İş Dünyasından


İçindekiler:

  1. Sanatsever şirket
  2. İş Dünyasında Bulaşıcı Eğilimler
  3. Piyasalaşan Dürüstlük
  4. İç Çamaşırlarınız Temiz mi?



1. Sanatsever Şirket
Şirket hakkında basında çıkan olumsuz haberler üzerine başkan çok kızdı. Yönetim kurulunu acilen toplayarak kararını bildirdi.

Çok sayıda insanın göreceği bir bölgeye sergi havasında resimler asılacaktı. Amaç resim sanatına yaklaşımda bazı çevreleri etkilemek, onlara şirin görünmekti.Başkan:

“O bölgede entel dantel takımı var…Yatırımımız olacak. Onları yanımıza çekelim!” diye buyurdu.
Ve bu iş çalışanlara bırakılmayacak kadar önemliydi. Bu fikirle yola çıktı bir grup şirket yetkilisi. İşi bizzat kendileri üstlendi. Ayaküstü bir toplantıyla başladılar.
“Önce iyi bir resim seçip onu asalım. Öyle ya asmaya değer olsun. İnsanlar hayran kalsın. Destekçilerimiz artsın.” diyenler oldu.
Grubun bilgece görüneni öne çıktı:
“Bir uzman görüşü alsak mı acaba? Ayrıca yöntemle ilgili kuşkularım var. Sıralama yaparken işe sondan başlamışız gibi geliyor”.
“Hiç de değil!” diye azarladı çoğunluk.  O da sessizce geri çekildi.
Sesi çok çıkan,başkanın adamı, üst yönetici elindeki albüme baktı:
“Bunu seçin!” dedi.
Talimat verildi ve depodan resim getirtildi.
Dediği resim hangi yöne çevirsen doğru gibi gelen bir Picasso kopyasıydı. Diğerleri dudaklarını büzerek uzun uzun incelediler; resmi döndüre döndüre bir hal oldular! Bazıları sağa sola bazıları aşağı yukarı salladı başını mırıldanarak.
Neyse resim işi halledildi.
“Hangi bölgeye asalım?” diye konuşmalar oldu.
Harita üzerinde seçenekler için “ya şundadır ya bunda helvacının kızında!” tekniğini kullanmak daha uygundu galiba…Öyle de yaptılar.
Resim hazır, bölge hazır!
Grubun en yaşlısı günün sorusunu sordu: “Şimdi neye ihtiyacımız var?”
Diğerleri koro halinde “Bir çekiç ve çiviye…”
"Elimizde keser var, çekiç yerine onu kullanın" dedi sesi çok çıkan.
O iş de tamam…
Sıra çivide…
"Elinizdeki kutuyu bir karıştırın" dedi sesi çok çıkan.
Kutuya el attı biri hızlıca. Eline gelen ilk çiviyi aldı. Şöyle bir baktı. “Bu olur herhalde” dedi.
Diğerleri de başını salladı.
Biri dedi ki yarım ağız “biraz küçük galiba”. Diğerleri şöyle bir baktı yukarıdan…Sesini kesiverdi.
