazı
inançları var… <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">Son derece dikkatli
olarak soruları çözdüm, sırayla kontrol ettim. Zamanı çok etkili ve verimli
kullandım. Hesaplarıma göre önceki Hacettepe Tıp puanından (424 Fen Puanı) 30
fazlasıyla 454 Puan alacaktım. Geçmiş yıllara dönüp baktığımda kapanış puanları
sonraki yıllar için de referans olmuş. Sevinç içinde eve döndüm. Aileme güzel
haberi verdim. O hafta Tarım bakanlığının Erdek Kampına gitmek için hazırlık
yapmaya başladık. Ben de bu arada bütün test kitaplarımı sağa sola dağıttım,
ödünç aldıklarımı geri verdim, notlarımı çöpe attım. Resmen gözümün önünden sınavı
hatırlatacak her şeyi uzaklaştırdım. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">Erdek’teki kampın
sıcak kumlarında güneşlenirken hayalimde üniversite yolculuğu daha renkli ve
netti… Kamp süresimiz 15 gündü… Keyifli bir tatil, bir yıllık sınava hazırlık
sonrası benim için mükemmel bir ödüldü.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">Büyük haber kamptan
ayrılma zamanımız gelirken ulaştı.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">Üniversite
sınavı, soruların çalınması nedeniyle iptal edilmişti… Sınav yenilenecekti.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">Yaşadığım
çöküntüyü anlatamam… Sahildeyken haberi aldığımda denize doğru bakarak ne kadar
süre donup kaldığımı hatırlamıyorum. Kampta sınava girenlerden bazıları da
sevinç çığlıkları atarken kazanacağından emin olanlar şok içindeydi. Çevremdekilerin
teskin edici sözleri uzun süre bana ulaşmadı. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">Ankara’ya
döndükten sonra kendime yeniden bir söz verdim. Her şeye yeniden başlayacaktım.
Ancak bir sorun vardı… Elimde test kitabı kalmamıştı... Kitaplarımı sağa sola
dağıtmamın, notlarımı çöpe atmamın ne kadar gereksiz bir şey olduğunu biraz geç
anladım. Başıma gelecekleri nasıl tahmin edebilirdim ki? Sınavı iptal edilerek
mağdur olan ilk nesildik…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">“Olan oldu”
diye düşündüm. Toparlayabildiklerimle yeniden çalışmaya başladım. Ancak ilk
seferdeki havamı bir türlü yakalayamadım. Dikkatimi toplamakta çok güçlük
çektim. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">İkinci sınav iyi
geçmedi sonucu da iyi gelmedi… O gün benim hiç bitmeyecek gibi gelen Üniversite
ve Fakülte arayışımın başlangıcıydı. Bunun bedelini ödeme şeklimi zamanla
anlayacaktım…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">Radyodan
duyduğumuz puanlara göre arkadaşlarımla Ankara, İstanbul, İzmir, Adana
yolculuklarım başlamıştı. Eczacılık, Diş Hekimliği, Ziraat Mühendisliği,
Jeoloji ve Maden Mühendisliği ne bulduysam ön kayıt yaptırıyordum.
Hayallerimden çok uzaktaydım. Geleceğimi çalan insanlar benim için
belirsizliğin kapısını açmıştı. Çaresizlik içinde kapı kapı dolaşıyordum.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">Puanıma göre Hacettepe
Eczacılık en uygun görünendi. İstemeye istemeye kayıt yaptırarak Hacettepe’de
öğrenciliğe ilk adımı attım. O dönemlerde Eczacılık kadın işi ve ilaçtan çok
ayakkabı, terlik, deniz malzemesi vb. şeyler satan yerler olarak pek de hak
ettiği imaja sahip değildi… İlaç sektörü sıkıntıdaydı.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">Kendimi ikna
ederek hazırlık sınıfıyla devam ettim. Bölümü çok algılamadığım hazırlık sınıfında
tıp, kimya, eczacılık bölümü öğrencileriyle eğlenceli bir yıl geçirdim. Ancak
birinci sınıfa geçtiğim zaman aklıma hayallerim geliverdi. Üniversite sınavları
için kayıtlar açılınca yeniden başvurdum. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">Sınav
sonuçları elime geçtiğimde listeme göre puanım bu sefer ODTÜ (artık ayrı sınav
yapmıyordu) Jeoloji Mühendisliğini tutmuştu. Bunlar hayal etmediğim bölümlerdi.
Kuzenlerimin ve akrabalarımın arasında Jeoloji Mühendisleri sürekli telkinlerde
bulunuyor bölümün geleceğinden söz ediyordu. Onların baskısıyla birkaç yıl bölüme devam
ettim.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">Ancak daha
işim bitmemişti… Mutlu değildim. Geleceğimi göremiyordum. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">Yeniden sınava
girerek ODTÜ Metalurji Bölümünü kazandım. Bazı arkadaşlarım da benim gibi
birkaç okul değiştirmişti. Onlarla Metalurji Bölümünde buluşmuştuk… Bölüm ODTÜ
Yerleşkesinde Makine ve Elektrik-Elektronik Bölüm Binalarının arasındaydı.
Kendi kendime “en azından fiziki olarak çok yaklaştım” diyerek teselli
buluyordum. Birkaç yıl devam ettikten sonra okul o günün siyasi koşulları
nedeniyle yapılan boykotlar ve direnişler sonucu 15 ay kapanmıştı. Metalurji
Bölümü odağımdan çıkmıştı. Kaydımı alma kararı verdim.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">Yeniden sınava
girerek Ankara Üniversitesi SBF İktisat Bölümünü kazandım. Artık hiç
düşünmediğim sulardaydım. İktisadı seçmemim en büyük nedeni, dönemin gençliği
olarak ülke meselelerine kafa yormamızdı. Bu yönüm mesleki açıdan da bölümü
cazip hale getirmişti.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">Hiç
unutmuyorum: İktisat Bölümüne kayıt yaptırırken lise diplomamın arkasında ayrıldığım
bölümlerden çıkışım nedeniyle damga yeri kalmamıştı. Görevli,<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoListParagraph">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">-Kesin
kararını verdin mi? Diye sorduğunda gülmekle ağlamak arasındaydım…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">İktisat
Bölümünü zamanında bitirdim. Dört yıl içinde aile kurmuş, çocuk büyütmüş ve
genç bir girişimci olarak özel sektörde para kazanır hale gelmiştim. Yaklaşık
20 sene sonra da Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesine girerek ikinci bir
diplomayla mezun oldum. Anlayacağınız üniversite ve fakülte gezginliğim
alışkanlık yapmış, arayışım tutkuya dönüşmüştü. Ailevi ve hayatın zorlukları
olmasa ilgimi çeken Psikoloji, Sosyoloji, Felsefe bölümlerini sırasıyla
bitirmeye devam edecektim. Koşullar zaman açısından denk düşseydi Yüksek Lisans
programları da ilgi alanımdaydı. Bunu yapamadım ancak iş hayatımda dört kitap
yazarak, akademik olmayan bir ortamda tatmin olmakla yetindim.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">İktisat ve
İşletme formasyonuma 17 yıl süren girişimciliğimin kazandırdığı deneyimi
ekleyerek Yeni bir girişimle yıllar sonra Yönetim Danışmanlığı alanında
kariyerime devam ettim…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">Hedef… Hedef…
Hedef…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">Strateji
belirlemenin temeli hedeflerdir… Hedefiniz yoksa stratejiniz de olamaz! Bu
durum şirketin büyümesi, satış, istihdam, üretim, müşteri için konulan hedefler
için olduğu kadar kilo vermek, satın alma, diploma ve sertifika sahibi olmak,
tasarruf ve terfi etmek, üniversite kazanmak, yüksek lisans, doktora vb. için
koyduğunuz hedefler için de geçerlidir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">Hedefler
rahatsız edicidir! Gerçekleşmeme ihtimaline ağırlık veren kişiler plan yapmayı
ve hedefli çalışmayı sevmezler. Aslında hedeflerini başarısızlık ihtimaline
karşı beyan etmekten çekinerek arka planda saklarlar. Bazıları
da “PitBull”un yakaladığını bırakmayan
çene kasları gibi hedefe kilitlenirler. Ben de onlardan biriydim… Hedefimi
göremez hale geldiğimde sisler içinde kaybolmuş, yıllarımı o bölüm senin bu
bölüm benim diyerek geçirmiştim. Geriye dönüp baktığımda elbette pişmanlıklarım
oluyor…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">Hedefi
kaybetmem sonrası toparlanmam yıllarımı aldı. Ancak her zaman iyi bir öğrenci
olmaya karar verdim…<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">Ataol Behramoğlu’nun
şiirindeki dize gibi:<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">-Yaşadıklarımdan
öğrendiğim bir şey var! <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;">Hedefinizi kaybetmenin
dayanılmaz ağırlığını zaman geçtikçe fazlasıyla hissediyorsunuz…<o:p></o:p></span><br />
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;"><span style="color: #333333; font-family: sans-serif , "arial" , "verdana" , "trebuchet ms"; font-size: 13px;">S. Soner Selçuklu</span></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="background-attachment: scroll; background-clip: border-box; background-image: none; background-origin: padding-box; background-position: 0px 0px; background-repeat: repeat; background-size: auto; border: 0px none rgba(0, 0, 0, 0.7); box-sizing: border-box; color: rgba(0, 0, 0, 0.7); counter-reset: list-1 0 list-2 0 list-3 0 list-4 0 list-5 0 list-6 0 list-7 0 list-8 0 list-9 0; font-family: "Source Serif Pro", serif; font-size: 21px; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; line-height: 32px; margin-bottom: 32px; margin-top: 32px; outline-style: none; outline-width: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline; white-space: pre-wrap;">
<br /></div>
Soner Selçukluhttp://www.blogger.com/profile/04033328572873451525noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-18351429705718239.post-11544138376875705092017-12-21T12:10:00.000-08:002017-12-23T08:15:38.705-08:00Oktay'dan inciler<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify;">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif; font-size: 13.5pt;">Ablamın torunu Oktay'ın yorumları....</span><span style="font-size: 13.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm; text-align: justify;">
<a href="https://www.blogger.com/null" name="_Toc499739917"><span style="font-family: "tahoma" , sans-serif; font-size: 13.5pt;"><br /></span></a></div>
<div style="line-height: 18pt; margin: 0cm 0cm 0.0001pt; text-align: justify;">
<b><span style="font-family: "tahoma" , sans-serif; font-size: 13.5pt;">Ayaklarımız Çıplak Mı Olacak?</span></b><u1:p></u1:p><span style="font-size: 13.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18pt; margin: 0cm 0cm 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif; font-size: 13.5pt;">Oktay karate kurslarına başlar…Büyük heyecanla kurs günlerini
bekler, özel giysileriyle çıplak ayaklarla antrenmanlara katılır…Bir gün
hocasına sorar:<u1:p></u1:p></span><span style="font-size: 13.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18pt; margin: 0cm 0cm 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif; font-size: 13.5pt;">“Dışarıda kötü adamlarla ayakkabı ve çoraplarımızı çıkararak
ayaklarımız çıplak mı dövüşeceğiz?”<u1:p></u1:p></span><span style="font-size: 13.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18pt; margin: 0cm 0cm 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif; font-size: 13.5pt;"><br /></span></div>
<div style="line-height: 18pt; margin: 0cm 0cm 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;"><span style="font-size: 18px;"><b>Hesap Makinası</b></span></span></div>
<div style="line-height: 18pt; margin: 0cm 0cm 0.0001pt; text-align: left;">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif; font-size: 13.5pt;">Oktay’ın sayılarla arası çok iyi…Yolda tuvalette, odasında sürekli
