Hedefi kaybetmenin dayanılmaz ağırlığı




Ankara’nın bir zamanların otoriter müdürü (Deli Veli diye bilinirdi) Veli Soysaldı ile ünlü olan Atatürk lisesinden 1972-1973 döneminde mezun oldum. Sırada hayatıma yön verecek adımları atmamı sağlayacak üniversite sınavı vardı…
O yıllarda dershanelerde üniversiteye hazırlık kursları diye bir şey yoktu. Yakın zamana kadar olduğu gibi öğrenciler dershanelere ikinci okul gibi devam etmiyorlardı. Bunun yerine bazı arkadaşlarımla test tekniğini öğreten kurslardan birine iki hafta için katılmıştık. “Test nasıl çözülür, bilemediğinde cevaplar arasında eleme yaparak nasıl daha isabetli olursun vb.” konularda teknikler anlatılıyordu.
Size sınava hazırlandığım çalışma odamı tarif edeyim… Oturduğumuz apartmanın ikinci katında penceresi arka bahçeye bakan odam yatak, kitaplık, çalışma masası ve sandalyeden oluşan klasik bir düzene sahipti.  Duvarları Pink Floyd, Queen, Iron Maiden, Duran Duran, Led Zepplin,  T-Rex, Osibisa, Creedence Clearwater Revival, Doors, The Beatles posterleriyle doluydu.
Masamda oturduğumda tam karşıma gelen duvarda ise önceki yıllarda üniversitelerin taban puanları ve üniversite fotoğrafları asılıydı. Hacettepe Tıp, Ankara Tıp, Cerrahpaşa Tıp; İTÜ ve ODTÜ Makine, Elektrik-Elektronik bölümlerinin puanlarının da altı çiziliydi. Gözüm hep oradaydı…
Kitaplığımda o dönem için en iyi sayılan test kitapları yer alıyordu. Sürekli test kitabı satın almış ve eş dosttan ödünç toplamıştım.
Lise son sınıfın ilk döneminden itibaren test çözmeye ve süreye bağlı olarak çözülen test sayılarını kaydetmeye başladım. Okul dışındaki zamanımın çoğunu test çözmeye ayırıyordum. Sıkılıp masadan kalkmayı düşündüğüm her an karşımda duran tablodaki altı çizili puanlar gözüme takılıyor, biraz pencereden bakıyor, dışarı çıkıp yarım saat yürüdükten sonra tekrar masama dönüyordum.
O dönemde Hukuk, Tıp, Mühendislikte de Makine, Elektrik-Elektronik popüler bölümlerdi. Hayalimdeki tüm üniversitelerin fotoğrafları önümde duruyordu. Bunlarla yetinmeyip her birini dolaşmış, sınıflarına girmiş ve kafeteryalarında çay içmiştim... Kendimi oralarda hayal ediyordum.
Öncelikle Hacettepe veya Ankara Tıp fakültelerini kazanmak ve ileride de beyin cerrahı olmak istiyordum. Ancak bir yanım da ODTÜ veya İTÜ Makine ve Elektrik-Elektronik Bölümlerine beni çekiyordu. Bunun nedeni Amatör Radyoculuk merakımdı. Ortaokulda başlamıştı, dirençler, transistörler, kondansatörler, diyotlarla haşır neşirdim. 1968 yılında amplifikatör  devresinin, bobin ve muayyen frekans katının bizzat  montajını yaptığım halen çalışır durumda bir radyom var.
ODTÜ’nün o tarihlerde ayrı sınavı vardı. Bu sınavda o kadar heyecanlandım ki elim ayağım birbirine dolaştı. Çok iyi hazırlanmama rağmen kontrolümü kaybettim. Ne yazık ki Makine ve Elektrik-Elektronik Bölümlerini kazanamadım…
Sıra ÜSS (Üniversite Seçme Sınavı) Genel sınava gelmişti. Hırsla hazırlanmaya devam ettim… Annem içeriden ses seda çıkmadığı için merak ederek odama giriyor, ”yeter oğlum” diyerek beni dinlenmem için masadan kaldırmaya çalışıyordu. Elbette dinlenmenin ve bir an için kafayı boşaltmanın önemini biliyordum. Gelin görün ki yorgunluk nedir hissetmiyordum. Tabloda altı çizili puanlar önümde dans ediyor, zihnimde bir yanım Hacettepe, Ankara Tıp Fakültelerinin koridorlarında geziyor, dersleri dinliyor, diğer yanım makine, Elektrik-Elektronik Laboratuvarlarında çalışıyordu.