Şimdi sıra duvara geldi.
Biri “elimizde resim var, keser var, çekiç var” diyerek durumu özetledi. Çok gerekliydi bu vurgu!
Sesi çok çıkan "şu duvara asın!" diye bağırdı öteden.
Biri duvarın önüne geldi. Elinde keser ve çivi vardı. Öbürü sordu. Bu işi biliyor musun? Keserli öyle bir baktı ki soran sus pus oluverdi.
Bir başkası elinde resim, bekliyordu keser tutanın yanında.
Keserli bir süre durdu. Geri çekilip yüksekliği ayarladı 1,50 cm boyuna göre. Kolunun yettiği kadar uzandı ve dişlerinin arasında duran çiviyi iki parmağı arasına aldı. Elini gözüne kestirdiği yere dayadı. Keseri hızlıca vurdu. Beton çivisiymiş meğer fırladı gitti.
İki ahh sesi geldi. Keseri kullanan parmağını ezmişti. İnliyordu. Durumu vahim olan ise resim tutandı. Tam da başında saplanmış duruyordu çivi. Kan akıyordu şakağından..
Gruptan biri telefona sarıldı. Hemen acil ambulans çağrıldı.
Bu arada saplanan çiviyi çıkaralım mı çıkarmayalım mı tartışması oldu.
Biri dedi ki: “Bir filmde gördüm. Çıkarırsak kan boşalır”. Doğruladı diğerleri.
Sesi çok çıkan “göreve diğerleri devam etsin!” diye sert çıkıştı. Hemen yerlerini aldılar.
Keseri kullanan dedi ki “çivi lazım”. Kutuya el atıldı. Bu sefer dikkatlice seçildi çivi.
Keseri tutan çiviyle elini duvara dayadı. Öyle bir vurdu ki çiviye bu sefer de bir çatırtı koptu.
Aaaa! O da ne? Duvar meğer üzeri boyanmış, çatlaklarla dolu ahşapla kaplıymış…
Çivinin çakıldığı yerden uzunlamasına derin bir parça kopmuştu.
Diğeri dedi ki “boş ver ooolum yan tarafa çak! Kırılan yer resmin arkasında kalır, görünmez!”.
Ambulans trafik sıkışıklığından dolayı gecikerek geldi. Sesi çok çıkan fırçaladı görevlileri. Adamlar şöyle bir baktı “arkası güçlü herhalde” diye cevap vermediler. Yaralıyı sedyeye yatırıp götürdüler. Siren sesi duyuldu.
Keseri tutan dikkatlice çiviyi çakmıştı nihayet. Resmi tutan özenle astı. Hep birlikte alkışladılar. Birbirlerini kutladılar. Basın mensuplarına vermek için önünde fotoğraf çektirdiler. Tam huzur içinde oradan ayrılıyorlardı ki arkadan bir ses geldi.
Resim düşmüş çerçevesi de kırılmıştı.
Sesi çok çıkan gürledi de gürledi.
“Sizler bir işe yaramayan adamlarsınız. İstifalarınızı hazırlayın!”
Sonra ne mi oldu?
Yazının başına dönün…