topluyor, çıkarıyor, çarpıyor…Çevresindekiler geleceğin matematikçilerinden
birinin yetiştiğini düşünüyor…Ama asıl önemli olan Oktay’a ileride ne olacağını
sorduklarında verdiği cevap:<u1:p></u1:p></span><span style="font-size: 13.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18pt; margin: 0cm 0cm 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif; font-size: 13.5pt;">"Hesap makinesi olacağım…."<u1:p></u1:p></span><span style="font-size: 13.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18pt; margin: 0cm 0cm 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif; font-size: 13.5pt;"><br /></span></div>
<div style="line-height: 18pt; margin: 0cm 0cm 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif;"><span style="font-size: 18px;"><b>Çocuk Anne</b></span></span></div>
<div style="line-height: 18pt; margin: 0cm 0cm 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif; font-size: 13.5pt;">Oktay annesi ve ablasıyla birlikteyken birden annesine
dönüp,<u1:p></u1:p></span><span style="font-size: 13.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18pt; margin: 0cm 0cm 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif; font-size: 13.5pt;">“Anne sen de çocuk annesin!…Bak senin de Annen ve Anneannen var”
deyiverir…<u1:p></u1:p></span><span style="font-size: 13.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18pt; margin: 0cm 0cm 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif; font-size: 13.5pt;"><br /></span></div>
<div style="line-height: 18pt; margin: 0cm 0cm 0.0001pt; text-align: justify;">
<b><span style="font-family: "tahoma" , sans-serif; font-size: 13.5pt;">Haftanın Günleri 10</span></b><u1:p></u1:p><span style="font-size: 13.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18pt; margin: 0cm 0cm 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif; font-size: 13.5pt;">Oktay öğretmenine “Öğretmenin sayıyorum sayıyorum haftanın günleri
7 çıkmıyor “ deyince öğretmeni de ona “Hadi sayalım: Pazar, Pazartesi, Salı,
Çarşamba, Perşembe, Cuma, Cumartesi tam olarak 7 değil mi” deyince…<u1:p></u1:p></span><span style="font-size: 13.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18pt; margin: 0cm 0cm 0.0001pt; text-align: justify;">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif; font-size: 13.5pt;">Oktay:<u1:p></u1:p></span><span style="font-size: 13.5pt;"><o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 18pt; margin: 0cm 0cm 0.0001pt;">
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif; font-size: 13.5pt;"> “Düne, bugüne, yarına ne
oldu?”</span><span style="font-size: 13.5pt;"><o:p></o:p></span><br />
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif; font-size: 13.5pt;"><br /></span>
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif; font-size: 13.5pt;"><b>İngilizce Mi, Türkçe Mi Konuşuyorsun?</b></span><br />
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif; font-size: 13.5pt;">Oktay Amerika'da yaşıyor. Orada okula gidiyor. Dedesi ona soruyor:</span><br />
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif; font-size: 13.5pt;">Oktaycığım okulda öğretmenin sana İngilizce sorduğunda sen ona İngilizce cevap verebiliyor musun?</span><br />
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif; font-size: 13.5pt;">"Evet dedeciğim İngilizce cevap veriyorum". </span><br />
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif; font-size: 13.5pt;">Peki Oktaycığım soruyu bilmediğinde ne yapıyorsun?</span><br />
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif; font-size: 13.5pt;">"O zaman da Türkçe cevap veriyorum"</span><br />
<span style="font-family: "tahoma" , sans-serif; font-size: 13.5pt;">...</span></div>
<div style="line-height: 150%; mso-outline-level: 1; text-align: justify;">
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Soner Selçukluhttp://www.blogger.com/profile/04033328572873451525noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18351429705718239.post-91295726842261146942017-11-04T02:12:00.000-07:002018-04-06T00:22:54.350-07:00Kuş Sesleri ve Kebap<div style="line-height: 150%; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="font-family: "arial" , sans-serif; font-size: 13.5pt; line-height: 150%;"><br />
Gaziantep’in nesi meşhur derseniz, söylenecek birçok şeyin arasından akla ilk gelen
Mutfağı olur. Alaca çorba, altı ezmeli kebap, arap köftesi, baklava, beyti,
börk aşı, çağla aşı, cağırtlak kebap, doğrama, ekşili taraklı kebap, erik
tavası, firik pilavı, kavurma, kuşbaşı kebap, küşneme, lahmacun, patlıcan
kebabı, sarımsak kebabı, simit kebabı, soğan kebabı, şiveydiz, yuvarlama, nohut
dürümü ve yeni dünya kebabı bu mutfağın özgün yemek ve tatlıları.</span></div>
<div style="line-height: 150%; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="font-family: "arial" , sans-serif; font-size: 13.5pt; line-height: 150%;"><br />İlk kez iş için 2008’in Ekim ayında Gaziantep’e gittim. Gidiş o gidiş, yıl 2017
çok sık olmasa da iş ziyaretlerim devam ediyor.</span></div>
<div style="line-height: 150%; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="font-family: "arial" , sans-serif; font-size: 13.5pt; line-height: 150%;"><br />2008 yılında ilk işgünümün akşamında kendimi şehrin ünlü lokantalarından
birinde buluverdim. Patlıcan kebabı siparişini merakla beklerken etrafı da
incelemeyi unutmadım. Masalar kalabalık ve sürekli yeni gelenlerle dolup
taşıyordu. Garsonlar da ustaca bu müşteri akınını yönetiyorlardı. Birden
bulunduğum yerden giriş kapısının hemen üst kısmındaki büyük pencerenin iç
pervazında içi kanarya dolu yedi kafes dikkatimi çekti. En yakınımdaki garsonu
çağırıp kafesteki kuşların lokanta için doğuracağı sakıncalardan söz ettim.
Lokanta sahiplerinin kuş meraklısı olduğundan bahsetti. Şef garsonu çağırarak
onunla konuşmamı önerdi.</span></div>
<div style="line-height: 150%; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="font-family: "arial" , sans-serif; font-size: 13.5pt; line-height: 150%;"><br />Kelli felli şef garsona kuş tüylerinin havada saatlerce kaldığından, yemekleri
teknik ifadeyle kontamine edeceğinden söz ettim.</span></div>
<div style="line-height: 150%; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="font-family: "arial" , sans-serif; font-size: 13.5pt; line-height: 150%;"><br />— Burada hijyen sorunu var. İsterseniz lokantayı kapattıktan sonra karanlıkta
güçlü bir fener tutarak ortama bakabilirsiniz. Bana inanmıyorsanız
üniversiteden uzman görüşü alabilirsiniz.<o:p></o:p></span></div>
<div style="line-height: 150%; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="font-family: "arial" , sans-serif; font-size: 13.5pt; line-height: 150%;">Garson başını sallayarak uyarım için teşekkür etti ve konuyu
patronuna ileteceğinden söz ederek yanımdan ayrıldı. Ne diyeyim patlıcan
kebabını görünce kuşları falan unuttum.</span></div>
<div style="line-height: 150%; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="font-family: "arial" , sans-serif; font-size: 13.5pt; line-height: 150%;"><br />Bir ay sonra şehre ve aynı lokantaya yeniden gittim. İlk baktığım şeyin
kafesler olduğunu tahmin edersiniz. Ne yazık ki yerinde duruyorlardı…Birden
midemdeki gurultular stresin etkisiyle değişime uğrayıverdi. Garsonların
yönlendirdiği bir masaya oturdum. Gözüm şef garsonu aradı. Onu gördüm ve masaya
hizmet eden garsondan çağırmasını rica ettim. Şef garson yanıma gelince hemen
tanıdı ve kupkuru bir “hoş geldiniz!” dedi.<br />
<br />
— Beyfendi kuşlar neden orada duruyor? İlgileneceğinizi söylemiştiniz…Bu
lokanta sizin değil benim yerim…Yiyeceklerimi kirletmeye hakkınız yok!<br />— Biliyor musunuz, müşterilerimiz kebaplarını kuş sesleri arasında yemekten çok
hoşlanıyor. Meseleye bir de onlar açısından bakar mısınız?</span></div>
<div style="line-height: 150%; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="font-family: "arial" , sans-serif; font-size: 13.5pt; line-height: 150%;"><br />Pes doğrusu…Kebap ve kanarya sesleri…Ne romantik!<br />— Çevrecilik, doğa, hayvanları koruma gibi daha sağlam bir gerekçe
söyleseydiniz inandırıcı olabilirdi. Madem müşteriler bu kadar duyarlı,
kayıttan da ortama kuş sesleri verebilirsiniz. Gelecek ay yeniden geleceğim
aynı durumla karşılaşırsam sizi gazetelere yazacağım!</span></div>
<div style="line-height: 150%; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="font-family: "arial" , sans-serif; font-size: 13.5pt; line-height: 150%;">— İsterseniz patrona siz söyleyin.</span></div>
<div style="line-height: 150%; margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="font-family: "arial" , sans-serif; font-size: 13.5pt; line-height: 150%;"><br />Kuş sesleri arasında yemeği bitirip patronla konuşmaya gittim. Orta yaşlarda
malum şehrin karakteristiği biraz şişman ikinci kuşak bir patrondu. Beni
dikkatle dinledi, sakıncalarını kabul etti ve kafesleri kaldıracağını söyledi.
Baklava ikram etmek istedi. Teşekkür edip ayrıldım.<br />
<br />
Sonraki ay gittiğimde dört kafes kaldırılmıştı. Şef garson beni görünce hızla
yanıma gelerek selam sabah etmeden patronun kuşlara bakacak güvenilir kişilere
teslim çabası nedeniyle henüz tamamının kaldırılmadığını söyledi. İlerlemeden
memnun olduğumu belirterek teşekkür ettim.<br />
<br />
Sonraki gidişimde kafeslerin tümü kaldırılmıştı. O günden bugüne kapıdan girdiğim
andan itibaren bütün garsonların gösterdiği ilginin keyfi de bir başka oluyor…<o:p></o:p></span><br />
<span style="font-family: "arial" , sans-serif; font-size: 13.5pt; line-height: 150%;"><span style="color: #333333; font-family: sans-serif, arial, verdana, "trebuchet ms"; font-size: 13px;">S. Soner Selçuklu</span></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%;">
<br /></div>
Soner Selçukluhttp://www.blogger.com/profile/04033328572873451525noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18351429705718239.post-26078699440357784692017-10-28T07:15:00.002-07:002018-04-06T00:20:41.495-07:00İçinizdeki Çocuk Bedeninizin Yaşlandığını Biliyor mu?<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
20 yaşında olduğu halde 80'nine dayanmış, mutsuz, umutsuz, hayatlarından bezmiş insanlar olduğu gibi, 80'ininde olup da 20'sinde gibi hayat dolu, cıvıl cıvıl olanlarına rastlıyorum.<br />
<br /></div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Siz bunlardan hangisisiniz?<br />
<br /></div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
İçinizdeki çocuğun bedeninizin yaşı hakkında bir fikri var mı? Öte yandan bunu bilmesine de gerek var mı?</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Nüfus cüzdanıma göre yarım yüzyılı bir on yıl kadar geçmiş birisi olarak kendimi bir türlü belirtilen yaşta hissedemiyorum. Eminim benim gibi olanlarınız da vardır. Annem de böyle... 90 'lı yaşlarına yaklaşırken geleceğe ilişkin dinamik planlarını dinlemeye bayılıyorum. Aralarında çok fazla yaş farkı olmayan teyzeme "Abla" diye hitap etmesini duymalısınız. Babam biraz daha yaşının adamı, ancak onda da günü ve geleceği planlama alışkanlığı var. Son zamanlarda hatır falan ileri sürerek denize balıklama atlamasından zorla vazgeçirdik...<br />