O yıllarda üniversitelere ön kayıt sitemiyle başvuruluyor, taban puan ona göre oluşuyor, gece yarısına doğru da 23.00 Radyo haberlerinde puanlar açıklanıyordu. Önceki yıllarda bu maratonu başkalarında görmüştüm. Puanlar açıklanır açıklanmaz adaylar o şehir senin bu şehir benim, o fakülte bu fakülte koşturmacayla ön kayıt yaptırıyorlardı… Aynı şeyler beni de bekliyordu.
Sayısız test çözmüş kendimi sürekli aşmıştım. Sınav günü geldi çattı; artık hazırdım…
Bu sefer heyecan diye bir şey yaşamadım. Annem okunmuş pirinç tanelerini ısrarla yutturmuştı. Kırmamak için de kabul etmiştim. Ne de olsa büyüklerimizin bazı inançları var…
Son derece dikkatli olarak soruları çözdüm, sırayla kontrol ettim. Zamanı çok etkili ve verimli kullandım. Hesaplarıma göre önceki Hacettepe Tıp puanından (424 Fen Puanı) 30 fazlasıyla 454 Puan alacaktım. Geçmiş yıllara dönüp baktığımda kapanış puanları sonraki yıllar için de referans olmuş. Sevinç içinde eve döndüm. Aileme güzel haberi verdim. O hafta Tarım bakanlığının Erdek Kampına gitmek için hazırlık yapmaya başladık. Ben de bu arada bütün test kitaplarımı sağa sola dağıttım, ödünç aldıklarımı geri verdim, notlarımı çöpe attım. Resmen gözümün önünden sınavı hatırlatacak her şeyi uzaklaştırdım.
Erdek’teki kampın sıcak kumlarında güneşlenirken hayalimde üniversite yolculuğu daha renkli ve netti… Kamp süresimiz 15 gündü… Keyifli bir tatil, bir yıllık sınava hazırlık sonrası benim için mükemmel bir ödüldü.
Büyük haber kamptan ayrılma zamanımız gelirken ulaştı.
Üniversite sınavı, soruların çalınması nedeniyle iptal edilmişti… Sınav yenilenecekti.
Yaşadığım çöküntüyü anlatamam… Sahildeyken haberi aldığımda denize doğru bakarak ne kadar süre donup kaldığımı hatırlamıyorum. Kampta sınava girenlerden bazıları da sevinç çığlıkları atarken kazanacağından emin olanlar şok içindeydi. Çevremdekilerin teskin edici sözleri uzun süre bana ulaşmadı.
Ankara’ya döndükten sonra kendime yeniden bir söz verdim. Her şeye yeniden başlayacaktım. Ancak bir sorun vardı… Elimde test kitabı kalmamıştı... Kitaplarımı sağa sola dağıtmamın, notlarımı çöpe atmamın ne kadar gereksiz bir şey olduğunu biraz geç anladım. Başıma gelecekleri nasıl tahmin edebilirdim ki? Sınavı iptal edilerek mağdur olan ilk nesildik…
“Olan oldu” diye düşündüm. Toparlayabildiklerimle yeniden çalışmaya başladım. Ancak ilk seferdeki havamı bir türlü yakalayamadım. Dikkatimi toplamakta çok güçlük çektim.
İkinci sınav iyi geçmedi sonucu da iyi gelmedi… O gün benim hiç bitmeyecek gibi gelen Üniversite ve Fakülte arayışımın başlangıcıydı. Bunun bedelini ödeme şeklimi zamanla anlayacaktım…
Radyodan duyduğumuz puanlara göre arkadaşlarımla Ankara, İstanbul, İzmir, Adana yolculuklarım başlamıştı. Eczacılık, Diş Hekimliği, Ziraat Mühendisliği, Jeoloji ve Maden Mühendisliği ne bulduysam ön kayıt yaptırıyordum. Hayallerimden çok uzaktaydım. Geleceğimi çalan insanlar benim için belirsizliğin kapısını açmıştı. Çaresizlik içinde kapı kapı dolaşıyordum.
Puanıma göre Hacettepe Eczacılık en uygun görünendi. İstemeye istemeye kayıt yaptırarak Hacettepe’de öğrenciliğe ilk adımı attım. O dönemlerde Eczacılık kadın işi ve ilaçtan çok ayakkabı, terlik, deniz malzemesi vb. şeyler satan yerler olarak pek de hak ettiği imaja sahip değildi… İlaç sektörü sıkıntıdaydı.
Kendimi ikna ederek hazırlık sınıfıyla devam ettim. Bölümü çok algılamadığım hazırlık sınıfında tıp, kimya, eczacılık bölümü öğrencileriyle eğlenceli bir yıl geçirdim. Ancak birinci sınıfa geçtiğim zaman aklıma hayallerim geliverdi. Üniversite sınavları için kayıtlar açılınca yeniden başvurdum.