2. İş Dünyasında Bulaşıcı Eğilimler





1. ‘‘KULAĞININ ÜZERİNE YATMAK!’’
Belli başlı göstergeleri:
Daha önce verdiği sözleri hiç söylememiş gibi davranmak,
İlgileniyormuş gibi yapıp işleri savsaklamak,
Telefon, e-posta, whatsapp vb. haberleşme kanallarında geri bildirim vermemek,
Çeşitli bahanelerle işleri yokuşa sürmek
2. ‘‘SEPET HAVASI ÇALMAK!’’
Belli başlı göstergeleri:
İşten çıkarma kararını sepetleme olarak açıklamak,
Çalışanları son kullanma tarihi olan bireyler olarak görmek,
Krizi bahane ederek çözüm yolları aramadan, verimlilik-etkililik kriterlerine bakmadan ilk adımda bazı çalışanları işten çıkarmak.
3.   ‘‘GEMİSİNİ KURTARAN KAPTANDIR!’’
Bir dönem başarılı olmanın ifadesi olarak beceriklilik anlamında kullanılıyordu. Son zamanlarda çıkarcıların sloganı oldu...
Belli başlı göstergeleri:
Açıkları yakalamak, insanların zayıflıklarından yararlanmak ve bunları yaparken kendini haklı görmek,
Piyasada kalmak için değerlerden, ilkelerden vazgeçmek,
İş etiğini ve ahlakını kolayca bir kenara koymak,
Her yolu geçerli saymak.
4. ‘‘ABA ALTINDAN SOPA GÖSTERMEK!’’
Belli başlı göstergeleri:
Kazan-Kaybet (Ben kazanayım o kaybetsin) anlayışıyla hareket etmek,
Dediklerini yaptırmak için örtülü uyarıda bulunmak,
Çalışanları dolaylı yoldan işten çıkarmakla tehdit ederek kendi koyduğu yeni koşullara uyulmasını sağlamak,
Kendisinin ürün ve hizmetlerine bağlı iş yapanlara krizi fatura etmek amacıyla alım-satım sürecinde kısıtlamalara gitmek.
5.   ‘‘DERDİNİ MARKO PAŞAYA ANLAT!’’
Belli başlı göstergeleri:
Karşı tarafın sorunlarına karşı duyarsız davranıp çözümü bilinmeze havale etmek,
Kendi çıkarını koruyup karşı tarafı sorunla baş başa bırakmak,
Geçmişteki ortak çıkar ilişkilerini unutarak, empatiden yoksun ‘‘bana ne kardeşim’’ anlayışıyla hareket etmek.
6. ‘ALTTAN ALDIK YETERİ KADAR,
BUNDAN SONRA EDERİ KADAR!’’
Belli başlı göstergeleri:
Karşı taraf için çok şey yaptığını düşünerek sırtını dönüvermek,
Tamamen kişisel bir değerlendirmeye dayalı karşı tarafı yargılamak,
Çıkarların çatıştığı noktada daha fazla menfaat sağlamak için karşı tarafa tavır almanın gerekçelerini oluşturmak
7. ‘‘GEÇTİ BOR’UN PAZARI SÜR EŞEĞİ NİĞDE’YE!’’
‘‘Bir fırsat kaçınca, hiç olmazsa bundan sonraki fırsatı değerlendirmek gerekir” anlamındaki bu söz uygulamada değişti.
Belli başlı göstergeleri:
İş yaptığı, birlikte kazandığı kişi veya kuruluşların zaaflarından yararlanarak, onların zarara uğrayacağını bilerek avantaj yakalamayı marifet saymak,
Kazan-kaybet anlayışıyla güveni kötüye kullanarak karşı tarafa gol atmak.
8. ‘‘ESKİ ÇAMLAR BARDAK OLDU!’’
Belli başlı göstergeleri:
İş yapma koşullarını kendi çıkarlarına göre düzenlemek,
Karşı tarafın içinde bulunduğu zorluklardan yararlanarak kuralları tek taraflı değiştirmek.
9. ‘‘BULANIK SUDA BALIK AVLAMAK!’’
Belli başlı göstergeleri:
Karışıklıktan yararlanıp çıkar sağlayarak karşı tarafı zarara zorlamak,
Kriz ortamından yararlanarak tedarikçiden indirim istemek, ödemeleri geciktirmek,
‘‘Hallederiz, aynı gemideyiz, ben de zor durumdayım’’ gibi sözlerle karşı tarafı oyalamak.
10.‘‘AĞIZ KALABALIĞINA GETİRMEK!’’
Belli başlı göstergeleri:
• Birini gereksiz sözler söyleyip çok konuşmak yolu ile şaşırtmak, dikkatini dağıtıp aldatmak,
• İş ilişkisinde bulunduğu kişileri asıl konudan uzaklaştırıp yükümlülüklerden kurtulmak veya bunları ertelemek,

• Laf cambazlığı yapmak.

3. Piyasalaşan Dürüstlük



“Dürüst”, TDK sözlüğünde “Sözünde ve davranışlarında doğruluktan ayrılmayan, doğru (kimse)” olarak; Dürüstlük ise kısaca “Doğruluk” diye tanımlanıyor.
“Dürüstlük bir değer olarak genel kabul görür, ama belli bir durumda neyin dürüst davranış olduğu orada geçerli normlarca belirlenir. Diğer yandan, değerler, pek çok normun doğuşuna neden olabilirler. Normlar ise, sosyal bilimlerdeki kullanımında, temel olarak, önceden tayin edilmiş ve uyulması beklenilen özelliklerdir. Kişilerden ve gruplardan beklenen eylem biçimleridir.” Kaynak: http://www.mevzuatdergisi.com

"Dürüstlük” kural olarak ve onu tamamlayan "hakkın kötüye kullanılması yasağı" bir genel hukuk ilkesi olarak, hukukun her alanında ve yargı uygulamalarında kendisini ortaya koyan bir kavram olarak da karşımıza çıkıyor.