<br /></div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Bu aralar otobüste, metroda yer verenlerle karşılaşıyorum... Çoğu zaman teşekkür ediyor, ayakta durmaya devam ediyorum. Bir de "Amca!" diye hitap edenler oluyor... Genç görünenlere değil de, yaşı daha büyük görünenlere dönüp de, şöyle bir bakıyorum doğrusu... İçimden "Bu ne diyor diye?" söylendiğim çok olmuştur.<br />
<br />
Bir keresinde hava alanı büfesinde:<br />
<br /></div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
-Amca sana ne verelim?</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
diyen görevliye:<br />
"Bana bak! kaç yaşındasın" diye dayanamayıp soruverdim. Benden üç yaş daha büyük çıktı. Adamı, kendini genç görenlerden mi yoksa yol yordam bilmeyenlerden mi saymalıydım bilemedim... En azından eğitimlerde müşterilere "Beyefendi, Hanımefendi" diye hitap etmeleri söylenmiyor mu?<br />
<br /></div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Eğitim öğretim değil! Öğrenmek başka bir şey...</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
<br /></div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Yıllar sonra liseli arkadaşlarımla buluştuk. Yahoo ve WhatsApp grupları kurduk sürekli bağlantı halindeyiz...Buraya kadar tamam! Ancak bir araya geldiğimizde bizleri tanıyamazsınız. Her biri kendi alanında Holding Patronu, Genel Müdür, CEO, Üst Düzey yönetici olarak başarı merdivenlerini tırmanmışlar. Gelin görün bu çok ciddi adamlar, birlikteyken liseliler gibi kaynatıyorlar. O ortamda içimizdeki çocuk açığa çıkıveriyor...Şakalar, geyikler, takılmalar alıp başını gidiveriyor...Benim hiç büyümeyen arkadaşlarım yılların içinde o sırlardan kalkıp yanımıza geliveriyorlar. Buna herkesin ihtiyacı var..<br />
.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Bir keresinde gözlük çerçevesini değiştirmek için gözlükçüye uğradığımda, yan tarafta gözlük çerçevesi seçen yaşını başını almış görünen bir hanımefendiye, teknisyenin "Anneciğim" diye hitap ettiğinde kadının verdiği tepkiyle yerin dibine geçtiğine şahit oldum.<br />
<br /></div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
"Ben senin nereden annen oluyorum, gözüne gözlük tak da konuş!" dedikten sonra mağazayı terk edişi ve teknisyenin ağzının açık kalışını görmeliydiniz...Görünüşe aldanmamak lazım. Bazılarının içindeki çocuk çok canlı ve kızgın olabilir....<br />
<br /></div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Ama şurası gerçek ki içimdeki çocuk bu hitabı henüz benimsemiyor...<br />
<br /></div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Ne hissettiğiniz öne çıkınca, içinizdeki çocuk yaşınızı hiç bilmese iyi olur diye aklımdan geçiyor... Ancak acısıyla tatlısıyla uzun yıllar geçirip de, yaşam tarzını dağcılık, bisiklet, kros, boks gibi ağır sporlarla eskisi gibi sürdürürken, gece hayatı alkol ve sigara bağımlılıkları zirve yapmışken bir köşe de yığılıp kalanlara ne demeli?</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Belki de o çocukla iletişime geçerek bazı gerçekleri paylaşmakta yarar var...</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Nasıl bir gerçeklikten söz ediyoruz?<br />
<br /></div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
En azından daha makul olmasını, yaşam tarzını bedenine göre uyarlamasını, düzenli sağlık raporlarına göre gereğini tavsiye edebilirsiniz. Gerçekleri görmenin zamanı gelmiş olabilir.<br />
<br /></div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Bu içimizdeki çocuğu hayal kırıklığına uğratmak amacı taşımıyor elbette...<br />
<br /></div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
İçimizdeki çocuğu diri tutarak yaşatmanın başka bir yolu mutlaka olmalı...Çünkü bizi ayakta tutan o!</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Kişisel farkındalık kendinizi yönetmenin önemli bir unsuru... Nüfus cüzdanı yaşıyla içinizdeki insanın yaşı arasında ciddi uçurumlar olması hiç de tuhaf bir şey değil!. Hisseden beynimiz, düşünen beynimizin söylediklerinden büyük ölçüde etkileniyor. Öyle ki, iç konuşmalarımız bizleri bir anda çökertecek ya da ayağa kaldıracak etki yapabiliyor. 60-70li yaşlarda birinin, yaşını soranlara, 30-35 yaşımdayım diyerek onları şaşırtmasının hiç bir sakıncası yok gibi... Karşılığında "Geceleri saymadınız galiba!", "Saçlar un fabrikasının yanından geçerken oldu sanırım!" demelerini dinlemeye de gerek yok...30-35'li yaşlardaki gibi yapamayacağınız şeylerin de olduğunu kabul ederek, enerji kullanımı daha az yıpratıcı alanlara yöneltilebilir...Asıl sorun içinizdeki çocuk yaşlandığınızı duyduğunda ve sizi dinlediğinde ortaya çıkacaktır...<br />
<br /></div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
"Hayat dolu!" sözü, başarıyı kovalayan, sürekli öğrenen, günü yakalayanlar içindir.<br />
<br /></div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Ve bu her yaş için geçerlidir.<br />
<br />
S. Soner Selçuklu</div>
Soner Selçukluhttp://www.blogger.com/profile/04033328572873451525noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18351429705718239.post-74137118135746572292017-10-28T06:45:00.001-07:002018-10-17T03:46:27.542-07:00Kanser Anılarım-Ahmet Karagöz<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCkKPB1Ra8JCrDD1AcdwMkQHe62Na4dG85h_Ak8dPAcoUFyAxOOCPYiwPCcJWSbo31QXQSQd4ZiQ34mWJcZVUqTTdprMD-DE_Ia2v8GlRD2fj4G77CRWlR4GYtgOmQrCcDp3dj4cDjJg/s1600/Kanser+An%25C4%25B1lar%25C4%25B1m.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="428" data-original-width="647" height="211" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCkKPB1Ra8JCrDD1AcdwMkQHe62Na4dG85h_Ak8dPAcoUFyAxOOCPYiwPCcJWSbo31QXQSQd4ZiQ34mWJcZVUqTTdprMD-DE_Ia2v8GlRD2fj4G77CRWlR4GYtgOmQrCcDp3dj4cDjJg/s320/Kanser+An%25C4%25B1lar%25C4%25B1m.jpeg" width="320" /></a></div>
<strong><br /></strong>
<strong><br /></strong>
<strong>"Yaşadıklarımı tarih sırası ile anlatıyorum. lütfen en baştan başlayın ama herhangi birinden de başlayabilirsiniz elbette."</strong><br />
<strong><br /></strong></div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
<strong>TEŞHİS</strong></div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
40 Yaşımı geçtiğimde yıllar içinde farkında olmadan biriktirdiğim çeşitli endişelerin toparlanıp, bir araya gelip bana açık meydan okuması sonucu vücudumu daha fazla sorgulama gereği hissetmeye başladım. Çoğu zaman kendi teşhislerimi koyuyor ve sonuçlarını beklemeye başlıyordum. Derin araştırmalarım ve hislerim sonucu bir müddet sonra anladım ki ben kalp hastasıydım. Karımın ısrarı ile gittiğimiz doktorlar ve yapılan testler aksini söylese de beni ikna etmek pek mümkün olmuyordu, her an, her yerde kalp krizi geçirmeye aday biriydim. Hastalığım (veya sağlığım) konusunda ikna olmamamın sonucu tıbbın ne kadar güvenilebilir olabileceğini de sorgulamaya başladım. Yapılan testler yeterli miydi? Testlerin hata oranı neydi? Ben sıkıntı içindeydim ve bana ciddi bir sorunun yok denip duruyordu. Ne yaşarsam yaşayayım ve kendimi nasıl hissedersem hissedeyim sonuçta yapılacak bir şey yoktu. Tıp ve doktorlar sağlıklı olduğumu söylüyorlardı ve buna inanmak zorundaydım. Kimi zaman inanır gibi yaptım, hormonal dengemin yerinde olduğu zamanlarda inandım, kimi zaman da “ya öyle değilse” demeye devam ettim ve yıllar boyu sürüp giden bir hastalık ve doktor serüveni yaşadım. Ama bu serüven günün birinde, bambaşka, kapkara, yapışkan, bir kabusa dönüştü</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Sıradan testlerden birinde görülen, hemoglobin oranındaki düşüklük, “artık vakti de gelmiş” denilerek bir kolonoskopi yapılmasını öngördü. 2 gün sonra, evet sadece 2 gün sonra 15 dakikalık bir işlem sonrası, penceresiz bir odada baygın vaziyetten uyanmaya çalışırken aksanı iyi olmayan bir doktor şöyle dedi:</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
"orada bir şey var."</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
"ne yani, ne var?</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
"bir tümör."</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
"Peki ne? şey mi?"</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
"Evet bence kanser. Ama aldığımız parçayı patolojiye yollayacağız 2-3 gün sonra kesin sonucu alırız."</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
İşte bu kadar! Teşhis için, böylesi bir sonuç için her şey 15 dakikalık bir teste bakıyor. Kansersin! Bundan sonra yaşadığın müddetçe bambaşka bir dünyanın içinde olacaksın. Soruların cevaplarını bilmediğini düşüneceksin. Hiçbir zaman kendinden emin olamayacaksın. İnsanlara, olaylara, her şeye her nesneye bakışın değişecek, ne kadar dirensen de başka bir insan olacaksın. Hiç kuşkusuz daha bencil, duyarlılık ve duyarsızlık kriterleri ve sınırları farklı, yargıları daha acımasız… Ve hep korkan!</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
<strong>ARTIK KANSERİM</strong></div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Tüm geleceğim bir anda yok oldu. Yok olan gelecek şu anı da yok ediyor ve her şeyi anlamsızlaştırıyor. Böylesine anlamsız bir varlık dünyasında hislerim de yok oluyor ve hissizleşiyorum.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Birden, kısa sürede, düşünsel dünyamda da çok şey olmaya başlıyor. Önceleri konu hakkında konuşmamak, kanser kelimesini duyduğum haber ve konulardan uzaklaşmak, mümkün olduğunca insanlardan uzak kalıp her türlü konuşma olasılığını ortadan kaldırmak, yani bir inkar dönemi başladı. Düşüncelerimizden silip atarsak neler yok olup gider acaba? Kanseri böyle yok edebilir miyim? Keşke dilden de silmeyi başarabilsek. Hiç kimse bu konu hakkında bir şey bilmemeli, konuşmamalı, soru sormamalı. Yakınların hiçbir detayı merak etmemeli. Zaten sorguladıkları ve öğrendikleri şeyler ya bilgi kirliliği içermektedir veya güncel değildir. Bunca ticari bir hayatta insan hayatının satın alınıp satılabilmesi böyle hastalıklar sayesinde olmuyor mu? İlaç sanayinin en büyük payı ölümcül hastalıklar üzerinde değil mi? Üstelik konunun pek çok yanı da tıbbi otoriteler tarafından tamamen ticari amaçlarla saptırılıp manipüle edilmiyor mu? Kısmen öfke dolu bu sorgulamacı dönem kendime “peki ne yapacağım? Sırada ne var?” sorularını sormaya başladığımda sessizce ağırlığını yitirmeye başladı.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