Sınav sonuçları elime geçtiğimde listeme göre puanım bu sefer ODTÜ (artık ayrı sınav yapmıyordu) Jeoloji Mühendisliğini tutmuştu. Bunlar hayal etmediğim bölümlerdi. Kuzenlerimin ve akrabalarımın arasında Jeoloji Mühendisleri sürekli telkinlerde bulunuyor bölümün geleceğinden söz ediyordu.  Onların baskısıyla birkaç yıl bölüme devam ettim.
Ancak daha işim bitmemişti… Mutlu değildim. Geleceğimi göremiyordum.
Yeniden sınava girerek ODTÜ Metalurji Bölümünü kazandım. Bazı arkadaşlarım da benim gibi birkaç okul değiştirmişti. Onlarla Metalurji Bölümünde buluşmuştuk… Bölüm ODTÜ Yerleşkesinde Makine ve Elektrik-Elektronik Bölüm Binalarının arasındaydı. Kendi kendime “en azından fiziki olarak çok yaklaştım” diyerek teselli buluyordum. Birkaç yıl devam ettikten sonra okul o günün siyasi koşulları nedeniyle yapılan boykotlar ve direnişler sonucu 15 ay kapanmıştı. Metalurji Bölümü odağımdan çıkmıştı. Kaydımı alma kararı verdim.
Yeniden sınava girerek Ankara Üniversitesi SBF İktisat Bölümünü kazandım. Artık hiç düşünmediğim sulardaydım. İktisadı seçmemim en büyük nedeni, dönemin gençliği olarak ülke meselelerine kafa yormamızdı. Bu yönüm mesleki açıdan da bölümü cazip hale getirmişti.
Hiç unutmuyorum: İktisat Bölümüne kayıt yaptırırken lise diplomamın arkasında ayrıldığım bölümlerden çıkışım nedeniyle damga yeri kalmamıştı. Görevli,
-Kesin kararını verdin mi? Diye sorduğunda gülmekle ağlamak arasındaydım…
İktisat Bölümünü zamanında bitirdim. Dört yıl içinde aile kurmuş, çocuk büyütmüş ve genç bir girişimci olarak özel sektörde para kazanır hale gelmiştim. Yaklaşık 20 sene sonra da Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesine girerek ikinci bir diplomayla mezun oldum. Anlayacağınız üniversite ve fakülte gezginliğim alışkanlık yapmış, arayışım tutkuya dönüşmüştü. Ailevi ve hayatın zorlukları olmasa ilgimi çeken Psikoloji, Sosyoloji, Felsefe bölümlerini sırasıyla bitirmeye devam edecektim. Koşullar zaman açısından denk düşseydi Yüksek Lisans programları da ilgi alanımdaydı. Bunu yapamadım ancak iş hayatımda dört kitap yazarak, akademik olmayan bir ortamda tatmin olmakla yetindim.
İktisat ve İşletme formasyonuma 17 yıl süren girişimciliğimin kazandırdığı deneyimi ekleyerek Yeni bir girişimle yıllar sonra Yönetim Danışmanlığı alanında kariyerime devam ettim…
Hedef… Hedef… Hedef…
Strateji belirlemenin temeli hedeflerdir… Hedefiniz yoksa stratejiniz de olamaz! Bu durum şirketin büyümesi, satış, istihdam, üretim, müşteri için konulan hedefler için olduğu kadar kilo vermek, satın alma, diploma ve sertifika sahibi olmak, tasarruf ve terfi etmek, üniversite kazanmak, yüksek lisans, doktora vb. için koyduğunuz hedefler için de geçerlidir.
Hedefler rahatsız edicidir! Gerçekleşmeme ihtimaline ağırlık veren kişiler plan yapmayı ve hedefli çalışmayı sevmezler. Aslında hedeflerini başarısızlık ihtimaline karşı  beyan etmekten  çekinerek arka planda saklarlar. Bazıları da  “PitBull”un yakaladığını bırakmayan çene kasları gibi hedefe kilitlenirler. Ben de onlardan biriydim… Hedefimi göremez hale geldiğimde sisler içinde kaybolmuş, yıllarımı o bölüm senin bu bölüm benim diyerek geçirmiştim. Geriye dönüp baktığımda elbette pişmanlıklarım oluyor…
Hedefi kaybetmem sonrası toparlanmam yıllarımı aldı. Ancak her zaman iyi bir öğrenci olmaya karar verdim…
Ataol Behramoğlu’nun şiirindeki dize gibi:
-Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var!
Hedefinizi kaybetmenin dayanılmaz ağırlığını zaman geçtikçe fazlasıyla hissediyorsunuz…