Evrensel boyutta dürüstlük için söylenecek ortak noktalar olsa da uygulamada farklı ülkelerde, bölgelerde ve şehirlerde yerleşik kültüre göre iş piyasalarında dürüstlük algısının değiştiğini görüyoruz. Rüşvetin günlük iş yaşamının sıradan bir parçası olarak kurumsallaştığı ülkelerde dürüstlük nasıl tarif edilir?

Sizce bir insan veya şirket için %99 dürüsttür ifadesi doğru mudur? Böyle bir ölçüden olumlu sonuç çıkarır mısınız? Bunun sorgulanması gerektiğine inanıyorum…
Son yıllarda iş hayatındaki ilişkilerde yaşanan sorunlar dürüstlük açısından daha fazla ele alınmaya başladı. “Dürüst insan, dürüst satıcı, dürüst iş sahibi, dürüst şirket, dürüst politikacı kalmadı!” yakınmalarını çok sık duyuyorum. Elbette bu genelleme doğru değil ama eskiye göre olumsuz gelişmelerin olduğuna dair belirtilerin de arttığı çok açık. Geçmişte de var olan bozulma ve çürümenin son yıllarda iş piyasalarında giderek kanser gibi hızla yayılmasının nedenleri neler olabilir?

Konunun iş dünyamızla ilgili olması, nereden kaynaklanırsa kaynaklansın, toplum üzerinde çok daha fazla olumsuz izler bırakıyor. Çünkü sürekli ürün/hizmet alıyor veya veriyoruz… Bir alışveriş rüzgarına kapıldık gidiyoruz.
İş hayatımızda farklı sektörlerde çalışıyor, üretiyor veya ürünlerin satışına aracılık ediyor; perakende, sosyal medya, bilgi teknolojileri, basın-yayın, sağlık, eğlence, sigortacılık, kişisel bakım, otelcilik, restoran işletmeciliği, bankacılık, siyaset vb. alanlarda hizmet sunuyoruz. Şimdi sıkı durun ve şu üç soruya cevap verin!
1.   Her nerede çalışıyorsanız faaliyetleriniz sırasında başkasının bilmediği ama yalnızca sizin bildiğiniz bir konuda karşı tarafın yanılgı içinde olması, zarar görmesi veya bunun ihtimal dahilinde olması durumunda çıkar sağlamanız sizin için rahatsız edici midir?
2.   Kaybetmek pahasına bu durumun önüne geçer misiniz?
3.   Dürüst davranmadığınız bir durum olduysa kendinizle nasıl bir hesaplaşma içine girdiniz?
Dürüstlük ekseninin dışına çıkan davranışları eldeki bulgularla belli başlıklar altında derleyerek aşağıda sıraladım. Meğer ne kadar da çokmuş?  (Önem sırası gözetilmemiştir!)
    ·        Ayıplı mal üreten, bunlara göz yuman ve satış yapanlar,
·        Eskinin “Söz senettir!” geleneksel düsturunu kullanarak sonradan sözünde durmayanlar,
·        İkna etmek için kurgulanmış istatistikleri kullananlar,
·        Referans olan saygın kişileri aldatarak prim yapanlar,
·        Hizmet ya da ürünün alıcısı gibi davranarak satıcı veya hizmet veren tarafı işi projelendirme sürecinde haylice hırpalayarak satışın kapanma aşamasında, gerekçesi belli olmayan vazgeçme beyanını büyük bir zevk içinde yapanlar,
·        Piyasadaki işsizliği ve krizi ileri sürerek vasıflı insanları (imkanları olduğu halde) düşük ücretlerle çalıştıranlar,
·        Ödeme yükümlülüklerini gerçek dışı sıkıntıları öne sürerek zamanında yerine getirmeyip alacaklıyı süründürenler,
·         İşe aldıkları insanları birkaç ay oyalayarak yasa dışı sigortasız çalıştırdıktan sonra işten çıkaranlar,
·        İşe alım sırasında adaya karşı yükümlülüklerini belirtip de sonradan yerine getirmeyenler, 
·        Başkalarının fikirlerini kendilerininkiymiş gibi kullananlar,
·        Çeşitli mecralarda kaynak göstermeden bilgi paylaşanlar, makale ve kitap yazanlar,
·        Yazılı olmayan kültürün boşluklarından yararlanarak “Hatırlamıyorum, öyle mi demiştim?” söylemlerine sığınanlar,