İnkar dönemi uzadıkça beraberinde yalnızlaşmayı da getiriyor. Kanserden söz edilmesini istemiyorum ama söz etmek istediğim başka bir şey de yok. Diğer insanların günlük dertleri veya idealleri, duyguları, sohbet konuları, basit ilgileri beni ilgilendirmiyor. Başkalarına dair ilgileneceğim hiç bir şey kalmıyor. Yakınlarım, arkadaşlarım bu durumu anlamakta güçlük çekiyorlar. Onlardan beni anlamalarını da beklemiyorum. Zaten bunun için kanser olmalarını bekleyemem ki!</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Yine de bir miktar şeffaflığa ihtiyacım olduğunu hissetmeye başlıyorum. Kalıcı korkularım da esas olarak bu dönemde kendilerini var ediyorlar. Hastalık ile ilgili bilgilerim artıp durumun korkunçluğunu algıladıkça nasıl bir lanete bulaştığımı anladım ve öfke ile bağırmaya başladım: niye ben? Ve kırılgan vücudum çok kırılgan bir ruh hali yaratıyor. </div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Kolonoskopi ile yaşanan ilk şoku başkaları izledi. Karaciğerimde de metastaz vardı. Göründüğü kadarı ile her iki organdaki durum da operasyona müsait idi. “Karaciğer bir aksilik çıkarmazsa eğer” diyen operatörün uyarısı dışında bir sorun yoktu. Şansa ihtiyacım olduğunu söylüyordu yangın merdiveninde sigara içerken yakaladığım ve bütün bu süreçte söylemi ile beni moral olarak destekleyen tek tıp görevlisi olacak olan ünlü operatör doktor. Beyaz şarabın ve beyaz kadınların güzelliklerinden, bu ikisinin bir araya geldiği ılıman iklimlerden söz edip şimdilik bunların dışında bir şey düşünmemeye çalışmamı ve gerisini kendilerine bırakmamı önerdi Şans hangisiydi acaba? kanserin ameliyat edilebilir ve tedavi edilebilir olması mı yoksa hiç kanser olmamak mı? Kimi durumlarda şans çok barizdir, yukarıdaki gibi bir ikilemle sorgulanamaz. Söz gelimi lotoyu tutturmak gibi, veya 1 saat sonra düşecek uçağı son anda kaçırmak gibi. Ama, hiç yer olmadığı halde son anda bir yolcunun iptali sonucu aynı uçağa binen adamın, o gün mutlaka katılması gereken hayati toplantıyı kaçırmamasının ne kadar büyük bir şans olduğunu düşündüğü andaki durum mudur?</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
“ne kadar da şanslıymışım” diyeceğimiz durumlar daha ziyade bir beladan kurtulduğumuzu sonradan fark edeceğimiz veya öğreneceğimiz durumlardır. Yani belanın yanımıza bile uğramadığı her sıradan gün aslında çok şanslı olduğumuz günlerdir. Genelde, kendini şanslı olarak nitelendirmek moral açısından veya savunma mekanizmalarını harekete geçirmesi açısından da olumlu bir durumdur. Tersi nitelemeler ise komedi filmlerinde kullanılmak için çok uygundur. Aslında bu filmlerde bile “şanssız” diyeceğimiz insanlar sürekli ölüm tehlikesi atlatırlar ama “şansları” sonucu bir türlü ölmezler. Öte yandan başları hiç beladan kurtulmaz ve bize de gülme fırsatı çıkar.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Ancak, hiç kimse, oğulları cepheden sağ salim dönen anneler kadar şanslı olduğunu söyleyemez.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Yine de ben kendim için “çok şanslıyım” demeden edemeyeceğim. Bundan sonra şansımı iyi kullanmalıyım.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
<strong>AMELİYAT-OPERASYON 1</strong></div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Ard arda yapılan testler, çekilen filmler, çeşitli uzmanlık alanlardaki uzmanlarla görüşmeler ve muayeneler doktorlarla yakın ilişkiler geliştirmeme neden oldu. Görüştüğüm veya beni “gören” doktorları çeşitli gruplara ayırdım, derecelemeler yaptım ve “önemli” kategorisindeki hastalıklar için tıbbın gücünü yorumlamaya başladım. </div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Özellikle hastalığın teşhis kısmı tıp açısından hem bir sınav hem de keşif dönemi gibi. Neyse ki, sonuçta yapılacak şeyler konusunda çok fazla seçenek yok ve gerisi sizin ve yangın merdiveninde sigara içen ünlü operatörün performansına kalıyor. Birbirinin tam zıddını söyleyen doktorlarla karşılaşmanız her zaman çok olası ve böyle bir durumda genellikle iki taraf da birbirini suçluyor ama durumunuz ciddi ve acil karar almayı gerektirecek kritik bir safhada ise ana yolu çizen, sonuca yönelik kararı veren asıl sorumluluğu üstlenecek olan operatörler oluyor.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Sağlığınızla ilgili ciddi, yaşamsal bir hastalık teşhisi ile karşılaştığınızda eğer vaktiniz ve paranız izin veriyorsa bu durumu mutlaka birden fazla doktorla ve birden fazla test ile doğrulatın. Hatta yaptırdığınız testleri tekrar yaptırın. Acil durumlar için bu öneri işe yaramayabilir ama inanın şüpheci olmakta sonsuz yarar var. </div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Hastanelerdeki kimi aletlerin ne işe yaradıklarını yakınen ve bizzat test ettiğim, çeşitli tüneller içinde çeşitli süreler nefesimi tuttuğum, vücudumdaki kanın önemli bir kısmını incelenmek üzere hemşirelere teslim ettiğim, uzaktan çok ciddi olduğu izlenimi veren kimi konuşmaların ve bakışların hedefi halinde olduğumu hissedip ne tarafa bakacağımı şaşırıp anlamsız sırıtmalar ile beni işaret eden gözlere bakındığım ve rakı tüketimimi belirgin bir biçimde artırdığım uzun günlerden sonra gerekli ve “sürpriz yapmaması” umulan operasyonlar için nihayet hastaneye yatırıldım.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
<strong>AMELİYAT - 2/ YOĞUN BAKIM</strong></div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Galiba bir hastanedeki ilk tecrübem olduğu için beni 2 gün öncesinden yatılı olarak kabul ettiler Bu 2 gün boyunca kalan son damla kanımı da alıp her gelen hastane görevlisinin eline verilecek bir rapor haline getirdiler. Böylece pek çok doktorun ve diğer görevlilerin beni ziyaret etmek için çok geçerli bir sebepleri oldu. Genellikle bana ve hemşirelere çeşitli ödevler verip giden bu görevlilerden bir tanesi, gür bıyıklı bir babayiğit beni odanın banyosuna davet etti. Bana gizli bir bilgi vermesini beklerken hızlı bir biçimde bir eli ile beni soyarken diğer eli ile vücudumdaki tüm kılları traş etti. Üstelik hiç uyarmadan!</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Xanax etkisi ile ameliyat sabahı sakindim. Koridorlarda ve kapı geçişlerinde illa ki bir yerlere çarpılan ve çocuklar için eğlenceli olabilecek sedye üstünde zıplama oyunundan sonra hiç de sinirli olmadığımı düşünerek ameliyat odasına girdim. </div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Ameliyat odasında çok dostça bir ortam vardı. Pek çok kimse – ilk anda 9-10 kişi saydım - gülümseyerek bana bakıyordu. Anestezi doktoru küçük bir sohbet ile ne yapacağını bana anlattıktan ve bazı standart soruları sorduktan sonra omuriliğime bir iğne yapıp uyuşturma işlemini başlatacağını söyledi. Bu arada, oldukça soğuk odada çırılçıplak ve incecik bir çarşafın altında yattığım için ve duruma uygun bir tepki olarak anlatılabilecek bir refleksle titremeye başladım. Saçlarının kızıl olduğunu düşündüğüm ama muhtemelen uykusunu iyi alamamış bir hemşire yüzüme anlayamadığım bir derinlikle bakarken ve bildiğimiz sıradan bir saç kurutma makinası ile çarşafın altından beni ısıtmaya çalışırken belime yakın bir yerden iğnenin girdiğini duydum. Bir an hiçlik duygusunu hissettim. Her şeyin bir nokta olduğu veya olacağı ve sonunda yok olacağı gibi bir şeydi. Bu durumu, duyguyu şimdi bilincime getiremiyorum. Kimi filmlerde kalbin tekrar BIP BIP eden bir sesin tekdüze hale gelmesiyle (BIIIIIIP) anlatırlar ve sonra… ekranda dalgalar halinde seyreden bir ışık düz hale gelir. Ancak hiçlik duygusu böyle değil. Dışarıdan gözlenebilecek bir şey değil en azından. Hiçbir şey… Ama bunu söyleyebilecek bir algı ve bilinç yok. Hayat yok, dünya yok evren yok ve hiçbir zaman var olmadı. Hiçbir zaman hiçbir şey var olmadı. Yokluk da yok.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Ameliyatım 10 saat sürmüş. Ahmet bey!, Ahmet bey! diye seslenen genç bir ses ile uyanıyorum. Hemen durumumu algılıyorum. Tam karşımdaki duvarda asılı büyükçe saate takılıyor gözlerim. Saat 6’yı 10 geçiyor. Biraz sonra bazı ağrılar algılıyorum ama vücudumun alt tarafı uyuşmuş gibi, bazı parçalarım uyanmamış olmalı. Hemen yanı başımdaki, daha önce filmlerde gördüğüm üzerinde yeşil ışıklar ve çizgiler olan bir aletten gelen periyodik sesler beni rahatlatıyor ve adımı seslenen genç sese doğru dönüp gülümsüyorum. Hala tam olarak algılayamadığım bir de iyilik duygusu hissediyorum. Ameliyatı masada kalmadan atlatmış olmayı hissetmenin duygusu galiba bu. </div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Burası, kimi insanları korkutan, kimi durumlarda olayın ciddiyetini temsil eden bir bakım ünitesi, yoğun bakım denilen yer. Kendimi algılama çalışmalarına başlayıp kolumu hareket ettirdiğimde elime bir şey takılıyor. Ağzımda kalınca bir boru var ve hiç düşünmeden çekip çıkarıyorum. Birisi, beyaz önlüklü birisi bu yaptığımı görüyor ve hemen yanıma gelip bana kızıyor. Daha sonra 2 beyaz önlüklü daha telaşla geliyor ve o borunun çok önemli bir görevi olduğunu anlatmaya çalışıyorlar. İyi o zaman tekrar takın diyorum. 2 beyaz önlüklü uğraşarak boruyu içeri ittiriyorlar ve sonra rahatlamış görünüyorlar. Kimden ne isteyebileceğimi düşünürken susadığımı hissediyorum. Yatağımın yanında oturan hemşireye (yatağımın yanında sürekli birinin oturduğunu ve bu kimsenin bir hemşire olduğunu anlamıştım artık) su istediğimi söylediğimde bunun mümkün olmadığını söylüyor ve belki de konuyu değiştirmek için üstümü açıp vücudumu silmeye başlıyor. Hemen manzaraya hakim olma çabası ile kafamı birazcık kaldırıyorum ve kahverengiye boyanmış vücudumda göğsümden başlayıp aşağıya doğru giden, aşağılarda bir yerde yandan gelenle kesişen demiryollarını görüyorum. Birazcık da mercedesin amblemini andıran bu kesik 150 adet metal zımba ile tutturulmuştu. </div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Böyle bir durumda uyumaktan başka bir eğlence çeşidi olmadığından ben de bunun zevkini çıkarmaya çalıştım ama böylesine sürekli uyumak çok olumlu bir şey olmamalı ki arada bir beni uyandırıp “karşı duvardaki saat kaç?”, “başkentimiz neresi?” vb sorular sormaya başladılar. Sanırım bir iki kez soruları ciddiye bile aldım. Tüm ısrarlarım karşısında, susuzluğumu kaçak olarak ıslak bir peçeteyi dudaklarıma sürerek gidermeye çalışan hemşirem ile hayata ve kendimize ait şeyleri konuşacak zamanı bile bulduk Hemşire bana hep aynı şeyleri söylüyor gibi geliyordu, ama ses tonu farklıydı ve her ses tonu ayrı bir cümleydi. Ben ise Ona, onu hiç unutmayacağımı ve bu işler bittikten sonra sık sık onu arayacağımı söyleyip durdum. (Ne kadar da minnet doluydum!) O çok özel bir insandı ve ben beni tamamıyle anlayabildiğini hissettiğim ifadelerine ve cümlelerine hayrandım. Üstelik bu kadar uzun süre ile beni çıplak gören ilk insandı. Onu bir daha hiç görmedim!</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