S. Soner Selçuklu


Yorumlar

  1. Merhabalar,2006 baskılı ,o zamanlar okuduğum kitabiniz elimde.Kucuk bir girişim öyküsü...Emekli olmustum..hobilerimden ilgili kurslara gidiyor ve birseyler yapabilmek istiyordum.Atolye açmışken.. Sen ne yapıyorsun.. Hem ev isleri hem bu ikinci isi hic bir yardimci olmadan götüremezsin diye kurslar vermek niyetiyle başladığım girişimi bitirdim..Esim yoğun calisiyor ve benim yaptıklarımı önemsemiyordu.. Oglum Üni.kizim orta okul..ne kadar olsa ilgi gerekiyor..Annem babam yaslanmis ve hastalıklarında ilgi bekliyorlardı..
    Simdi cocuklar yuvalarını kurdu..Annem babam ebedi istirahatlerine...Ben de yeniden birseyler yapmaya heveslendim..Bir sürü cold porselen hamur tarifi var..Lakin sizin kitap aklıma geldi..tarif nasıldı diye baktım.. Sayfalara oyle gizlemissiniz ki..tekrar okuyorum..Aklima geldi Soner bey instada var mi diye..Yok tarifi sormiyacagim..Size her ne yapıyorsanız saglik ve iyi günler dilerim

    YanıtlaSil
  2. Merhabalar,2006 baskılı ,o zamanlar okuduğum kitabiniz elimde.Kucuk bir girişim öyküsü...Emekli olmustum..hobilerimden ilgili kurslara gidiyor ve birseyler yapabilmek istiyordum.Atolye açmışken.. Sen ne yapıyorsun.. Hem ev isleri hem bu ikinci isi hic bir yardimci olmadan götüremezsin diye kurslar vermek niyetiyle başladığım girişimi bitirdim..Esim yoğun calisiyor ve benim yaptıklarımı önemsemiyordu.. Oglum Üni.kizim orta okul..ne kadar olsa ilgi gerekiyor..Annem babam yaslanmis ve hastalıklarında ilgi bekliyorlardı..
    Simdi cocuklar yuvalarını kurdu..Annem babam ebedi istirahatlerine...Ben de yeniden birseyler yapmaya heveslendim..Bir sürü cold porselen hamur tarifi var..Lakin sizin kitap aklıma geldi..tarif nasıldı diye baktım.. Sayfalara oyle gizlemissiniz ki..tekrar okuyorum..Aklima geldi Soner bey instada var mi diye..Yok tarifi sormiyacagim..Size her ne yapıyorsanız saglik ve iyi günler dilerim

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mikro Öyküler

Büyüklere Masallar

Kuş Sesleri ve Kebap