·        İnsanların kutsalını (inanç, değerler, din, vicdan) kullanarak yanlış yönlendirenler,
·        İş başvurularına yanıltıcı bilgi koyanlar,
·        Sunulan ürün ve hizmeti, kaynağı belirsiz kanıtlara dayanarak, olduğundan daha düşük kalitede göstererek ucuza kapatmaya çalışanlar,
·        TV ve çeşitli sosyal mecralarda sattığını ilan ettiği ürün yerine sahte ürün ve hizmet sunanlar,
·        Piyasalardaki geleneksel pazarlık kültürünü istismar edenler,
·        İlkesizliği ilke edinenler,
·         İş dünyasında “kim para verirse ona giderim” anlayışıyla profesyonelliği şirket vatandaşı olmayan, o şirketten bu şirkete geçen, piyasa adamı olmak şeklinde algılayanlar,
·        Şirket kaynaklarını hoyratça harcarken ücret artışı ve terfi zamanı geldiğinde çalışanların gözünün içine bakarak bütçelerinin olmadığını söyleyenler,
·        Şirket imkanlarını özel amaçları için kullananlar,
·         Şirket içinde yetkilerini kötüye kullanarak paralel şirketler oluşturup varlıklarını büyütenler,
·        Kazan-Kaybet kültürünü seçenler,
·        Satıcılığı ustaca yalan söyleme tekniği haline getirenler,
·        Şirket kurallarını çifte standartlarla, adamına göre uygulayanlar,
·         Kişilerin zayıf noktalarından (dikkatsizlik, tecrübesizlik, saflık, güven, hesap bilmeme, yeminli ifadelere güvenme vb.) yararlananlar,
·         Dürüst olmaktan, özlü sözlerden, değerlerden, dinden, imandan bahsedip insanları aldatanlar,
·        İşleri bilinçli olarak zamanında bitirmeyerek işvereni proje bütçesinde revizyona zorlayanlar, deyim yerindeyse para sızdırmaya devam edenler,
·        Piyasada iş ilişkisi içinde olunan insanları uyanıklık becerisiyle ustaca istismar etmeyi marifet sayanlar,
·        Dürüst davranmamayı haklı göstermek için kötü örnekleri bolca kullananlar.
Biraz düşününce yukarıda listelenenlerin en az birinden dolayı şu veya bu ölçüde kayıp yaşadığınızı ileri sürsem kehanette bulunmuş olmam sanırım…Bütün bu alışkanlıklar, davranış ve tutumlar kişilik, yakın çevrenin etkisi, piyasalardaki iniş çıkışlar ve sektördeki olumsuz örneklerden öğrenme kaynaklı olabiliyor. Ekonomide çeşitli boyutlarda yaşanan krizler iş ahlakı ve etiğini ortadan kaldıracak gerekçeler yaratabiliyor. Keskinleşen piyasa koşullarında muhatapların (hizmet alan-veren) aldatıcı davranışlarını haklı gösterecek anlayışlar gelişme zemini bulabiliyor. Bu durumla, kurumsal diye bilinenler dahil küçük-büyük her ölçekte şirketlerde karşılaşabiliyorsunuz…
Dürüstlük nerede öğreniliyor?
Ergenlik çağındaki delikanlı sosyal medyada yaşını büyük gösteren sahte bir profil hazırlayarak nasıl arkadaşlık kurduğunu anne babasına anlatır. Yeni tanıştığı kız arkadaşından temin ettiği 1.000 TL ile de son model telefonu için kaynak yarattığından bahseder.  Aldığı cevap bir sürü nasihatten oluşmaktadır. İnsanları aldatmak ayıpmış, dürüstlük değilmiş gibi ifadelerle utandırıcı bir sorgulamaya maruz kalır. Aradan zaman geçer, baba bir gün arabasını 5 bin lira hasar verecek şekilde duvara çarpar. Baba ve oğul tamirciye giderler. Tamirci onlara zekice bir öneride bulunur:
-Sigorta danışmanınız kaskosu olmayan aracınız için kaza tarihini ayarlayarak zararı şirkete yükleyebilir, ben de faturayı ona göre ileri bir tarihte yazarım. 
Baba hemen bu öneriyi kabul edince çocuk söze karışır ve şöyle der:
- Baba dürüstlük sınırımız beş bin lira mıdır?