<strong>AMELİYAT - 3/HASTANE</strong></div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Yoğun bakımın ardından odamdaki ilk günler hiç ziyaretçi gelsin istemedim. Çünkü her gelene en azından gülümsemek zorundaydım ve zorunlu olan her şey bana sıkıntı veriyordu. Acıyan, buğulu bakışlara baygın gözlerle karşılık verip kafamı salladım durdum. Dil gereksizdi. İlk günlerdeki rüyalarım da etkileyiciydi. Çok ciddi ve acilen çözmem gereken bir sorunum vardı ama ne olduğunu bir türlü kavrayamıyordum. Birkaç kez yanımdakilere “benim sorunum ne?” diye sormuş olmalıyım. Üç gün sonra başımda tek bir sorun değil pek çok sorun olduğunu anladım, algılarım açıldı ve gece hemşiresinin uzun boylu ve siyah saçlı olduğunu fark ettim. Aynı gün, hem dışarıda yağmur yağıyordu, hem de ameliyat sonrası ilk mutluluğumu yaşadım: önüme bir bardak su kondu ve acele etmeden içebileceğim söylendi. Bunu söyleyen sesin ne kadar berrak, şefkatli ve sevilesi olduğunu düşündüm. Daha sonraki gün ise küçük bir peynir, komposto ve yoğurttan oluşan mükellef kahvaltım geldi ve ziyafet sonrası vücudumun çeşitli yerlerine sokulmuş arsız plastik borular sırası ile çıkarılmaya başladı. Benimle ilgili bu faaliyetler moralimi oldukça düzeltmiş ve kulaklarımdaki tıkanıklıkları gidermiş olmalı ki her gün ziyaretime gelen doktorların ne dediklerini de yavaş yavaş anlamaya başladım. Operasyon zor olmuş, birkaç komplikasyon yaşanmış ama sonuç başarılıymış, Operasyon bölgeleri tamamen temizlenmiş ki bu çok iyi bir durummuş.. “Zordu ama başardık” hem ameliyatı yapanları yücelten hem de benimle ilgili amaca ulaşıldığını gösteren övünç ve moral dolu gururlu bir ifade idi. </div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Hastanede geçirdiğim diğer günlerde öncelikle yürüme egzersizleri, sonra birtakım oyuncaklara üflemeler, sık sık ziyaretime, hatta sohbetime gelen hemşireler, bana kitap okuyan karım, bilgisayar ekranından seyrettiğimiz Özgü Namal’ın iki tane filmi hastane odasını sevimli ve sıcak bir yer haline getirdi. </div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Okuduğumuz kitap bir polisiye idi. Hikayenin kahramanı Cihangir’de yaşıyordu ve bir yandan işinin gereği sorunlarla uğraşırken bir yandan da bölgenin marjinal insanları ile ilgileniyordu. Adı Suat olan bu dedektifin bir kadın olduğunu kitabın ortalarına doğru algıladık. Kitabı baştan tekrar okumak istedim ama sonra vaz geçtik.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Bu işin ustası olmuş bir hemşire yattığım yerden saçlarımı yıkadığında kendimi bir kez daha çok iyi hissettim. Sık sık yağan yağmur da odanın geniş camlarına vurup küçük derecikler oluşturduklarında seyretmesi çok güzel ışık oyunları ve izlemeye değer bir manzara oluşuyordu. Acılarımı unutup camdaki yansımaları seyrederken işte bu benim hayal gücümü zorlayacak ve kendimi daha iyi hissetmemi sağlayacak diye düşündüm. O gün ve hastalığımın daha sonraki dönemlerinde buna benzer birçok küçük yeniden doğum yaşadım. Hayal gücüm çok da fazla zorlanmadı ve çeşitli dönemlerimde yazdıklarımı, bir kısmını filme çekmeyi ve kurgulamayı başardığım kısa senaryolarımı düşündüm. Işık oyunlarının büyüsüne kapılmamak ne mümkün! … ve ağrılarımı, dertlerimi bastırıp, hastaneye getirdiğim bilgisayarı göğüs hizamda duran yemek masasının üstüne koyup başladım yazmaya.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Hepinize iyi seneler!</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
<strong>NEKAHAT</strong></div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Evde salon, gündüz ziyaretime gelecekleri karşılamam açısından daha uygun olacağı ve diğer zamanlarda da hem televizyon seyretmem hem de aile üyeleriyle daha yakın olmam amacıyla benim için hazırlanmıştı. Hastaneden çıkışın ardından evin sıcaklığında geçen bir haftada bir yandan özlediğim yemekleri yerken bir yandan da bolca uyumaya vakit buldum. Gelen ziyaretçilere de daha iyi davranmaya başladım. Böyle durumlarda konuşacak çok şey olmuyor; nasılsınız, iyi misiniz? ler arasında gülümsemeler ve küçük hastane anılarının tekrarlanması, kişilerin başından geçen benzeri durumların anlatımı, anlatacak anısı olmayanların da yakın akrabalarının anılarına başvurması ile ana temalar oluşuyor. Yalnız kaldığımda ve yemek yemeyip uyumadığımda en çok düşündüğüm şeylerden biri ölüme bu kadar yaklaşmanın bende nasıl bir duygulanım oluşturduğu idi. Gençlikte, hatta bu döneme gelene kadar hiçbir ciddi rahatsızlık geçirmemiş ve ciddi bir nedenle hastaneye bile gitmemiştim. (“hastane” benim için büyük demir kapıları olan; bu kapıların belirli saatlerde çok önemli yetkileri olan görevlilerce açıldığı, gizliliği olan ve bu gizliliğin sıkıca korunduğu bir devlet kurumu anlamını taşıyordu. Ancak yaşadığım hastalık sürecinde İstanbul'da pek çok hastaneyi tanıdım. Yıllar sonra bile kapılarından girdiğimde beni tanıyacaklarını umduğum doktor, hemşire ve hastabakıcılarla arkadaşlık kurdum. Bana yaptıkları eziyetler için hepsini affediyorum!) Ölüme göz kırpma konusu üzerinde kendimi zorladım; başkalarına anlatabileceğim, aktarabileceğim tecrübe ne idi? Konuyu kurcalayan da olmadı ama zaten soranlara verilecek cevabım yoktu. Ben ya sınıra yaklaşmamıştım ya da sınır yoktu ve her şey basitçe başlayıp bitiyordu. Sadece, eve döndükten sonra, yattığım yerden gördüğüm kimi şeyler, karşımdaki büfe, koltukların deseni, çoğu insanların yüzleri gözüme farklı görünmeye başladı, iyi ya da kötü değil, sadece farklı! Özellikle tam önümdeki büfeye fazlaca bakmış olmalıyım; öyle ki zaman zaman evin içindeki sesler bile anlam değiştirmeye başladı. Sonunda kızım önüme bir yığın film koyup zaman algımın normale dönmesini sağlayana kadar bir şeylerin yavaşlamış olduğundan eminim.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Bir hafta sonra, dikişlerin alınması için tekrar hastanedeydim. Yanındaki arkadaşı ile sürekli kendi doğumunu konuşup benim bir kez olsun bile yüzüme bakmadan işini yapan, ben şefkat ve iyiliklerle donanmış bir meleğin varlığını beklerken yerine eline düştüğüm, duygusuz olduğunu düşündüğüm bir kadın doktorun elindeki korkunç alet vücuduma 150 kere bastırıldı. (dikişlerim “tel dikiş” olduğu için özel bir aletle ve anestezi yapılmadan alındı) Bittiğinde “nasılsınız” nazik sorusu ile onurlandırıldım. Yanıtlamama vakit ve gerek kalmadan bu tür sorunların geçici olduğu hatırlatıldı ve teselli edilmeye çalışıldım. Sözünü ettiği sorunlarımı nasıl anlamıştı, hangilerinden söz ediyordu ve bu sorunların geçici olmayıp kalıcı olması nasıl bir şeydi acaba? Bu sıkıntılı dikiş alınma işleminden biraz sonra beni ameliyat eden operatörlerden biri yara izi boyunca her iki tarafa çok sayıda enjeksiyon yaptı ama bunu beni kandırarak yaptı. “siz şuraya yatın, bir yaranıza bakayım, ayrıca özel bir şey yapacağım hoşunuza gidecek” dedi. Adam komikti gerçekten. Aynı doktoru, yangın merdiveninde sigara içerken yakaladım.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Ameliyat olduğum bu hastaneye hastalığım nedeni ile bir daha gitmedim. Bundan sonraki süreç başka bir hastanede başlayacak ve başka bir doktorun gözetiminde yaşanacaktı: onkolojiye sevk edilmiştim ve artık dilimlenmiş yaşam başlıyordu.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
<strong>KEMOTERAPİ</strong></div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Kemoterapi çok eğiticidir. Evet, acı çekmeyi öğretir ve aynı zamanda sizi kırılgan yapar. Konuşurken sözcükleriniz azalır, geride yazılı hiçbir şey bırakmak istemediğiniz anlar olur ve asla şiir yazamazsınız. Kemoterapi tedavisi hayatın önemli paradokslarından biridir. Sizi tedavi etmeye çalışırlar ama sağlığınız bozulur. Tarımın verimliliğini sağlayıp yaşamın devamını sağlayan böcek ilaçlarının kansere neden olması gibi. Sevimsiz bir oyun! Hastane çıkışından 1 ay sonra 6 aylık kemoterapi tedavim başladı. (tedavinin başlangıcı için ameliyatın etkilerinin büyük ölçüde geçmesi bekleniyor) İlk tedavime giderken yalnızca bir şeyden emindim: midem bulanacaktı. Kemoterapi odası pek çok hastanın bir arada, bir perdeyle ayrılmış bölgelerde rahat koltuklarda oturup ya da uzanıp tedavi gördükleri bir yer. Hastalar genellikle yaşlı insanlar ve tedaviye yanlarında genç insanlarla veya yakınlarıyla birlikte geliyorlar. </div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Ağır hastalarda ve ağır dozlarda tedaviler özel odalarda yapılıyor, çünkü hastalar birkaç gün hastanede kalabiliyorlar. İlk kez buraya gelenler şaşkınlık ve tedirginlik içinde çevrelerine bakarken hemşireler ön bir eğitim yapıyorlar ve uzun uzun konuşarak anlatmak yerine size kısa ve uzun vadede başınıza gelebilecekler ile ilgili bir sürü bilginin yazılı olduğu kağıtlar veriyorlar. Hastaların çoğunun bu yazılanları okumadığını, okusa bile doğru algılamasının pek mümkün olmadığını düşünüyorum. Ancak ana başlıklara takılıyorlardır: “Mide bulantısı, kusma, ishal, halsizlik” vs. Ayrıntılardaki yakıcı ve asıl mide bulandırıcı bilgilere kimsenin dikkat ettiğini veya kendi üzerine alındığını sanmıyorum. Ben, ev ödevi bilincimin yüksekliğinden olsa gerek, bu kağıtların hepsini dikkatle okudum. Çoğunda olası yan etkilerden söz ediyor ama her bünyede bu yan etkilerin farklı olabileceği konusunda uyarılar bulunuyordu. Benim algım, ana başlıklar dışındakilerin benle ilgisinin olmadığı ve olmayacağı idi. (Bu durumdan hemşirelere de söz ettim ve buna bayıldılar) Tedavi, içinde ilaçlar bulunan şişelerin sırası ile tekerlekleri olan insan boyunda askılara asılarak kan damarından bana verilmesi şeklinde. Tedavi 15 günde bir yinelenecek, toplam 12 kür. 6 saat kadar süren her seans sırasında hastanede geçirilen süreyi kitap okumak için ve zaman zaman da yazmak bir fırsat gibi gördüm, 6 ay boyunca sadece kemoterapi sırasında okuduğum 3 kitap bitirdim. Hastanede okuduklarımız gibi polisiye romanları tercih ettim, heyecanlı ve sürükleyici!. Hastanede kemoterapi sırasında gösterdiğim bu performans ilgi çekmiş olacak ki, bir televizyon kanalı için, kanser tedavisi tanıtımı için yapılan çekimler sırasında odak noktası oldum. Kemoterapi sırasında hastalarımız öyle rahatlardır ki kitaplarını okuyarak vakit geçirirler! Hem de hayal güçlerini kullanıp yazı, öykü bile yazabilirler (Çekimler NTV'de yayınlandı)</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Kemoterapi sırasında, ilaç verilen gün ve ertesi gün dışında normal hayatıma devam etmeye çalıştım. Yaşadıklarım filmlerde gördüğümüz klozete kusma sahnelerinden oldukça farklı ve daha karmaşık idi. Algılarım oldukça değişikti; özellikle sesler kulağıma çok farklı geliyordu, ve ışık her zaman çok parlaktı. Tedavinin sonuna doğru durum biraz değişti; yoruldum sanırım ve pek dışarı çıkamaz oldum. “Dışarısı” ile en uzun temasım apartmanın kapısı ile araba arasındaki mesafe olmaya başladı. Evde geçirdiğim uzunca sürelerde ne yaptığımı hiç hatırlamıyorum ama daha sonraları yaşayacağım, hastalığa ilişkin yoğun düşünme seansları henüz başlamamıştı. Çocuklukta olduğu gibiydi hastalığa yaklaşımım: hastalanırsın, sana bakarlar ve geçer; en iyisi ben şu yeni aldığım puzzle ile uğraşayım. </div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Hemşirelerin şefkatli yaklaşımları ile desteklenen süreç planlandığı gibi tamamlandı. </div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
<strong>DİLİMLENMİŞ HAYAT</strong></div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Yaşadıklarımı tarih sırası ile anlatıyorum ama herhangi birinden de başlayabilirsiniz elbette. J</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Kanser olanlar yakınlarına ve çevrelerindeki kişilere karşı bir tür mahcubiyet ve çekingenlik hissediyorlar. Kalp hastası göğsünü gere gere “ben kalp hastasıyım” derken kanser olan birinin kendini ifade etmek için yeni kelimeler aradığını düşünüyorum. Ne dersiniz, hastalığın adını mı değiştirsek? </div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
…Ve tedavim planlandığı gibi tamamlandı. Vücudumda tümör bulunmamasına rağmen yapılan kemoterapi tedavisi büyük olasılıkla hücre düzeyinde varlığını sürdüren kanserin başka bir bölgede tümör halinde oluşumuna izin vermeden yok edilmesini sağlamaktı. Başarlı ameliyatımın ardından başarılı bir tedavi geçirdiğimi ve tüm bu kabusların geride kaldığını hayal ederken, tedavinin bitiminin hemen ardından bir dizi testin yapılacağı bir kontrole girdim. Bu kontrollerin 3 er aylık aralarla en az 2 yıl, daha sonra da doktorun ön göreceği aralıkla 3 yıl daha devam edeceğini öğrendim. Pek tatsız bir şeye benziyordu. </div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Sürekli ateşin ortasında yaşayabilir misiniz? Bir insan olarak, bu ateşin dışında olmak, ateşin dışında hissetmek istiyordum. Oysa ki, evde yatarken, gemide kek yerken, kaş yarımadasında rampa çıkarken, julian barnes okur, her seferinde bir daha okumayacağım derken, Yunanistan adalarında, banyoda ılık suyun altında, 30 kişilik otel asansöründe, Bolu dağlarının en renkli ve de en estetik yerinde, yoğun bir sisin içinde, balık çorbası denemelerime bir yenisini eklerken, günün 11. çayını içerken, bahçedeki olmamış mandalinaları koklarken, cafe nero’da pellegrino içerken, Caddebostan sahillerinde tanıdık yüzleri ararken, skyfall seyrederken, muhalif tweetleri okurken, orada burada, şurada hep ama hep, her durumda ben hastalık düşünür, hastalık yaşar oldum. Anksiyete, panik atak, depresyon, hepsi bir arada. Paketi çözmekte zorlandım..</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Bir teselli ve umut olarak, başka çarem de olmadığından, yapılanların sonuçta benim iyiliğim için yapıldığını ve hüzünlenmeye hiç gerek olmadığını kabullendim Bir aksilik varsa henüz erken aşamada iken yakalanacak ve gerekli şeyler yapılacaktı. Tıbba olan inancıma bakar mısınız!</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
İlk kontrol tatsız bir şekilde başladı. Çekilen tomografi sonucu yazılan 5 sayfalık raporu okuduğumda çoğunu anlamadığım ama hiç de sevimli olmadığını düşündüğüm pek çok değerlendirme ile karşılaştım. Üstelik raporu yorumlayacak olan doktorum bir seyahatte idi ve 10 gün sonra dönecekti. Hiç anlamadığım ve yorum yapmaya hiç yetkim olmayan bir konuda okuduğum rapor hayatımı 10 gün için kararttı. Kanserin tedaviye rağmen hızla yayıldığıkonusunda ciddi endişeler duydum. Bu tür raporları kimsenin okumasını önermem. Hatta konuyu iyi bilen bir doktor yakınınıza bile okutmayın çünkü o doktor sizin geçmişinizi ve diğer testlerinizin sonucunu bilmemektedir.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Neyse, doktorum geldi ve endişelenecek hiçbir şeyimin olmadığını söyledi. 3 ay sonra tekrar kontrole gitmem için bana randevu vererek yolladı. Hastaneden rahatlayarak çıktım ama bu 3 aylık kontrollerin artık hayatımı dilimlere ayırdığını ve dilimin neresinde olduğuma bağlı olarak değişik dozlarda endişeli günler geçireceğimi anlamıştım.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Endişe! O güne kadar bir Yılmaz Güney filmiydi sadece Ama artık anlamı değişti ve hayatım endişelerin bütününden oluşmaya başladı. Endişe duymamam gereken bir durumda olduğumda, veya vücudumdan hiçbir olumsuz sinyal almadığım anlarda bile bu iyi durumun nedenlerini sorgular ve bizzat bu durumdan dolayı endişe duyar oldum. Endişelerin boyutları ve beraberinde getirdiği sıkıntılar 3 aylık periyodun sonuna doğru artıyor, testlere kısa bir süre kala ve testler sırasında doruğa çıkıyordu. Bu durumun, bu son derece olumsuz ruh halinin bana zarar verdiğinin farkındaydım ama ne yaparsam yapayım bundan kurtulamıyordum. Çoğu ruh hali yorumlamalarında olduğu gibi bu işte de “doz” önemli idi. Bir miktar endişenin, bir miktar alkol gibi yararlı bile olabileceği söylenebilir, hatta doz aşımının bile makul görülebileceği durumlar olduğu iddia edilebilir ama benimki başka bir şeydi: Kimi zaman delilik seviyesinde! Çocuklar eve geciktiğinde her baba gibi endişeler duyuyor ama telefonları açılmadığında deliye dönüyor, bayılacak gibi oluyordum. Kendimi bu durumda tedavi etmenin yollarını düşündüm ve yoğun olarak uğraşacağım bazı işler uydurmaya çalıştım. Yaptığım işle de bağlı olarak bir web sitesi yapmaya başladım. İşe yaradı! Hem site çok güzel oldu hem de ben biraz olsun normalleşmeye başladım. Ama endişeler bir kenarda pusuya yatmış bekliyordu, ben sadece geçici bir süre onları baskı altına almayı başarmıştım.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Kemoterapi sonrası sık kontroller sırasında yaşadığım bu endişeleri (psikiyatristler bu tür dönemleri daha farklı adlandırıyorlar ve onlar haklı) kısa sürede atlatmış görünüyordum ama daha sonra, bir başka dönemde, daha farklı biçimde ziyaretime geleceklerdi.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
<strong>HAYAT BÖYLE DE GÜZEL!</strong></div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
İnsan küçük yaşlardan, hatta bebekliğinden başlayarak kendine yasaklanan pek çok şeyin olduğu bu dünyada, yasaklar dünyasında yaşar. Önceleri anne baba ve yakın çevre tarafından konulan bu yasaklar okul dönemi ile daha genişler ve büyüdüğünüzde hep çıkarıp çıkarıp silkelemek istediğiniz tozlu bir cekete dönüşür. Kanser olduğumu öğrendiğimde ilk aklıma gelen şey “tamam artık, buraya kadarmış” idi. Kemoterapi sırasında, eğer kemoterapiyi düzgün atlatırsam daha sonra neler yapacağımı düşlemeye başladım. Yasaklara karşı bir başkaldırı her zamankinden daha kolaydı. Bu oyunu sağlıklı iken de oynardım. Doktorun bana kanser olduğumu söylediğini ve sınırlı bir hayatım kaldığını hayal eder, o zaman yapacaklarımın hayalini kurardım. Kurduğum hayaller genellikle yasaklanan yaşamın eylemleri merkeze alınarak kurgulanmış olurdu. Korkaklığımı aşıp da gerçekleştirmeye çalıştıklarımı şimdi hiç hatırlamıyorum. Büyük idealleri bir kenara bırakıp çizgi dışı bir şeyler yapmak – ya da yapmayı istemek- kimi zaman devamını sağlamak için de gerekli olabilir. Daha çok seks yapma isteği, banka soyarak veya başka bir yolla çok para sahibi olma ve bu paraları harcama (çok para ile ne yapacağımı tam olarak hiç bilemedim), tadını hiç bilmediğim uyuşturucuları deneme, hiç sevmediğim bazı insanlardan intikam alma gibi “ağır suçlar” veya “gülümseten durumlar” kapsamına giren şeylerdi. Kimlerden nefret ettiğimin hesabını yapmaya başladığımda oldukça şaşırdım ve elimdeki listeyi tersine çevirsem daha iyi olur diye düşündüm. Acaba hayatta hiç nefret duymayan, öfkelenmeyen, her şeye iyimserlikle bakan insanlar var mıdır? </div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Ama, bu oyun bir farkla gerçek olunca (henüz ölümcül durumda değildim ama durum “belirsiz” di) bu tür şeyleri çok da istemediğimi gördüm. Seks yapma isteğim, ilaçlar sayesinde normal zamandakinin çok altına inmişti, hatta hiç yoktu. (Bu sanıldığı kadar kötü bir durum da değil üstelik). İstediğim kitapları satın alabildikten sonra çok para sahibi olarak ne yapacaktım ki? Aklıma çocukluğumda seyrettiğim bir film geldi: kahramanımız belli bir süre içinde büyük bir parayı harcamak zorunda idi ve film boyunca bu işi birlikte yapıyordunuz ama para bitmedi ve iddiayı hep birlikte kaybettik. Para anlamını yitirmişti. Ayrıca banka soyamıyacak kadar yorgundum. Uyuşturucu deneme meselesi ise oldukça ironik geldi çünkü haftada bir litrelerce zehir ve uyuşturucu alıyordum. (ne hayaller gördüğümü bir bilseniz!) İntikam alma ise zaman ve zeka işi idi. O sıralar her ikisinden de yoksundum.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Hayat bana bu fırsatı vermişken, hiçbir şey yapmamak olmazdı, gezmeye başladım. Öncelikle yaşadığım mahalleyi gezdim. Daha sonra sevimli Japon turistler gibi elime bir fotoğraf makinesı alıp kenti keşfe çıktım. Her yerin, her şeyin fotoğrafını çektim. Büyük bir yönetmen olsam buraların fotoğrafını yağmur yağarken çekerim deyip yağmurları bekledim. Köşe bucak küçük hayvanlar arayıp “makro” çekimler yaptım. Japon yönetmenler mekanları dört mevsim göstermeyi severler deyip önemli yerler için “mevsimler” serileri yaptım, çeşitli semt pazarlarına gittim,” en ucuz eşofman nerede satılıyor”un bilgisini oluşturdum. Sonra bir web sitesi yapıp hepsini oraya koydum. Site hala duruyor mu bilmiyorum.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Zamanla sıkıntılı günlerim daha da azalarak sadece kontrol günlerinin etrafında yoğunlaşmaya başladı. Kontrollerimin sonucu hep olumluydu, kötü bir sinyal alınmıyordu, yani her şey yolundaydı. Bu vaziyette, kemoterapiden sonra 2 yıl geçti. Artık kontrollerimin 6 ayda bire çıkacağını bilmek beni sevindiriyordu. Yaşadığım küçük sıkıntıları da büyütmez oldum. Yasak hayallerim yavaş yavaş geri gelmeye başlamıştı. </div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Kontrollerim sırasında sıkça yapılan taramalarda karaciğerimdeki yağlanma genel anlamda doktorların şikayet konusu oldu. Ultrason yapan doktor yağlanma nedeni ile hiç bir şey göremediğini söylüyordu. Asıl olarak bu nedenle günlük jimnastik hareketlerine başladım ama bir süre sonra evde yaptığım bu hareketler yetersiz oldu ve kendimi sokaklara atıp tempolu yürüyüşlere giriştim. Fotoğraf makinem ile şehir turuna başlamadan önce sabahları yaptığım bu yürüyüşler gerçekten işe yaradı ve karaciğer yağlarımın hepsini erittim. Bu başarılı uygulamanın ardından, biraz da oksijen kürüne takılmalıyım deyip adalara seferlere başladım. Bu geliş gidişler sonucu, begonvillerin, mimozaların, ıhlamurların kokusuna, temiz havanın büyüsüne, sokakların sessizliğine kapılıp senaryolar, öyküler yazma faaliyetimi hızlandırdım. Yazılarımda sıklıkla, adada gördüğüm bazı imgeleri kullanmaya başladım; gizemli ağaçlar, içi tozlu dosyalarla dolu eski devlet daireleri, teşhis için anlaşılmaz kitaplar karıştıran doktorlar, bitki müzesi, rahibelerin yaşadığı manastırlar, arabacıların kahvehaneleri, şarap şenliği, ve buna benzer pek çok şey ilham kaynağım oldu. Bir şeyler yazmak çok zevkli bir uğraş ve başlamak için kanser olmayı beklemeye gerek yok! Benim “yapmak istediklerim” listesi ” yazmak” maddesi ile oldukça netleşmiş oldu.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Ada yaşamım sırasında ayrıca kansere karşı alternatif tıp yöntemlerini ve dünya üzerindeki çeşitli ülkelerde sunulan çözümleri araştırdım, ancak orada geçirdiğim ilk ayların sonunda beni bir sürpriz bekliyordu…</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