Bir restoranda garsonun, mutfak çalışanının eldiven kullanmadan ekmeği sepetlere doldurduğunu, yere düşen bir köfteyi tekrar tabağa koyduğunu görmesi, işletmenin sağlığa uygun olmayan şartlarda gıda sunumunu sürdürmesi, mutfakta kritik noktalarda kirliliğin olması ve bütün bunların müşterilerce bilinmemesi nasıl bir çalışan profili ve işletme kültürü oluşturur? 
 İsveç dünyada en fazla şirket kuruluşunun (startup) yapıldığı yerdir. Spotify, Minecraft ve Candy Crush Saga hepsi İsveç'te yapıldı. Skype, İsveçliler tarafından kuruldu ve SoundCloud, Berlin'deki mevcut yerine taşınmadan önce Stockholm'de başladı. Bunun gibi teknoloji devlerinin ilk girişim merkezi olmasının en temel üç nedeni var:
    1. Güven veren piyasalar (işverenler, çalışanlar, tedarikçiler ve müşteriler arasındaki yapıcı iş birliği)
    2. Serbestlik (geliştiren piyasalar)
    3. Vergi politikası (akılcı ve kabul edilebilen)
Bence ilk madde hepsinden daha önemli!
Belki de günümüzde yasalara saygı, yenilikçilik, örgütsel öğrenme, bilimsellik, müşteri odaklılık, hizmet veya üründe kalite standartları şirket kültürünün çekirdek değerleri arasında öncelikli olmalı.
“Dürüstlüğümüzden dolayı kazanamadık” diyen şirket sahiplerini şaşkınlıkla izliyorum. Dürüst olmalarından dolayı kendini kurban gibi görenler, savundukları değerin varoluşlarını tanımlayan misyon içinde anlam kazandığının farkında bile değiller. Öte yandan, “Ticarette başarılı olmak için dürüstlük dışına çıkmak gerekir!”, “Bugüne kadar etik davrandık da ne oldu?” sözleri nasıl bir piyasanın işleyiş tarzını gösterir? Bu tarzı besleyen ilişkilere teslim mi olunacak yoksa iş ahlakı ve etiğine uyarak, ilkeli, örnek olan, zorlu bir yolculuğa devam mı edilecek?
Şirketlerin değerleri arasında dürüstlüğün yer alması çok şiirsel bir mesaj taşıyor. Aslında dürüstlük her işin doğasında, kuruluşun DNA’sında zaten olmalı değil mi? Bir restoranın “biz temiz işletmeyiz” demesi de “biz dürüst firmayız” demek kadar anlamsız geliyor. Kişinin de “dürüstüm” demesinin, karşı taraf için uygulamaya göre karar verilen bir değer ifade ettiğini hatırlatırım. 
WEB sitelerinde, tanıtım kataloglarında yer alan misyon, vizyon ve değerlerin şirketin uygulamalarıyla örtüşmediği durumlarla karşılaşıyorum. Kopyala-yapıştır cümleler bir şekilde sırıtıyor! Bunca yıllık danışmanlık deneyimlerimden, araştırma sonuçlarından, görüştüğüm yönetici ve çalışanlardan, İK süreçlerinden elde ettiğim bilgilerden yola çıkarak biçim ve öz ilişkisini çağdaş işletmecilik anlayışıyla kurgulayan şirket sayısının aksini yapanlara göre çoğunlukta olmadığını söyleyebilirim. Aynı sektörde faaliyette bulunan şirketlerde, istisnaları olsa da ülkenin hangi bölgesinde olursa olsun, tedarikçilere ve müşterilere yönelik dürüst olmayan davranışlar birbirine o kadar çok benziyor ki…Demek ki bir sektördeki arızalı davranışlar hızla o sektörde faaliyette bulunan şirketlere bulaşıyor. Orada
Daha iyilerin sektördeki varlıklarını hissettirmesine ihtiyaç var.
Bir insan veya şirket hiç fark etmez, dürüst olduğundan bahsediyorsa bu %99 bile olamaz. Yani 100 eylemden birinde dürüst davranılmayacağı kabul edilebilir mi? %1 dürüstlük dışına çıkılabilir deniliyorsa en azından bunu değerlerden çıkaracak kadar dürüst davranılmalıdır!   
%100 dürüst olunmalıdır. Ya dürüstsünüzdür ya da değil! 
Bunu ütopik bir yaklaşım olduğunu düşünenlere bir sözüm var: Şeref, haysiyet, namus, etik, ahlak, doğruluk, adalet vb. için % kaç esneklik tanırdınız?