<strong>ALTERNATİF TIP</strong></div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Çoğu insanın kanserle ilgili bilgisi alternatif tıp çerçevesini pek aşmıyor. Alternatif tıp kendini satabilmek ve gerçek alternatif olabilmek için medyada sıkça boy gösterdiğinden ve hatta ilgili haberlerin magazin sayfalarını daha çok işgal etmesinden ve hayali magazin kahramanlarının hayatının model oluşturmasından dolayı (ünlü kişi kanseri yendi haberlerini sık sık görürsünüz) durum böyle. Bu haberlerde başı hep beslenme çeşitleri ve ürünleri çekiyor. Sıkça hangi ürünlerin kansere iyi geldiğini ve hatta çare olduğunu okuyoruz. Bunun dışında, yine sıkça bilmem ne kanserine çare bulunuyor; itibarlı bir ülkenin bilim insanları müjde veriyorlar. Çalışmalar “yıllarca yapılmış” oluyor. Facebook’da limonun kansere çok iyi geldiğini ve hatta kemoterapiden çok daha yararlı olduğunu bildiren bir yazı uzunca süre paylaşılmıştı. Çeşitli otlar, bitkisel ürünler, ülkelerdeki özel klinikler (bu konuda Amerika başı çekiyor) Tibet rahiplerinin veya ünlü tıp doktorunun şifacı çözümleri, kulaktan kulağa yayılan “bazı çözümler”, şifalı sular, suların ağırlaştırılmışları, özel vitaminler, ozon kürleri vs, vs.. hep aynı ticari yapının parçaları. Bunların hiç birine aldırmayın demiyorum ama kolayca kanmayın, düşünün, sorun, araştırın, sonra karar verin. Bir de piyasadaki şarlatanlardan kendinizi korumaya özen gösterin derim.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
“Siz adaçayı içiyorsunuz, ölmezsiniz ki!” diyen yazarın tavsiyesine uygun olarak Büyükada iskelesinin arkasındaki kahvelerde, hem etrafı seyretmek, hem kalabalığın enerjisinden biraz olsun kapmak hem de bolca Rumca ve Arapça konuşmaların bizi yabancı bir yerdeymişiz ama oranın asli parçalarından biriymişiz gibi hissettirmesini sağlamak için verilen adaçayı molaları, uzun yürüyüşler, nefis doğa kokuları içinde kitap okumalar, ağacınızdan kopardığınız mandalinalar, renkleri bir kez daha sevmenizi sağlayan begonviller, işte bütün bunlardı alternatif tıp. Doğru bir hamle yapmıştım, keyifli günlerdi.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Ama tatsız haber pusuda bekliyormuş ve beklenmedik bir anda geldi. Akciğerimde görüntüsü güzel olmayan bir kitle vardı. Yine bildik testler başladı ve kesin sonuca varıldı: akciğerimde bir tümör vardı. Tümörün küçüklüğü ve operasyona müsait olması yine iyi haber olarak algılanmalıydı. Ancak tümörün tipi ameliyat sırasında tespit edilecek ve buna bağlı olarak hem ameliyat sırasında bazı kararlar alınacak hem de tedavi yöntemine karar verilecekti. Ameliyat sırasında lenflerde görülen sıçramalara bakılarak akciğerimin bir lobu tamamen alındı. Çıkarılan parçalar patolojiye gönderildi. Ameliyatım bu kez kısa sürdü. Hastane odam da bir öncekine göre daha büyük ve daha konforlu idi. Çok ziyaretçi gelmemesini özellikle eşimden rica etmiştim ve çok gelen olmadı. Tüm hasta odalarının ortak olarak açıldığı salon bence hastanenin en iyi tasarlanmış bölümü idi. Bir gece pek çok hasta ve yakınları hep birlikte “Alkatraz Kuşçusu” filmini izledik. Durumu uygun olanlar çay ve kahve bile içti.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Bu ikinci ameliyatın diğer bir iyi tarafı da ameliyat sonrası su içmeme izin veriliyor olmasıydı. Bunu ameliyat öncesi sorup teyidini almıştım. Bir başka iyilik ise dikişlerimin kendi kendine eriyen bir maddeden olmasıydı. Yani dikiş aldırmak gibi bir problemim de olmayacaktı. Yaşasın! Oldukça moralli olarak girdiğim ameliyattan sonra moralli halim devam etti ve 3 gün sonra hastaneden çıktım. Ama sıkıcı haber 3 gün sonra geldi: 6 ay daha yeni bir kemoterapi sürecinden geçecektim. Neler yaşayacağımı düşündüm. İki sene öncesi ilk kemoterapide neler yaşadığımı hatırlamaya çalıştım. Buna “hatırlama” diyorum çünkü kısa bir süre geçmiş olmasına karşın yaşadıklarımın bir kısmını unutmuştum Burada yazdığım gibi genel tanımlarla sıkıntılarımın isimlerini hatırladım ama her birini tek tek düşündüğümde yaşadığım spesifik duyguları hatırlayamıyordum. Mide bulantısı ama nasıl bir şey? Kendimi iyi hissetmemek ama duygusu neydi? O zaman fazla sıkılmaya gerek yoktu; yaşanacak ve geçecekti. Tıpkı birincisi gibi!</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Tedavim ilkini yaşadığım hastanede başladı. Hemşirelerin çoğu değişmişti ama hala tanıdıklar vardı. Ben bölümün kıdemlisi olarak ve itinalı olduğunu hissettiğim bir ilgi ile karşılandım. Prosedürler aynı idi; çeşitli uyarı bilgileri kağıtlara yazılı olarak yine elime verildi ama bu kez dikkatli okumadım. Her şey yazılanlar gibi olmuyordu çünkü. Bu kez tedavimdeki ilaçlar da değiştirilmişti ve ayrıca takviye bir ilaç kullanılacaktı.(bu takviye ilaca bazı gen testleri yapıldıktan sonra karar verildi) Bu nedenle seanslar 15 günde bir değil haftada bir yapılacaktı. Toplam 24 seans. Daha ilk seansta farklı bir ilacın etkisini hissettim. Verildikten kısa bir süre sonra ince bir mide bulantısı ve ürpertiler başladı ve bu durum hastaneden çıkıp eve gidene kadar devam etti. Şimdi bile duygusunu hatırladığım bu sıkıntı her seansta tekrarlandı. Küçük şekerler yiyerek bu durumun bir ölçüde önüne geçmeyi başardım. İkinci kemoterapi seansında belirleyici olan bir durum da hiçbir hastada görülmeyen biçimde iştahımın artmış olmasıydı. Aslında tam olarak iştahlılık denemeyecek bu durum, kendimi sürekli aç hissetmemin ve bir şeyler yemezsem midemin ağrımaya başlayacağı hissinin sonucu idi. Böylelikle günde 6-7 öğün yemek yemeye başladım. Diyetisyen doktorun da desteklediği bu durum sonucu kemoterapi sırasında 10 kilo aldım. Sık rastlanan bir durum değildi bu. </div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Aktif bir yaşantım olmadı bu dönemde. Kendimi evden pek çıkmamaya planladım. Zaten arkadaşım olan kitaplarla ilişkim bu dönemde dostluk seviyesine yükseldi ve yazmak eylemime coşkuyla devam ettim. Diğer bir desteğim de koleksiyonumda bulunan filmler idi. 6 aylık kemoterapi böylece bir kez daha sona erdi. Ben buna asla katlanamam, bir daha bu günleri yaşayamam dense de yaşanıyor. Eğitim sürecinin sonu yok. Konumuzda gitgide ustalaşıyoruz!</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
<strong>NASIL YAPMALI?</strong></div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
"bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar<br />
hala bir umut var mıdır<br />
çıkmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde<br />
ne çıkmaz sokaktayım ne de mutsuz<br />
sadece rüzgarlardan daha güçlü olmak istiyorum o kadar </div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
açık denizlerde nice yolculuklara yelken açarken<br />
kış güneşinin mutlu ettiği bir kedi gibi mutlu, emin, tasasız<br />
sere serpe ve keyifli olmak tek isteğim ve dileğim<br />
senin ve benim, yani bizim için..</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
(Murathan Mungan)</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Ben; bir hastalık ve çöküntü modeli olarak ben ama sarılmasını seven ve hala bu konuda ısrarlı olan ben 4 aylık hayat dilimlerimi yaşamaya devam ediyorum. Enerjik değilim, bu da hayatıma genel anlamda mutluluk çıtasının yükselmesi olarak yansıyor ama hiç ummadığım anlarda yaşadığım küçücük duygularda mutluluğu hissedebiliyorum. Doğaya, hayvanlara daha yakınım. Kendime ise çok ama çok yakınım. Hücrelerimi bile hissedebiliyorum. </div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Kanserle yaşamak, teşhis, korkular, tedavi süreçleri, yaşamında, çevrende olan değişiklikler, ilişkilerin yeniden tanımı, tüm bu süreçler insanı acıyla daha samimi hale getiriyor, hatta kimi zaman elele tutuşturuyor. Ama her şey o kadar da kötü değil!</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
İnsan acı çektiğinde veya çok acı çektiğinde mutluluk düşünsel olarak da eylemsel olarak da daha önemli ve kıymetli hale geliyor. Ama belki de daha kolay. Acı çekmek, karanlıkta kalmak ışığı daha kolay algılamayı sağlıyor. Burnunun dibinde duranları da görmeye başlıyorsun sanki ışık bir delikten geçip oraya, göremediğin noktaya odaklanıp sana yardım ediyormuş gibi. Bir şeyler anımsamaya başlıyorsun, hoş şeyler, sonra bunlar birleşip başka bir duygu oluşuyor. Işık geziniyor odanın içinde ve hatırladıkların çoğalıyor, duyguların coşuyor, başka bir bütün oluşturuyor. Artık ne hatırladığını ve duygunu tam olarak anlayamıyorsun, bilmiyorsun, bilsen de algılayamıyorsun. İşte bu diyorsun, tam olarak bu; hayal dünyan anılarla buluşur, dalga dalgadır, hissi çok kısa sürer. Ne kadar kısa sürdüğünü algılaman da hissin devamına neden olur. İnsanın yüzüne ılık havada hafif hafif vuran bir yel gibidir.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
İnsan kanseri kuşkusuz tek başına değil, çevresi ile birlikte yaşıyor. Psikolojik gerilimler, hastanın çeşitli dönemlerde yakın bakıma gereksinim duyması, kimi vakalarda acı dozunun yüksekliği vb sonucu, ilişkiler değişiyor, zedeleniyor, hatta parçalanıyor ama bunların önem sırası daha altta. Kanser nedeni ile ızdırap çekmek ya da ızdırap çektiğini zannetmek insanı daha asil, daha bilge filan yapmıyor, ızdırap çekmek çoğu zaman bireyi azaltıyor, acı, değerden düşürüyor.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Öncelikle hastalığın yarattığı içsel sorunların, hastalığı yaşayanlar açısından ilk elde değerlendirilmesi konuyu daha çekici kılacaktır. Bu yaklaşım, yani benim yaklaşımım bir kanserlinin yaklaşımı. Filmlerin bile benim için yapıldığını düşünmeye başladım sanırım. Hasta olmayan kişiler açısından neyin önemli olacağını bilemiyorum. Kanserle savaşma gibi bir konu öne çıkıyorsa, filmlerde az da olsa kontrollere yönelik bir özendirme olmalı ama böyle bir filme hiç rastlamadım. </div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Çevresel sorunlara vurgu yapan bir belgeselde insanlık olarak çok hızlandığımızı, her konuda çok hızlı yol aldığımızı söylüyordu, mesafe ölçüsü artık dakikalar mı oldu? Diye sordu. Ne kadar uzaklıkta? sorusuna daima zaman birimini kullanarak cevap verdiğimi fark ettim. Evet çok hızlandık ve gittikçe de hızlanıyoruz. Yavaşlığa hiç kimsenin tahammülü yok, hatta hoşgörü bile gösterilmiyor. Hücrelerimiz bu hıza dayanmıyor başkalaşıyorlar. Yavaşlamamız lazım!</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Vücudunuzu kontrolden geçirmek ve olası hastalıkların erken teşhisini sağlamak için genetik kodlar aramaya çok gerek yok, bu herkesin yapması gerekli bir şey. Özellikle vücudun yorgunluk dönemlerinin başladığı 40 lı yaşlardan itibaren bu kontrollerin önemi daha da artıyor. Kimi kontrollerde alınacak tedbirlerle bazı kanser türlerinin oluşumu engellenebiliyor. Mesela kolonoskopi ile tespit edilecek poliplerin alınması ile kolon kanseri riski yok edilebiliyor. Klişe laflar gibi görünse de bu tür söylemlerin çok fazla tekrarlanmasında yarar var çünkü çoğu insan bunları dinlemiyor ya da önemini algılamıyor.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Zaman geçiyor ve şunu öğreniyorum: Hiç bir şey dayanılamayacak kadar kötü değildir…</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Ölümü içimde taşıyorum; genetik bir kodda veya kusurlu bir organda ve vücudumda süregiden bir savaş var. Elbet birgün barış sağlanır.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Hoşçakalın. </div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
<strong>KANSER VE SİNEMA</strong></div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
"İkiru - Akira Kurosawa"</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Çok ilgi gösterdiğim ve sevdiğim sinema bu dönemde, hastalığımda çok daha önemli bir yer kazandı. Hem sinemaya - doğal olarak - daha fazla zaman ayırdım hem de hayal gücümü zorlayacak filmleri bilgisayarımdan izlemeye başladım. Bulabildiğim tüm bilim kurgu filmlerini ve fantastik filmleri seyrettim diyebilirim. O kadar çok film seyrettim ki çoğunun ismini bile hatırlamaz hale geldim. Hastalığın ilk dönemi, inkar dönemi geçtikten sonra kanserle ilgili filmler de özel ilgi alanıma girmeye başladı. Doktorlar tarafından yaşayacakları süre bildirilen (genellikle kısa bir süre) ağır durumdaki hastalarla ilgili filmler bu kategorideki filmlerin ana gurubunu oluşturuyor ve anlaşılan en çok ilgiyi bunlar çekiyor. Söz konusukısa süre ömrü kalmış hastalar için hemen hemen her zaman hastalık olarak kanser seçiliyor. (bir ara AIDS de revaçtaydı ama artık popülerliğini yitirdi) Yani böyle bir senaryoya en uygun hastalık kanser sanırım. Filmlerde süreç, film başında hastaya durumun bildirilmesi ve ondan sonra yaşananlar olarak kurgulanıyor ve çoğunlukla hastanın ilişkileri ön plana çıkarılıyor. Ağırlıklı olarak hastalığın değerlendirildiği filmlerden biri “Wit (2001) Y:Mike Nichols” oldukça etkileyici. Bir de Akira Kurosawa’nın “ikiru (1952)” filmi sözünü etmeye değer bir film. “bir tek gün olsun senin gibi yaşamak isterim” repliği filmdeki kanserli bir adamın bir genç kızın günlük yaşamına öykünmesi ve bunun sonucu oluşan yaşama arzusunun dışa vurumunu anlatıyor. Kanserli olalım veya olmayalım yaşamayı böyle sevebilmek lazım . Kanserli hastaların yaşam süreçleri ile ilgili bir de güzel dizi buldum: “The Big C”. Bence çok başarılı bir senaryo ve oyuncu ekibi kurgunun değerini çok iyi vermiş. Final bölümü hariç özellikle kanserli hastaların seyretmesini hararetle öneririm. Konumuzla ilgili elbette pek çok film var. Bunlardan birkaç tanesi:</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
<br /></div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
50/50 (2011) Y: Jonathan Levine</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
You’re not You (2014) Y: George C. Wolfe</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Biutiful (2010) Y: Alejandro González Iñárritu</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Two Weeks (2006) Y: Steve Stockman</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
The Fault in Our Stars (2014) Y:Josh Boone</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Now is Good (2012) Y: Ol Parker</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
My Sister’s Keeper (2009) Y: Nick Cassavetes</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Two Against Time (2002) Y: David Anspaugh</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Autumn in New York (2000) Y: Joan Chen</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Beginners (2010) Y:Mike Mills</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
My Life Without me (2003) Y: Isabel Coixet</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Ve tabi… Love Story (1970) Y: Arthur Hiller</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
<br /></div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Sinemaya olan merakım aslında oldukça eskilere dayanır. Doğumumdan itibaren 12 yaşıma kadar yaşadığım “kırsal bölge” den kente taşınmam ruhumda yaralar açacak gibiydi. Kenti hüzünlü bir şekilde kabulüm “sinema” ile başladı. Ankarada sinema vardı ve ben annemle yaptığım pazarlık sonucu haftada bir kez sinemaya gidebilirdim, ama bir şartla: anneannemle birlikte gidecektim. Okuma yazma dahi bilmeyen, aramızda 60 yaş fark olan bu özel insanla 2-3 yıl birlikte sinemaya gittik. Oturduğumuz yere yakın sinemalara hangi film gelirse gelsin mutlaka gidiyorduk. Sinemanın 70 li yılları, bosstay meyve suları (özellikle çilek suyu çok lezizdi), patlamış mısır ve anneannem. Gittiğimiz filmlerle ilgili konuşurduk, kimi zaman kimseye söylemeye cesaret edemeyeceğimiz sahnelerle ilgili bile konuştuklarımız olurdu. Anneannemle ben başka bir dünyada yaşıyorduk. Onu namaz kılarken yakaladığımda gidip seccadesinin önüne yatardım. Ettiği duayı daha yüksek sesle okuyarak beni uyarır ama bana gülmeyi de ihmal etmezdi. Kocasını ve kardeşlerini savaşta yitirmiş ve annemle tek başına kalmıştı ama güzel sesi ile kuran okuyarak geçinmiş ve annemi öğretmen okuluna göndermeyi başarmıştı. Kızını, bölgede az bulunur yüksek okul okumuş insanlardan babamla evlendirmiş ve başka seçeneği olmadığı için ömür boyu onlarla yaşamıştı Muhteşem bir kadındı! En çok sevdiği şeylerden elmayı annem alır ama ona yasak olan akide şekeri ile leblebiyi ben taşırdım. Özellikle akide şekeri çok gizli operasyonlarla şalvar eteğinin altına saklanırdı. Artık beni tanıyamadığı dönemde bile akide şekeri aramızdaki bağın bir parçasıydı ve beni gördüğünde eteğinin altını gösterip bunu ima edebiliyordu.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, Arial, Verdana, "Trebuchet MS"; font-size: 13px;">
Anneannemle paylaştığım filmlerden de hemen hiç birini hatırlamıyorum ama zihnimde hep kovboy filmi sahneleri var. Bir de “sevgili öğretmenim” filminin birkaç karesi. </div>
<div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, arial, verdana, "trebuchet ms"; font-size: 13px;">
Bir gün bir film yapma olanağı ve cesareti bulsam kanser ile ilgili bir film yapmazdım. Hastalıklar sinemanın ve genel anlamda sanatın konusu olmamalı. İşin estetik yanı eksik kalıyor.</div>
<div style="color: #333333; font-family: sans-serif, arial, verdana, "trebuchet ms"; font-size: 13px;">
<a href="https://www.blogger.com/goog_892850172"><br /></a></div>
<span style="color: #333333; font-family: sans-serif , "arial" , "verdana" , "trebuchet ms";"><span style="font-size: 13px;"><a href="http://akatkara.blogspot.com.tr/">http://akatkara.blogspot.com.tr/</a></span></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="color: #333333; font-family: sans-serif , "arial" , "verdana" , "trebuchet ms";"><span style="font-size: 13px;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjw5C8cETY5g2KsrfNtUr56YfYPP3Bv7G2KkiLanzNKfC75uwOoDC0JWEwvpn-RBX9n7JhscDvSfxdx-ZF4byhMPgWwm6szi2BKyopUPbCuhsxsIxcPyvtlezSL-YBH7WKk7ySVJNEovA/s1600/Kanser+An%25C4%25B1lar%25C4%25B1m.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="428" data-original-width="647" height="211" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjw5C8cETY5g2KsrfNtUr56YfYPP3Bv7G2KkiLanzNKfC75uwOoDC0JWEwvpn-RBX9n7JhscDvSfxdx-ZF4byhMPgWwm6szi2BKyopUPbCuhsxsIxcPyvtlezSL-YBH7WKk7ySVJNEovA/s320/Kanser+An%25C4%25B1lar%25C4%25B1m.jpeg" width="320" /></a></span></span></div>
</div>
Soner Selçukluhttp://www.blogger.com/profile/04033328572873451525noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18351429705718239.post-82248168440835745252017-10-28T06:26:00.001-07:002017-11-30T13:44:54.215-08:00Ev Danası Öküz Olmaz! Cüneyit Güleç<div style="background-color: #ebebe2; box-sizing: border-box; font-family: "Open Sans", "Helvetica Neue", Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 13px; margin-bottom: 20px;">
<strong style="box-sizing: border-box;">Cüneyit Güleç bir yetiştirme deneyimini anlatıyor:</strong></div>
<div style="background-color: #ebebe2; box-sizing: border-box; font-family: "Open Sans", "Helvetica Neue", Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 13px; margin-bottom: 20px;">
“Anadolu’da meşhur bir söz vardır:</div>
<div style="background-color: #ebebe2; box-sizing: border-box; font-family: "Open Sans", "Helvetica Neue", Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 13px; margin-bottom: 20px;">
”Ev danası öküz olmaz!”. </div>
<div style="background-color: #ebebe2; box-sizing: border-box; font-family: "Open Sans", "Helvetica Neue", Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 13px; margin-bottom: 20px;">
-Çiftlikte inek doğum yaptığında doğan bicik daha sonra dana olur. Onun için ev danası diyoruz. Dışarıdan satın alınan danadan daha değersiz görülür. Ancak babam bu sözün aksine ev danalarını öküz yapıyordu. Bildiğiniz gibi bicik, buzağı, tosun ve öküz şeklinde büyüyorlar.</div>
<div style="background-color: #ebebe2; box-sizing: border-box; font-family: "Open Sans", "Helvetica Neue", Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 13px; margin-bottom: 20px;">
-Babam Rençber’di. Ankara’da iyi bir çevrede yaşamıştı. Köyde bu nedenle diğerlerine göre aykırı biri olarak görülürdü. Çocukken birlikte tarlaya gider, çift sürerdik…Çift sürerken dışarıdan aldığı öküzün yanına ev danalarından yetiştirdiği öküzü koşardı…Ancak bu uygulamayı hemen yapmazdı. Önce küçüklükten başlayarak büyüyene kadar ev danasını diğer öküzlerin yanında tarlaya boş götürür ve getirirdi. Büyüdüğü zaman boş boyunduruk takar, bu şekilde günlerce tarlaya götürü getirirdi…Boyunduruğu takmadan önce onun sırtını, başını, boynunu okşar, sevgi dolu sözler söyler ağırlık taşımayan daha sonra boş boyunduruğu takardı. Hayvan da hiç direnmezdi…</div>
<div style="background-color: #ebebe2; box-sizing: border-box; font-family: "Open Sans", "Helvetica Neue", Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 13px; margin-bottom: 20px;">
-Günler sonra hayvanı kulvarını bilsin diye boş çizgide götürür getirir, alıştırır, sonra da az yük bindirmek için kayış atardı. Her seferinde hayvanla adeta konuşur, sohbet eder, ona önemli olduğunu hissettirirdi…Hayvanın boyun kısmı nasırlaştıkça da sabana veya kağnıya yük bindirecek şekilde bağlardı.</div>
<div style="background-color: #ebebe2; box-sizing: border-box; font-family: "Open Sans", "Helvetica Neue", Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 13px; margin-bottom: 20px;">
-Biz de “öküz olmak” budur. Babam bütün ev danalarını böyle öküz yetiştirirdi. Diğer çiftçiler evdeki danalardan bu şekilde yararlanamazlardı. Ya ellerinden kaçırır ya da doğru dürüst iş yaptıramazlardı.</div>
<div style="background-color: #ebebe2; box-sizing: border-box; font-family: "Open Sans", "Helvetica Neue", Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 13px; margin-bottom: 20px;">
-Babam bu felsefesiyle bana insan ilişkilerinde geçerli olan önemli bir anahtar verdi. Öğrendiğim en önemli şey, çocuklarımıza ve çalışanlarımıza aynı sabrı ve sevgiyi gösterirsek onları yetiştirmede ve hayata hazırlamada başarılı olabileceğimizdir.”</div>
Soner Selçukluhttp://www.blogger.com/profile/04033328572873451525noreply@blogger.com0