Piyasalaşmayan ve pazarlık konusu olmayan bir dürüstlüğün özlemi ile iyi yolculuklar!




4.İç Çamaşırlarınız Temiz mi?

İlkokula başladığım günü hiç unutmuyorum. Sabah ilk işimiz Foto Naci'ye  gidip yeni önlüğümle fotoğraf çektirmekti. Stüdyoda 7 yaş grubu için özel bir köşe hazırlanmıştı. Tüm öğrenciler taburenin üstüne çıkıp poz veriyordu. Nasıl bir heyecandı anlatamam...
Annem, üstümü  giyinirken iç çamaşırımın temizliğine her zaman dikkat etmemi söylemişti.
-Anne kirli olsa ne olur ki? Nasıl olsa benim dışımda başka kimse bilemez.        
Diye itiraz etmiştim...
O da,
-Bunun ne anlama geldiğini zamanla anlayacaksın!
demişti.
Yaşamla ilgili konularda yaptığımız her değerlendirmede ondan çok şey öğrendim. Benim için hep iyi bir öğretmen oldu. Şimdi yaşının tüm olgunluğunu başarılı geçmişiyle birlikte keyifle yaşıyor.

İlkokula gittiğimin ilk sabahında Annemin söyledikleri beynime öyle kazınmıştı ki onlara her zaman büyük bir dikkatle uydum. Uzun yıllar boyunca da  söylemi hijyen açısından algıladım. Oysa bir yaşam felsefesinin anahtarıydı bana sunulan.
Yıllar sonra onun bu sözlerini bir kitabevinde Rhonda Abrams'ın "İç Çamaşırlarınız Her Zaman Temiz Olmalı" kitabında gördüğümde  yaşadığım şaşkınlığı tarif edemem. Kitabı satın alıp oracıkta bir yerde sayfaları arasında kaybolmuştum. O zaman anladım ki, tüm anneler aynı evrensel öğretiye sahipler.
İş hayatımızda farklı sektörlerde çalışıyor, üretiyor veya ürünlerin satışına aracılık ediyoruz. Bazılarımız da basın-yayın, sağlık, eğlence, sigortacılık, kişisel bakım, otelcilik, restoran işletmeciliği, bankacılık vb. alanlarda hizmet sunuyor. Şimdi sıkı durun ve şu iki soruya cevap verin!
  1. Her nerede çalışıyorsanız faaliyetleriniz sırasında başkasının bilmediği ama yalnızca sizin bildiğiniz bir konuda diğerlerinin yanılgı içinde olması, zarar görmesi veya bunun ihtimal dahilinde olması bile sizin için rahatsız edici midir?
  2. Kaybetmek pahasına bu durumun önüne geçer misiniz?
Konuyu perakendenin yükselen yıldızı, bazen de yükselirken sağı solu hırpalayarak kırıp döken, AVM ekseninde ele alalım.  Organize perakendenin bu gözde kanalı ışıltılı dünyasıyla ziyaretçiye satın alma tercihleri açısından büyük kolaylık sağlıyor, giderek bir yaşam merkezi haline geliyorlar. Doğru zamanda doğru projeyle kent yaşamının bir parçası olarak müşterilere yeni deneyimler yaşatıyorlar. Mağaza karması sunum zenginliğiyle müşteri ihtiyaçlarını karşılıyor. Bu bölümlerde çok sayıda satış danışmanı çalışıyor.
Sıcak ve soğuk satışta çalışırken öğrendiğim bir şey var. Ne satarsan sat ürününe inanıyorsan daha başarılı oluyor, iç huzuru duyuyorsun. Bir an için satış Danışmanının ürününün eksik yönü bildiğini, defosundan da müşterisinin haberdar olmadığını düşünelim...
Yiyecek bölümü AVM ziyaretçilerinin merkezi benimsemesinde ve müşteriye dönüştürülmesinde büyük rol oynuyorlar. Garsonun, mutfak çalışanının eldiven kullanmadan ekmeği sepetlere doldurduğunu, yere düşen bir köfteyi tekrar tabağa koyduğunu görmesi, işletmenin sağlığa uygun olmayan şartlarda gıda sunumunu sürdürmesi, mutfakta kritik noktalarda kirliliğin olması ve bütün bunların müşterilerce bilinmemesi nasıl bir çalışan profili ve işletme kültürü oluşturur? 
İç çamaşırı kirli olan birileri yüzünden belki de müşteriler ayıplı ürünü hiçbir zaman fark etmeyecekler...
Ancak her sektörde olması gerektiği gibi, organize perakendenin fantastik dünyasının çalışanları da herhalde kaybet-kazan anlayışı yerine, 'müşteri odaklı' kazan–kazan ilkesine sahip, iç çamaşırı her zaman temiz profesyoneller olmalı değil mi?
Onları bulalım ve yetiştirelim...

Dürüstlük bir erdemdir. Kişi ve kuruluş için de olmazsa olmaz güçlü bir değerdir.






5. Tesadüfün de bu kadarı olmaz!


Sektöründe lider kuruluşlardan birinde satış ekiplerinin “Müşteri İlişkileri” seminerindeydim. Hınca hınç dolu bir salon önümde uzanıyordu…
Giriş bölümünden sonra sunuma başladım. Müşteri ilişkilerinde dikkat edilmesi gereken noktaları yaşadıklarımdan örnek olaylarla değerlendirerek yapılması gerekenleri özenle vurguladım. Sıra katılımcıların her seferinde çok keyif aldıkları ve eğlendikleri tekerleme uygulamalarına gelmişti. Tekerlemeler akıcı bir konuşma için her zaman iyi bir egzersiz olmuştur. Yöntem olarak, ekran sunumumda her bir slaytta bir tekerleme yer alıyor, sahneye davet ettiğim bir katılımcının da okumasını istiyordum. Bu sefer ekranda,
“Çatalca’da topal çoban çatal yapar çatal satar. Neyi için Çatalca’da topal çoban çatal yapar çatal satar? Kârı için Çatalca’da topal çoban çatal yapar çatal satar” tekerlemesi vardı.
Katılımcılar arasından en arka sırada oturan birini seçerek sahneye davet ettim. Olan oldu! Kalabalık arasından sahneye gelen kişi ciddi boyutta topallıyordu. Bir ekrana bir de  sahneye gelen kişiye baktım. İçimden “tesadüfün bu kadarı da olmaz!” dedim.  O anda  beni terleten bir sıkıntı yaşadığımı itiraf etmeliyim.
Bu durumu daha sonra insanlara sorduğumda bazıları slaytı değiştirerek başka bir tekerlemeyi ekrana getirmemi, bazıları uygulama konusunu değiştirmeyi bazıları da hiçbir şey olmamış gibi devam etmemin doğru olacağını söylediler….


Ne mi yaptım? Elbette hiçbir şey olmamış gibi devam ettim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mikro Öyküler

Büyüklere Masallar

Kuş Sesleri ve Kebap